İFSAK’ın, ‘auteur’ dediğimiz, filminin çekiminden kurgusuna tüm yapım aşamalarını yöneten dört yaratıcı sinemacıyı anmak amacıyla düzenleyeceği sinema söyleşilerinin ilk yönetmeni Stanley Kubrick olacak.
Üçü dünya sinemasından biri Türkiye’den, dört sinemacıyı ölümsüzlüğe kavuştukları aylarda incelerken yaşamlarının ve eserlerinin yanı sıra önemli filmlerinden kimi bölümler de katılımcılarla paylaşılacak.
Erdoğan Mitrani & Stanley Kubrick
Bu söyleşide yönetmen Stanley Kubrick’i Erdoğan Mitrani sunacak.
Halka sanat projesi,10 Mart – 14 Nisan 2019 tarihleri arasında küratörlüğünü Bahar Güneş ve Öykü Demirci’nin yaptığı Kayıtsızlık Şenliği adlı sergiye ev sahipliği yapıyor.
Sergi; Baysan Yüksel, Cins, Çağrı Saray, Didem Erbaş, Doğu Çankaya, Horasan, Işıl Eğrikavuk – Jozef Erçevik Amado, İpek Çankaya ve Murat Germen’in resim, fotoğraf, video ve şiir yerleştirmelerini bir araya getiriyor.
Kayıtsızlık; akla ilk gelen sinik çağrışımıyla aldırışsızlık, aldırmazlık, ilgisizlik, umursamazlık anlamına gelir. Milan Kundera “Kayıtsızlık Şenliği” adlı romanında kelimenin diğer bir gücünden bahseder: “Kayıtsızlık alaydan, satirden ve sarkazmdan daha güçlüdür.” Bu cümleyi şu şekilde yorumlamak mümkün: Bir şeye, bir kişiye ya da bir duruma kayıtsız kalmak aslında onun varlığını sorgulamaktır. İlk bakışta edilgen bir sorgulayış gibi algılansa da bu verilecek her türlü tepkiden, en saldırgan olanından bile, daha büyük bir etki yaratır çünkü bir şeye kayıtsız kalmak aslında onu yok saymaktır. Elindeki erkin değersizleşmesi “yok hükmünde” durumuna düşmesidir. Her çıkış kendine bir özne bulduğu ve yanıt aldığı sürece var olur. Bu anlamıyla kayıtsızlık karşı durulanın sembolik varlığını ve gücünü elinden alır.
Günümüzde kendine özgü duruşların yitirildiği, tek tip kalabalıkların çoğaldığı, şiddetin her türlüsünün normalleştirildiği, farklı kültürlerin sınırlarını kaybettiği, kendine muktedir çoğunluğa benzemeyenin ötekileştirildiği, doğasını kaybeden yapılarda, bir direniş biçimi olarak kayıtsızlık başka bir anlam temsil ediyor.
Adını Kundera’nın aynı adlı romanından alan Kayıtsızlık Şenliği sergisinde kayıtsızlık her gün içinde yaşadığımız ve beraber yarattığımız bu çağı kabullenip ve onunla bütünleşip hiçbir şeyi sorgulamadan yaşamak anlamına gelmez. Tam tersi, olumsuz olanı görüp olumsuz olmayanı arayıp bulmaktır. Bir kaçış planı değil iyi olanın verdiği ilhamla kendi bakışını belirtmektir. Ne kadar yaygın ya da benimsenmiş gibi görünse de süregidene aldırış etmeden kendi yanıtlarını üretmektir. Bireyin daha iyi bir dünya olasılığına inancını hiç kaybetmediği “olmak” ve “oluş” un ezeli ve ebedi olduğu, kendini gerçekleştirmenin ve özneleşmenin önüne geçen her durumla bir savaştır.
Kayıtsızlık Şenliği’nde davetli sanatçılar, yaşadıkları ve gözlemledikleri dünyada, dünyayı ciddiye alma ya da almama yöntemlerini ve kendi kayıtsızlık biçim ve çözümlerini ortaya koyuyorlar.
Sergi, kişisel öykülerin ve hayal kırıklığı, mücadele, umut, direnç gibi insani ve yaşamsal tepkilerin, geniş bir eksen üzerinde her türlü erkle çarpıştığı alanı mihengi noktası olarak ele alıyor ve bu dünyaya ilişkin sorular, arayışlar ve ilhamların üzerinde yükselen bireysel ya da kolektif varoluş biçimlerinin sanatsal karşılıklarını irdeliyor.
İçinde bulunduğu çağa ve çevreye farklı yaklaşım ve yanıtları olan sanatçıları buluşturan sergi, umuda yönelik politik, şiirsel ya da nüktedan anlatım dillerini bütüncül bir hikâye kurmak niyetiyle yan yana getiriyor.
Borusan Contemporary, üç yeni sergiye e ev sahipliği yapıyor: “Boomoon: Boğaziçi, Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Seçki ile Söylenir ve Yarım Kalır Bütün Aşklar Yeryüzünde.”
Boomoon, Boğaziçi Fotoğrafları
Sergilerden ilki, Güney Kore’nin önemli fotoğraf sanatçılarından Boomoon’un Borusan Contemporary’nin siparişiyle hazırladığı Boğaziçi. Boomoon’un Boğaziçi izlenimlerini ışık, form, gölge ve yansımalar üzerine kurduğu fotoğraf sergisi 25 Ağustos’a kadar ziyarete açık kalacak. Aynı tarihe kadar izlenebilecek Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Seçki, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na yakın zamanda eklenen yeni eserlerden oluşuyor. 8 Mart 2020 tarihine kadar görülebilecek Söylenir ve Yarım Kalır Bütün Aşklar Yeryüzünde ise Turgut Uyar’dan alınan ilhamla koleksiyondan bir seçkiyi çağdaş sanat izleyicisine sunacak.
Boomoon’dan Boğaziçi manzaraları
Finlandiyalı sanatçı Ola Kolehmainen’e 2017 yılında vermiş olduğu Mimar Sinan konulu siparişle uluslararası sanatçıların Türkiye üzerine işler üretmelerini desteklemeye başlayan Borusan Contemporary, bu kez Güney Kore’nin önemli fotoğraf sanatçılarından Boomoon’u (d. 1955) Boğaziçi üzerine yeni bir dizi çalışma gerçekleştirmesi için İstanbul’a davet etti. Büyük boyutlu ve etkileyici doğa manzaralarıyla tanınan Boomoon’un 2018’de Boğaziçi’nde ürettiği bir dizi çalışması Dr. Necmi Sönmez’in küratörlüğünü yaptığı Boomoon: Boğaziçi sergisinde ilk kez sanatseverlerle buluşacak.
Boomoon, dramatik öğeleri ağır basan, atmosferle ilgili unsurlara vurgu yapan görsel bir dil kullanıyor. Bu sergide yüzyıllardan beri sanatçılara ilham kaynağı olan Boğaziçi’ne farklı bir noktadan bakıyor. Teknelerin Boğaz’da oluşturduğu dalgaların hareket halindeki yüzeyi ile ilgilenen sanatçının projesi tamamıyla ışık, form, gölge ve yansımalar üzerine kurulu. Büyük boyutlu fotoğraflarında bu hareketli yüzeylerin görsel etkilerini farklı bir dille ele alan Boomoon’un çalışmaları çok katmanlı olmalarıyla dikkat çekiyor. Boomoon’un soyut fotoğrafları, su yüzeyinin arka planını, bu planlardaki ışık, renk, gölge oyunlarını da izleyiciye aktarıyor. Kimi zaman balıkların, kimi zaman neyi betimledikleri belli olmayan renk prizmalarının bir görünüp bir kaybolmaları Boomoon’un çalışmalarını titiz bir kurgu anlayışıyla, her detayın hakkını vererek şekillendirdiğinin göstergesi.
Turgut Uyar’ın izinde: “Söylenir ve Yarım Kalır Bütün Aşklar Yeryüzünde”
Küratörlüğünü Dr. Necmi Sönmez’in üstlendiği bu sergide Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan seçilmiş eserler, Türkiye edebiyatının güçlü kalemlerinin üretiminden alınan ilhamla izleyiciye sunuluyor. Artık gelenekselleşmiş olan serisinin bir yenisi olan bu sergide, şair Turgut Uyar’ın “Söylenir ve yarım kalır / bütün aşklar yeryüzünde” dizelerinden alınan esinle hazırlandı. Sergide, uluslararası çağdaş sanatın farklı eğilimlerini bir araya getirirken, günümüz koşullarının sanatçılarda hangi estetik arayışları tetiklediğini sorgulanıyor.
Ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda yaşanan küresel gelişmelerin sanata etkisini farklı coğrafyalardan sanatçıların üretimleri üzerinden okuma imkânı veren sergi, çağdaş sanatın dijital anlatım tekniklerini kullanarak sunduğu yeni görselliğin katılımcı ve deneysel yanına dikkat çekmeyi amaçlıyor. Turgut Uyar’ın, etkisini yazıldıktan 50 yıl sonra bile kaybetmemiş, insan odaklı bakış açısını savunan dizelerinin izini süren sergide, şiir hem yol gösterici hem de ezber bozucu bir kimlikle değerlendiriliyor.
Uvertür: Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan Seçki
Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na eklenen yeni eserlerin yer
aldığı bu sergi, Uvertür serisinin üçüncüsü. Koleksiyona yakın
zamanda yapılan alımlardaki coğrafya, estetik ve üslup farklılıklarını görünür
kılan bir eser seçkisini içeriyor. Serginin küratörlüğünü Kathleen Forde
yapıyor.
Sergide Leo Villareal, Kathrin Stumreich, Eelco Brand, Rick Silva, Edward Burtynsky ve Jeffrey Blondes’un eserleri yer alıyor. Artırılmış gerçekliği kullanan yerleştirmeler, yeni sipariş edilmiş çok kanallı eserler, özel üretim yazılımlarla yönlendirilen büyüleyici videolar, dijital manzaralar ve gelecekte var olabilecek kuş cinslerinin glitch portreleri bu sergide gösterilenler arasında.
Jeffrey Blondes’un Türkiye’deki Tazlar köyünde çektiği çok kanallı film, köydeki peyzajın dört mevsimde nasıl değiştiğini gösteriyor. Edward BurtynskyArtırılmış Gerçeklik yerleştirmesinde izleyicileri Akra’da (Gana) bulunan bir araba hurdalığındaki geri dönüşümü üç boyutlu bir ortamda keşfetmeye davet ediyor. Leo Villareal’in Tanecik Alanı yazılımı, kendini hiç tekrar etmeyen, hareketli geometrik şekiller üretiyor.
Rick Silva’nın “Paralel Bir Geleceğin Kuşları İçin Alan Kılavuzu” adlı eseri kısa video kliplerden oluşuyor. Kullanılan grafik yazılımı glitchli, tuhaf ornitolojik örnekler üretiyor. Eelco Brand resim ve dijital teknikleri kullanarak kendi doğa algısını yansıtan imgeler yaratıyor. Kathrin Stumreich’in Egemenlik eserindeki odak noktası yarı saydam bir bayrak; bayrağın hareketi ve koreografisi karmaşık bir robotik sistem tarafından kontrol ediliyor.
Geçtiğimiz hafta Açık Radyo’nun Açık Gazete programından duyurulan #ikliminresmi sergi kampanyası için çocuklardan resimler gelmeye başladı.
İklim için çizdikleri resimlerin yayınlanmasını isteyen çocuklar fotoğraflarını çekerek [email protected]adresine gönderdiklerinde sergide isimleriyle yer alabilirler.
Öğretmen Ethem Özgüven, yaptıkları resimleri gösteren çocukların videosunu çekerek gönderdi.
Antal’ya Çıralı’daki Yeryüzü Evleri, 15 Mart’taki uluslarası okul bırakma grevinde köydeki çocukların beraber iklim için resim yaparak katılacaklarını duyurdu.
İklimin Resmi kampanyasını aşağıdaki adresten takip edebilirsiniz:
İklim değişikliğinin ne olduğundan, bilimsel bir gerçek olarak kabul edilmesine, nedenlerinden etkilerine kadar nasıl engelleyip başa çıkacağımıza dair önemli rolü olan iklim hareketinin bugün yükselmekte olan örnekleri Ömer Madra ile Yeşil Ev’deki buluşmada konuşulacak.
Yeşil Düşünce Derneği’nin düzenlediği etkinlik uluslararası okul grevinin gerçekleşeceği 15 Mart Cuma günü saat 19:00’da Yeşil Ev’de.
► Britanya’da asrın eylemi başladı!
31 Ekim 2018: Bu günün, gezegen tarihinde önemli bir tarih olarak kayıtlara geçmesi mümkün. Kendilerini “Kaygılı Yurttaşlar” olarak tanımlayan yeni bir eylem grubu bu tarihte harekete geçti. Grubun adı Extinction Rebellion, yani Yokoluş İsyanı.
Evlerimizi, geleceğimizi ve yeryüzünde canlı olan her şeyi korumak için isyan etmek bizim kutsal görevimiz” diye yazıyor Yokoluş İsyanı. Bu bir abartma değil. İklim konusundaki belli başlı her raporun belirttiği gibi çok az zamanımız kaldı. Belki de artık çok geçtir.
► Çocuklar İklim İçin Okul Grevi’nde!
2018’in Ağustos ayında İklim İçin Okul Grevi’ne başlayan İsveçli Greta Thunberg’in çağrısıyla 92 ülke ve 1209 şehirde 15 Mart’ta çocuklar Okul Grevi’ne çıkıyor.
Çocuklar çağrısında; “Biz birlik olduk, 15 Mart’ta ayağa kalkıyoruz ve ondan sonra da iklim adaletinin gerçekleştiğini görene kadar ayaklanmayı sürdüreceğiz. Dünyanın siyasi karar alıcılarının sorumluluğu üstlenmelerini ve bu krizi çözmelerini talep ediyoruz. Geçmişte bizi yüzüstü bıraktınız. [Ama] bu dünyanın gençleri harekete geçti artık ve bir daha durmayacağız.” diyorlar.
? Tüm dünyaya yayılan küresel iklim hareketlerini Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra ile konuşuyoruz.
? 15 Mart Cuma ? 19.00 ?Yeşil Ev (Türkali Mah. Şehit Nuri Sok. No: 18, Beşiktaş, İstanbul)
Greta Thunberg’in karar alma yetkisi
olan insanları iklim değişikliğine karşı harekete
geçirmek için başlattığı okul bırakma eylemleri bütün dünyaya yayıldı.
İlk günden beri eylemlere destek veren gençler, 15 Mart Cuma günü uluslararası okul bırakma eylemi düzenliyorlar.
Her geçen gün sayısı çoğalan destekler,
13 Mart Cuma günü itibariyle 98 ülkede 1325 eylem olarak görülebilir.
Atlas, Ege ve Samra 15 Mart’ta İklim İçin Okul Grevinde
İstanbul, Ayvalık ve Dalyan’dan da
destek ve çağrılar var.
Farklı yaşlardaki gençler ve çocuklar
bütün dünyada iklim adaletini sağlamak için barışçı bir mesaj vermek
istediklerini söylüyorlar.
Atlas, eylemine İstanbul’dan destek vermek isteyen çocukları Cuma günü saat
12:00’de Bebek Parkına bekliyor. 11
yaşındaki Atlas’ın çağrısı şöyle,
“Greta Thunberg’e
dünyanın dört bir köşesinden öğrenciler destek veriyor. İklim Değişikliğinin
artık dönülmez bir aşamasında olduğunu biliyorum. Büyüklerin yetmediği yerde
geleceğimizi korumak için bizim harekete geçmemiz gerekiyor. Bu yüzden
çocukların birliği ile 15 Mart Cuma günü global olarak yapılacak FRIDAYS FOR
FUTURE hareketine dahil olarak sesimizi duyuracağız. 15 Mart’ta Bebek Parkı’nda
saat 12’de bekleyeceğim. Gelin Greta’ya desteğimizi gösterelim, kendi
geleceğimizi kendimiz talep edelim.”
Harry Potter Gelmeyecek
Muğla’nın Dalyan ilçesinde yaşayan 12
yaşındaki Samra, Atlas’ı desteklemek için Cuma günü İstanbul’da olacağını
duyurdu ve Atlas’ı neden desteklediğini açıkladı, “Hepimiz biliyoruz ki, ne Harry Potter ne de Superman bizi kurtarmaya
gelmeyecek. Büyük ihtimalle şu anda kitapların içinden dünyayı kirlettiğimiz
için bizi yargılıyorlar. Yetişkinler ise kahramanlara inanmıyor ama hep bir
kurtarıcı bekliyor. Ama zaman kalmadı, durum acil! Dünya ısınıyor. Dünyanın
ısınmasını 1,5 derecede tutamazsak evimiz yanacak, içindeki bütün kitaplar ve
hayallerle birlikte. Greta Thunberg süper kahramanların gerçek olduğunu
kanıtladı. Meğer kaslı, pelerinli ya da asalı falan değillermiş. Çocukmuş
hepsi. Greta’nın çağrısını duyan milyonlarca dünyalı çocuktan biriyim. 15 Mart
Cuma günü dünyayı kurtarmak için okulu kırıyoruz. Bütün süper kahramanlar iş
başına!”
Hemen Harekete Geçmeliyiz
Okul grevine Ayvalık’tan katılacağını
duyuran 13 yaşındaki Ege Edman da yayınladığı videosunda şunları söylüyor,
“Atmosfere
salınan karbon gazı miktarının artmaya devam ettiği bugünlerde bilim bize,
kesin olarak dünyanın ısınmasını 1.5 derecede sınırlayabilmek için hemen, şimdi
harekete geçmemiz gerektiğini söylüyor. Fakat elinde bu konuyla ilgili karar
alma yetkisi bulunan insanlar küresel ısınma ile mücadele etmek için hiçbir şey
yapmıyor. Bu yüzden ben ve arkadaşlarım sesimizi duyurabilmek ve değişim
sağlamak için okul grevi yapıyoruz.”
Mario Levi, 13 Mart Çarşamba 19.30’da İFSAK’ ta düzenlenecek olan edebiyat söyleşisinin konuğu olacak.
Mario Levi ‘Gündelik hayatın içinde, farkına vararak veya varmayarak, birçok ayrıntıyı zihnimize kaydederiz. Bunlar en değerli objektifle, gözlerimizle çektiğimiz fotoğraflardır. Gün gelir, geri dönerler. Hikâyeler de öyle yazılır işte. Gördüklerimizle göremediklerimiz bu buluşmayla anlam kazanır. Gerisi bir keşif serüvenidir…’
Biological Conservation sayı 232‘de makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Nilüfer Ağaç’ın çevirisi ile yayınlıyoruz. Tefrika edilen bu makalenin ilk kısmına buradan ulaşabilirsiniz.
Metodoliji
Geçmiş 40 yılda yürütülen , küresel veritabanı için geçerli olan uzun dönemli böcek incelemelerini karşılaştırmayı amaçladık. Bunun için İnternet üzerinde Bilim Ağı veri tabanında böcek*, azalma* ve inceleme anahtar kelimelerini kullanarak yaptığımız araştırmada toplam 653 yayına ulaştık. Bunların çoğunluğu; Hymenoptera (55), Diptera (45), Coleoptera (44) ve Lepidoptera (37) takson ve birkaç tanesi de uzun dönemli incelemeler ile ilgiliydi. Tekil türler, haşere salgını ve istilacı türler üzerine odaklanan çalışmaları hariç tuttuk. Geniş bir alandaki (bölge ,ülke) bir taksondaki tüm türleri (aile, sınıf) ya da 10 yıldan daha uzun sürede detaylı çalışmaların olduğu küçük alanları seçtik. Ekli belgeler literatür örneklerinden elde edilmiştir. Sonuç olarak, zaman içindeki sayısal verideki değişimleri, türlerin zenginlik ve bolluğunu içeren incelemeleri değerlendirdik. Böylece, bu inceleme dünyanın çeşitli bölgelerindeki entomofauna azalmaları üzerine 73 raporu (Şekil 1) kapsamakta ve muhtemel sebepleri incelemektedir (Tablo S1). Uzun dönemli çalışmaların ezici çoğunluğunun özellikle kuzey yarım küre olmak üzere gelişmiş ülkelerde yürütüldüğünden, inceleme coğrafi olarak taraflı ve böcek biyoçeşitliliği hakkında bilginin tamamlanmadığı ya da eksik olduğu tropik bölgeleri içermesi açısından yeterli değildir (Collen vd.,2008).
Yukarıdaki literatür kayıtları, 10 yıllar sonraki uzun süreli gözlem verileriyle (%72) ve bazen yurttaş bilimsel verileriyle (%8) karşılaştırılan müze örnekleri ni (%56) türlerin dağılımında tutarlı bilimsel veriler olarak kullanmaktadır. Çünkü sonraki veriler nadir türlerin aşırı raporlanması nedeniyle böcek çeşitliliğini abartma eğilimindedir (Gardiner vd.,2012). Biyoçeşitliliğinin tüm değerlendirmeleri ölçülü olarak dikkate alınmalıdır.
Şekil 1: 73 çalışmanın yapıldığı alanların Dünya haritası üzerinde gösterimi. Sütunlar her takson için farklı renklerde belirtilmiş ilgili çalışma oranlarını gösteriyor. Çin ve Avustralya verileri sadece bal arıları içindir.
Bireysel türlerin koruma durumu IUCN kategorileştirme kriterlerini takip eder. (IUCN 2009), tehdit altındaki türler, savunmasız (>%30 azalma) ve nesli tükenmekte (>%75 azalma ) türleri içerir. Popülasyon üzerindeki verileri coğrafi dağılım kayıtlarından elde etmek daha zordur, ancak bazı raporlar Lepidoptera, Hymenoptera ve bok böcekleri (Coleoptera) için azalmalarının kapsamının miktarını belirtmektedir. Azalmanın yıllık oranın (her yıl azalan türlerin yüzdesi) her bir takson ve bölge için tahmini yapılmıştır.
Çeşitli takson ve bölgeler üzerine azalmanın, grupların varyans analizi (ANOVA) kullanılarak karşılaştırarak meta analizi yapıldı. Raporların araştırmacılarının işaret ettiği gibi azalmanın belirtildiği tetikleyiciler çizelge haline getirildi ve analiz edildi ve daha sonrasında literatürdeki uygun veriler referans gösterilerek tartışıldı .
3.Takson
Azalması
3.1
Lepidoptera
Kelebek ve güveler; konukçu bitki türleri özelleşmelerindeki yüksek düzey ve doğal ortam bozulmasındaki savunmasızlıkları dikkate alınarak çevre kalitesinin değerli göstergeleridir (Erhardt ve Thomas 1991). Doğal ortamlarının geniş skalasındaki varlıkları; Lepideptora’nın kaybı, polenleşme ve doğal haşere kontrolü gibi kilit ekosistem servislerini direkt etkileyebilir (Fox 2013). Kelebeklerden 10 kat daha çeşitli olan güveler , yarasalar için önemli yemleri oluşturuyor ve sayısız böcekçil hayvanın popülasyon seviyelerini sürdürmede yardımcı oluyorlar (Hahn vd.,2015 ;Vaughan ,2008 ;Wilson vd.,1999).
Maes
ve Van Dyck (2001) 20.yy da Flanders’da (Belçika)
1834’den beri 19 yerli türün
(toplam 64 türden)
yok oluşunu
da içeren,
kelebek biyoçeşitliliğindeki
şiddetli
değişimleri
raporlamada ilklerdi. Kentleşme
ve tarımsal
alan kullanımındaki artışın sekiz misli yoğunlaşması
ile 1950’den 1955’e yok olma oranı
0,2’den 1,7 türe
artarken, doğal
ortam kaybı
mevcut 45 türün
%69’unun sabit azalması
ile sonuçlandı
(Maes ve Van Dyck
,2001). Hollanda’da, takip eden bir çalışmada,
doğal
rezervinin olduğu
doğal
ortamlarındaki
türlerin
popülasyonu
sabit kalırken
20 en
yaygın kelebek
türünün
11’inin hem dağılımında
hem sayısında 1992 ve 2007 yılları
arasında
azalma
tespit edildi. Lasiommata megera ve Gonepteryx rhanini’nin yerel
popülasyonları
şu
an tehdit altında
ve 2 tür
daha (Aglais io ve Thymelicus lineola) savunmasız
(van Dyck vd.2009). Buna paralel olarak uçan
güvelerden
733 türün
dağılım
alanı 1980 ve 2000 yılları
arasında
kaydedildi: türlerin
%85’inde azalma gözlemlendi,
%38’inin,
%75’den fazla alanlarında
azalma gözlemlendi
(örneğin kritik olarak tehdit altında
), %34’ü
tehdit altında
ve %15 i savunmasız
olarak değerlendirildi
(Groenendjik ve Van der Meulen ,2004). Özellikle
turba bataklıklarındaki
55 türün
47’sinde azalma ölçümlendi,
6’sı
sabit kaldı
ve sadece 2’sinin (Plusia putnami ve Deltote bankiana) yaşam
alanının arttığı
tespit edildi (Groenendjik ve Ellis ,2004). En çok
etkilenenler düşük
yayılma
becerisine sahip ve oligoptropik doğal
ortamı
tercih edenler.
50
yıl
boyunca Kullaberg Doğa
Rezervinde (İsveç)
macro lepidopteronların
269 türü
gözlemlendi;
%45’i azalmaktaydı, 22’si koloni türleriydi
ve 159’u 2004 yılında
artık
bulunamadı
(Franzen ve Johannesson ,2007). Azalmanın
izini süren
beslenme uzmanlarının
onayladığına
göre;
sulak alanlarda çim
ve ot ile beslenen monofag ve oligofaglar yaprak döken
ağaçlar
ve çalılardan
beslenenlerden daha çok
azalıyor.
Kısa
uçuş
süreleri
olan ve ormansız
doğal
ortama sıkışan
türler
en yüksek
yok olma riski altında.
Finlandiya’daki kelebeklerin 74 tarihsel kaydının
karşılaştırmasında
genel türlerin
%86’sının
ve orman kıyısındaki
ekotonlarda bulunanların
%56’sının
sayısı
artarken geçmiş
50 yıl
boyunca otlak alanlardaki türlerin
%60’ının
azaldığını
kaydedildi
(Kuussaari vd.2007). Azalan 23 türün
ortak özelliği
düşük
hareketlilik, oligotropik doğal
çevre
tercihi ve mevsimsel göç
davranışıdır.
1988-1997 yılları
arasında
Finlandiya’da baykuş
güvelerinin
306 türünün
popülasyonu
üzerine
yapılan başka
bir çalışmada
karşılaştırmalı
olarak küçük
coğrafi
menzildeki türlerde
büyük
azalma, buna karşılık
daha uzun uçuş
zamanlı
polifag güvelerinin
ve kışı
yetişkin
olarak atlatanlarının
daha geniş
alanlı
yayıldığı
raporlandı
(Mattila
vd.,2006). Aksine kışı
larva ve pupa evrelerinde geçirenler,
bu zamanda en yüksek
azalmayla karşılaştılar.
1994-2014 yılları arasında yıllık olarak 183 kelebek türünün popülasyon eğilimlerinin yoğunluk analizinde ve 66 tür için ilgili faktörlerin gözlemlendiği kuzey doğu İspanya’da benzer sonuçlar rapor edildi . 15 türün sayısı artarken, 5’i sabit kaldı ve 46’sı azaldı (Melero vd,2016). Seçilen doğal ortam tipinde türlerin kapsamındaki azalma değişiklik göstermezken larvaların tropikal evre ve çoklu voltizme dayanan orman kelebeklerindeki azalmanın en hızlı olduğu ortaya çıktı.
Avrupa’daki 576 kelebek türünün durumunu inceleyen karşılaştırmalı raporda 71’inin tehdit altında olduğu ve geçen 25 yılda sayılarının azaldığı ortaya çıktı (van Swaay vd., 2006). Yoğun tarım uygulamalarına, gübre ve pestisit kullanımı gibi, adaptasyonu sebebiyle en yüksek azalma otlak biyotoplarında (türlerin %19), sulak bölge ve bataklıklarında (%15) ve ormanlardaki (%14) kelebeklerde ortaya çıkmıştır. Bazı türler (Lopinga achine ve Parnassius apollo) ağaçlandırma, mesela açık ağaçlık alanların sık ormanlara çevrilmesi, sebebiyle azaldılar. İklim değişimi, dağlık biyotoplara uyum sağlamış bazı endemik türleri etkilemiştir. Avrupa yerlisi 435 kelebeğin son değerlendirmesi özellikle Akdeniz ve doğu ülkelerindeki türlerin %19’unun azaldığını; türlerin%8,5’uğunun tehdit altında olduğunu ve 3’ünün kritik düzeyde tehdit altında olduğunu tespit etti, örneğin Pieris brassicae Wollastoni, Triphysa phryne ve Pseudochazara cingovskii. Danimarka ve Birleşik Krallık’ta sadece 4 tür yok olurken; Belçika, Hollanda ve Avrupa ülkelerinde (sırasıyla 19 ve 17 ülke düzeyinde yok olma) en yüksek kelebek biyoçeşitliliği kaybı olmuştur (Maes ve Van Dyck ,2001). Avrupa kıtasında 1 türün (Aricia hyacinthus) yok olduğu düşünülmektedir .
1970-1999 yılları arasında yayıldıkları alana sıkışan, göç etmeyen 46 kelebeğin %74’ü azaldığından, Birleşik Krallık’ta kelebekler daha hızlı yok oluyor görünüyor (Warren vd.,2001). Britanya adalarında 29 yıl boyunca amatör toplayıcıların ve bilim insanlarının derledikleri karşılaştırmalı veri tabanına göre; doğal çevre gerekliliğini gösteren türler yayıldıkları alanlarda daha büyük azalmaya maruz kaldıklarını araştırmacılar göstermişlerdir. 25 yıl boyunca sayılarında değişiklik olmamış özel ve yerleşik türlerin yayıldıkları alanın ortalamada %15’i azalmıştır. Başka çalışmalar göstermektedir ki 10 km karelik gözlem alanında %13’ünün kaybolduğunu gösterirken (Thomas vd. ,2004) 54 yaygın kelebek türünün 41’i 1970’lerden beri, yaşam alanlarını %40 düşüren türlerin %26’sı azalmıştır(Fox vd.,2006). Her ne kadar araştırmacılar azalmanın belli tetikleyiclerinin arasında korelasyon kurmaya yeltenmese de şu faktörlerin kombinasyonunu önermektedirler; doğal çevrenin parçalanması ya da yok olması, tarımın yoğunlaşması, kimyasal gübre ve böcek zehri kullanımının artması ve belki de aşırı toplama – gerçi bu uygulama artan çevre bilinciyle büyük ölçüde azaltıldı. Kelebek ve güvelerin biyoçeşitlilik kayıplarını minimize etmek için 1976’dan beri ülke genelinde türlerin sayılarını ve yayıldıkları alan verilerini derleyen Birleşik Krallık Kelebek Gözlem Kurulu (UKBMS) oluşturuldu. Kurul kurulduğundan beri ulusal olarak özelleşmiş türlerde azalma %34 olurken İngiltere’deki genel türlerde %12, İskoçya’da %6 ‘dan az ya da hiç yok olma ile, 50 türün ilk analizi kelebeklerdeki yüksek dalgalanmayı gösterdi. 2000’lerden bu yana biyoçeşitliliği koruma çabaları olmasına rağmen başlıca azalma ormanlık ve çiftlik alanlarında gerçekleşti (Brereton vd.,2011). 1984 ve 2012 arasında 17 yaygın ve mevcut kelebek türünün sonraki analizi gösterdi ki incelenen 15 türün popülasyonu yıllık bazda %0,8 ve %6,7 azalırken, 2000’lerden sonra tüm türlerin sayısı %58 azalmıştır (Gilbum vd,2015). Bu nedenle, üzerinde çalışılan türlerin %41’i tehdit altındadır. Yaz sıcaklarının artması kelebek sayısının artışında pozitif bir etki yaratmakta halbuki diğer hiçbir iklim faktörü popülasyondaki azalmayı açıklayamamaktadır. Aksine neonikotinoid (nikodin bazlı) böcek ilaçları ile işlenmiş çiftlik alanlarda en aşırı azalmanın olduğu ortaya çıktı; azalmakta olan 15 türün indisleri neonikotinoid kullanımıyla negatif bir ilişki olduğunu gösterdi.
1968
ve 2003 yılları
arasında
İngiltere’de
337 güve
türü
üzerinde
benzer azalma oranları
raporlandı.
Ülkenin
güneyindeki
azalma (%17) kuzeyi ile kıyaslandığında
(%5) daha büyük
iken 10 yıllık
nüfus
azalmasında
%12’lik bir ortalama ile 35 yıllık
zaman diliminde 222 türün
popülasyonunun
azaldığı
görüldü
(Conrad vd.,2006). Güneydeki
en yüksek
azalma eğilimleri
yoğun
tarım
derecesi ile de ilgili olarak 1940’lar ve 1960’lar arasında
Rothamstead’da kaydedildi (Woiwod &Gould,2008). Şu an 71 tür
güve
tehdit altındadır,
58’i savunmasızdır
ve 13 ünün
nesli tükenmektedir.
Uzmanlar ve amatörler
tarafından
25 yıl
boyunca 900 güve
türü
üzerine
yapılan
ilerleyen araştırmalar
kelebeklere de ayna tutan güvelerin
yaşam
alanlarında
azalmalar ile önceki
bulguları
doğrulamıştır
(Fox vd.,2011). Ülkenin
kırmızı
listesine eklenen Macaria Wauaria (%77 azalma) Graphiphora augur
ve Dasypolia templi (her biri için
%45’den çok) için
dikkate değer
azalma kaydedilmiştir.
M.Wauaria ve Euklithis mellinata’nın
azalmaları
ev sahipleri bitkiler üzerindeki
böcek
ilaçları
sebebi ile görünüyor.
Kuzeydeki 12 yaygın
güve
türünün
çizelgesi
gösteriyor
ki bu böcekler
1985’den beri yılda
7,8 km yer değiştiriyor.
Katha depressa, Idea rusticata ve Collita griseola gibi türler
yayılma
alanlarını
ikiye katladı
ve yaklaşık
100 km kuzeye yayıldı.
Bazı
güvelerin
menzilleri konukçu bitkilerin bahçelerde
yetiştirilmesi
ve ticari kozalaklı
ağaç
fidanlıklarının
yaygınlaşması
sonucu genişledi.
Birleşik
Devletler için
kelebekler uzun dönemli
gözlem
verileri sınırlıdır.
2002 ve 2013 yılları
arasında
Wisconsin ve Iowa çayır
ve bataklıklarındaki
araştırmalar
mevcut türlerin
popülasyondaki
dalgalanmaları
gösteriyor
fakat tutarlılık
eksiklikleri geçici
eğilimlerin
çizilmesini
engelliyor. Ana tetikliyicilerin doğal
çevre
değişikliği
ve iklim değişimine
bağlı
nem seviyeleri olduğu
ortaya çıkıyor
(Swengel vd.,2011; Swengel ,2015). Massachusetts’de 116 türün
yayıldıkları
alan 1992 ve 2010 arasında
kuzeye kaymıştır.
(Papilio Cresphontes ve Poares zabulon); eyaletin güney
bölgelerinde
kelebeklerin %80 popülasyonu
azalırken,
azalma ile anlamlı
korelasyon gösteren
özellik
her bir türün
kışı
geçirirken
bulunduğu
evredir (Breed vd.,2012). California’da 1972 ve 2012 arasında
4 bölgede
bulunan 67 kelebek türü
üzerine
yapılan
araştırmalar;
herhangi bir bölgede
bulunan (30) kelebek türlerinin
ortalaması
1997’ye kadar sabit kalırken,
çalışmanın
son 23 yılında
hızla
düştüğünü
gözler
önüne
serdi. Tüm
eğilimler
türlerin
%23’ünün
yok olduğunu
gösteriyor.
Türlerin
çeşitliliğinin
verileri yaz sıcaklıklarının
yıllık
değişkenliği,
toprağın
tarıma
dönüştürülme
yüzdesi
ve kullanılan
değişik
böcek
ilaçları
ile bağıntılıdır.
Sadece sonraki iki değişken
gözlemlenen
azalma ile anlamlı
bir bağıntı
gösterdi
ve böcek
zehirlerinde sadece neonicotinoid kullanımı
pozitif bir bağıntı
gösterdi
; tesadüfen
1997’de azalma eğiliminin
başlangıcı
bu eyaletteki 1995’de sistematik böcek
ilacının
kullanımının başlamasını izledi (Forister vd.,2016).
Her
ne kadar araştırma
kayıtları
sınırlı
olsa da Lepidoptera’nın
azalmasının
Asya kıtasının
belirli bölgelerinde
daha az dramatik olduğu
görülüyor.
Japonya’daki kelebeklerin 240 türünün
%15’i tehdit altında,
ancak bunların
ötesinde
otlak alanlardaki türlerin
%80’inin nesli tükenmektedir,
ulusal düzeyde
2 tür
yok olmaya yakındır.
Melitaea scotisia (%98 azalma)ve Angynnis nerippe (%95 azalma )
(Nakamına
,2011). Ada düzeyinde
7 tür
şu
an yok olmuş
durumdadır. Japonya’nın
geleneksel ”satoyama ”alanlarında
(Pirinç
,çeltik
tarlalarının
,otlak alanlarının
ve çalılıklarının
bir mozaği)
düzenli yapılan güçlendirme birçok
türü
olumsuz etkilerken, ormanlık
alanlardaki türlerin
(40) çoğu
sabit kaldı.
1990’dan sonra örnek
toplama da küçük
bir tetikleyiciydi. Malezya’da, Kinabalu Dağındaki
(Borneo) bazı
güvelerin
%19’unun varlığı
1965 ve 2007 arasında
azaldı
(Chen vd.,2011). 40 yıllık
zaman diliminde küresel
ısınmanın
sonucu olarak güvelerin
üçte
biri rakamlarının
üst
sınırını
152 m ve alt sınırını
77 m yukarı
taşımalarına
karşılık
tipik yüksek
rakımlı
türlerin
(28) yaşam alanları
daraldı.
3.2
Hymenoptera
Arılar; çiçekli bitkilerin önemli tozlaştırıcıları, tüm tozlaştırıcıların üçte birini oluşturuyor (Ollerten vd.,2011) ve bal arıları bin yıldır bal ve bal mumu kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle popülasyon durumları hakkında bilgi; ekosisteme sağladıkları hizmet ekonomik değerleri kadar değerli (Gallai vd.,2009). Diğer birçok hymenopteronların durumu -örneğin karıncalar, eşek arıları, parazitoitler ; birçoğu ekosistem için eşit düzeyde katkı sağlarken- bu tarihe kadar bilinmeyen olarak kaldı.
3.2.1
Yaban Arıları
(Bombus Spp ,Apidae)
Britanya’da 18 yaban arısının durumları üzerine ulusal harita üzerinde sayısal yaklaşım gösteren ilk rapor 1960’lardan beri İngiltere’nin güney ve orta bölgelerinde 4 türün yaşam alanlarında büyük düşüş ile 7 türde azalma eğilimleri gösteriyor (Bambus hamillis, B.ruderatus, B.subterrareus ve B.sylvarum) (Williams,1982). Sekiz ulusal yaban arısının yiyecek arama verilerini ve yayılma bilgilerini kullanan, bu azalmanın sorumlu olduğu nedensel faktörler üzerine analiz en yüksek azalmaya maruz kalan türlerin konukçu bitkilere ihtiyaç duyanlar olduğunu ortaya koydu. Bu nedenle ortak alanlar ve çiftlik çiçeklerinden yiyecek arayan yaban arıları en yüksek azalmaya uğradı. Özellikle geleneksel olarak nitrojen kaynağı olarak rotasyonda kullanılan yonca ve diğer baklagillerden beslenen uzun dilli yaban arılarının (B.humilis, B.ruderatus ve B.subterraneus) türü güney İngiltere’de beslendikleri bitkilerin kimyasal gübre ile değişmesi ile popülasyonları kısıtlandı (Goulson vd.,2005). Buna karşılık, geniş bir dizi yerli ve bilinen çiçeğe erişimi olan kısa dilli yaban arıları bahçelerde ve kentsel alanlarda kaldı.
Danimarka’da
1930’lardan beri özellikle
kırmızı
yonca çiçeklenme
mevsiminde kısa
dilli türler
etkilenmez iken; uzun dilli yaban arıları
türlerinde
çeşitlilik
ve sayısal
olarak azalma oldu. 80 yıl
önce
var olan 12 özel
türün
5’i, tüm
uzun dilli türleri
ve bir zamanlar yaygın olan B.distinguendus şu
an tehdit altında.
Şu
an sadece B.pascuorum varlıkça
yükseliyor
görünüyor
ki muhtemelen azalan türlerin
bıraktıkları
boş
nişleri
doldurdukları
içindir
(Dupont vd.,2011). Avrupa merkezinde yaban arılarının
60 tür
ve alt türü
üzerine
yapılan
daha geniş
bir çalışmaya
göre
son 136 yılda
48 tür
varlıkça
azaldı;
%30’unun tehdit altında
olduğu
düşünülüyor
ve 4’ü
ise tümüyle
yok oldu (Kosior vd.,2007). Ülkesel
yok oluşların
çoğu;
Yeşil
Devrim ile gelen tarım
yoğunlaşması
ile çakışan
20 yy. ikinci yarısında
gerçekleşti.
İsveç’in
kırmızı
yonca tarlalarındaki
tozlaştırıcıların
sayısı;
sadece 2 nadir tür
sabit kalırken,
2 kısa
dilli genel tür;
B.terrestris ve B.lapidarius; bölgeye
hakim iken dramatik olarak azaldı.
Sayısal
varlığa
bağlı
böyle
dramatik değişim;
tümüyle
uzun dilli türlerin
tozlaştırma
desteğine
bağlı
ekin verimini de olumsuz etkiledi. Danimarka’da olduğu
gibi B.distinguendus İsveç’in
güney
bölgesinde
tümüyle
yok oldu. Geniş
arazilerin yoğun
tarıma
dönüştürülmesi
ile birlikte acımasızca
böcek
zehri
kullanımının
son 75 yılda
gözlemlenen
yaban arısı
biyoçeşitliliğindeki
değişimin
sebebi olduğu
düşünülüyor
(Bommarco vd.,2013). Avrupa’nın
Bombus türlerinin
%46’sı
üzerinden
temel azalma eğilimleri
tanımlandı
ki %24’ü
tehdit altındadır
ve biri (B.callumanns), doğal
çevresinin
parçalanması
ve tarım
alanlarındaki
yoncanın
kimyasal gübre
ile yer değiştirmesi
sebebiyle %80 üzerinde
azalma görünmektedir
(Rasmont 2005,Nieto vd.,2014).
19 yy.’ın ortasından günümüze Kuzey Amerika’da yaban arı popülasyon durumlarının ana karadaki geçici ve mekansal değişimlerini belirlemek için çok sayıda geniş çalışmalar yürütüldü. Güney Ontario’da (Kanada) 1971 ve 2006 arasında incelenen 14 tür yaban arısının yarısı azalmaktadır, 3’ü o dönemde bulunmazken; B.affinis ,B.pensylvanilus ve B.terricola, üçü de artmaktadır (B.bimaculatus, B.impatients,B.rufocintus)(Colla ve Packer ,2008). Böcek zehirlerine yüksek tolerans ; bölgede yok olan hassas türlerin pahasına en bol bulunan 3 türün yayılması ile açıklanabilir. Xerces toplumu; Kuzey Kaliforniya ve Güney Oregon’da 2005 yılında yaban arılarındaki kayıpları rapor etti ve çoğu azalmanın sebebini patojen mikrosporiyan Nosema’ya dayandırdı (Thorp ve stephard,2005). 1900’den 2007’ye zaman diliminde Illinois Doğal Tarih Araştırmalarından müze kayıtlarını kullanarak 16 tür yaban arısının yayılma alanı analiz edildi. Orta batı bölgesinde 4 tür yok olmuşken; B.borealis, B.ternarius, B.terricola ve B.variabilis, yarısı da sayısal olarak azaldı. Yoğun tarım alanlarının genişlemesi ve böcek zehri kullanımının artmasıyla çakışarak en temel azalmalar 1940 ve 1960 yılları arasında gerçekleşti (Grixti vd.,2009). Ulusal ölçekte sekiz yaban arısı türünün yayılmasındaki değişimler, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 382 lokasyon üzerinde yapılan derin araştırma ve tarihsel kayıtlar karşılaştırılarak belirlendi. Türlerin yarısındaki azalma, baştaki popülasyonlarının %96’sı olarak son 30 yılda gerçekleşti ve coğrafi yaşam alanları, flora ve beslenme kaynaklarının azalmasına dayandığı düşünülüyor ancak azalan popülasyonlar azalma olmayan arı popülasyonlarından daha fazla N.bombi enfeksiyon oranlarına ve daha düşük genetik çeşitliliğe sahipti, yoğun tarımın hakimiyeti ile bölgede keskin azalmalar kaydedildi (Cameron vd.,2011). Oklahama’da 21 ilçede yapılan geniş araştırmalardan sonra 1949’da mevcut olan 10 yaban arısının sadece 5’i 2013 yılında bulundu. Diğer eyaletlere tezat olarak, B.variabilis yok olmuş farz edilirken B.pensylvanicus en yaygın türdü (Figueroa ve Bergey 2015). Son çalışmadan günümüze, 1866 dan 2015’e doğu ABD’de (New Hampshire) 16 yaban arısı türünün tarihsel kayıtları analiz edildi. 5’i şu an tehdit altında olan; B.ashtoni ,B.fernaldae ,B.rufocintus; 9 tür azalamaktadır. Bir tür, B.ternicola, mevcut ısınma eğilimleri asıl yayılma alanlarını daraldığında sadece daha yükseklerde bulundu (Jacobson vd.,2018). Soğuk yaşam alanlarını tercih ettikleri zaman; küresel ısınma sebebiyle Avrupa ve Kuzey Amerika’da birçok yaban arısının menzil ve popülasyon yoğunlukları sınırlanmış görünmektedir.
3.2.2
Diğer
Yabani Arılar
Yaban
arılarının
tarım
üretiminde
tozlaştırmanın
en az %20’sini sağladığı
düşünülüyor
(Losey ve Vaughan ,2006). Popülasyonları;
sınırlı
bir arama menzili ve doğal
çevre
kaynağına
dayanmaktadır
(Roulston ve Goodell,2011). Bundan
ötürü , Krakow
(Polonya ) yakınında
105 arı
türünün
%34’ü
nadirdir ve diğer
ortak alanlara göre
ıslak
çayırları
tercih ederler (Monan vd.,2008).
10 km karelik alandaki tarihsel kayıtlara bakıldığında türlerin çeşitliliğinde sadece İngiliz hücrelerinde %10, Hollanda hücrelerinde %4 artış gözlemlenirken 1980’den sonra yaban arılarında Britanya’da %52, Hollanda’da %67 azalma gözlemlenmiştir. Azalan türler doğal çevre ve beslenmeleri konusunda özellikli, yılda bir döl veren, yerlerşik türler ve yalnız yaşayan arılar en çok etkilendi; dahası bitki türlerine bağlı arı popülasyonu her iki ülkede azalmaktadır (Biesmeijer vd.,2006).
Avrupa’da 1965 yabani ve doğallaştırılmış arı türü üzerine yapılan değerlendirmede 77 türün tehdit altında ve 3 endemik türü de kapsayan; Ammobates dusmeti, Andrena labiatula ve Nemada sicilensis; 7’sinin kritik düzeyde nesli tükenmekte olduğu bulundu. Her ne kadar türlerin %57’sinin popülasyon eğilimleri bilinmese de Avrupa arı türlerinin %9,2’sinin azaldığı tahmin edilmektedir (Nieto vd.,2014). 1800’lerin ortalarından günümüze Britanya’da çiçekleri dolaşan Hymenoptera’nın yarım milyon tarihsel kaydının ayrıntılı analizi ile bu ülkedeki yok olma 4 ana safhaya ayrıldı. i) 19. yy ın ikinci yarısı, guano gübresi ile tanışma ve flora kaynağını azaltan ekilebilir mahsulün daimi otlağa dönüşümü ii)1.Dünya Savaşı sonrası çiçek olarak çeşitli mahsul rotasyonunun yerini kimyasal gübrelerin alması iii)1930 ve 1960 arası; muhtemelen tarım yoğunlaşmasını teşvik eden tarım politikasındaki değişiklikler ile bir çok türün yok olması (Yeşil Devrim ) iv)1987’den 1994’e; belki de birçok hassas tür yok olduğu ya da oldukça azaldığı için azalma eğilim oranların yavaşlaması (Ollerton vd., 2014). Britanya’da arazi kullanımının %70’nin tarımla işgal edilmesi ile türlerin azalması ve çiftlik yönetimi arasında nedensel ilişki doğal çevre değişimi ve kimyasal gübre ve böcek zehri kullanımını da içeren çeşitli faktörleri içerir. Net sonuç ;ülke genelinde 1 yaygın türü de içeren , çiçekleri dolaşan Hymenoptera’nın 23 türünün yok olduğudur.
Kuzey
Amerika’da yaban arılarının
yayılmaları
üzerine
ilk uzun dönemli
çalışma
Carlinville, Illinois’de (ABD) yapıldı.
1970-1972 araştırmasında
aynı
lokasyonun 75 yıl
önceki
tarihsel kayıtlarıyla
karşılaştırıldığında
bulunan 140 arı
türünün
%32’sinin biyoçeşitlilikte
azaldığı
tespit edildi; sadece 73 çayırda
yaşayan arının
59’u ve 27 ormanda yaşayan arının
15’i ortaya
çıkarıldı (Marlin
ve Laberge ,2001). Araştırmacılar, bu zaman dilimi boyunca arazi
kullanımındaki
açık
değişimlere
ek olarak hassas tür
arıları
destekleyen ağaç
ve bitki örtüsünü
öldüren
herbisit spreyleri suçluyor.
2010-2012 arasında
8 doğal
çevrede
293 türün
bulunduğu
Itasca Eyalet Parkında
(Minnesota) başka
uzun dönemli
kapsamlı
bir çalışma
iğnesiz
arılara
odaklandı.
1937’den tarihsel kayıtlardaki
30 alt küme
türün
varlıksal
karşılaştırması
11 türün
sayısal
olarak azaldığını,
başka
11 türün
kaybolduğunu
ve 4 türün
bulunduğunu
gösterdi
(Gardner ve Spivak ,2014). Özellikle,
Megachile latimanus yok oldu ve yok oluşu
ya da diğer
türlerin
varlıklarındaki
keskin düşüşü
hiçbir
nedensel faktörle
tanımlanamadı.
Yerel arı
yoğunluğunun
belirleyicisi olarak beslendikleri kaynaklar ve dolaştıkları
alanları
içeren
bir model Amerika’nın
katran çalısı
ve çöl
çalısı
gibi bitkileri olan kaynakça
zengin alanlarda yaban arısı
varlığının
yüksek
olduğunu,
orta düzey
yoğunluğun
ılıman
orman ve çayırlarda
olduğunu,
düşük
yoğunluğun
tarım
alanlarında
olduğunu
ortaya koydu (Koh vd., 2016). 2008 ve 2013 yılları
arasında
orta batı,
Büyük
Ovalar ve Mississippi vadisinde tahıl
üretiminin;
özellikle
biyoyakıt
için
mısır
üretiminin
ikiye katlandığı
bu zaman diliminde ülkenin
yaban arıları
%23’e düştü.
Arazinin sadece %10’unda özelllikle
tahıl
tarlalarının
terk edilip çöl
çalısına
döndüğü
alanlarda varlıklarında
artış
kaydedildi. 109 tozlaştırıcı
arının
ve onların
ev sahipliği
bitkilerinin arasındaki
etkileşimin
detaylı
analizi Illinois’in (ABD) 26 ormanında
yapıldı,
ve aynı
bölgedeki
1800’lerin sonu 1970’lerin başından
tarihsel kayıtlarla
karşılaştırıldı.
Orijinal tozlayıcı
bitkilerin %24’inin mevcut kaldığını
gösteren
bu flora ağı
yıllar
boyunca birçok
değişimi
ortaya çıkardı.
Ağ
yapısındaki
değişimler;
vakaların
%45’inde tekil arı
türlerinin
kayıpları
nedeniyledir (Burkle vd.,2013). Son 40 yıl
boyunca tozlayıcı
bolluğu
konusunda belirgin düşüşler
yaşanmış
ancak bitki başına
tür
çeşitliliği
çok
fazla değişmemişken,
tüm
bunların
ötesinde
ağ
daha az yuvalanmış,
daha savunmasız,
daha az fazlalıklara
sahip hale gelmiştir. Araştırmacılar tarafından
tahmin edildiği
üzere
kovuk yuvalayıcısı
gibi (Megachili dae) hassas türler
üzerinde
kayıplar
daha yaygındır
(Williams vd.,2010).
Yaban
arıları
üzerindeki
biyoçeşitlilik
kaybı
tropikal bölgelerde
de belgelendi. Brezilya’nın
iki Atlantik orman kaynağında
24 orkide arısının
(Apidae:
Euglossina) 12 yıllık
karşılaştırması,
açık
ve bozulmuş
doğal
çevre
sayıca
artıyorken
çoğu
ormana dayalı
arı
türlerinin
%63’ünün
azaldığını
gösterdi
(Nemesio,2013). Benzer şekilde,
1972 ve 2004 yılları
arasında
Kosta Rika karayolu üzerindeki
kuru orman ağaçlarını
dolaşan
yaban arıları
üzerine
yapılan
düzenli
araştırmalar,
aynı
dönemde
bölgede
kentsel yayılma
ile çakışarak
1996’ya kadar türlerde
%60 azalma olduğunu
göstermiştir
(Frankie vd.,2009). Eş
zamanlı
olarak, yeni konutlardaki bahçe
çiçeklerinin
çeşitliliği
sebebiyle üç
türün
popülasyonu
arttı.
Halictidae ve Megachilidae ailelerine mensup arılar
en fazla kayba maruz kaldı.
3.2.3
Bal Arıları
(Apis Mellifera L.)
Amerika Birleşik Devletlerinde 1947 yılında bir tepe noktası olarak 6 milyon bal arısı kolonisi kaydedildi ancak bu sayı o günden beri (son 60 yılda yıllık %0,9 düşüş oranı ile 3,5 milyon kayıp ile) düşüyor (Ellis ,2012). Yok olma tarımda DDT organokların kullanıma girmesiyle aniden başlamış ve sonrasında da hiç hafiflemeden devam etmiştir (Ellis vd., 2010). Bu düzenli azalmanın temel faktörleri; son yıllarda daha öldürücü hale gelen yaygın parazit ve patojen enfeksiyonları (Anderson vd.,2011;Yang ve Cox Foster,2007); genetik değişkenlik azlığı; sebze ve meyvelerin tozlaştırılması için kovanların mevsimsel hareketlilik stresi (Smart vd.,2016); Varroa akarlarını kontrol etmek için kovanlara uygulanan polen, nektar üzerinde bulunan toksik böcek zehri (Johnson vd.,2013); monokültürlerin egemen olduğu tarımsal alanların düşük besin değerleri (Örneğin; mısır, kanola, pamuk (Huang;2012)) ve son olarak son 10 yılların sert iklim koşulları. Azalmaların büyük olasılıkla açıklaması; koloni çöküş bozukluğu ile sonuçlanan (CCD)(Underwood ve van Engelsdorp ,2007); parazitler, patojenler, toksinler ve diğer stres yapıcıların sinerjik türemiş birleşik bir etkidir (Aburaki vd.,2018;Goulson vd.,2015;Sanchez Bayo vd.,2016). Amerika arıcılarının üçte ikisi her yıl kolonilerinin %40’ını kaybediyor (Kulhanek vd.,2017). Avrupa için kayıp yıllık %30 olarak rapor edildi, Güney Afrika için %29, Çin’de A.melliferave A.cerana’nın her ikisi için %3-%13’tür (Chen vd.,2017).
Dünya
genelinde bal arılarının
yönetilen
kolonileri aynı
hastalıklardan
muzdarip ve Kuzey Amerika, Avrupa (Potts vd.,2010) ve Avustralya’da
(Gibbs,2013) aynı
oranda (yıllık
%1 gibi )azalıyor.
Kayıpların
olası
tetikleyicisi parazit ve hastalıklar
olarak görünse
de, en başından
beri sentetik böcek
ilaçlarının
da kayıplarda
rolü
vardır
(Ellis 2012). Sistemik böcek
ilaçlarının
yeni jenerasyonu özellikle
neonicotinoidler ve fibranil onların
immun sistemini bozuyor (Di prisco vd., 2013;Vidau vd.,2011) böylece
koloniler Varroa enfeksiyonuna daha duyarlı
hale geliyor (Alburaki vd.,2015) ve viral ve diğer
patojenlerle enfekte olduklarında
ölüme
daha yatkın
oluyorlar (Brandt vd.,2017). İşçi
arıların
besin arama kabiliyetini azaltan sayısız
ölümcül
etkinin dışında
(Desneux vd.,2007,Tison vd.,2016) neonicotinoid ve fibranil böcek
ilaçları
eşit
olarak kraliçe
ve erkek arıların
üretim
performansını
bozuyor (Kairo vd.,2017;Williams vd.2015) böylece
tüm
kolonilerin uzun dönem
yaşayabilirliklerini
riske atıyor
(Pettis vd.,2016 ;Wu-Smart ve Spivak ,2016).
3.2.4
Guguklu Eşek
Arısı
(Chrysididae),
Parazit eşek arılarının bu nadir grubu son günlerde Finlandiya’da çalışıldı ve araştırmalar ev sahibi türlerinden bir tanesi ile beraber 48 yerel türün %23’ünün azaldığını ortaya koydu. Diğer taksonların aksine, hiçbir guguklu eşek arısı sayıda ya da yayılmada artıyor görünmüyor. Daha büyük ve/veya zemin yerleşimli türler sabit kalırken azalan türler tipik olarak küçük, nadir ve zemin üzerinde yerleşme eğilimli. Yazarlar; azalmayı tarımsal amaçlar sebebiyle yuvalanmak için kütük kullanılabilirliğini kısıtlayan doğal çevre kaybına bağlıyor.
3.2.5 Formicidae
Yayılan bazı türlerin haricinde karınca (Formicidae) popülasyonları ve eğilimleri hakkında çalışmalar eksik (Cooling ve Hoffmann,2015;Vogel vd.,2010). Özellikle orman yerleşimli türler için tropikal ormansızlaştırma karınca ve diğer böceklerin biyoçeşitlilik kayıpları için ana sebep olarak kendini gösteriyor (Wilson,2002). Eşit olarak İskandinav ormanlarında yerleşik yönetim uygulamaları polydomous oldun karıncası Formica aquilonia popülasyonları için zararlı çünkü kolonilerin gelişim için gerekli olan cansız şartlar değiştiğinden karıncaların beslenme ve yuvalanma kaynakları sınırlanıyor (Sorvari ve Hakkarainen,2007). Ilıman ve tropikal ortam doğal çevrelerinde yaşayan birçok karınca türünün kaderi hakkında hiçbir şey bilinmiyor.
3.3
Diptera
Çiçek sinekleri (syrphidae) önemli tozlayıcılardır ve nemli doğal çevre tercihleri ile yaprak biti gibi tarımsal haşerelerin kilit doğal düşmanlarıdır. Akdeniz ülkelerinde çeşitli araştırmalar; sadece Yunanistan’da 249 tür (Petanidou vd., 2011) ve İspanya’da 429 tür, bu taksonun biyoçeşitliliğinde çok geniş yerel varyanslar olduğunu göstermiştir. Günümüze kadar Hollanda ve Amerika Birleşik Devletlerinde çiçek sinekleri üzerine yapılan tek, uzun dönemli çalışmada da böcek çokluğuna paralel azalmalar bulundu (Biesmeijer vd., 2006). İki ülkedeki yerleşik türdeşlerinden bu göçmen çiçek sinekleri daha iyi üstesinden geldikleri için, mobil olmak, hayatta kalmak için önemli bir özellik. Sadece arıların tozlaştırmasına dayanan bitki türleri her iki ülkede azalırken; Hollanda’da hem arılar, hem çiçek sinekleri tarafından tozlaştırılan bitkiler çoğalmaktadır.
2018’de tarım işçileri arasında asıl ücret adaletsizliği kadın ve erkek işçiler arasında yaşandı.
Gazete Duvar’dan Nurettin Öztatar’ın haberine göre;
TÜİK 2018 yılı için “Tarımsal İşletme İşgücü Ücret Yapısı” verilerini açıkladı. Hem sürekli hem de mevsimlik tarım işçilerinin aylık ücretleri enflasyonun yarısı kadar artabildi. TÜİK’e göre, sürekli tarım işçilerine ödenen aylık ücret, kadın işçiler için %5,8 oranında artarak 1668 TL ve erkek işçiler için ise %13,9 artarak 2 187 TL olarak gerçekleşti.
Tarımsal işletmelerde 2018 yılında mevsimlik tarım işçilerinin günlük ücretleri bir önceki yıla göre %12,6 artarak 74 TL, sürekli tarım işçilerinin aylık ücretleri ise %14,0 artarak 2117 TL oldu.
Mevsimlik kadın işçilerin günlük ücretleri %11,9 artış göstererek 67 TL olurken, erkek işçi ücretleri de %12,1 artış göstererek 82 TL oldu.
Sürekli tarım işçilerine ödenen aylık ücret, kadın işçiler için %5,8 oranında artarak 1668 TL ve erkek işçiler için ise %13,9 artarak 2187 TL olarak gerçekleşti.
Seçilmiş faaliyet türlerine göre mevsimlik işçilere ödenen günlük ücretlere bakıldığında, en fazla mevsimlik işçi çalıştırılan faaliyetlerden, çapalama hizmetleri için kadın işçilere 62 TL, erkek işçilere 65 TL, hasat hizmetleri için kadın işçilere 71 TL ve erkek işçilere ise 78 TL olarak gerçekleştiği görüldü.
Tarımsal işletmelerde mevsimlik tarım işçilerine yapılan en yüksek günlük ücret ödemesi kadın işçiler için 95 TL ile Giresun, erkek işçiler için ise 120 TL ile Ardahan ilinde gerçekleşti. En düşük ücret ise, kadın işçiler için 42 TL, erkek işçiler için 53 TL ile Hatay ilinde oldu.
Tarımsal işletmelerde sürekli tarım işçilerine ödenen aylık ücretlere bakıldığında, kadın işçilere 2000 TL ile Eskişehir’in, erkek işçilere 3203 TL ile Çanakkale’nin en yüksek ödemenin yapıldığı iller olduğu görüldü. En düşük ücretler ise, kadın işçiler için 1467 TL ile Aydın, erkek işçiler için ise 1000 TL Kilis ilinde gerçekleşti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile ilgili davada Türkiye’ye para cezası verdi. Mahkeme gazeteyi haklı buldu; soruşturmaların ‘sistematik şekilde’ başlatıldığına hükmetti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile ilgili davada Türkiye’yi haksız bularak para cezasına hükmetti.
‘PKK propagandası yapmakla’ suçlanan ve 2016 yılında kapatılan Özgür Gündem gazetesine karşı soruşturmaların sistematik olduğuna hükmeden mahkemenin kararı uyarınca Türkiye hükümeti, gazetenin sahibi Ali Gürbüz’e 3 bin 500 euro (yaklaşık 21 bin 500 TL) tazminat ödeyecek.
‘AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ İHLAL EDİLDİ’
Türkiye’nin de imzacısı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10’uncu maddesinin ihlal edildiği sonucuna varan AİHM, daha önceden de mahkeme süreci yaşayan Gürbüz’ün beş ila yedi yıl süren yargılamaların tümünden beraat ettiği vurguladı.
‘YAZILARIN İÇERİĞİNE BAKILMAKSIZIN…’
Davalı Türkiye Cumhuriyeti’nin kararı temyize götürme hakkı bulunurken, AİHM kararında gazeteye karşı soruşturmaların “yazıların içeriğine bakılmaksızın sistematik bir şekilde başlatıldığı” ifadesi kullanıldı.
‘KAMUSAL TARTIŞMAYA KATKIDA BULUNAN YAZILAR DA SANSÜRLENDİ’
Mahkeme’nin karar metninde ayrıca soruşturmalarda yer alan terör örgütü açıklamalarının “kamuoyundaki tartışmalara katkıda bulunsa bile” yetkililer tarafından sansürlenmeye çalışıldığı belirtildi.
Soruşturmada geçen kimi yazıların Noel kutlamaları gibi içeriği olduğunu belirten mahkeme, söz konusu yazıların şiddet çağrısı ya da nefret söylemi olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını kaydetti.