Ana Sayfa Blog Sayfa 2220

30 bin canlı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, yaban hayatının özgün değerleri ve etrafında örülü yaşam ağının sürdürülebilir kalkınmaya ve insanların refahına sağladığı katkıya dikkati çekmek amacıyla 20 Aralık 2013’te düzenlenen oturumunda, 3 Mart’ı Dünya Yaban Hayatı Günü ilan etti.

Anadolu Ajansı’ndan Zuhal Demirci’nin Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) verilerinden derlediği bilgilere göre, geçen yıl 26 bini aşkın canlı türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya iken bu sayı, bu yıl 30 bini geçti.

Biyoçeşitlilik azalıyor

IUCN’nin yayımladığı “Kırmızı Liste”ye göre, yüzergezerlerin yüzde 41’i, kozalakların yüzde 34’ü, mercan resiflerinin yüzde 33’ü, memelilerin yüzde 25’i ve kuşların yüzde 14’ü nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan canlılar arasında bulunuyor.

Her geçen yıl bir önceki yıla göre nesli tükenme tehdidiyle karşı karşıya olan canlı türleri sayısının arttığına dikkati çeken IUCN, bu bağlamda, biyoçeşitliliğin de giderek azaldığına vurgu yapıyor.

Sebep iklim krizi, avlanma ve yaşam alanlarının azalması

Birçok canlı türünün neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olmasının nedenleri arasında küresel ısıtma, kaçak avlanma ve doğal yaşam alanlarının giderek azalması gösteriliyor. Tarım, mobilyacılık, madencilik sektörleri ve altyapı için arazi kullanımının da doğal yaşam alanlarını yok ederek bitki ve hayvan türlerinin geleceğini tehdit ettiği belirtiliyor.

Organize suç gruplarının da nesli tükenmekte olan hayvanları öldürerek parçalarını satması ve yasa dışı evcil hayvan ticareti yapılması da diğer risk unsurları arasında yer alıyor.

Dağ keçisi avlamak için Adıyaman’a gelen ABD’li çift büyük tepki toplamıştı.

‘Doğal denge için yaban hayatı korunmalı’

IUCN, “Kırmızı Liste” indeksi kapsamında, bugüne kadar 112 bin 400 hayvan, bitki ve mantar türünü incelerken, bu yılın sonuna kadar en az 160 bin türü etüt ederek kategorilendirmeyi hedefliyor. Uzmanlar, ekosistemde önemli rol oynayan yaban hayatının, dünyanın doğal dengesinin sürmesi için korunması gerektiğine dikkati çekiyor.

Yaban hayatındaki çeşitliliğin azalmasının insanlar üzerinde büyük etkisi olacağı uyarısında bulunan uzmanlar, bu durumun çatışmalara bile yol açabileceğine işaret ediyor.

Suriye: Türkiye ordusuna karşılık vereceğiz

Suriye Dışişleri Bakanlığı, açıklama yaparak Türkiye’nin “ülkenin iç işlerini müdahale ettiğini” ve Türkiye’nin saldırılarına karşı koyacaklarını söyledi. Yapılan açıklamada, “Suriye ordusu Türkiye’ye azimle karşılık verecektir ve oradaki terörist örgütlerle savaşmaya devam edecektir” denildi.

 Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin kuzeybatısında başlattığı ve “Bahar Pınarı Harekatı” ismi verilen operasyonu kınayan Bakanlık, diğer ülkelere de Türkiye’yi kınaması için çağrıda bulundu.

Operasyon devam ediyor

Türkiye’nin bölgedeki operasyonu ise hız kesmeden devam ediyor. Milli Savunma Bakanlığı Twitter üzerinden yaptığı açıklamada “Bahar Kalkanı Harekâtı gece boyunca başarıyla sürdürüldü. Son 24 saatte; 1 uçak, 1 İHA, 6 tank, 5 obüs/ÇNRA, 2 hava savunma füze sistemi, 3 zırhlı muharebe aracı, 5 silahlı pikap, 6 askeri araç ve 1 mühimmat deposu imha edildi, 327 Rejim askeri de etkisiz hale getirildi” dedi. Milli Savunma Bakanlığı ayrıca, gün içerisinde harekat kapsamında rejime ait bir L-39 tipi savaş uçağı düşürüldüğünü belirtti.

36 askerin ölümüyle tırmanan gerginlik

27 Şubat akşamı önce sosyal medyada uluslararası kaynaklardan ve İdlib gözlemcilerinden bir saldırı olduğuna dair haberler geldi. Daha sonra 36 askerin öldüğünün belirtildiği saldırı sonrasında NATO, açıklama yayınlayarak İdlib’deki saldırıyı kınadıklarını söylemiş ve ateşkes çağrısında bulundu.

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise “NATO müttefiki Türkiye’nin yanındayız” mesajı verilmişti. Birleşmiş Milletler ise ateşkes çağrısını yineledi.

Sabah saatlerinde Rusya tarafından yapılan açıklamada, saldırının Rusya tarafından yapılmadığı ama “Türkiye askerlerinin olmaması gereken bir yerde öldüğü” bilgisi paylaşıldı. Buna ek olarak Suriye hükümetinin İdlib hava sahasını kapatma kararına dikkat çeken Rusya Savunma Bakanlığı, ‘Rusya, Türk savaş uçaklarının Suriye semalarındaki uçuşlarının güvenliğini garanti edemez” dedi.

2 Mart Pazartesi günü açıklama yapan ABD Savunma Bakanı Mark Esper, İdlib’de Türkiye’ye hava desteği sağlamayacaklarını açıkladı.

Mülteci gözdağı

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ilk kez 29 Şubat Cumartesi günü konuştu. Hayatını kaybeden asker sayısının 36’ya yükseldiğini söyleyen Erdoğan, mülteciler ile ilgili açıklamalarda bulundu. Türkiye sınır kapılarını mülteci ve göçmenlere kapatmayacaklarını belirtti.  Sınır kapılarının açılması tehdidi Avrupa Birliği tarafından eleştirilerek yapılan göçmen mutabakatı hatırlatıldı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Ankara’nın Brüksel’den daha fazla destek beklemesinin anlaşılabilir olduğunu, ancak bu memnuniyetsizliğin mültecilerin üzerinden gösterilmesini kabul edilemez bulduğunu belirtti.

5 Mart’ta kritik zirve

5 Mart Perşembe günü Erdoğan ve Rusya devlet lideri Vladimir Putin, Rusya’da Suriye’deki durumu konuşmak üzere bir araya gelecek. Bu ikili görüşme sonrasında yeni bir ateşkes uzlaşması hakkında konuşulması bekleniyor.

 

Yıllık enflasyon yüzde 12,37’ye çıktı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), şubat ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Enflasyon şubatta yüzde 0,35 artarken, yıllık bazda yüzde 12,37 oldu. Tüketici fiyat endeksi verilerine göre 2020 Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 0,35, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 1,71, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 12,37 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 13,94 artış gerçekleşti.

Yıllık en düşük artış yüzde 2,27 ile haberleşme grubunda 

Bir önceki yılın aynı ayına göre artışın düşük olduğu diğer ana gruplar sırasıyla, yüzde 5,98 ile giyim ve ayakkabı, yüzde 6,01 ile eğlence ve kültür ve yüzde 7,36 ile ev eşyası oldu. Buna karşılık, bir önceki yılın aynı ayına göre artışın yüksek olduğu ana gruplar ise sırasıyla, yüzde 40,15 ile alkollü içecekler ve tütün, yüzde 16,44 ile çeşitli mal ve hizmetler ve yüzde 15,31 ile konut.

TÜFE ana harcama gruplarına göre yıllık değişim oranları (yüzde) Şubat 2020

Aylık en yüksek azalış giyim ve ayakkabı grubunda 

Ana harcama grupları itibarıyla 2020 yılı Şubat ayında azalış gösteren diğer gruplar ise, yüzde 1,34 ile alkollü içecekler ve tütün, yüzde 0,38 ile ulaştırma ve yüzde 0,22 ile haberleşme. Buna karşılık, ana harcama grupları itibarıyla 2020 yılı Şubat ayında artışın yüksek olduğu gruplar, yüzde 2,33 ile gıda ve alkolsüz içecekler, yüzde 2,03 ile sağlık ve yüzde 0,86 ile eğitim oldu.

TÜFE ana harcama gruplarına göre aylık değişim oranları (yüzde ) Şubat 2020

Şubat 2020’de, endekste kapsanan 418 maddeden, 146 maddenin ortalama fiyatında düşüş gerçekleşirken, 24 maddenin ortalama fiyatında değişim olmadı. 248 maddenin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti.

İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE’de 2020 yılı Şubat ayında bir önceki aya göre değişim olmazken, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 0,34, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 11,10 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 13,08 artış gerçekleşti.

Homofobik hekime ‘görevi kötüye kullanmaktan’ dava açıldı

İstanbul Maltepe Devlet Hastanesi Üroloji Polikliniği’nde çalışan Uzman Dr. N.K.Ö. Temmuz 2018’de, hastasına yönelik muayene sırasındaki ayrımcı tutumuna ve sonrasında sosyal medyadaki homofobik söylemine ilişkin dava açıldı.

Uzman doktor, eşcinsel hastası hakkında sosyal medyada “İ… te sınır yok. Poposunun reklamını yapıyor herhalde” demiş ve hastasının bilgilerini sosyal medyada paylaşmıştı.

Görevi kötüye kullanmaktan yargılanacak

Kaos GL’den Yıldız Tar’ın haberine göre olayın üzerinden iki yıl geçtikten sonra hekim hakkında dava açıldı.  İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede doktorun hastasının taleplerine olumsuz yanıt verdiği, “hekimlik mesleği ile bağdaşmayacak konuşmalar yaptığı, sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlarda şüphelinin mesleki olarak edindiği bilgileri açıkladığı” belirtildi.  Savcılık, homofobik hekimin görevi kötüye kullanmaktan yargılanmasını talep etti. Hekim hakkında dava açıldı.

Öte yandan ayrımcı tutumuna tepki gösterilince ise N.K.Ö., hastası hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na “hakaret” iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılık, homofobik hekimin şikayetini incelemiş ve kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti.

Tabip Odası ceza verdi

Tabip Odası Onur Kurulu da Temmuz 2018’de gerçekleşen olayla ilgili soruşturma yürüttü. Hekimin hastası ile ilgili tıbbi bilgileri sosyal medya hesabında paylaşarak hekimlik mesleğinin kadim etik kuralını çiğnediğini ve bu paylaşımları ile kusurlu davrandığını söyledi.

Onur Kurulu, soruşturma sonucu doktor N.K.Ö.’nün sosyal medyada hastasıyla ilgili homofobik ifadelerinden dolayı uyarı cezası almasına karar verdi. N.K.Ö.’ye, hastasının kişisel bilgilerini sosyal medyada paylaştığı için ise 945 TL para cezası verildi.

COP26 hazırlıklarına koronavirüs engeli

Bu yıl İskoçya’nın Glasgow şehrinde gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 26’ncı Taraflar Konferansı (COP26) hazırlıkları koronavirüs gölgesinde gerçekleşiyor.

İklim krizine karşı uluslararasında yürütülen en kapsamlı müzakere dünyanın dört bir yanından iş insanı, devlet insanı, aktivist ve bilim insanını bir araya getiriyor. Guardian’dan Fiona Harvey’in haberine göre virüs salgını nedeniyle sınır kapılarının kapatılması ve belli bölgelere uçuşların yasaklanması şimdiden hazırlıkları engellemiş durumda.

Müzakereler Kasım ayında gerçekleşecek olsa da, iklim zirvesinde sorunları çözüme ulaşması için gereken diplomasi turu hali hazırda devam ediyor. Gerekli kampanyalar ise ülkelerin seyahat engellerine, ve ülkelerdeki kornavirüs gündemininin önceliklendirilmesi engellerine takılıyor.

Çin iklim görüşmelerinde kilit rol oynuyor

Dünyanın en büyük sera gazı emisyonu kaynağı olan Çin, iklim görüşmelerinde kilit rol oynuyor. ABD Paris anlaşmasından çekilirken, Çin’in karbon konusunda güçlü yeni taahhütler alıp almayacağı COP26’nın başarılı olup olmayacağının belirlenmesinde etkili olacak. Ancak, ülke çapında virüs sebebiyle yaşanan ölüm sayısının 2 bin 945’e yükselmesi, iklim tartışmalarını arka plana bırakıyor.

Fotoğraf: Mohd RASFAN / AFP

İtalya ev sahipliğindeki ön görüşmeler aksıyor

İtalya bu yılki görüşmelerde de önemli bir rol oynuyor çünkü ülke resmi olarak Cop26’ya ev sahipliği yapıyor ve orada bazı önemli ön toplantılar planlanıyor. Normalde, bu aşamada çırak iklim görüşmelerinden önce, ev sahibi ülkeden yetkililer ve politikacılar kilit ülkelerde toplantılar yapacaklardı.

Video konferanslar ön planda

Bununla birlikte, müzakereler konusunda deneyim sahibi insanlar İngiltere ve BM’nin diplomatik hazırlıklara devam etmek için iletişim teknolojisinden yararlanacaklarını belirtti. Paris görüşmelerinde, müzakereciler Facebook ve diğer sosyal medya platformları üzerinden düzenli konuşmalar düzenledi ve aktif WhatsApp gruplarına sahipler. Video konferans da giderek daha fazla kullanılıyor.

Bu teknolojilerin kullanılmasının seyahatten kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltma avantajı da bulunuyor. Bangladeş’teki Uluslararası İklim Değişikliği ve Gelişme Merkezi direktörü Saleemul Huq, sanal toplantıların kullanılmasının “istenmeyen bir fayda” olabileceğini söyledi.

 

 

 

 

Kozmetik ürünlerde hayvan deneyleri hakkında temel bilgiler

İnsanlık tarihi boyunca, insan menfaatine küçük ya da büyük her bilimsel gelişme için mutlaka bir bedel ödenmesi gerekti. Peki bu bedeli kim ödeyecek? [Hayvan Deneyleri] yazı dizisinde bu sorunun cevabını hep birlikte bulmaya çalışacağız

***

Avrupa Birliği, yayınlamış olduğu Kozmetik Regülasyonu ile, tüm üye devletlerde geçerli olacak şekilde kozmetik ürünlerin (toksikolojik testler hariç olmak üzere) hayvanlar üzerinde test edilmesini 2004’ten geçerli olmak üzere yasaklamıştı ve aynı yasak, 2009’dan itibaren de ürün içerikleriyle ilgili konulmuştu. Temelleri 1993’te başlayıp 2013’teki pazarlama yasağıyla sonuçlanan bu gelişmelerde, geçerli alternatif yöntemler geliştirilmesi için kurulan ECVAM (European Centre for the Validation of Alternative Methods) gibi resmi kuruluşların yanı sıra BUAV (şu anki Cruelty Free International), PeTA, Dr.Hadwen Trust gibi hayvan hakları örgütlerinin yıllar süren ısrarlı tutum ve çalışmalarının rolü yadsınamaz.

Ülkemizde ise, 15 Temmuz 2017’de “Kozmetik Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” 29417 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş; 1223/2009 sayılı Avrupa Birliği Kozmetik Tüzüğü’ne paralel şekilde birtakım değişikliklerin yanı sıra, ülkemiz pazarına arz edilecek kozmetik ürünlerin ve içerdiği bileşenlerin hayvanlar üzerinde test edilmemiş olması şartı da getirilmiştir. Yönetmeliğin ek maddeleri, kabul edilmiş bir alternatif bir yöntemin ardından, bitmiş ürünler ve ürün bileşenleri haricinde, bileşenlerin kombinasyonlarının da hayvanlarda test edilmesini yasaklar. Yani AB’nin kozmetik ürünlerin hayvanlar üzerinde test edilmesine dair getirdiği yasak ve kısıtlamalar, benzer şekilde ülkemizde de geçerlidir.

Kozmetik ve hayvan deneyi denince çoğu kişinin aklına gelen ilk şey: Çin. Çin’deki kozmetik kurallarını basitçe anlatmak gerekirse; Çin’de üretilmemiş ancak Çin’de fiziksel olarak satılacak kozmetik ürünlerinin hayvanlar üzerinde test edilmesi zorunlu. Yani deniyor ki; biz yerli ürünlerimizin içeriklerini kontrol edebiliyor ve biliyoruz ancak dışarıda üretilmiş ürün içeriklerini, hayvanlar üzerinde test edilmeden kabul etmiyoruz. Hayvan testi zorunluluğunun geçerli olduğu bu kozmetik ürünleri:

  • cilt bakım ve makyaj ürünleri
  • saç bakım ürünleri
  • güneş ürünleri
  • beyazlatma ürünleri
  • parfüm ve deodorantlar

2014 yılının Haziran ayına kadar, yerli ürünler için de aynı zorunluluk geçerliydi ancak bu tarihten sonra, yerli ürünlerin hayvanlar üzerinde test edilmesi isteğe bağlı oldu ve var olan araştırma sonuçlarının kullanılabilmesi seçeneği getirildi. Sadece Çin anakarada geçerli olan bu yasal düzenlemeler, Hong Kong’da geçerli değil ve ayrıca internet üzerinde ve havaalanında yapılan satışlar da bu kapsamda değil.

AB kriterlerine göre ürünlerini hayvanlar üzerinde test etmeden piyasaya süren büyük kozmetik markalarının hemen hepsi (Pazar araştırmacısı Mintel’e göre) yılda 300.000 hayvanın sadece kozmetik ürünlerin test edilmesi için kullanıldığı Çin’deki potansiyelin cazibesine karşı koyamadıklarından ötürü etik suçlamalar ve boykotlarla karşı karşıya. Çin’e satış yapan Avrupalı büyük kozmetik devleri, aynı ürün için hayvanda denenmiş ve denenmemiş iki farklı tip sunmak durumundalar. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki marka ise, deney politikasını değiştirene dek Çin’de satış yapmayacağını açıkça beyan ediyor.  PeTA’ya göre, Çin’de satışa sunulacak her bir kozmetik ürünü için 72 hayvan kullanılıyor.

Bu ikisinin yanında, bir de gri alandaki markalar var. Örneğin, ürünlerini asla hayvanlar üzerinde test etmeyen/ettirmeyen hatta tedarikçilerini de bu kritere göre seçen bazı kozmetik markaları, Çin’de satış yapan büyük kozmetik devlerinden biri tarafından satın alınıyor. Her ne kadar markanın deney konusundaki duruşu değişmeyeceği söylense de o marka artık “deneysiz” statüsünü kaybediyor çünkü tüketicinin ödeyeceği para, hayvan deneylerine devam eden çatı firmaya verilmiş oluyor. Yurt dışında deneysiz kozmetik ürünlerle ilgili bilgilendirme yapan bazı sitelerde ise, gözardı edilmemesi gereken şu görüş de var: Çatı firması deney yapan ancak kendisi deneysiz olan markalar desteklenmeli, deney yapan firmalara bu markaların etik duruşlarının önemli bir tercih sebebi olduğu gösterilmelidir.

Kendi ülkesindeki mağazaların raflarında satılan ve hayvanlar üzerinde test edilmemiş ürünlerin aynılarının bir başka ülkede hayvanlar üzerinde test edilerek satıldığını bilmek, hayvan haklarına duyarlı tüketicilerin en büyük sorunu. Aldığı ürünün test edilmemiş olmasıyla yetinmek yerine soruna daha geniş bir çerçeveden bakmayı tercih ederek para kazandırdığı markanın dünyanın herhangi bir yerinde deney yapmasını kabul etmeyenler, raftaki ürünün üzerinde ne yazarsa yazsın-ne kadar deneysiz olursa olsun, almamayı tercih ediyor. Bir yıl öncesinde kadar boykot edilen The Body Shop, buna en iyi örneklerden biridir. Kurucusu Anita Roddick’in kozmetik sektöründe deneye karşı ses çıkartan ve hayvan deneyini reddeden ilk firma sahiplerinden olması bile, Çin’de bazı markalarını satan L’oréal Grubunun satın aldığı The Body Shop’u örgütlerin “kanlı markalar” listelerine girmekten kurtaramadı. Marka yetkilileri yaptığı açıklamalarda markanın deney politikasında hiçbir şey değişmeyeceğini açıkladıysa da pek işe yaradığı söylenemez. 2017’de el değiştiren The Body Shop, deneyin tamamen yasaklanması talebiyle Birleşmiş Milletler’e gönderilmek üzere Cruelty Free International örgütüyle birlikte başlattığı global imza kampanyası ve daha çok vegan ürün konusunda çalışma yaptıkları haberiyle muhteşem bir geri dönüş yaptı.

Tüm bunların dışında, bazılarımızın fark ettiği ve çok azımızın net bir bilgiye sahip olabildiği ambalaj üzerindeki tavşan logoları meselesi var, bu konu hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum. Tüm dünyada sıkça rastlanan ve bilinen 3 logo var bunlardan biri, deneysiz ve deneysiz&vegan diye iki ayrı şekilde olan PeTA’nın “Beauty Without Bunnies” logosu. Eski adı “Cruelty Free” olan bu logonun kullanılabilmesi için, firmalardan ürünün üretim aşamasında hayvanlar üzerinde test edilmediğine dair belgeler imzalamaları isteniyor. Dolayısıyla, çatı firması deney yapan ama bu logoya sahip markalar görmek mümkün: Smashbox (Estee Lauder), Murad (Unilever), Bath and Body Works (L Brands) gibi.

Aynı şeyi, deneyle ilgili en güvenilir logo sayılan, Cruelty Free International ve CCIC (The Coalition for Consumer Information on Cosmetics) iş birliğiyle yürütülen uluslararası “Leaping Bunny” logo programında da görüyoruz. Üretimin herhangi bir aşamasında hayvanlar üzerinde deney yapılmadığı, ürünleri hayvanlar üzerinde test eden tedarikçiler ve laboratuvarlarla çalışılmadığına dair tüm taraflardan yazılı belge istenen bu programa dahil olan markalar her yıl sıkı denetimlerden geçiriliyor. Ancak buna rağmen, Leaping Bunny logosuna sahip ve çatı markası deney yapan markaları görebiliyoruz: Burt’s Bees (Clorox), Dermalogica (Unilever), Urban Decay (L’oréal)gibi…

Üçüncü ve en az markaya sahip program ise, Avustralya’daki CCF: “Choose Cruelty Free”. Kesinlikle ve hiçbir koşulda hayvan testini kabul etmeyen programın kriterleri çok sıkı, deneyle ilgili konuların yanısıra, hayvanlara acı çektirilen (mezbaha, kürk çiftlikleri vb. gibi) herhangi bir yer ya da firma ile en küçük bir bağlantı dahi olmamasını şart koşuyor.

Son olarak, ambalajında vegan logosu olan ya da veganlara uygun olduğuna dair ibare bulunan ürünlerin aynı zamanda hayvanlar üzerinde test edilmemiş olduğu gibi yanlış bir kanaat var, yeri gelmişken bundan da bahsedelim: Ürünün vegan olması, içinde hayvanlardan elde edilen herhangi bir içerik taşımadığını belirtir. Vegan Society ve Vegetarian Society’nin logoları dışında bir ürünün vegan olduğunu belirten hiçbir ibare, hayvanlar üzerinde test edilmediğine dair güvence veremez.

Tüketiciler olarak hayvanların kozmetik ürünlerin test aşamasında kullanılmasını istemiyorsak; kendimize uygun küçük ve güvenilir bir liste yaparak alışveriş tercihlerimizi bu listeye göre şekillendirmek, kolaylıkla uygulanabilir ama çok önemli bir deney karşıtı hareket olacaktır. Deneye Hayır Platformu tarafından hazırlanıp düzenli olarak güncellenen “deneysiz” listelerine www.deneysiz.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Kaynaklar:

http://www.titck.gov.tr/

http://ec.europa.eu/growth/sectors/cosmetics/animal-testing/

 

Yağmur Özgür Güven

Küreselleşme Döneminde Enfeksiyon Hastalıkları söyleşisi 3 Mart’ta İstanbul Politikalar Merkezi’nde

İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) 3 Mart Salı günü “Küreselleşme Döneminde Enfeksiyon Hastalıkları: Aşıların Keşfinden ‘Tek Sağlık’ Kavramına” isimli bir söyleşi gerçekleştirecek. Fuat Keyman moderatörlüğünde gerçekleşecek söyleşide konuşmacı olarak ise Gelişmekte Olan Ülkeler Aşı Bilimsel Danışmanı Selim Badur yer alacak.

Çin’de ortaya çıkan yeni tip kornavirüsün (kovid-19) birçok ülkede yayılmasına ve ülkelerin önlem olarak teker teker sınır kapılarını kapatmaya başladığı gelişmelere de değinilecek etkinlikte küreselleşme döneminde enfeksiyon hastalıkları genel bir çerçevede ele alınacak ve tartışılacak.

3 Mart Salı saat 17.00 ile 19.00 saatleri arasında İstanbul Politikalar Merkezi’nin Karaköy Minerva Han’daki salonunda gerçekleşecek etkinliğe katılım için buradan form doldurabilirsiniz.

 

Taksim Meydanı tasarım yarışması için takvim başladı: Ödül 50 bin Euro

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Taksim Meydanı Tasarım Yarışması’nın ilk ayağı için son teslim tarihi 10 Mayıs olarak belirlendi. Uluslararası yarışmayı kazanan proje 18 Temmuz’da duyurulacak. Yarışmanın ödülü ise 50 bin Euro olacak.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun geçen aylarda Taksim’in yeni yüzünün tasarım yarışması ile belirleneceğini açıklamasının ardından İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı, bugün (2 Mart) “Taksim Kentsel Tasarım Yarışması”nın takvimini ilan etti.

Duyuruda, yarışmanın; Kamu İhale Kanunu’nun 23. maddesi ile “Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışmaları Yönetmeliği” doğrultusunda açıldığı, iki kademeli ve uluslararası bir kentsel tasarım yarışması olduğu kaydedildi.

Bireysel ya da ekip halinde katılınabilecek

Duyuruya göre yarışmanın ilk kademesine şehir plancısı, mimar veya peyzaj mimarı olarak bireysel ya da ekip halinde katılım mümkün. Yarışmanın ikinci kademesine yalnız birinci kademede seçilmiş olan projelerin sahipleri katılabilecek.

Türkiye’den katılımı için TMMOB Şehir Plancıları Odası, TMMOB Mimarlar Odası ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası’nın meslekten men cezalı durumunda bulunmayan en az birer üyesini ekipte bulundurma şartı getirildi.

Türkiye dışından katılacakların da kendi ülkelerinde resmi kabul gören şehir plancısı, mimar ve peyzaj mimarı disiplinlerinden en az birer üyeyi ekipte bulundurma zorunluluğu bulunuyor.

Ödül töreni 18 Temmuz’da

2 Mart 2020 itibari ile ilan edilen yarışmanın ilk kademesi için proje son teslim tarihi 10 Mayıs 2020. İkinci kademeye katılmaya hak kazananlar 19 Mayıs 2020 tarihinde açıklanacak. İkinci kademede yarışacak projeler için son teslim tarihi de 29 Haziran 2020 olarak belirlendi.

3 Temmuz itibari ile projeler, jüri tarafından değerlendirilmeye başlanacak ve kazanan projeler 18 Temmuz 2020 tarihinde düzenlenecek ödül töreni ile açıklanacak.

Birinci kademeyi geçen 20 projenin her birine 5 bin Euro verilecek. İkinci kademeye kalan projeler arasında yapılacak seçimde kazanan üç tasarım, 50’şer bin Euro ödül alacak. Mansiyon ödülü de 10 bin Euro olarak açıklandı. Mansiyon ödülü beş projeye verilecek.

Jüride kimler var?

Mimar Kerem Piker’in başkanlığını yapacağı jüri şu isimlerden oluşuyor:

“Mimar Ayşe Zeynep Ahunbay, mimar İpek Akpınar Aksugür, şehir plancısı Can Kubin, peyzaj mimarı Arzu Kutkam, mimar Manuel de Rivero, peyzaj mimarı Rainer Schmidt.”

Yarışmanın danışman jüri üyeleri ise şöyle: İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Çakılcıoğlu, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Mahir Polat, İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tayfun Kahraman, mimarlar Hayri Haydar KarabeyKorhan Gümüş ve İPA Yarışmalar Koordinatörü Ömer Yılmaz.

Erdoğan: Suriye ordusu belirlediğimiz sınırın dışına çıkmazsa, omuzlarının üzerinde baş kalmayacak

Hacı Bayram Veli Üniversitesi Kongre Merkezi’nde AKP İl Danışma Meclisi Toplantısı‘nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Yaşananlardan ibret almayanların gözlem noktalarımıza saldırı tehdidi, akıllarının başlarına gelmediğine işaret ediyor. (Suriye ordusu) Türkiye’nin belirlediği sınırların dışına çıkmazlarsa bir süre sonra omuzlarının üzerinde o başlar da kalmayacak” dedi.

Suriye’de işlerin bu noktaya gelmiş olmasından dolayı üzüntülü olduğunu söyleyen Erdoğan “Bunun müsebbibi, arkalarına aldıkları güçlerin gölgesini kendi cüsseleri sanarak bize meydan okuyanlardır. Her biri canımızdan birer parça olan askerlerimizin hayatına kastedenleri yerle yeksan etmek boynumuzun borcudur” diye konuştu.

‘Bu daha başlangıç’

“Sınırlarımızın terör örgütleri ve gözünü ülkemizin topraklarına dikmiş zalim bir rejim tarafından kuşatılmasına, milyonlarca sığınmacının yükünün kalıcı bir şekilde üzerimize yıkılmamasına bundan böyle kararlıyız” diyen Cumhurbaşkanı, şöyle konuştu: “Kan dökülmemesi, can yanmaması, acı yaşanmaması hassasiyetimizi zafiyet, çekingenlik olarak görenlere gücümüzü göstermeye yeni başlıyoruz. Şu ana kadar rejimin verdiği insan ve araç gereç kayıpları sadece bir başlangıçtır. Bu gafillere Türkiye’nin gerektiğinde baş veren ama baş eğmeyen büyük bir devlet olduğunu gösteriyoruz.”

Rusya ve İran’a: Sizinle derdimiz yok

Konuşmasında Rusya‘ya ve İran’a seslenen Erdoğan, “Suriye’de bizim sizinle herhangi bir derdimiz yok.” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’deki insani krizi çözme mücadelesi yürüttüğünü öne sürdü: “Biz Suriye’de hem bu ülkeden kaçarak ülkemize yönelen milyonlarca kişinin yol açtığı insani krizi çözme hem de topraklarımızın güvenliğini sağlama mücadelesi yürütüyoruz.”

‘Sığınmacılar, yakında milyonlu rakamlar olacak’ 

Türkiye’nin mülteciler için gösterdiği tek taraflı fedakarlık döneminin bittiğini söyleyen Erdoğan, “Sınırlarımızı açtığımız saatten beri Avrupa’ya yönelenlerin sayısı yüz binler oldu. Bu sayı yakında milyonlu rakamlarla ifade edilecek.” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na hitaben, şu ifadeleri kullandı: “Biz bu şehitleri Bedir’de, Uhud’da, Huneyn’de, Hendek’te, Selçuklu’da, Osmanlı’da, Cumhuriyet döneminde, Çanakkale’de verdik. Bundan sonra da vermeye devam edeceğiz Bay Kemal.”

‘Ateşkesi temenni ederim’

İl Danışma Meclisi Toplantısı öncesi sivil toplum kuruluşları ile bir araya gelen Erdoğan İdlib ve koronavirüs olmak üzere sıcak gündem maddeleri hakkında açıklamalarda bulundu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 5 Mart’ta gerçekleşecek kritik toplantıda gelişmeleri değerlendireceklerini belirten Cumhurbaşkanı, “Temenni ederim ki artık ateşkesi veya diğer adımları atar ve bu işi süratle neticeye kavuştururuz” dedi.

Toplam 36 Türk askerinin hayatını kaybettiği İdlib saldırısına ilişkin ise Erdoğan, “Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacaktır. 2 bin 557 rejime ait asker öldürüldü. Artık bizim yerli İHA ve SİHA’larımız var. Saflarımızı daha sıklaştırarak yollarımıza devam etmemiz gerekiyor. Kahraman askerlerimiz Suriye’nin dört bir yanında teröristlerle ve zalim rejimle mücadele ediyor” ifadelerini kullandı.

Avrupa’ya: O iş bitti, nasibinizi alacaksınız

Erdoğan, Yunanistan sınırındaki mülteci kriziyle ilgili de şunları söyledi: “Aylar önce ‘Eğer bir yük paylaşımına girilmezse kapıları açarız’ dedim. Ciddiye almadılar, kapılar açılınca şimdi de telefon üstüne telefon geliyor. Kapatın kapıları diyorlar. Dedik o iş bitti. Bundan nasibinizi siz alacaksınız. Şimdi yine telefonlar var. Bu akşam Bulgaristan Başbakanı ile bir araya geleceğiz. Aynı zamanda Merkel ile bir görüşmemiz olacak.”

‘Maden için nöbettekileri ve köylüleri yerinden etmeyin’

Her cumartesi maden şantiyesi ziyaretlerini sürdüren Su ve Vicdan Nöbeti bu Cumartesi de Kirazlı altın madeni şantiyesi önünde bir araya geldi. Burada bir basın açıklaması okuyan eylemciler, Orman Bölge Müdürlüğü’ne seslendi.

Açıklamada Kirazlı’da yapılması istenen altın madenine karşı çadırlı nöbet sürdüren eylemcilerin konakladığı binadan çıkartılmak istenmesine ve maden için yapılacak yol güzergahında kalan köylülerin meralarının boşaltılması için zorlanmasına tepki gösterildi. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

26 Temmuz’da başlayan Su ve Vicdan Nöbetimiz nöbetin ilerleyen sürecinde yerelde yaptığı toplantılar sonrasında ortak kararla çadırlı konaklamayı kaldırmıştır. Ancak Kirazlı’da konaklayarak nöbete devam etmek isteyen arkadaşlar olmuştur. Süreç hiç kimsenin hegemonyasında olmadığı için hiç kimse hiç kimsenin eylem tarzına müdahale edecek değildir. Kirazlı’da Orman İşletme Müdürlüğü’ne ait olduğu bilinen harabe bina yıllardır var olduğu sahada atıl olarak durmaktadır. Belki nöbet başlamadan önce Orman Bölge Müdürlüğü bu binadan haberdar bile değildi.

‘Kullanılmayan bina birden değerli hale geldi’

Kirazlı’da kalmayı sürdüren arkadaşlar kış şartlarında kendilerini korumak adına bu binayı kendilerince onarıp kullanmışlardır. Kişisel bir çıkar ya da özel bir amaca hizmet etmeyen sadece  korunaklı barınma ortamı yaratma istekleri Orman Bölge Müdürlüğü’nün yıllardır göz ardı ettiği metruk binayı bir anda “değerli” bina konumuna getirmiştir. Tıpkı Kumarlar Köyü’nün yüzyıllardır kullandığı meralarının bir anda “Orman Bölge Müdürlüğü”nün alanında olduğunu anlaması gibi.

Fotoğraf: Kazdağları Kardeşliği

‘Köylü meralarını terk etmesi için zorlanıyor’

Kumarlar Köylüsü yüzyıllardır hayvanlarını beslemek için kullandıkları arazilerin bir kısmını RES lere , bir kısmı Orman işletmesine, bir kısmı da en nihayetinde Doğu Biga Madencilik’in inşa ettiği gölete kaptırmışlardır. Şimdi de kalan birkaç sayanın Orman Alanı İşgal Ettiği gerekçesiyle sahayı terk etmeleri, işgaliye ve mahkeme yoluna gidilmektedir. Oysa ki Aralık 2019’da köyü ziyarete gelen devlet erkanı meralarına giden yolun gölet inşaatında kaldığını söyleyen köylüye alternatif bir yol güzergahı yaratacakları konusunda söz vermiş ve köyü ziyaret eden Çanakkale Orman Bölge Müdürü yolu maden şirketine yaptıracağını sözlü olarak deklare etmişti. Şimdi gelinen noktada ise köylüyü tapusuz olduğu gerekçesi ile meralarını terk etmeleri bu konuda mahkemeye verileceklerini bildirmişlerdir.

‘Tehdit edilenlerle hukuk mücadelesine başlayacağız’

Buradan Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü başta olmak üzere tüm yetkili idari kurumlara sesleniyoruz, Çanakkale’nin birçok noktasında “ormanlar katledilirken” şirketler ihaleye giriyor, paraları var, parayı verince kesmek hakları diye savunanlar bir metruk binanın ve birkaç sayanın peşine düşmeyi “görev” sayıyor. Görev ahlakı konusunda kendilerini uyarmak, gerektiği takdirde görevi kötüye kullanmaktan ötürü hakkı yenilen ve tehdit edilen herkesle birlikte “hukuk mücadelesine” başlayacağımızı bildiriyoruz.

El ele nöbeti yedinci haftasında

Çanakkale’deki maden projelerine tepki olarak başlatılan el ele eylemleri ise yedinci haftasına geldi. İskele Meydanı’nda buluşan eylemciler insan zinciri oluşturdu. Eylemciler “Kazdağları’nın geleceği için el ele tutuştuk” dedi.

Fotoğraf: Kazdağları Kardeşliği