Doğa

Böcek Aleminin (Entomofauna) Dünya Genelinde Azalması: Faktörlere Genel Bir Bakış – Kısım 2

0

Biological Conservation sayı 232‘de makaleyi Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Nilüfer Ağaç’ın çevirisi ile yayınlıyoruz. Tefrika edilen bu makalenin ilk kısmına buradan ulaşabilirsiniz.

Metodoliji

Geçmiş 40 yılda yürütülen , küresel veritabanı için geçerli olan uzun dönemli böcek incelemelerini karşılaştırmayı amaçladık. Bunun için İnternet üzerinde Bilim Ağı veri tabanında böcek*, azalma* ve inceleme anahtar kelimelerini kullanarak yaptığımız araştırmada toplam 653 yayına ulaştık. Bunların çoğunluğu; Hymenoptera (55), Diptera (45), Coleoptera (44) ve Lepidoptera (37) takson ve birkaç tanesi de uzun dönemli incelemeler ile ilgiliydi. Tekil türler, haşere salgını ve istilacı türler üzerine odaklanan çalışmaları hariç tuttuk. Geniş bir alandaki (bölge ,ülke) bir taksondaki tüm türleri (aile, sınıf) ya da 10 yıldan daha uzun sürede detaylı çalışmaların olduğu küçük alanları seçtik. Ekli belgeler literatür örneklerinden elde edilmiştir. Sonuç olarak, zaman içindeki sayısal verideki değişimleri, türlerin zenginlik ve bolluğunu içeren incelemeleri değerlendirdik. Böylece, bu inceleme dünyanın çeşitli bölgelerindeki entomofauna azalmaları üzerine 73 raporu (Şekil 1) kapsamakta ve muhtemel sebepleri incelemektedir (Tablo S1). Uzun dönemli çalışmaların ezici çoğunluğunun özellikle kuzey yarım küre olmak üzere gelişmiş ülkelerde yürütüldüğünden, inceleme coğrafi olarak taraflı ve böcek biyoçeşitliliği hakkında bilginin tamamlanmadığı ya da eksik olduğu tropik bölgeleri içermesi açısından yeterli değildir (Collen vd.,2008).

Yukarıdaki literatür kayıtları, 10 yıllar sonraki uzun süreli gözlem verileriyle (%72) ve bazen yurttaş bilimsel verileriyle (%8) karşılaştırılan müze örnekleri ni (%56) türlerin dağılımında tutarlı bilimsel veriler olarak kullanmaktadır. Çünkü sonraki veriler nadir türlerin aşırı raporlanması nedeniyle böcek çeşitliliğini abartma eğilimindedir (Gardiner vd.,2012). Biyoçeşitliliğinin tüm değerlendirmeleri ölçülü olarak dikkate alınmalıdır.

Şekil 1: 73 çalışmanın yapıldığı alanların Dünya haritası üzerinde gösterimi. Sütunlar her takson için farklı renklerde belirtilmiş ilgili çalışma oranlarını gösteriyor. Çin ve Avustralya verileri sadece bal arıları içindir.

Bireysel türlerin koruma durumu IUCN kategorileştirme kriterlerini takip eder. (IUCN 2009), tehdit altındaki türler, savunmasız (>%30 azalma) ve nesli tükenmekte (>%75 azalma ) türleri içerir. Popülasyon üzerindeki verileri coğrafi dağılım kayıtlarından elde etmek daha zordur, ancak bazı raporlar Lepidoptera, Hymenoptera ve bok böcekleri (Coleoptera) için azalmalarının kapsamının miktarını belirtmektedir. Azalmanın yıllık oranın (her yıl azalan türlerin yüzdesi) her bir takson ve bölge için tahmini yapılmıştır.

Çeşitli takson ve bölgeler üzerine azalmanın, grupların varyans analizi (ANOVA) kullanılarak karşılaştırarak meta analizi yapıldı. Raporların araştırmacılarının işaret ettiği gibi azalmanın belirtildiği tetikleyiciler çizelge haline getirildi ve analiz edildi ve daha sonrasında literatürdeki uygun veriler referans gösterilerek tartışıldı .

3.Takson Azalması

3.1 Lepidoptera

Kelebek ve güveler; konukçu bitki türleri özelleşmelerindeki yüksek düzey ve doğal ortam bozulmasındaki savunmasızlıkları dikkate alınarak çevre kalitesinin değerli göstergeleridir (Erhardt ve Thomas 1991). Doğal ortamlarının geniş skalasındaki varlıkları; Lepideptora’nın kaybı, polenleşme ve doğal haşere kontrolü gibi kilit ekosistem servislerini direkt etkileyebilir (Fox 2013). Kelebeklerden 10 kat daha çeşitli olan güveler , yarasalar için önemli yemleri oluşturuyor ve sayısız böcekçil hayvanın popülasyon seviyelerini sürdürmede yardımcı oluyorlar (Hahn vd.,2015 ;Vaughan ,2008 ;Wilson vd.,1999).

Maes ve Van Dyck (2001) 20.yy da Flanders’da (Belçika) 1834’den beri 19 yerli türün (toplam 64 türden) yok oluşunu da içeren, kelebek biyoçeşitliliğindeki şiddetli değişimleri raporlamada ilklerdi. Kentleşme ve tarımsal alan kullanımındaki artışın sekiz misli yoğunlaşması ile 1950’den 1955’e yok olma oranı 0,2’den 1,7 türe artarken, doğal ortam kaybı mevcut 45 türün %69’unun sabit azalması ile sonuçlandı (Maes ve Van Dyck ,2001). Hollanda’da, takip eden bir çalışmada, doğal rezervinin olduğu doğal ortamlarındaki türlerin popülasyonu sabit kalırken 20 en yaygın kelebek türünün 11’inin hem dağılımında hem sayısında 1992 ve 2007 yılları arasında azalma tespit edildi. Lasiommata megera ve Gonepteryx rhanini’nin yerel popülasyonları şu an tehdit altında ve 2 tür daha (Aglais io ve Thymelicus lineola) savunmasız (van Dyck vd.2009). Buna paralel olarak uçan güvelerden 733 türün dağılım alanı 1980 ve 2000 yılları arasında kaydedildi: türlerin %85’inde azalma gözlemlendi, %38’inin, %75’den fazla alanlarında azalma gözlemlendi (örneğin kritik olarak tehdit altında ), %34’ü tehdit altında ve %15 i savunmasız olarak değerlendirildi (Groenendjik ve Van der Meulen ,2004). Özellikle turba bataklıklarındaki 55 türün 47’sinde azalma ölçümlendi, 6’sı sabit kaldı ve sadece 2’sinin (Plusia putnami ve Deltote bankiana) yaşam alanının arttığı tespit edildi (Groenendjik ve Ellis ,2004). En çok etkilenenler düşük yayılma becerisine sahip ve oligoptropik doğal ortamı tercih edenler.

50 yıl boyunca Kullaberg Doğa Rezervinde (İsveç) macro lepidopteronların 269 türü gözlemlendi; %45’i azalmaktaydı, 22’si koloni türleriydi ve 159’u 2004 yılında artık bulunamadı (Franzen ve Johannesson ,2007). Azalmanın izini süren beslenme uzmanlarının onayladığına göre; sulak alanlarda çim ve ot ile beslenen monofag ve oligofaglar yaprak döken ağaçlar ve çalılardan beslenenlerden daha çok azalıyor. Kısa uçuş süreleri olan ve ormansız doğal ortama sıkışan türler en yüksek yok olma riski altında. Finlandiya’daki kelebeklerin 74 tarihsel kaydının karşılaştırmasında genel türlerin %86’sının ve orman kıyısındaki ekotonlarda bulunanların %56’sının sayısı artarken geçmiş 50 yıl boyunca otlak alanlardaki türlerin %60’ının azaldığını kaydedildi (Kuussaari vd.2007). Azalan 23 türün ortak özelliği düşük hareketlilik, oligotropik doğal çevre tercihi ve mevsimsel göç davranışıdır. 1988-1997 yılları arasında Finlandiya’da baykuş güvelerinin 306 türünün popülasyonu üzerine yapılan başka bir çalışmada karşılaştırmalı olarak küçük coğrafi menzildeki türlerde büyük azalma, buna karşılık daha uzun uçuş zamanlı polifag güvelerinin ve kışı yetişkin olarak atlatanlarının daha geniş alanlı yayıldığı raporlandı (Mattila vd.,2006). Aksine kışı larva ve pupa evrelerinde geçirenler, bu zamanda en yüksek azalmayla karşılaştılar.

1994-2014 yılları arasında yıllık olarak 183 kelebek türünün popülasyon eğilimlerinin yoğunluk analizinde ve 66 tür için ilgili faktörlerin gözlemlendiği kuzey doğu İspanya’da benzer sonuçlar rapor edildi . 15 türün sayısı artarken, 5’i sabit kaldı ve 46’sı azaldı (Melero vd,2016). Seçilen doğal ortam tipinde türlerin kapsamındaki azalma değişiklik göstermezken larvaların tropikal evre ve çoklu voltizme dayanan orman kelebeklerindeki azalmanın en hızlı olduğu ortaya çıktı.

Avrupa’daki 576 kelebek türünün durumunu inceleyen karşılaştırmalı raporda 71’inin tehdit altında olduğu ve geçen 25 yılda sayılarının azaldığı ortaya çıktı (van Swaay vd., 2006). Yoğun tarım uygulamalarına, gübre ve pestisit kullanımı gibi, adaptasyonu sebebiyle en yüksek azalma otlak biyotoplarında (türlerin %19), sulak bölge ve bataklıklarında (%15) ve ormanlardaki (%14) kelebeklerde ortaya çıkmıştır. Bazı türler (Lopinga achine ve Parnassius apollo) ağaçlandırma, mesela açık ağaçlık alanların sık ormanlara çevrilmesi, sebebiyle azaldılar. İklim değişimi, dağlık biyotoplara uyum sağlamış bazı endemik türleri etkilemiştir. Avrupa yerlisi 435 kelebeğin son değerlendirmesi özellikle Akdeniz ve doğu ülkelerindeki türlerin %19’unun azaldığını; türlerin%8,5’uğunun tehdit altında olduğunu ve 3’ünün kritik düzeyde tehdit altında olduğunu tespit etti, örneğin Pieris brassicae Wollastoni, Triphysa phryne ve Pseudochazara cingovskii. Danimarka ve Birleşik Krallık’ta sadece 4 tür yok olurken; Belçika, Hollanda ve Avrupa ülkelerinde (sırasıyla 19 ve 17 ülke düzeyinde yok olma) en yüksek kelebek biyoçeşitliliği kaybı olmuştur (Maes ve Van Dyck ,2001). Avrupa kıtasında 1 türün (Aricia hyacinthus) yok olduğu düşünülmektedir .

1970-1999 yılları arasında yayıldıkları alana sıkışan, göç etmeyen 46 kelebeğin %74’ü azaldığından, Birleşik Krallık’ta kelebekler daha hızlı yok oluyor görünüyor (Warren vd.,2001). Britanya adalarında 29 yıl boyunca amatör toplayıcıların ve bilim insanlarının derledikleri karşılaştırmalı veri tabanına göre; doğal çevre gerekliliğini gösteren türler yayıldıkları alanlarda daha büyük azalmaya maruz kaldıklarını araştırmacılar göstermişlerdir. 25 yıl boyunca sayılarında değişiklik olmamış özel ve yerleşik türlerin yayıldıkları alanın ortalamada %15’i azalmıştır. Başka çalışmalar göstermektedir ki 10 km karelik gözlem alanında %13’ünün kaybolduğunu gösterirken (Thomas vd. ,2004) 54 yaygın kelebek türünün 41’i 1970’lerden beri, yaşam alanlarını %40 düşüren türlerin %26’sı azalmıştır(Fox vd.,2006). Her ne kadar araştırmacılar azalmanın belli tetikleyiclerinin arasında korelasyon kurmaya yeltenmese de şu faktörlerin kombinasyonunu önermektedirler; doğal çevrenin parçalanması ya da yok olması, tarımın yoğunlaşması, kimyasal gübre ve böcek zehri kullanımının artması ve belki de aşırı toplama – gerçi bu uygulama artan çevre bilinciyle büyük ölçüde azaltıldı. Kelebek ve güvelerin biyoçeşitlilik kayıplarını minimize etmek için 1976’dan beri ülke genelinde türlerin sayılarını ve yayıldıkları alan verilerini derleyen Birleşik Krallık Kelebek Gözlem Kurulu (UKBMS) oluşturuldu. Kurul kurulduğundan beri ulusal olarak özelleşmiş türlerde azalma %34 olurken İngiltere’deki genel türlerde %12, İskoçya’da %6 ‘dan az ya da hiç yok olma ile, 50 türün ilk analizi kelebeklerdeki yüksek dalgalanmayı gösterdi. 2000’lerden bu yana biyoçeşitliliği koruma çabaları olmasına rağmen başlıca azalma ormanlık ve çiftlik alanlarında gerçekleşti (Brereton vd.,2011). 1984 ve 2012 arasında 17 yaygın ve mevcut kelebek türünün sonraki analizi gösterdi ki incelenen 15 türün popülasyonu yıllık bazda %0,8 ve %6,7 azalırken, 2000’lerden sonra tüm türlerin sayısı %58 azalmıştır (Gilbum vd,2015). Bu nedenle, üzerinde çalışılan türlerin %41’i tehdit altındadır. Yaz sıcaklarının artması kelebek sayısının artışında pozitif bir etki yaratmakta halbuki diğer hiçbir iklim faktörü popülasyondaki azalmayı açıklayamamaktadır. Aksine neonikotinoid (nikodin bazlı) böcek ilaçları ile işlenmiş çiftlik alanlarda en aşırı azalmanın olduğu ortaya çıktı; azalmakta olan 15 türün indisleri neonikotinoid kullanımıyla negatif bir ilişki olduğunu gösterdi.

1968 ve 2003 yılları arasında İngiltere’de 337 güve türü üzerinde benzer azalma oranları raporlandı. Ülkenin güneyindeki azalma (%17) kuzeyi ile kıyaslandığında (%5) daha büyük iken 10 yıllık nüfus azalmasında %12’lik bir ortalama ile 35 yıllık zaman diliminde 222 türün popülasyonunun azaldığı görüldü (Conrad vd.,2006). Güneydeki en yüksek azalma eğilimleri yoğun tarım derecesi ile de ilgili olarak 1940’lar ve 1960’lar arasında Rothamstead’da kaydedildi (Woiwod &Gould,2008). Şu an 71 tür güve tehdit altındadır, 58’i savunmasızdır ve 13 ünün nesli tükenmektedir. Uzmanlar ve amatörler tarafından 25 yıl boyunca 900 güve türü üzerine yapılan ilerleyen araştırmalar kelebeklere de ayna tutan güvelerin yaşam alanlarında azalmalar ile önceki bulguları doğrulamıştır (Fox vd.,2011). Ülkenin kırmızı listesine eklenen Macaria Wauaria (%77 azalma) Graphiphora augur ve Dasypolia templi (her biri için %45’den çok) için dikkate değer azalma kaydedilmiştir. M.Wauaria ve Euklithis mellinata’nın azalmaları ev sahipleri bitkiler üzerindeki böcek ilaçları sebebi ile görünüyor. Kuzeydeki 12 yaygın güve türünün çizelgesi gösteriyor ki bu böcekler 1985’den beri yılda 7,8 km yer değiştiriyor. Katha depressa, Idea rusticata ve Collita griseola gibi türler yayılma alanlarını ikiye katladı ve yaklaşık 100 km kuzeye yayıldı. Bazı güvelerin menzilleri konukçu bitkilerin bahçelerde yetiştirilmesi ve ticari kozalaklı ağaç fidanlıklarının yaygınlaşması sonucu genişledi.

Birleşik Devletler için kelebekler uzun dönemli gözlem verileri sınırlıdır. 2002 ve 2013 yılları arasında Wisconsin ve Iowa çayır ve bataklıklarındaki araştırmalar mevcut türlerin popülasyondaki dalgalanmaları gösteriyor fakat tutarlılık eksiklikleri geçici eğilimlerin çizilmesini engelliyor. Ana tetikliyicilerin doğal çevre değişikliği ve iklim değişimine bağlı nem seviyeleri olduğu ortaya çıkıyor (Swengel vd.,2011; Swengel ,2015). Massachusetts’de 116 türün yayıldıkları alan 1992 ve 2010 arasında kuzeye kaymıştır. (Papilio Cresphontes ve Poares zabulon); eyaletin güney bölgelerinde kelebeklerin %80 popülasyonu azalırken, azalma ile anlamlı korelasyon gösteren özellik her bir türün kışı geçirirken bulunduğu evredir (Breed vd.,2012). California’da 1972 ve 2012 arasında 4 bölgede bulunan 67 kelebek türü üzerine yapılan araştırmalar; herhangi bir bölgede bulunan (30) kelebek türlerinin ortalaması 1997’ye kadar sabit kalırken, çalışmanın son 23 yılında hızla düştüğünü gözler önüne serdi. Tüm eğilimler türlerin %23’ünün yok olduğunu gösteriyor. Türlerin çeşitliliğinin verileri yaz sıcaklıklarının yıllık değişkenliği, toprağın tarıma dönüştürülme yüzdesi ve kullanılan değişik böcek ilaçları ile bağıntılıdır. Sadece sonraki iki değişken gözlemlenen azalma ile anlamlı bir bağıntı gösterdi ve böcek zehirlerinde sadece neonicotinoid kullanımı pozitif bir bağıntı gösterdi ; tesadüfen 1997’de azalma eğiliminin başlangıcı bu eyaletteki 1995’de sistematik böcek ilacının kullanımının başlamasını izledi (Forister vd.,2016).

Her ne kadar araştırma kayıtları sınırlı olsa da Lepidoptera’nın azalmasının Asya kıtasının belirli bölgelerinde daha az dramatik olduğu görülüyor. Japonya’daki kelebeklerin 240 türünün %15’i tehdit altında, ancak bunların ötesinde otlak alanlardaki türlerin %80’inin nesli tükenmektedir, ulusal düzeyde 2 tür yok olmaya yakındır. Melitaea scotisia (%98 azalma)ve Angynnis nerippe (%95 azalma ) (Nakamına ,2011). Ada düzeyinde 7 tür şu an yok olmuş durumdadır. Japonya’nın geleneksel ”satoyama ”alanlarında (Pirinç ,çeltik tarlalarının ,otlak alanlarının ve çalılıklarının bir mozaği) düzenli yapılan güçlendirme birçok türü olumsuz etkilerken, ormanlık alanlardaki türlerin (40) çoğu sabit kaldı. 1990’dan sonra örnek toplama da küçük bir tetikleyiciydi. Malezya’da, Kinabalu Dağındaki (Borneo) bazı güvelerin %19’unun varlığı 1965 ve 2007 arasında azaldı (Chen vd.,2011). 40 yıllık zaman diliminde küresel ısınmanın sonucu olarak güvelerin üçte biri rakamlarının üst sınırını 152 m ve alt sınırını 77 m yukarı taşımalarına karşılık tipik yüksek rakımlı türlerin (28) yaşam alanları daraldı.

3.2 Hymenoptera

Arılar; çiçekli bitkilerin önemli tozlaştırıcıları, tüm tozlaştırıcıların üçte birini oluşturuyor (Ollerten vd.,2011) ve bal arıları bin yıldır bal ve bal mumu kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle popülasyon durumları hakkında bilgi; ekosisteme sağladıkları hizmet ekonomik değerleri kadar değerli (Gallai vd.,2009). Diğer birçok hymenopteronların durumu -örneğin karıncalar, eşek arıları, parazitoitler ; birçoğu ekosistem için eşit düzeyde katkı sağlarken- bu tarihe kadar bilinmeyen olarak kaldı.

3.2.1 Yaban Arıları (Bombus Spp ,Apidae)

Britanya’da 18 yaban arısının durumları üzerine ulusal harita üzerinde sayısal yaklaşım gösteren ilk rapor 1960’lardan beri İngiltere’nin güney ve orta bölgelerinde 4 türün yaşam alanlarında büyük düşüş ile 7 türde azalma eğilimleri gösteriyor (Bambus hamillis, B.ruderatus, B.subterrareus ve B.sylvarum) (Williams,1982). Sekiz ulusal yaban arısının yiyecek arama verilerini ve yayılma bilgilerini kullanan, bu azalmanın sorumlu olduğu nedensel faktörler üzerine analiz en yüksek azalmaya maruz kalan türlerin konukçu bitkilere ihtiyaç duyanlar olduğunu ortaya koydu. Bu nedenle ortak alanlar ve çiftlik çiçeklerinden yiyecek arayan yaban arıları en yüksek azalmaya uğradı. Özellikle geleneksel olarak nitrojen kaynağı olarak rotasyonda kullanılan yonca ve diğer baklagillerden beslenen uzun dilli yaban arılarının (B.humilis, B.ruderatus ve B.subterraneus) türü güney İngiltere’de beslendikleri bitkilerin kimyasal gübre ile değişmesi ile popülasyonları kısıtlandı (Goulson vd.,2005). Buna karşılık, geniş bir dizi yerli ve bilinen çiçeğe erişimi olan kısa dilli yaban arıları bahçelerde ve kentsel alanlarda kaldı.

Danimarka’da 1930’lardan beri özellikle kırmızı yonca çiçeklenme mevsiminde kısa dilli türler etkilenmez iken; uzun dilli yaban arıları türlerinde çeşitlilik ve sayısal olarak azalma oldu. 80 yıl önce var olan 12 özel türün 5’i, tüm uzun dilli türleri ve bir zamanlar yaygın olan B.distinguendus şu an tehdit altında. Şu an sadece B.pascuorum varlıkça yükseliyor görünüyor ki muhtemelen azalan türlerin bıraktıkları boş nişleri doldurdukları içindir (Dupont vd.,2011). Avrupa merkezinde yaban arılarının 60 tür ve alt türü üzerine yapılan daha geniş bir çalışmaya göre son 136 yılda 48 tür varlıkça azaldı; %30’unun tehdit altında olduğu düşünülüyor ve 4’ü ise tümüyle yok oldu (Kosior vd.,2007). Ülkesel yok oluşların çoğu; Yeşil Devrim ile gelen tarım yoğunlaşması ile çakışan 20 yy. ikinci yarısında gerçekleşti. İsveç’in kırmızı yonca tarlalarındaki tozlaştırıcıların sayısı; sadece 2 nadir tür sabit kalırken, 2 kısa dilli genel tür; B.terrestris ve B.lapidarius; bölgeye hakim iken dramatik olarak azaldı. Sayısal varlığa bağlı böyle dramatik değişim; tümüyle uzun dilli türlerin tozlaştırma desteğine bağlı ekin verimini de olumsuz etkiledi. Danimarka’da olduğu gibi B.distinguendus İsveç’in güney bölgesinde tümüyle yok oldu. Geniş arazilerin yoğun tarıma dönüştürülmesi ile birlikte acımasızca böcek zehri kullanımının son 75 yılda gözlemlenen yaban arısı biyoçeşitliliğindeki değişimin sebebi olduğu düşünülüyor (Bommarco vd.,2013). Avrupa’nın Bombus türlerinin %46’sı üzerinden temel azalma eğilimleri tanımlandı ki %24’ü tehdit altındadır ve biri (B.callumanns), doğal çevresinin parçalanması ve tarım alanlarındaki yoncanın kimyasal gübre ile yer değiştirmesi sebebiyle %80 üzerinde azalma görünmektedir (Rasmont 2005,Nieto vd.,2014).

19 yy.’ın ortasından günümüze Kuzey Amerika’da yaban arı popülasyon durumlarının ana karadaki geçici ve mekansal değişimlerini belirlemek için çok sayıda geniş çalışmalar yürütüldü. Güney Ontario’da (Kanada) 1971 ve 2006 arasında incelenen 14 tür yaban arısının yarısı azalmaktadır, 3’ü o dönemde bulunmazken; B.affinis ,B.pensylvanilus ve B.terricola, üçü de artmaktadır (B.bimaculatus, B.impatients,B.rufocintus)(Colla ve Packer ,2008). Böcek zehirlerine yüksek tolerans ; bölgede yok olan hassas türlerin pahasına en bol bulunan 3 türün yayılması ile açıklanabilir. Xerces toplumu; Kuzey Kaliforniya ve Güney Oregon’da 2005 yılında yaban arılarındaki kayıpları rapor etti ve çoğu azalmanın sebebini patojen mikrosporiyan Nosema’ya dayandırdı (Thorp ve stephard,2005). 1900’den 2007’ye zaman diliminde Illinois Doğal Tarih Araştırmalarından müze kayıtlarını kullanarak 16 tür yaban arısının yayılma alanı analiz edildi. Orta batı bölgesinde 4 tür yok olmuşken; B.borealis, B.ternarius, B.terricola ve B.variabilis, yarısı da sayısal olarak azaldı. Yoğun tarım alanlarının genişlemesi ve böcek zehri kullanımının artmasıyla çakışarak en temel azalmalar 1940 ve 1960 yılları arasında gerçekleşti (Grixti vd.,2009). Ulusal ölçekte sekiz yaban arısı türünün yayılmasındaki değişimler, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 382 lokasyon üzerinde yapılan derin araştırma ve tarihsel kayıtlar karşılaştırılarak belirlendi. Türlerin yarısındaki azalma, baştaki popülasyonlarının %96’sı olarak son 30 yılda gerçekleşti ve coğrafi yaşam alanları, flora ve beslenme kaynaklarının azalmasına dayandığı düşünülüyor ancak azalan popülasyonlar azalma olmayan arı popülasyonlarından daha fazla N.bombi enfeksiyon oranlarına ve daha düşük genetik çeşitliliğe sahipti, yoğun tarımın hakimiyeti ile bölgede keskin azalmalar kaydedildi (Cameron vd.,2011). Oklahama’da 21 ilçede yapılan geniş araştırmalardan sonra 1949’da mevcut olan 10 yaban arısının sadece 5’i 2013 yılında bulundu. Diğer eyaletlere tezat olarak, B.variabilis yok olmuş farz edilirken B.pensylvanicus en yaygın türdü (Figueroa ve Bergey 2015). Son çalışmadan günümüze, 1866 dan 2015’e doğu ABD’de (New Hampshire) 16 yaban arısı türünün tarihsel kayıtları analiz edildi. 5’i şu an tehdit altında olan; B.ashtoni ,B.fernaldae ,B.rufocintus; 9 tür azalamaktadır. Bir tür, B.ternicola, mevcut ısınma eğilimleri asıl yayılma alanlarını daraldığında sadece daha yükseklerde bulundu (Jacobson vd.,2018). Soğuk yaşam alanlarını tercih ettikleri zaman; küresel ısınma sebebiyle Avrupa ve Kuzey Amerika’da birçok yaban arısının menzil ve popülasyon yoğunlukları sınırlanmış görünmektedir.

3.2.2 Diğer Yabani Arılar

Yaban arılarının tarım üretiminde tozlaştırmanın en az %20’sini sağladığı düşünülüyor (Losey ve Vaughan ,2006). Popülasyonları; sınırlı bir arama menzili ve doğal çevre kaynağına dayanmaktadır (Roulston ve Goodell,2011). Bundan ötürü , Krakow (Polonya ) yakınında 105 arı türünün %34’ü nadirdir ve diğer ortak alanlara göre ıslak çayırları tercih ederler (Monan vd.,2008).

10 km karelik alandaki tarihsel kayıtlara bakıldığında türlerin çeşitliliğinde sadece İngiliz hücrelerinde %10, Hollanda hücrelerinde %4 artış gözlemlenirken 1980’den sonra yaban arılarında Britanya’da %52, Hollanda’da %67 azalma gözlemlenmiştir. Azalan türler doğal çevre ve beslenmeleri konusunda özellikli, yılda bir döl veren, yerlerşik türler ve yalnız yaşayan arılar en çok etkilendi; dahası bitki türlerine bağlı arı popülasyonu her iki ülkede azalmaktadır (Biesmeijer vd.,2006).

Avrupa’da 1965 yabani ve doğallaştırılmış arı türü üzerine yapılan değerlendirmede 77 türün tehdit altında ve 3 endemik türü de kapsayan; Ammobates dusmeti, Andrena labiatula ve Nemada sicilensis; 7’sinin kritik düzeyde nesli tükenmekte olduğu bulundu. Her ne kadar türlerin %57’sinin popülasyon eğilimleri bilinmese de Avrupa arı türlerinin %9,2’sinin azaldığı tahmin edilmektedir (Nieto vd.,2014). 1800’lerin ortalarından günümüze Britanya’da çiçekleri dolaşan Hymenoptera’nın yarım milyon tarihsel kaydının ayrıntılı analizi ile bu ülkedeki yok olma 4 ana safhaya ayrıldı. i) 19. yy ın ikinci yarısı, guano gübresi ile tanışma ve flora kaynağını azaltan ekilebilir mahsulün daimi otlağa dönüşümü ii)1.Dünya Savaşı sonrası çiçek olarak çeşitli mahsul rotasyonunun yerini kimyasal gübrelerin alması iii)1930 ve 1960 arası; muhtemelen tarım yoğunlaşmasını teşvik eden tarım politikasındaki değişiklikler ile bir çok türün yok olması (Yeşil Devrim ) iv)1987’den 1994’e; belki de birçok hassas tür yok olduğu ya da oldukça azaldığı için azalma eğilim oranların yavaşlaması (Ollerton vd., 2014). Britanya’da arazi kullanımının %70’nin tarımla işgal edilmesi ile türlerin azalması ve çiftlik yönetimi arasında nedensel ilişki doğal çevre değişimi ve kimyasal gübre ve böcek zehri kullanımını da içeren çeşitli faktörleri içerir. Net sonuç ;ülke genelinde 1 yaygın türü de içeren , çiçekleri dolaşan Hymenoptera’nın 23 türünün yok olduğudur.

Kuzey Amerika’da yaban arılarının yayılmaları üzerine ilk uzun dönemli çalışma Carlinville, Illinois’de (ABD) yapıldı. 1970-1972 araştırmasında aynı lokasyonun 75 yıl önceki tarihsel kayıtlarıyla karşılaştırıldığında bulunan 140 arı türünün %32’sinin biyoçeşitlilikte azaldığı tespit edildi; sadece 73 çayırda yaşayan arının 59’u ve 27 ormanda yaşayan arının 15’i ortaya çıkarıldı (Marlin ve Laberge ,2001). Araştırmacılar, bu zaman dilimi boyunca arazi kullanımındaki açık değişimlere ek olarak hassas tür arıları destekleyen ağaç ve bitki örtüsünü öldüren herbisit spreyleri suçluyor. 2010-2012 arasında 8 doğal çevrede 293 türün bulunduğu Itasca Eyalet Parkında (Minnesota) başka uzun dönemli kapsamlı bir çalışma iğnesiz arılara odaklandı. 1937’den tarihsel kayıtlardaki 30 alt küme türün varlıksal karşılaştırması 11 türün sayısal olarak azaldığını, başka 11 türün kaybolduğunu ve 4 türün bulunduğunu gösterdi (Gardner ve Spivak ,2014). Özellikle, Megachile latimanus yok oldu ve yok oluşu ya da diğer türlerin varlıklarındaki keskin düşüşü hiçbir nedensel faktörle tanımlanamadı. Yerel arı yoğunluğunun belirleyicisi olarak beslendikleri kaynaklar ve dolaştıkları alanları içeren bir model Amerika’nın katran çalısı ve çöl çalısı gibi bitkileri olan kaynakça zengin alanlarda yaban arısı varlığının yüksek olduğunu, orta düzey yoğunluğun ılıman orman ve çayırlarda olduğunu, düşük yoğunluğun tarım alanlarında olduğunu ortaya koydu (Koh vd., 2016). 2008 ve 2013 yılları arasında orta batı, Büyük Ovalar ve Mississippi vadisinde tahıl üretiminin; özellikle biyoyakıt için mısır üretiminin ikiye katlandığı bu zaman diliminde ülkenin yaban arıları %23’e düştü. Arazinin sadece %10’unda özelllikle tahıl tarlalarının terk edilip çöl çalısına döndüğü alanlarda varlıklarında artış kaydedildi. 109 tozlaştırıcı arının ve onların ev sahipliği bitkilerinin arasındaki etkileşimin detaylı analizi Illinois’in (ABD) 26 ormanında yapıldı, ve aynı bölgedeki 1800’lerin sonu 1970’lerin başından tarihsel kayıtlarla karşılaştırıldı. Orijinal tozlayıcı bitkilerin %24’inin mevcut kaldığını gösteren bu flora ağı yıllar boyunca birçok değişimi ortaya çıkardı. Ağ yapısındaki değişimler; vakaların %45’inde tekil arı türlerinin kayıpları nedeniyledir (Burkle vd.,2013). Son 40 yıl boyunca tozlayıcı bolluğu konusunda belirgin düşüşler yaşanmış ancak bitki başına tür çeşitliliği çok fazla değişmemişken, tüm bunların ötesinde ağ daha az yuvalanmış, daha savunmasız, daha az fazlalıklara sahip hale gelmiştir. Araştırmacılar tarafından tahmin edildiği üzere kovuk yuvalayıcısı gibi (Megachili dae) hassas türler üzerinde kayıplar daha yaygındır (Williams vd.,2010).

Yaban arıları üzerindeki biyoçeşitlilik kaybı tropikal bölgelerde de belgelendi. Brezilya’nın iki Atlantik orman kaynağında 24 orkide arısının (Apidae: Euglossina) 12 yıllık karşılaştırması, açık ve bozulmuş doğal çevre sayıca artıyorken çoğu ormana dayalı arı türlerinin %63’ünün azaldığını gösterdi (Nemesio,2013). Benzer şekilde, 1972 ve 2004 yılları arasında Kosta Rika karayolu üzerindeki kuru orman ağaçlarını dolaşan yaban arıları üzerine yapılan düzenli araştırmalar, aynı dönemde bölgede kentsel yayılma ile çakışarak 1996’ya kadar türlerde %60 azalma olduğunu göstermiştir (Frankie vd.,2009). Eş zamanlı olarak, yeni konutlardaki bahçe çiçeklerinin çeşitliliği sebebiyle üç türün popülasyonu arttı. Halictidae ve Megachilidae ailelerine mensup arılar en fazla kayba maruz kaldı.

3.2.3 Bal Arıları (Apis Mellifera L.)

Amerika Birleşik Devletlerinde 1947 yılında bir tepe noktası olarak 6 milyon bal arısı kolonisi kaydedildi ancak bu sayı o günden beri (son 60 yılda yıllık %0,9 düşüş oranı ile 3,5 milyon kayıp ile) düşüyor (Ellis ,2012). Yok olma tarımda DDT organokların kullanıma girmesiyle aniden başlamış ve sonrasında da hiç hafiflemeden devam etmiştir (Ellis vd., 2010). Bu düzenli azalmanın temel faktörleri; son yıllarda daha öldürücü hale gelen yaygın parazit ve patojen enfeksiyonları (Anderson vd.,2011;Yang ve Cox Foster,2007); genetik değişkenlik azlığı; sebze ve meyvelerin tozlaştırılması için kovanların mevsimsel hareketlilik stresi (Smart vd.,2016); Varroa akarlarını kontrol etmek için kovanlara uygulanan polen, nektar üzerinde bulunan toksik böcek zehri (Johnson vd.,2013); monokültürlerin egemen olduğu tarımsal alanların düşük besin değerleri (Örneğin; mısır, kanola, pamuk (Huang;2012)) ve son olarak son 10 yılların sert iklim koşulları. Azalmaların büyük olasılıkla açıklaması; koloni çöküş bozukluğu ile sonuçlanan (CCD)(Underwood ve van Engelsdorp ,2007); parazitler, patojenler, toksinler ve diğer stres yapıcıların sinerjik türemiş birleşik bir etkidir (Aburaki vd.,2018;Goulson vd.,2015;Sanchez Bayo vd.,2016). Amerika arıcılarının üçte ikisi her yıl kolonilerinin %40’ını kaybediyor (Kulhanek vd.,2017). Avrupa için kayıp yıllık %30 olarak rapor edildi, Güney Afrika için %29, Çin’de A.melliferave A.cerana’nın her ikisi için %3-%13’tür (Chen vd.,2017).

Dünya genelinde bal arılarının yönetilen kolonileri aynı hastalıklardan muzdarip ve Kuzey Amerika, Avrupa (Potts vd.,2010) ve Avustralya’da (Gibbs,2013) aynı oranda (yıllık %1 gibi )azalıyor. Kayıpların olası tetikleyicisi parazit ve hastalıklar olarak görünse de, en başından beri sentetik böcek ilaçlarının da kayıplarda rolü vardır (Ellis 2012). Sistemik böcek ilaçlarının yeni jenerasyonu özellikle neonicotinoidler ve fibranil onların immun sistemini bozuyor (Di prisco vd., 2013;Vidau vd.,2011) böylece koloniler Varroa enfeksiyonuna daha duyarlı hale geliyor (Alburaki vd.,2015) ve viral ve diğer patojenlerle enfekte olduklarında ölüme daha yatkın oluyorlar (Brandt vd.,2017). İşçi arıların besin arama kabiliyetini azaltan sayısız ölümcül etkinin dışında (Desneux vd.,2007,Tison vd.,2016) neonicotinoid ve fibranil böcek ilaçları eşit olarak kraliçe ve erkek arıların üretim performansını bozuyor (Kairo vd.,2017;Williams vd.2015) böylece tüm kolonilerin uzun dönem yaşayabilirliklerini riske atıyor (Pettis vd.,2016 ;Wu-Smart ve Spivak ,2016).

3.2.4 Guguklu Eşek Arısı (Chrysididae),

Parazit eşek arılarının bu nadir grubu son günlerde Finlandiya’da çalışıldı ve araştırmalar ev sahibi türlerinden bir tanesi ile beraber 48 yerel türün %23’ünün azaldığını ortaya koydu. Diğer taksonların aksine, hiçbir guguklu eşek arısı sayıda ya da yayılmada artıyor görünmüyor. Daha büyük ve/veya zemin yerleşimli türler sabit kalırken azalan türler tipik olarak küçük, nadir ve zemin üzerinde yerleşme eğilimli. Yazarlar; azalmayı tarımsal amaçlar sebebiyle yuvalanmak için kütük kullanılabilirliğini kısıtlayan doğal çevre kaybına bağlıyor.

3.2.5 Formicidae

Yayılan bazı türlerin haricinde karınca (Formicidae) popülasyonları ve eğilimleri hakkında çalışmalar eksik (Cooling ve Hoffmann,2015;Vogel vd.,2010). Özellikle orman yerleşimli türler için tropikal ormansızlaştırma karınca ve diğer böceklerin biyoçeşitlilik kayıpları için ana sebep olarak kendini gösteriyor (Wilson,2002). Eşit olarak İskandinav ormanlarında yerleşik yönetim uygulamaları polydomous oldun karıncası Formica aquilonia popülasyonları için zararlı çünkü kolonilerin gelişim için gerekli olan cansız şartlar değiştiğinden karıncaların beslenme ve yuvalanma kaynakları sınırlanıyor (Sorvari ve Hakkarainen,2007). Ilıman ve tropikal ortam doğal çevrelerinde yaşayan birçok karınca türünün kaderi hakkında hiçbir şey bilinmiyor.

3.3 Diptera

Çiçek sinekleri (syrphidae) önemli tozlayıcılardır ve nemli doğal çevre tercihleri ile yaprak biti gibi tarımsal haşerelerin kilit doğal düşmanlarıdır. Akdeniz ülkelerinde çeşitli araştırmalar; sadece Yunanistan’da 249 tür (Petanidou vd., 2011) ve İspanya’da 429 tür, bu taksonun biyoçeşitliliğinde çok geniş yerel varyanslar olduğunu göstermiştir. Günümüze kadar Hollanda ve Amerika Birleşik Devletlerinde çiçek sinekleri üzerine yapılan tek, uzun dönemli çalışmada da böcek çokluğuna paralel azalmalar bulundu (Biesmeijer vd., 2006). İki ülkedeki yerleşik türdeşlerinden bu göçmen çiçek sinekleri daha iyi üstesinden geldikleri için, mobil olmak, hayatta kalmak için önemli bir özellik. Sadece arıların tozlaştırmasına dayanan bitki türleri her iki ülkede azalırken; Hollanda’da hem arılar, hem çiçek sinekleri tarafından tozlaştırılan bitkiler çoğalmaktadır.

Devam edecek

More in Doğa

You may also like

Comments

Comments are closed.