Ana Sayfa Blog Sayfa 2219

Son 10 yılda özgürlüklerin en çok gerilediği ikinci ülke Türkiye

ABD merkezli demokrasi, insan hakları ve siyasi özgürlüklerin teşvik edilmesini amaçlayan düşünce kuruluşu Freedom House “Dünyada Özgürlükler 2020” raporunu açıkladı. Türkiye son 10 yılda dünya genelinde özgürlüklerin en çok gerilediği ikinci ülke oldu.

Demokrasi İçin Lideri Olmayan Bir Mücadele” başlıklı raporda 195 ülke ve 15 bölge değerlendirildi. Raporda 83 ülke “Özgür”, 63 ülke “Kısmen Özgür”, 49 ülke ise “Özgür Olmayan” kategorilerinde sınıflandırıldı. Özgür ülkelerin sayısı geçen yıla göre üç azaldı. Son 10 yılda ise özgür ülkelerin sayısı yüzde üç oranında azaldı. Kısmen özgür ülkeler %2, Özgür Olmayanlar %1 arttı.

Türkiye özgür olmayan ülkeler arasında

VOA’nın aktardığına göre, Türkiye, geçen yıl olduğu gibi gibi bu yıl da “Özgür Olmayan Ülkeler” kategorisinde yer aldı. 49 ülke arasında en kötü durumda olan 10 ülke Tacikistan, Libya, Somali, Suudi Arabistan, Ekvador Ginesi, Kuzey Kore, Türkmenistan, Güney Sudan, Eritre ve Suriye sayıldı.

Türkiye son 10 yılda dünya genelinde özgürlüklerin en çok gerilediği ikinci ülke oldu. 10 yılda 31 puan gerileyen Türkiye’nin önündeyse 32 puan kayıpla Orta Afrika ülkesi Burundi yer aldı.

2020’de de yakından izlenecek

Raporun Avrupa kısmında değerlendirilen Türkiye için son yerel seçim sonuçları, liberal demokrasi adına gelişme olasılığı olarak tanımlandı. Raporda, “Türkiye’deki seçmenler Ankara ve İstanbul belediye başkanlıklarında Adalet ve Kalkınma Partisi‘ni yerinden etti” denildi.

2020’de yakından izlenecek 10 ülke arasında yer alan Türkiye için “Belediye seçimleri, zafer kazanan muhalefet için dönüm noktası olsa da temel insan haklarında kısıtlamalar sürdü. Suriye’nin kuzeyinde devletin düzenlediği harekata karşı seslerini yükseltenlere baskı uygulandı” ifadeleri kullanıldı.

Raporda, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesiyle oluşan boşluğu Rusya ve Türkiye’nin doldurmasıyla, bölgedeki Kürt nüfusa karşı yeni bir kötü muamele dalgasının yayıldığı ve IŞİD’le mücadelenin tehlikeye girdiği de savunuldu. Suriye’nin peşi sıra Libya’da karmaşıklaşan çatışmalarda Rusya ve Türkiye’nin rollerine de raporda dikkat çekildi.

Raporda özgür ülkeler arasında olan ABD son 10 yılda 8 puan kaybetti ve Slovakya, Letonya ve Slovenya gibi ülkelerin de gerisine düştü.

12 AB ülkesi, daha iddialı iklim taahhütleri talep etti

İspanya, Fransa, İtalya ve dokuz AB ülkesi daha Avrupa’yı sera gazı emisyonlarını en kısa sürede azaltma planlarını güncellemeye zorlamak için bir baskı bloğu oluşturmaya karar verdi. Bu, yıl sonunda İskoçya’nın Glasgow kentinde yapılacak BM İklim Zirvesi’nden (COP26) sadece yarım yıl önce, iklim krizine çözüm aramak üzere bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Avrupa Birliği, sera gazı emisyonlarını 1990 seviyelerine kıyasla % 40 oranında azaltma sözü vererek  Paris Anlaşması’nı bir blok olarak taahhüt etmişti. Ancak söz konusu hedef 2014’te belirlendi ve birçok ülke altı yıl sonra daha güçlü bir hedef belirlemeleri gerektiğini anlamış durumda.

ZME Science’den Fermin Koop’un aktardığına göre, bu nedenle de 12 ülkeden oluşan grup, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans‘a yazdıkları bir mektupla, Brüksel’in mümkün olan en kısa zamanda, en geç Haziran ayının sonlarında, emisyonların yüzde 50 ila 55 arasında azaltılması yönünde yeni bir hedefin sunulması için prosedürlerin hızlandırmasını istedi.

‘AB’nin iddialı planı diğer ülkeleri de harekete geçirir’

Mektupta, 12 ülkenin çevre bakanları (Avusturya, Danimarka, Finlandiya, Letonya, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz, Slovenya ve İsveç) AB daha iddialı bir plan sunarsa, diğer ülkelerin de aynı yolu izleyeceğini savundu. Avrupa ülkeleri böylece ABD ve Çin’in iklim taahhütlerinin sorgulandığı bir dönemde, somut bir iklim liderliği yapmak istiyor.

Danimarka’nın iklim bakanı ve mektubun yazılmasına öncülük eden Dan Joergensen Reuters’e “AB’nin ön plana çıkmasının bir etkisi olacaksa, o zaman yıl sonundaki zirveden önce değil, çok daha önceden bunun yapılması gerekiyordu” dedi.

Mektup, Avrupa’nın iklim değişikliğiyle mücadeledeki konumu için önemli bir haftada gönderildi. Bugün AB Komisyonu’nda iklim politikalarından sorumlu Timmermans’ın iklim değişikliğiyle ilgili yeni bir mevzuat sunması bekleniyor.

Polonya engeli

AB Komisyonu ve söz konusu ülkeler grubu, hedeflerini 2050’de sıfır net emisyona ulaşma yönünde yükseltmek üzere anlaşmaya varmıştı. Ancak Aralık ayında, tüm AB ülkeleri yeni hedefi tartışmaya başladığında, Polonya’nın öncülüğündeki birkaç ülkenin engellemesiyle karşılaştılar.

Elektriği çoğunlukla kömürden üreten Polonya, nihayet 2050’de hedefe uymayı kabul etti, ancak bunun için şu anda bir pozisyon alamayacağını belirten bir dipnot ekledi. Bu not, daha iddialı bir hedef koyabilmek için yapılacak müzakerelerin oldukça zor geçeceği anlamına geliyor.

2015’te imzalanan Paris Anlaşması, imzacıların bu yıl içinde iklim hedefini güncellemeleri gerektiğine işaret ediyor. Sürecin Kasım ayında Glasgow’da gerçekleştirilecek iklim zirvesinde sonuçlanması bekleniyor. Ancak büyük ekonomilerin hiçbiri henüz hedeflerini güncellemedi ve neredeyse tüm ülkeler üzerinde anlaşmaya varılmış sözlerini yerine getirmedi.

Mevcut iklim taahhütleriyle, dünya 3 ila 4 santigrat derece arasında küresel ısınmaya maruz kalacak ve Paris Anlaşması’nın öngördüğü en fazla 2 santigrat derece ısınma seviyesine ulaşamayacak. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde ise, sonuçların tüm gezegen için yıkıcı olması kaçınılmaz görünüyor.

 

Zehirli tarım ilaçları için ara karar: Yeni ve bilimsel raporlar sunun

ABD’li Monsanto firmasının ürettiği RoundUP adlı tarım zehirinin toplatılması, ruhsatının iptali, üretimi ve ithalinin yasaklanmasıyla ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı’na açılan davada, Ankara 18. İdare Mahkemesi bakanlıktan ilacın verdiği zararlar hakkında yeni tetkik ve tahlilleri istedi. 14 Şubat 2020 tarihinde ara kararını açıklayan mahkeme Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden zarar konusunda çalışmaları; Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nden muhtemel zarar konusunda araştırmaları; Ziraat Odaları Birliği’nden doğaya zarar konusunda bilgi ve belgeleri; Ziraat Mühendisleri Odası’ndan insan hayvan ve bitki ve doğaya zarar konusunda Türkiye’de ve dünyadaki araştırma sonuçlarını; Tıbbi Onkoloji Derneği’nden glifosat isimli maddenin zararı konusunda çalışmaları bulunup bulunmadığı ve Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden Türkiye’de ve dünyada üniversitelerce bu konuda yapılan araştırmalara ilişkin bilgi ve belgeleri talep etti.

Davayı açan avukatlar; Senih Özay, Özge Işık ve Hazar Can Kıpçak, ABD’li firmanın  toprağa, havaya, suya, çocuklara olan zararını “insanlığa karşı suç olarak” olarak nitelendirdikleri dava dosyasında, hem Monsanto’nun hem de firmayı dört yıl önce satın alan Alman Bayer şirketinin bütün yöneticileri ile dünyada buna karşı önlem almayan devlet başkanlarını da şikayetlerine konu etti. Özellikle meslek kuruluşları ve üniversitelerden istenilen bilgi ve belgelerle araştırma sonuçlarının önemine dikkat çeken hukukçular, TMMOB, çiftçi sendikaları, tüketici dernekleri, üretici kooperatifleri ve barolarla, üzüm, sebze, narenciye tüketimlerinden zarar gören yurttaşların desteğini istedi.

Dünyada 1800’ün üzerinde dava var

Monsanto firmasının ürettiği; özellikle narenciye bahçelerinde kullanılan ot öldürücü zehirli tarım ilaçlarının etken maddesi olan glifosat kimyasalının kanserojen etkisi, gerek Dünya Sağlık Örgütü gerekse Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi -EFSA’nın raporlarıyla belirlenmişti. ABD’de görülmeye devam eden ve Bayer’in satın aldığı Monsanto aleyhine açılmış olan 11.800’ün üzerinde dava bulunuyor. Sekiz ay önce görülen bir davada şirket; kanser olan Dewayne Johnson adlı bahçıvana 289 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edilmişti.

Firmanın RoundUp adlı ilacı, Türkiye’de de üretim yapan çiftçiler tarafından yılda 20.00 tondan daha fazla kullanıyor.

Dava süreci

Özay, Işık ve Kıpçak, bu bilgiler ışığında geçtiğimiz yıl, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu ilaçları toplatması, ruhsat iptali, üretim ve ithalinin yasaklanması istemiyle başvurmuştu. Bakanlığın herhangi bir yanıt vermemesi üzerine bu kez Ankara 18. İdare Mahkemesi’nde dava açan avukatlar, aynı talepleri yineledi.

Dava sürerken yapılan yönetmelik değişikliğiyle, zehirli tarım ilaçlarının reçetesiz satışına yasak getirildi. 13.02.2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, Bitki Koruma Ürünlerinin Toptan ve Parekende Satılmasi ile Depolanması Hakkındaki Yönetmelik gereği, sözkonusu ilaçlara internetten satış yasağı konuldu, ziraat mühendislerinin yanı sıra eczacılar, kimya mühendisleri ve teknikerlerin de satış yapabileceğine hükmedildi.

Yönetmelikle zehirli bitki ilaçlarının internetten satışına da sınırlama getirildi. Av. Kıpçak, değişen yönetmelikle Bakanlığın reçete kapsamına girmeyen ilaçların rahatça alınabilmesinin önünün açıldığını, üreticilerin ise talimatlara uymadan rastgele ilaç almasının önüne geçildiğini, böylelikle üreticiye sorumluluk yüklendiğini kaydetti.

Bunların kozmetik rötuşlar olduğunu söyleyen avukatlar, şirketin Türkiye ayağının da açılan davaya müdahil olduğunu ve davacı avukatların şahsen ilacı kullanmadıkları için davanın reddedilmesini istedi. Şirket, savunmasında ayrıca ilacın yoğun olarak kullanılmaması gerektiğini, kullanma talimatlarının çok iyi okunması gerektiğini söyledi; bir kısım bilimsel yayının kendi lehlerine olduğunu savundu.

Ancak Ankara 18. İdare Mahkemesi, bir ara kararla üniversite ve meslek örgütlerinden yeni rapor ve araştırmaları talep etmeye karar verdi. Davayı açan hukukçular kararın önemine dikkat çekti; objektif, bilimsel ve BM’nin ihtiyatlılık prensibine uygun araştırmalar ve raporların verilmesi halinde, ‘temiz gıda’ konusunda önemli bir adım olacağına dikkat çekti.

Hava kirliliği, yaşam beklentisini üç yıl kısaltıyor  

Aralarında Almanya’daki Max Planck Enstitüsü ve Mainz Üniversitesi’nden araştırmacıların da bulunduğu Avrupa Kardiyoloji Topluluğu tarafından yürütülen araştırmanın sonuçları, dünyanın bir “hava kirliliği salgınıyla” karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Çalışma, kötü hava kalitesinin özellikle yaşlıları etkilediğini ve genel olarak, hava kirliliğinden kaynaklanan erken ölümlerin yaklaşık üçte ikisinin, esas olarak fosil yakıtların kullanılması nedeniyle üretilen kaynaklardan kaynaklandığını belirtiyor.

ZM Science‘in aktardığına göre, araştırmacılar, çeşitli hava kirliliği kaynaklarının ölüm oranları üzerindeki etkilerini modellemek için yeni bir yöntem kullanarak, küresel hava kirliliğinin 2015 yılında 8,8 milyon ek erken ölüme neden olduğunu tahmin etti.

Ayrıca emisyon çeşitliliğinden dolayı büyük bölgesel farklılıklara da dikkat çekildi. Buna göre, Doğu Asya‘da ortalama yaşam süresindeki azalma yaklaşık 3,9 yıl, Afrika‘da 3.1,  Avrupa‘da 2.2, Kuzey Amerika’da 1.4 ve Güney Amerika‘da, yaklaşık 1 yıl.

Savaşlardan bile daha daha fazla ölüm

Sonuçlara göre, tütün kullanımı ortalama yaşam süresini yaklaşık 2,2 yıl (7,2 milyon ölüm), HIV/AIDS 0,7 yıl (1 milyon ölüm), parazit veya böceklerin bulaştırdığı sıtma gibi hastalıklar 0,6 yıl (600,000 ölüm) kısaltıyor. Bu etkenler, savaşlardaki ölümler de dahil edilse bile ortalama yaşam süresini yaklaşık 0.3 yıl (530.000 ölüm) azaltıyor.

Kardiyovasküler Araştırma dergisinde yayımlanan söz konusu çalışmada görev alan araştırmacılar, hava kirliliğinin altı hastalık kategorisi üzerindeki etkisini analiz etti: Alt solunum yolu enfeksiyonu, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, akciğer kanseri, kalp hastalığı, felce yol açan inme ile hipertansiyon ve diyabet gibi patolojiler dahil olmak üzere diğer bulaşıcı olmayan hastalıklar.

Analizin sonucunda, hava kirliliği yüzünden kısalan yaşamların en büyük sorumlusu kardiyovasküler hastalıklar olarak belirlendi: Dünya çapında yaşam beklentisi kaybının % 43’ü. Bunun nedeni ise, hava kirliliğinin kan damarlarına zarar vermesi, böylece tansiyon, diyabet, felç, kalp krizi ve kalp yetmezliği gibi hastalalıklarda artışa neden olması.

Kötü hava kalitesi, yaşlıların yaşam beklentilerini azaltmada büyük etkiye sahip. Hava kirliliğine bağlı ölümlerin % 75’inin 60 yaşın üzerindeki kişilerde görüldüğü tahmin ediliyor. Bunun tek istisnası, Afrika ve Güneydoğu Asya’daki düşük gelirli ülkelerde, beş yaşın altındaki çocukların ölümü.

Fosil yakıtlar en büyük etken

Mainz Üniversitesi’nden araştırmaya katılan uzmanlardan biri olan Thomas Münzel, şunları söyledi: “Erken ölümlerin yaklaşık üçte ikisi, yüksek gelirli ülkelerde % 80’e kadar ulaşan bir rakam olan, fosil yakıtların kullanımından kaynaklanan ve insan eliyle yaratılan hava kirliliğine bağlanabilir. Dünyada yılda beş buçuk milyon ölüm, potansiyel olarak önlenebilir. ”

Dünya Hava Kalitesi Raporu‘na göre, on kişiden dokuzu şu anda kirli havayı soluyor ve kirli havayla en fazla boğuşan kentler Hindistan ve Çin’de. Bangladeş, gezegendeki en ağır hava kirliliğine sahip ülke olurken, OECD içinde Güney Kore ve Avrupa’da da Bosna-Hersek havası en kirli ülkeler.

Çerkezoğlu: Nesco Madencilik’te yaşananlar istisna değil

Çanakkale’nin Yenice ilçesinde bulunan Nesko Madencilik’te çalışan 37 işçinin kendilerini maden ocağına kapatarak başlattığı direnişin yedinci gününde DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu işçileri ve ailelerini ziyaret etti.

Madenin önünde yapılması istenen basın açıklaması jandarma tarafından engellendi. Çerkezoğlu bu duruma “İşçilerin haklarını gasp etmek serbest, basın açıklaması yapmak yasak” diyerek tepki gösterdi.

Madenciler, Dev Maden-Sen’e üye oldukları için arkadaşlarının işten çıkarılması, madende iş güvenliklerinin olmaması ve dört ay boyunca maaş alamamaları sebebiyle 26 Şubat’tan itibaren kendilerini yerin 140 metre altındaki maden ocağına kapatmışlardı. İşçiler ücretlerini almayı ve işten çıkarılan 11 arkadaşlarının işe iadesini talep ediyor.

Çerkezoğlu: Emekleri, ekmekleri için direniyorlar

DİSK üyeleri ile ziyaret ettiği Yeniceilçesinde basın açıklaması gerçekleştiren Çerkezoğlu, “Şu anda yerin 7 at dibinde, yeryüzü aydınlansın diye karanlıkta direnen 37 maden işçici arkadaşımı selamlıyorum. Onlar emekleri, ekmekleri, çocuklarının geleceği için direniyorlar. Bu süreçte bir haftadır bu mücadelede eşlerinin çocuklarının yanında duran sevgili kadın arkadaşlarımı, kız kardeşlerimi selamlıyorum. Onların mücadelesi olmasa bu mücadele sürdürülemezdi” dedi.

‘Yaşananlar istisna değil’

Nesko Madeni’nde yaşananların istisna olmadığını söyleyen Çerkezoğlu “Madenler bu ülkede çalışma hayatının en zor en tehlikeli ve hak kayıplarının en fazla yaşandığı alanlardan birisi. Bundan 28 yıl önce 3 Mart 1992’de Zonguldak’ta Kozlu madeninde 263 maden işçisi kardeşimizi kaybettik. Soma’da 301 kardeşimizi taşeron sisteme kurban ettik” ifadelerini kullandı. Çerkezoğlu açıklamasının devamında şöyle konuştu:

Öfkeliyiz çünkü biz çalışıyoruz. Bu ülkede ne yaratılıyorsa işçi sınıfı olarak alnımızın teriyle üretiyoruz. Bu ülkenin bütün güzelliklerini bizler üretiyoruz. Bu ülke için, çocuklarımızın geleceği için üretiyoruz. Ürettiğimiz bu değerin hakça paylaşıldığı bir ülkede yaşamak istiyoruz. Kimseden sadaka istemiyoruz. Hakkımız olanı istiyoruz ve hakkımızı alana kadar mücadele edeceğiz.

İklim krizi sebebiyle kumsalların yarısı 2100 yılına kadar yok olabilir

Yeni bir araştırma, 21. yüzyıl sonlarına kadar iklim değişikliği nedeniyle dünyadaki kumsalların neredeyse yarısının yok olabileceğini öne sürdü. Araştırmaya göre kıyı şeritlerindeki çevresel dinamikler ve deniz seviyesi yükselmesi kumsalları tehdit eden başlıca faktörler arasında.

Euronews’in haberine göre İtalya’da Avrupa Birliği Ortak Araştırma Merkezi’nde görevli uzmanlar, son 30 yılda sahillerdeki değişimi gözlemlemek için uydu görüntülerinden faydalandı.  Uzmanlar, küresel ısınmanın, buraları gelecekte nasıl etkileyebileceğini ortaya koyan bir çalışma yürüttü.

Sıcaklıklar deniz seviyesini yükseltiyor

Sonuçları Nature Climate Change dergisinde yayımlanan çalışmada, risk altındaki sahiller, 2100 yılına kadar küresel sıcaklık artışının ortalama 2,4 derece olması tahmini doğrultusunda belirlendi. Daha fazla sıcaklık artışının, deniz suyu seviyesinde daha fazla artışa ve bazı bölgelerde daha şiddetli fırtınalara yol açacağına, dolayısıyla daha fazla sahilin yok olmasıyla sonuçlanacağına işaret edildi.

En fazla kayıp Avustralya’da

Avustralya‘nın kumsallarını en fazla kaybedecek ülke olacağı, burada 11 bin 400 kilometre uzunluğunda sahil şeridinin yok olabileceği belirtilen çalışmada, ABD, Meksika, Çin, Rusya, Arjantin ve Şili‘nin de binlerce kilometrelik sahil şeridini yitirebileceği kaydedildi.

Çalışmada, Batı Afrika’da Gambiya ve Gine-Bissau‘nun sahillerinin yüzde 60’ından fazlasını kaybedebileceği, Pakistan ve Komor Adaları ile Manş Denizi’nde Jersey Adası‘ndaki kumsalları da vahim sonuçların beklediği vurgulandı.

Gine-Bissau sahili

100 metreden fazla bir erozyon yaşanacak

Uzman ekibinden Michalis Vousdoukas, “Ulaştığımız şey, yüzyılın sonuna kadar dünyadaki sahillerin yaklaşık yarısında 100 metreden fazla erozyon yaşanacağı. Muhtemelen yok olacaklar” değerlendirmesini yaptı.

Vousdoukas, Paris Anlaşması‘nda belirlenen küresel ortalama sıcaklıklardaki artışın tercihen 1,5 derecede sınırlandırılması hedefini erişilebilir görmediklerini sözlerine ekledi.

Las Tesis protestosunda gözaltına alınan kadınlara dava açıldı

İstanbul Kadıköy‘de 8 Aralık 2019’da Şilili kadınların erkek şiddetini protesto ettiği Las Tesis danslı eylemini yapan ve gözaltına alınan kadınlar hakkında dava açıldı.

Dava gerekçesi olarak ise “Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşe silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçu gösterildi. Dava açılan altı kadının altı aydan üç yıla kadar hapsi isteniyor.

Dans etmeye müdahale

Kadıköy Beşiktaş İskelesi önünde bir araya gelen yüzlerce kadın “Suç bende değil her neredeysem, ne giydiysem suç bende değil” sözleriyle danslı bir protesto gerçekleştirmişti.

Polis müdahalesinin yaşandığı eylemde, Ayşen Kavas, Fidan Ataselim, Nisa Kör, Seda Elhan Barbaros, Sevda Yeniköylü ve Yaprak Okatalı gözaltına alınmıştı. Kadınlar daha sonra adli kontrol ile serbest bırakılmışlardı.

‘Uyarıya rağmen dağıladılar’

İstanbul Anadolu Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede dava gerekçesi olarak “Etkinliği yönlendiren şüpheliler Ayşen Ece Kavas ve Fidan Ataselim’e bildirinin içeriğinde suç unsuru olabileceği ve dağıtımının durdurulması gerektiği”söylenmesine rağmen “grubun müzik eşliğinde aslen İspanyolca olan ve Türkçe’ye tercüme edilmiş bildirilerdeki şarkıyı söylemeye başladığı sırada kolluk tarafından üç defa dağılmaları yönünde uyarıldığı, yasal uyarılara rağmen grubun dağılmaması” gösterildi.

Kadıköy’de gözaltına alınan altı kadının  altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması talep edildi.

Kanal İstanbul yaban hayatını tehlikeye atıyor

Bugün, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 2013 yılında ilan edilen Dünya Yaban Hayatı Günü. İklim krizi, avcılık ve doğal yaşam alanlarının tükenmesi sebepleriyle hali hazırda tehlike altında bulunan yaban hayatı, yeni projeler ve kentleşme projeleriyle gittikçe daha da zor bir durumda kalıyor. En yakınımızdaki örneklerden birisi ise Kanal İstanbul.

Yokoluş İsyanı ve İstanbul Climate Save doğal yaşam alanları Kanal İstanbul güzergahında olan, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türler için “Kanal İstanbul Beni Yok Edecek” başlığı altında bir kampanya başlattı.

Ekoloji aktivistleri, Dünya Doğayı Koruma Derneği’nin (WWF) derlediği veriler üzerinden projenin varlıklarını tehlikeye attığı bitki ve hayvanları listeledi. Biz de Yeşil Gazete olarak Kanal İstanbul’un yok edeceği türlerden birkaçını bir araya getirdik:

Kocagöz (Burhinus oedicnemus)

Kocagöz açık kahverengi bir yer kuşu. Ortalama 40 44 cm boyları, 16 17 yıl süren yaşam süreçleri var. Genelde uzun ayakları ile uçmaya gerek duymadan hızlı bir şekilde yürüyerek avlanır. İnsanın dahi yetişemeyeceği bir yürüme hızına sahip. Üreme bölgeleri olan Terkos Gölü’nün Kanal İstanbul projesiyle tuzlu suyla karışacak olması bu türün yaşamını da tehdit ediyor.

Çatalca Peygamberçiçeği (Centaurea Hermanni)

Türkiye’de endemik olan çok yıllık bir peygamber çiçeği türü. Yalnızca İstanbul çevresinde yetişiyor. Maki topluluklarında ya da meşe ormanlarında rastlanan tür yok olma tehlikesi altındaki türlerden. Kanal İstanbul bu türün yaşam alanının kalbine yapılacak.

Kırmızılı Kurbağa (Bombina bombina)

Sadece Trakya ve Marmara bölgesinde yaşayan Kırmızılı Kurbağaların nüfusu hızla azalıyor. Karınlarında kırmızımsı renkte lekeler bulunur. Tehlike anında, ani olarak ters dönerek ölü taklidi yaparlar. Terkos Havzası’nda yaşamlarını sürdüren bu tür için Kanal İstanbul bir yıkım anlamını taşıyor.

Beyaz Kesicidişli Körfare (Nannospalax Leucodon)

Beyaz Kesicidişli Körfare yoğun ormanlık alanlar yerine kazabileceği toprakları ve tarım alanlarını tercih eder. Tek yaşarlar. Göçen bir tür değildir. Nesli küresel ölçekte tehlike altında bulunan bu tür, Türkiye’de Küçükçekmece Gölü çevresinde yaşıyor.

Ak kuyruklu kartal (Haliaaetus albicilla)

Nesli dünya ölçeğinde tehlike altında bulunan Ak Kuyruklu Kartalların az sayıda kalan bireyleri de kışı Kanal İstanbul’un yapılması planlanan Terkos Gölü’nde geçiriyor. Göl aynı zamanda kış aylarında 10 binin üzerinde kuşa ev sahipliği yapıyor.

Yavşanotu (Veronica turrilliana)

Endemik bir tür olan Yavşanotu’nun doğal yaşam alanı Kuzey Ormanları olarak biliniyor. Bu endemik tür Deliyunus yakınlarındaki kalkerli meralarda yetişiyor. Güneydoğu Bulgaristan ve Trakya’da da görülen türün, boyu 8-35 cm arasında olabiliyor.

Uzun ayaklı yarasa (Myotis capaccini)

Sulak alanlarda avlanan Uzun Ayaklı Yarasaların kulak kapakları hafif kıvrıktır. Tüm sene boyunca 30 ile 500 arası bireyden oluşan koloniler halinde yaşarlar ve bu koloniler genellikle diğer türlerle karışık halde bulunur. Yaşam alanları Terkos Gölü Havzası’nda bulunuyor.

Pürtüklü semender (Triturus Karelinii)

Vücut üzerinde siğil şeklinde kabarcıklar olduğundan bu isim verilmiştir. Vücut uzunluğu 12-16 cm kadardır. Hayvanın sırt tarafı esmerdir ve bu renk yeşilimsi, grimsi, kahverengimsi tonlara doğru değişebilir. Terkos Havzası pürtüklü semenderler gibi amfibyen türleri için önemli bir yaşam alanı oluşturuyor.

İki çiçekli çiğdem (Crocus biflorus ssp. biflorus)

İki çiçekli çiğdemin sarı bir merkezi vardır ve dış yaprakları çizgili veya noktalıdır. Soğanları yumurta kabukludur ve alttan ayrılan yüzükleri vardır. Seyrek ormanlıklarda, kayalıklarda, çalılıklarda, 200-2000 metre arasında yüksekliklerde yetişir. Gümüşpınar yakınlarındaki çayırlarda yaşarlar. Bu çayırlarda iki çiçekli çiğdem ve hibrit kardelen gibi çok lokalize olmuş bitkilerin yanı sıra salep sümbülü ve Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılan göl soğanı görülür.

Salda Gölü Millet Bahçesi projesine kurul onayları verildi

AKP Burdur milletvekilleri Bayram Özçelik ve Yasin Uğur, Burdur‘un Yeşilova ilçesinde bulunan Salda Gölü kenarına yapılacak Millet Bahçesi projesinin tüm detaylarının tamamlandığını ve gerekli kurullar tarafından onaylandığını açıkladı. Geçen yaz sezonunda Salda Gölü’ne gelen ziyaretçi sayısının yaklaşık 1,3 milyona ulaştığını belirten vekiller, “Salda Gölü Millet Bahçesi”ndeki tüm sosyal donatılarda göl kıyısından uzak olarak, çevreci malzemeler ve ahşap kullanılacağını söyledi.

AKP milletvekilleri Özçelik ve Uğur’un açıklamasında şöyle denildi:

“Salda Gölü Millet Bahçesi ve Millet Bahçesi’ne ait sosyal donatılar inşaatları ve altyapı ve çevre düzenlemesi işi ihalesi 31 Temmuz 2019’da yapılmıştı. Geçen yıl 1 milyon 300 bin kişinin ziyaret ettiği Salda Gölü’nün önümüzdeki yıllarda da ziyaretçi akınına uğrayacağı beklenmektedir. Gelen ziyaretçilerin gölün doyumsuz seyirliğini yaşayabilmeleri için göl kenarında kalış sürelerini uzatarak, sosyal donatı ve gölden uzak noktada yapılacak Millet Bahçesi ile bu seyirlik anlar uzatılmış olacaktır.

Geçtiğimiz yıl gölü gezen Emine Erdoğan, “Görünce mutmail oldum, bütün halkımıza da mutmain olmalarını tavsiye ediyorum” demişti.

Tamamen gölü ve çevresini koruma amacı güdülerek yapılan projelere son şekli verildi gerekli kurul onayları gerçekleşti. Salda Gölü Millet Bahçesi projesi çevreci ve ahşap donatılar olacak. ‘Halk plajı’ ve ‘Saldivler’ denilen iki alandaki birimler tamamen ahşaptan yapılacak. Sosyal donatılar, kafe, büfe, otopark alanları, yönetici ve sağlık birimleri, giyinme, soyunma birimleri, satış üniteleri, cankurtaran yapıları, mescit ve tuvaletler, halk plajı tarafında 1090 metrekare alanda yapılacak. Saldivler tarafında ise toplam 1715 metrekare kapalı alan ziyaretçilerin hizmetine sunulacak. Tamamen ahşaptan ve yüksek olmayan, doğa görüntüsü bozulmayacak küçük birimler olarak halkımızın hizmetine sunulacak. Rekreasyon alanı olarak önerilmiş olan alanlarda yapılacak her türlü yapı, takılıp sökülebilir nitelikte olacak. Geçen yıl Valilik ve Kaymakamlığımız ve Çevre Şehircilik Müdürlüğümüzün girişimleriyle düzene giren alanlarda 2-3 yıl önceki göl kenarındaki çirkin ve kirli görüntüler tamamen ortadan kalkmış olacak.”

Bakan ziyaret edecek

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy‘un Burdur ziyaretiyle Salda Gölü Millet Bahçesi alanlarının inceleneceğini aktaran Özçelik ve Uğur, “Geçen hafta cumartesi günü Kültür ve Turizm Bakanımız Mehmet Ersoy’un Salda Gölü ziyareti gerçekleşecekti. İdlib’deki şehitlerimizden dolayı program ileri bir tarihe ertelendi. Bakanımızın ziyareti gerçekleştiğinde bakanımızın da katkılarıyla hem iç hem de yurt dışı turistlerin gelişlerinin artması üzerinde değerlendirmelerde bulunulacaktır” ifadelerine yer verdi.

Açılan iki dava sürüyor

Geçtiğimiz Kasım ayında Ankara 16’ncı İdare Mahkemesi, göl kenarına yapılması planlanan Millet Bahçesi ile ilgili gerçekleştirilen ihalenin iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle açılan davayı reddetmişti. Beş Yeşilova sakini adına davayı açan avukatlar Münip Ermiş, Tuncay Koç ve Mustafa Şahin, kararı Danıştay’da temyiz etti. Tuncay Koç, Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada, ihalenin iptali davasını açtıklarını ve konunun Danıştay’ın gündeminde olduğunu, ayrıca imar planlarına ilişkin olarak da Isparta İdare Mahkemesi’nde açılan davanın sürdüğünü belirtti.

İstanbul’da barış istemek yasak!

İstanbul Valiliği, 10 Mart Salı günü saat 23.59’a kadar toplantı ve gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, stant açma, imza toplama, bildiri, broşür dağıtma gibi etkinlikleri yasakladı.

Valilikten yapılan yazılı açıklamada, “Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin Suriye’de yürütmekte olduğu askeri operasyonları eleştirmeye veya bu operasyonların sonlandırılması amacıyla kamuoyu oluşturmaya yönelik toplantı ve gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, stant açma, imza toplama, bildiri, broşür dağıtma vb. etkinlikler; 1 Mart 00.01’den 10 Mart 23.59’a kadar yasaklanmıştır” denildi.

Valilik tarafından yapılan açıklamanın tamamı şöyle:

“Suriye’de 2011 yılında başlayarak günümüze kadar devam eden iç savaşta yüz binlerce insan hayatını kaybetmiş ve 6 milyon Suriyeli ülkelerini terk etmek durumunda kalmıştır.

İç savaş dolayısıyla ülkemizi tehdit eden terör gruplarına yönelik 2016 yılında Fırat Kalkanı ve 2018 yılında Zeytin Dalı Harekatlarıyla terör devleti oluşumlarını engelleyen ülkemiz ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin kahraman askerlerine yönelik, son olarak 27 Şubat’ta İdlib’de Esat rejiminin gerçekleştirdiği menfur saldırıya müteakip başlatılan Bahar Kalkanı Harekâtı’yla bölgenin istikrarı adına meşru müdafaa kapsamında gerekli karşılıklar verilmektedir. 

Suriye’de şehitlerimiz ve gazilerimizin olduğu böylesi hassas bir dönemde, toplumda infial uyandıracak; milli, vicdani ve insani değerlere dokunacak, toplumsal iç barışı tehdit edebilecek şekilde “Savaşa Hayır” vb. konular adı altında; miting, yürüyüş, basın açıklaması, imza kampanyası, stant/ çadır açma, bildiri, afiş dağıtma vb. eylem ve etkinlikleri gerçekleştirecek grup/şahıslar ile vatandaşlarımız arasında sözlü ve fiziksel provokasyon amaçlı olayların olabileceği dikkate alındığında kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebileceği değerlendirilmektedir.

Bu bağlamda, ilimiz sınırları dahilinde huzur ve güvenliğin, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması, müessif  ve provokatif olayların yaşanmaması için, Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin Suriye’de yürütmekte olduğu askeri operasyonları eleştirmeye veya bu operasyonların sonlandırılması amacıyla kamuoyu oluşturmaya yönelik toplantı ve gösteri yürüyüşü, basın açıklaması, stant açma, imza toplama, bildiri, broşür dağıtma vb. etkinlikler;

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/A ve 11/C maddeleri ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. ve 19. Maddeleri hükümleri doğrultusunda Valilik Makamının 01.03.2020 tarihli olurları ile 01.03.2020 Pazar günü saat 00.01’den 10.03.2020 Salı günü saat 23.59’a kadar (10) gün süreyle yasaklanmıştır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”