Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin 2050 net sıfır emisyon hedefini yasallaştıracak “İklim Yasası”nı onayladı. İsveçli İklim aktivisti Greta Thunberg ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de katıldığı oturumda aktivistler, iklim kriziyle mücadelede daha iddialı taahhütler gerektiğini belirtti.
Geçtiğimiz gün 12 AB ülkesinin çevre bakanları AB Komisyonu Başkanı Frans Timmermans‘a bir mektup yazarak, en geç Haziran ayının sonunda, emisyonların yüzde 50 ila 55 arasında azaltılması yönünde yeni bir hedefin belirlenmesini istemişti.
Von der Leyen: Bu yasa Avrupa Yeşil Düzeni’nin kalbi
Yasanın onaylanmasının arından konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Bugün, AB’yi 2050 yılına kadar dünyanın ilk iklim nötr anakarası yapmak adına harekete geçiyoruz. İklim Yasası siyasi taahhüdümüzün yasal olarak düzenlenmiş hali ve bizi sürdürülebilir bir gelecek yoluna sokuyor. Bu yasa Avrupa Yeşil Düzeni’nin kalbi. Avrupa endüstrisine ve yatırımcılara öngörülebilirlik ve şeffaflık sağlıyor. Ayrıca yeşil kalkınma stratejimize yön veriyor ve dönüşümün kademeli ve adil olacağını da garanti ediyor” dedi.
Fotoğraf: Reuters
Timmermans: Sözleri eyleme geçiriyoruz
Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans ise şu eklemeyi yaptı: “Bugün, Avrupa vatandaşlarına 2050 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşma konusunda ciddi olduğumuzu göstermek adına verdiğimiz sözleri eyleme geçiriyoruz. Avrupa İklim Yasası aynı zamanda uluslararası ortaklarımıza Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için hep birlikte küresel iddialarımızı artıracağımız yılın bu yıl olduğu mesajını da veriyor. İklim Yasasına odaklandığımızı, disiplinli olduğumuzu gösteriyor ve ilerleme kat ettiğimizi garanti altına alıyor.”
Beş yılda bir hedef artırımı
İklim yasası, üye devletlerin Ulusal Enerji ve İklim Planları’nı yönetim süreci, Avrupa Çevre Ajansı tarafından verilen düzenli raporlar ve iklim hakkındaki en son bilimsel kanıtlar ile ilerlemeyi kaydetmeyi ve eylemleri buna göre düzenlemek için atılacak adımları içeriyor. Yasa, bloğu 2050 hedefine doğru yönlendirmek için beş yılda bir daha sıkı AB geçici emisyon hedeflerini dayatma gücü verecek.
Uyum çalışmalarını da içeriyor
Komisyon, eylemleri iklim nötr hedefiyle tutarsız olan üye devletlere önerilerde bulunacak ve üye devletler de bu önerileri dikkate almak veya başarısız olursa gerekçelerini açıklamakla yükümlü olacaklar.
Karbon emisyonlarının sıfırlanması dışında üye devletlerden ayrıca iklim değişikliğinin etkilerine karşı dayanıklılığı güçlendirmek ve kırılganlığı azaltmak için uyum stratejileri geliştirmeleri ve uygulamaları istenecek.
Greta Thunberg: İtfaiyeyi aramak yerine TV izliyorsunuz
Avrupa Parlamentosu’nda bir konuşma yapan Greta Thunberg ise “Avrupa Komisyonu evlerinin yandığını kabul etti. Ancak eve girip televizyon seyretmeye devam ediyorsunuz. Oysa yapmanız gereken itfaiyeyi aramak” dedi.
AB’nin belirttiği tarihin çok geç olduğunu söyleyen Thunberg şöyle konuştu:
AB 2050 net sıfır hedefiyle dolaylı olarak teslim olduğunu gösteriyor. Bu hedef Paris Anlaşması altındaki sözlerinizden vazgeçtiğinizi, çocuklarınızın geleceğini kurtaramayacağınızı kabullendiğinizi gösteriyor. 2050 hedefi Paris Anlaşması altında alınan hedeflerin ancak %50’sinden azını karşılıyor. Yıllık emisyon azaltımına hemen başlanmalı. Bu bir iklim krizi ancak hiç kimse krizdeymişiz gibi davranmıyor. Birçok hevesli insan ellerinden geleni yapıyor ancak ne bir liderimiz ne de yeterince zamanımız var.”
Yeni bir araştırma, dünyanın en derin yerlerinde yaşayan derin deniz amfipotlarının (deniz kabuklusu) yeni keşfedilen bir türünde plastik bulunduğunu ortaya çıkardı. Yeni amfipot, Newcastle Üniversitesi araştırmacıları tarafından Pasifik Okyanusu’nun Mariana Çukuru’nda, Japonya ve Filipinler arasında görüldü.
Araştırmacılar, bedeninde bulunan plastiğe atfen türe Eurythenes plasticusadını verdi. Amfipotta, su şişeleri ve spor kıyafetleri gibi yaygın kullanılan bir çok malzemede yer alan PET (polietilen tereftalat) tespit edildi. WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından desteklenen araştırma bugün ünlü bilimsel dergi Zootaxa’da yayımlandı.
WWF Almanya Deniz Programları Müdürü Heike Vesper Marine, konuyla ilgili olarak şunları söyledi:
Yeni keşfedilen Eurythenes plasticus türü, plastik atık sorununu yeterince ciddiye almamamızın sonuçlarını ve plastik kirliliğinin ne kadar geniş bir alana yayıldığını gösteriyor. Dünyanın en derin, en ücra yerlerinde bile, henüz insan tarafından keşfedilmeden plastiğe maruz kalmış türler var. Plastikler soluduğumuz havada, içtiğimiz suda ve şimdi de insan medeniyetinden çok uzaklarda yaşayan canlılarda…”
Newcastle Üniversitesi’ndeki araştırma ekibinin başkanı Dr. Alan Jamieson ise, “Denizlerimize sel gibi akmakta olan plastik kirliliğini durdurmak için acil eyleme geçilmesi gerektiğine dikkat çekmek için “Eurythenes plasticus ismine karar verdik” dedi.
Türkiye’nin sicili kötü
Plastik atıkları, deniz canlılarının bedeninde son bulmadan önce uzun bir yolculuktan geçiyor. Bu konuda Türkiye’nin sicili de çok iyi değil. WWF-Türkiye Plastik Projeleri Koordinatörü Tolga Yücel konuyla ilgili şunları söyledi:
Ne yazık ki, ülkemizin de denizlerdeki plastik kirliliğinde önemli payı var. Plastik atıkların çoğunluğu geri dönüştürülemediği için ya yakılıyor ya da vahşi çöplüklere boşaltılıyor. Buralardan önce akarsulara ve sonuçta denizlere ulaşıyor. Bir kere suya girince, plastik atık mikro plastiklere bölünüyor ve E. plasticus gibi deniz canlıları tarafından yutuldukları en ücra köşelere kadar yayılabiliyor. Denizlerdeki plastik kirliliğine son vermek için, küresel bir çözüme ihtiyacımız var.”
Plastik kirliliğini azaltmak, atık yönetimini iyileştirmek ve denizlerdeki plastik kirliliğine son vermek için bağlayıcı bir uluslararası sözleşme çağrısı yapan WWF’in, 2019 yılında başlattığı küresel imza kampanyasına kapsamında şimdiye kadar 1.6 milyonu aşkın imza toplandı.
E. plasticus’un bedeninde bulunan PET (polietilen tereftala), genellikle tek kullanımlık içecek şişeleri, folyolar ve sentetik tekstillerin üretiminde kullanılıyor. PET ve diğer plastik materyaller denizde, bir kere doğaya karıştığında çözünmesi son derece yavaş gerçekleşen endüstriyel ve kimyasal kirletici maddelere kendilerini bağlayabiliyor. Mikro plastik parçacıklar deniz canlılarının bedenlerine ve daha sonra beslenme yoluyla insan bedenine kolayca girebiliyor. Bu bulaşma biçiminin somut sonuçları hakkında henüz yeterli araştırma yok. Ancak plastiklerin çoğunlukla yumuşatıcı ve alevlenmeyi geciktirici gibi deniz canlılarına zarar veren farklı katkı maddeleri de barındırdığı ve yine besin döngüsü yoluyla insan bedenine zarar verebildiği biliniyor.
Büyükada’da geçtiğimiz aralık ayında görülen ruam hastalığı yüzünden 81 atın öldürülmesi ve faytonculuğun ulaşım amacıyla kullanılmasının yasaklanmasının yankıları sürüyor. Bazı faytoncular, fayton ve at paralarının ödenmediğini ve ahırlarda tutulan atların sağlık durumunun kötü olduğunu belirtirken, Adalar Belediyesi kaynakları son durumu Yeşil Gazete‘ye şöyle anlattı:
“Dün itibarıyla toplam 277 sahibinden 215’i sözleşmelerini imzalayıp fayton başına 300.000 olarak belirlenen paralarını almaya başladı. 60 civarında kişinin ise işlemleri sürüyor. Adalarda bulunan 1300 civarı attan, 1000’in üzerindeki hayvanın satın alınması işlemi bitti. Satın alınan atlar, Büyükada’daki yasal ahırlarda toplandı.”
Sözkonusu ahırlarda atların rahat hareket edebilmesi için alan açıldığını söyleyen Belediye yetkilileri, “Bir süre burada tutup güvenliklerini garanti altına aldığımız aşamada hayvanları Ada dışına çıkaracağız” dedi.
Ancak halen atların nereye götürüleceği konusunda soru işaretleri sürüyor. Yer için talepte bulunulan Tarım ve Ormancılık Bakanlığı’nın bir yer göstermediği öğrenildi. Atlar için toplu bir yer bulunmasının yanı sıra, “sahiplendirme” opsiyonunun da düşünüldüğü kaydedildi.
Elektrikli araçlar yazdan önce hizmete girecek
Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi de (İBB), Adalar’da yerli halk ve ziyaretçiler iki tip elektrikli aracı seçerek satın almalara başladı. Yeni araçlar, yaz sezonu açılmadan hizmete girecek.
İBB, atlarda geçtiğimiz aylarda görülen ruam hastalığı ve 80’i aşkın hayvanın öldürülmesi nedeniyle faytonların İstanbul Valiliği tarafından yasaklanmasından sonra, Adalar’daki ulaşım taleplerinin karşılanması amacıyla çalışma başlatmıştı. Bu amaçla, Adalar’ın doğal ve kültürel yapısına uygun, çevreye duyarlı, sessiz, ilçede trafik yoğunluğu oluşturmayacak büyüklükte elektrikli araçların kullanılmasına karar verilmişti.
Konuyla ilgili açıklama yapan İBB Ulaşımdan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Orhan Demir, Adalar’da yaşayan vatandaşlar ile ilçeyi turistik amaçlarla ziyaret edenlerin farklı yolculuk talepleri bulunduğunu belirterek, bu nedenle, kullanılacak elektrikli araçların da farklı büyüklük ve kapasitelerin tercih edildiğini söyledi.
Araçları İETT işletecek
Araç seçimi yapılırken, engellilerin kullanımına uygun olmasına özen gösterdiklerine dikkat çeken Demir, Adalar’da yaşayanların günlük ulaşım ihtiyaçlarını karşılamak üzere İETT tarafından işletilmesi planlanan 13 yolcu kapasiteli araçlar satın alındığını dile getirdi:
“Adanın fiziksel koşulları ile yüksek eğimli yolları göz önüne alınarak, konutları ile iskeleler ya da alışveriş/rekreasyon mekanları arasında erişim güçlüğü yaşayan yaşlı, çocuklu, engelli vatandaşlarımıza hizmet amaçlı, talep bazlı çalışacak ve kapıdan kapıya özel hizmet verecek, küçük araçlar da sipariş edildi. Bu araçlar Adalar’da yaşayan ya da çalışan kişilerin yolculuk taleplerinin yanı sıra, ziyaretçiler, gruplar ya da aileler için gerek turlar, gerekse farklı rekreasyon bölgelerine erişim sağlamak üzere kullanılacak. Tümü elektrikli ve çevreci bu araçların yaz sezonundan önce hizmete girmesi planlandı.”
Koronavirüs (Covid-19)dünya genelinde can almaya devam ediyor. Dünya genelinde vaka sayısı 93 bini geçti, 3 bini aşkın kişi yaşamını yitirdi. İtalyan Hükümeti, ülkedeki tüm okul ve üniversiteleri virüs nedeniyle kapatma kararı aldı. Bu ayın ortasına kadar, tüm okullar kapalı kalacak. Ülkede Covid-19 nedeniyle ölenlerin sayısı 79’a çıktı, vaka sayısı 2 bin 502 oldu.
Ntv‘nin aktardığına göre, Sivil Savunma Genel Müdürü Angelo Borelli, hastalık bulaşan ve iyileşenlerin sayısının ise 160’ı bulduğunu aktardı. Bu arada, İtalya Başbakanı Giuseppe Conte, sabah saatlerinde Sivil Savunma Genel Müdürlüğünde, Sağlık Bakanı Roberto Speranza ve diğer yetkililerle görüştü. Conte’nin akşam saatlerinde parlamentoda grupları bulunan siyasi parti temsilcileriyle son durumu ve yeni önlemleri görüşmek üzere bir araya geleceği ifade edildi.
Virüs ekonomiyi kötü vuracak
İtalya Sanayiciler Konfederasyonu (Confindustria), koronavirüs salgınının yılın ilk yarısında İtalyan ekonomisini “güçlü” şekilde etkileyeceğini bildirdi. Confindustria’dan yapılan açıklamada, Avrupa’nın 4. büyük ekonomisi olan İtalya’da, gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYIH) ilk çeyrekte daralmasının beklendiği belirtildi.
10 gündür vaka ve ölü sayısının arttığı salgın sebebiyle turizm sektörünün de mutlak bir durgunlukla karşı karşıya olduğu vurgulandı.
Avrupa’da vaka sayısında artış
Fransa Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, ülkede 13 vaka daha tespit edilmesiyle yeni tip koronavirüs taşıyanların sayısının 204’e yükseldiği belirtildi. Açıklamada, ülkenin kuzeybatısındaki Morbihan bölgesinde 92 yaşında bir hastanın daha hayatını kaybetmesiyle ülkede Covid-19 nedeniyle ölenlerin sayısının dörde çıktığı bildirildi.
Almanya‘da Robert Koch Enstitüsü’nden yapılan açıklamada, ülkede Covid19 vaka sayısının 196 olduğu kaydedildi. İsviçre‘de 26 kantonun 13’ünde virüs tespit edilirken, toplam teyitli vaka sayısı 55’e ulaştı. Aargau kantonundaki bir anaokulunda 44 öğrenci ve 8 öğretmen karantinaya alındı. Ülkedeki futbol maçları da ertelendi.
4 maç seyircisiz oynanacak
İspanya’da da dün 114 olan Covid-19 vaka sayısı bugün 150’ye yükselirken, bunlardan yedisinin yoğun bakımda olduğu belirtildi. Madrid özerk yönetimi 46 vaka ile İspanya’da Covid-19’dan etkilenen bölgelerin başında yer alıyyor. Ülke genelinde ise 14 özerk bölgede virüsün bulaştığı hastalar olduğu bildirildi. Hükümet yetkilileri, ek önlem almayı gerektiren bir durum söz konusu olmadığını, gelişmelere göre hareket edeceklerini açıkladı.
Öte yandan, İspanya’da mart ayında Avrupa düzeyinde oynanması gereken bazı basketbol ve futbol karşılaşmalarının da seyircisiz olması kararı alındı. Buna göre basketbolda 5 Mart’taki THY Euroleague’de Valencia Basket-Olimpia Milan, 19 Mart’taki Girona-Venezia, futbolda ise UEFA Şampiyonlar Ligi’nde 10 Mart’taki Valencia-Atalanta ile UEFA Avrupa Ligi’nde 19 Mart’taki Getafe-Inter maçları boş tribünlere oynanacak.
İngiltere’de olağanüstü eylem planı
İngiliz hükümetinin koronavirüs eylem planında ileride virüsün yayılmasının devam etmesi durumunda ülkede iş gücünün beşte birinin hastalanmasının olası olduğu bildirildi. Başbakan Boris Johnson, virüsle mücadele konusundaki eylem planını açıkladı.
Eylem planında, salgının ilerlemesi durumunda polisin kamu düzenini sağlamak için göstereceği faaliyetlere, acil durum halinde, askerin de destek verebileceği kaydedildi. İngiliz hükümetinin önceliğinin virüsün durdurulmasının olduğu kaydedilen eylem planında, salgının yayılması durumunda hastanelerde acil olmayan tedavilerin ertelenebileceği, emekli hemşire ve doktorların destek için göreve çağrılabileceği ifade edildi.
Eylem planında, okulların kapatılmasının, geniş çaplı etkinliklerin azaltılmasının ve evlerden çalışılmasının da değerlendirilebileceği belirtildi.
Ülkede halihazırda 51 koronavirüs vakası mevcut.
ABD
ABD‘de can kaybı dokuza, vaka sayısı ise 108’e çıktı. Washington eyaletinden gelen son haber ile ABD genelinde, tamamı Washington eyaletinde olmak üzere, Covid-19’dan ölenlerin sayısı 9, ülkenin 15 eyaletinde virüs tespit edilen kişi sayısı ise en az 108 olarak açıklandı.
Ayrıca Amazon şirketinin merkezinin bulunduğu Seattle ofisinde bir çalışanın koronavirüs taşıdığı kesinleşti. Amazon, virüse karşı aldığı önlemler kapsamında toplantıların çoğunu erteledi, iş görüşmelerini dijital yollarla yapma kararı aldı.
Suudi Arabistan
Suudi Arabistan, vatandaşlarının ve ülkede ikamet edenlerin umre ziyaretlerini geçici olarak durdurdu. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’ndan 27 Şubat Perşembe günü yapılan açıklamada, yeni tip koronavirüs salgını sebebiyle umre ve Mescid-i Nebevi ziyaretlerinin geçici olarak askıya alındığı duyurulmuştu.
Irak
Irak’ta yeni tip koronavirüs nedeniyle ilk kez bir kişi hayatını kaybetti. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, Süleymaniye vilayetinde bugün Covid-19 taşıdığı tespit edilen 63 yaşındaki bir kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. Irak’ta teyit edilmiş Covid-19 vakası 32 olarak açıklanmıştı.
İran: Tüm ülkeye yayıldı
İran‘da ölü sayısı 92’ye, vaka sayısı 2 bin 922’ye yükseldi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani koronavirüsün ülkenin tüm bölgelerine yayıldığını, salgını en kısa zamanda en düşük sayıda can kaybıyla atlatacaklarını söyledi. Daha önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Masume İbtikar ve 23 milletvekilinin de virüse yakalandığı açıklanmıştı. İran’ın önde gelen din adamlarından, eski Vatikan Büyükelçisi Hüccetülislam Hadi Hüsrevşahi ve Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Üyesi Muhammed Mirmuhammedi ise virüs nedeniyle hayatını kaybetmişti.
AB temsilciliğine de sıçradı
Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan bir Avrupa Birliği (AB) Temsilciliği çalışanında virüse rastlandı. Daily Mail’in haberine göre AB Sözcüsü Dana Spinant vakayı doğruladı. Söz konusu kişinin İtalya’dan dönen Avrupa Savunma Ajansı çalışanı bir erkek olduğu belirtildi.
Belçika’da şu ana kadar 13 corona virüs vakası bildirildi.
Edirne Valiliği‘nin Yunan güvenlik güçlerinin göçmenlere ateş ettiğini ve bir kişinin öldüğünü açıklamasına Yunan hükümetinden yalanlama geldi. Hükümet sözcüsü Türkiye’yi “yalan haber yaymakla” suçladı.
Reuters haber ajansına açıklama yapan Yunanistan ordusundan üst düzey bir yetkili bir göçmenin öldürüldüğü haberini, “yalan haber” olarak nitelendirdi. Gazetecilere açıklama yapan Yunan hükümet sözcüsü Stelios Petsas da benzer bir açıklama yaptı. Sözcü, Türkiye’yi “yalan haber yaymakla” suçlayarak, “Daha önce yaralılardan bahsediyorlardı şimdi ise bir kişinin öldüğünden bahsediyorlar. Daha önce yaptımız yalanlamayı tekrar ediyorum. Böyle bir şey yaşanmadı” dedi.
Kathimerini: Türk polisi tampon bölgeye biber gazı atıyor
Bu arada Yunanistan’da yayımlanan Kathimerini gazetesinin internet sitesinde Türkiye polisinin sınır bölgesinde biber gazı kullandığı görüntüleri paylaşıldı. Görüntülerin “Yunan otoriteleri” tarafından çekildiğini belirten gazete, sınıra 40 metrede konuşlanan polis birliğinin tampon bölgeye biber gazı attığını yazdı.
Pazarkule ve İpsala’daki sınır bölgesinde Yunan polisi 28 Şubat’tan bu yana mültecilere sık sık biber gazıyla müdahale ediyor.
Türkiye’nin sınırları açması üzerine Avrupa’ya gitmek için günlerdir Pazarkule Sınır Kapısı’nda bekleyen mültecilere Yunanistan tarafından ateş açıldığı iddia edildi. Edirne Valiliği, açılan ateş sonucu bir kişinin öldüğünü, beş kişinin yaralandığını açıkladı. Valiliğin açıklaması şöyle:
“Kastanies Sınır Kapısı ile Pazarkule Sınır Kapımız arasındaki bölgede bulunan göçmenlere Yunanistan polis ve sınır birliklerince ses, sis, gaz bombaları, plastik mermi ve gerçek mermiler kullanılarak ateş açılmıştır. Açılan ateş sonucunda göçmenlerden 3’ü ayağından, 1’i kasık bölgesinden, 1’i kafasından ve 1’i de göğüs bölgesine isabet eden gerçek mermi sonucu toplam 6 erkek şahıs yaralanmıştır.
Göğüs bölgesinden yaralanan şuan için kimliği tespit edilemeyen erkek şahıs olay yerinde yapılan ilk müdahalenin ardından ambulans ile Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılmış ve burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir.”
Olay sırasında TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’ndan bir grup milletvekili de bölgede inceleme yapıyordu.
Gergerlioğlu: Tam bir trajedi yaşanıyor
Komisyon üyesi HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, inceleme yaptıkları sırada Yunanistan güvenlik güçlerinin mültecilere ateş açtığını söyledi. Gergerlioğlu bir kişinin göğsünden yaralandığını söyleyerek, “Burada tam bir trajedi yaşanıyor” dedi.
Silah sesleri geliyor! Yunanistan ın gerçek mermi kullandığı söyleniyor! https://t.co/a6T6VqYfGJ
— Ömer Faruk Gergerlioğlu (@gergerliogluof) March 4, 2020
“Görüntüler karşısında şoke olduk” diyen Gergerlioğlu gördüklerini şöyle anlattı:
“Pazarkule vardığımızda mülteciler sınıra doğru yürümeye başladı. Önde gençler arkada çocuklar ve kadınlar vardı. Gençler sınıra yanaşınca, Yunanistan tarafından ateş açılmaya başladı. Tam bir kaos yaşandı. Mülteciler üz kişinin yaralandığını söyledi. Kafasından, kasığından vurulanları gördük. Bizim gözümüzün önünde tam bir vahşet anları yaşandı.”
Türkiye tarafının ateş açılmasına rağmen mültecileri uyarmadığını da söyleyen Gergerlioğlu , “Benim şok olduğum bir diğer nokta ise, Türk tarafı ‘gitmeyin’ demiyor. Burada tam bir trajedi yaşanıyor” ifadelerini kullandı.
Rakamlar gerçeği yansıtmıyor
İçişleri Bakanlığı’nın “130 bin mülteci çıkış yaptı” açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını da söyleyen, Gergerlioğlu, “Bu rakamlar gerçek değil. Burada bekleyen STK’larla konuştuğumuzda sınırda bekleyen mülteci sayısının ‘100 150 bin olduğunu’ söylüyorlar. Yunanistan tarafı ise bu rakamı doğrulamıyor” ifadelerini kullandı.
Türkiye’den yardım yok
Yunanistan polisinin sürekli biber gazı sıktığını belirten Gergerlioğlu şöyle devam etti: “İnsanlar bu soğukta açıkta uyuyor. Valiliğe, ‘İnsanlara çadır verdiniz mi?’ diye soruyoruz. ‘Hayır’ yanıtını veriyor. Kadınlar, çocuklar… Herkes perişan halde. Gerçek mermiler kullanılıyor.”
Isabelle Axelsson is a 19 years old Fridays For Future climate striker, organizer and coordinator from Stockholm, Sweden. She has school striked since December 2018 and currently studying a bachelors in human geography at Stockholm University.
Isabelle and her twin sister Sofia spoke on Greta Thunberg’s behalf and declined an environmental prize at an award ceremony in Stockholm for the regional inter-parliamentary Nordic Council’s prizes, reading a statement thanking the group for the honour last October.
Fotoğraf: Moa Karlberg
We learned that it was up to us to save the planet. It took quite a while longer for me to realise that the people that actually have the power to stop the emissions are the governments and the corporate world.
Atlas: How did you find out about the climate crisis and what made you start striking?
Isabelle: I found out about the climate crisis slowly throughout my childhood through watching nature documentaries and thorough school. Becoming an activist for me was both natural and unnatural at the same time. I grew up around nature a lot with my paternal grandparents living on the country side just outside of Stockholm, so I had a lot of access to the forest.
When I was younger my parents didn’t really let me and my twin sister (who also strikes for the climate) watch TV besides on Fridays when we usually watched nature documentaries narrated by David Attenborough. My first real introduction to climate change and the destruction we are causing to our planet and wildlife, that I can remember, was through the first BBC BluePlanet box-set. The episode about over-fishing ended up being the one me and my sister watched the most times, I think at least. It was a long time ago but I have memories of always wanting to watch that episode, so that I could wrap my head around it. And I have never quite managed to grasp the scale of destruction.
‘We learned that it was up to us to save the planet’
Soon after that we were introduced to more climate related issues; the greenhouse effect and global warming. However, what we learned in school was mostly that we should turn lamps off when you leave the room and boil water in a kettle instead of a pot on the stove to conserve energy and skip eating beef once a week. We learned that it was up to us to save the planet. That it’s our individual actions that are creating the problems. It took quite a while longer for me to realise how deep-rooted the issues of climate and bad education are within the system and that the people that actually have the power to stop the emissions are the governments and the corporate world.
As I grew older and learned more about, well everything, I couldn’t just sit by and watch. Before I got involved in FridaysForFuture most of my climate activism was the small individual changes I could make on my life, like “shop-stop”, and recycling and making sure the electricity we buy is from a company that only does renewables.
But when I found out about the school strikes in early December 2018, I couldn’t NOT get involved. It really woke me up and made me realise in a completely new way how much the climate crisis depends on the action of our politicians, and that it’s practically impossible for people to live climate neutrally in the system today. And then suddenly FFF took over my life and I was sucked into organising big demonstrations and coordinating in an international movement that has only grown and grown.
I don’t think many people really notice how much time goes into activism and organising these big events, or the energy it takes to be able to strike outside in the Swedish weather for about 7 hours every Friday. So while it’s incredibly exhausting and time consuming, it has also given me a lot of energy back. Before I struggled with many social aspects and I had to spend the majority of my time resting and recovering from school or hangouts with friends. But now I guess I have a different drive, and while social stuff still exhausts me I have a different type of energy keeping me going for activism related interactions. It’s hard to explain.
How do you see our FFF movement improving in the future?
I think that the movement will continue to grow. And strength is in numbers. With more people comes more perspectives and ideas, with more people comes more attention and more pressure on the politicians and people in power.
What were the major events in your activism in the last year?
I think the absolutely craziest thing we did were our strikes on the 20th and 27th of September. We had two big strikes, two Fridays in a row. On the 20th of September about 10 000 people joined the strike. A week later, on the 27th, approximately 50 000 people joined us. When we were leaving the starting point there was pretty much a march going in the opposite direction of us still trying to get there! And when we got to the end of the march where the stage was, we found out that the starting point was still FILLED with people. Understanding the amount of people that thad come to a strike that we had organised felt incredible and honestly quite unbelievable. It was one of the biggest demonstrations in Stockholm ever.
Of course, not all travels have the impact that I would have liked, but every person I meet I can learn from, and they can learn from me.
You have been to a lot of different summits and meetings around Europe in the last year. What is the aim for your travels and how can you make your voice be heard?
The times I have travelled to different parts of Europe (by train of course!) it has been because I have thought that it could help further the message of the climate crisis. Of course, not all travels have the impact that I would have liked, but every person I meet I can learn from, and they can learn from me. And I have made so many valuable connections across the continent making the bond between activists in the international movement stronger. Making sure that your voice is heard is incredibly difficult, a lot of it is about doing the right thing in the right place at the right time.
‘We shouldn’t be disappointed when we don’t achieve immediately’
I always try to stick to the facts, and not be afraid to put myself out there.I have been fortunate enough to have enough people interested in listening to what I have to say that my efforts are usually heard and appreciated by at least some people. And to me, every single person that learns something and acts and every single kilo of carbon that doesn’t make it into the atmosphere counts. We should always aim for as much as possible when we do stuff, but not be too disappointed when we don’t achieve it immediately. Unfortunately, things like this takes time when we have so little, which is why we have to be stubborn and continue.
Fotoğraf: Brita Olsson
‘Activism has affected most parts of my daily life’
How does activism affect your daily life? How can you cope with all the work you have to do?
I think activism has affected most parts of my daily life. There are only short periods of time that go by where I’m not thinking about the climate. And most of the time I’m not doing something for Fridays For Future I’m thinking about what I should be doing or what I have to do.
I also have lots of studying to do, which I unfortunately have a tendency to push aside because I prioritise climate activism. Which does cause some unnecessary stress to be honest. But I feel like I have to prioritise the future of billions of lives over my own personal career.
My way of coping is trying to separate my personal life a bit from Fridays For Future and to spend more time with my family. I talk a lot about my experiences and feelings with my parents and they are so supporting and comforting and there for me when I need it.
Please tell us about the young voices taken out of the COP25 and how it made you feel. What do you think it was all about?
Unfortunately I couldn’t go to COP25, but from what I saw the voices of the many young people there were loud. The meeting might have ended catastrophically, but the youth showed their strength and the many activists there brought attention to the politicians failures.
I really, really hope that the world will be in a place where I, and the countless other activists, no longer need to be climate activists.
How do you envision yourself and the world in 2030?
This is the most difficult question! Honestly, I don’t know. I really, really hope that the world will be in a place where I, and the countless other activists, no longer need to be climate activists. I hope that our politicians and world leaders have understood the science and are acting accordingly. I hope that we can live normal lives without worry of what the future will bring. Unfortunately, that seems too good to be true, and I fear that we will not be on track to fulfil the (not even ambitious enough) goals we have set. Which means that I will still be a climate activist, and hopefully working within climate science or trying to make sure the facts get through to politicians, policy-makers and the public.
19 yaşındaki Isabelle Axelsson, Stockholm, İsveç’te yaşıyor, Fridays For Future iklim grevcisi, organizatör ve koordinatörlük gönüllü görevlerini sürdürüyor. Aralık 2018’den beri iklim için okul grevi yapıyor ve şu anda Stockholm Üniversitesi’nde “İnsan Coğrafyası” bölümünde lisans eğitimi alıyor.
Isabelle ve ikiz kız kardeşi Sofia, Greta Thunberg’in adına geçen Ekim ayında İskandinav Konseyi’nin bölgesel parlamentolar arası ödülleri için düzenlenen ödül töreninde gruba teşekkür eden bir bildiri okuyup çevre ödülünü reddettiklerini açıkladı.
Fotoğraf: Moa Karlberg
Gezegeni kurtarmanın bize bağlı olduğunu öğrendik. Emisyonları durduracak güce sahip olan insanların, hükümetler ve kurumsal dünya olduğunu anlamam oldukça uzun sürdü.
Atlas Sarrafoğlu: İklim krizi hakkında nasıl bilgi edindin ve seni grev yapmaya iten ne idi?
Isabelle Axelsson: İklim krizi ile ilgili çocukluğumdan bu yana doğa belgeselleri ve okulda öğrendiklerimden dolayı bilgilenmiştim. Aktivist olmak benim için hem doğal hem de doğal olmayan bir kavramdı. Babamın ailesi Stokholm’ün hemen dışında ormana yakın bir evde yaşıyordu. Dolayısı ile doğanın içinde büyüdüm diyebilirim.
Küçük yaşlarımızda, ailem bana ve ikiz kardeşime (o da iklim için grev yapıyor) sadece Cuma akşamları David Attenborough yapımı doğa belgeselleri dışında televizyon izlememize izin vermiyordu. İklim değişikliği ve gezegenimizdeki vahşi yaşamda yol açtığımız tahribatı hatırlayabildiğim kadarıyla BBC Mavi Gezegen kutu seti ile öğrendim. Aşırı avlanma ile ilgili bölüm, ben ve kız kardeşimin en çok izlediği bölüm oldu. Çok uzun zaman önceydi ama daha iyi anlayabilmek için hep bu bölümü izlemek istediğimi de iyi hatırlıyorum.. Ancak yıkımın ölçeğini hiç bir zaman tam olarak kavrayamadım.
Bundan kısa süre sonra, sera etkisi ve küresel ısınma gibi iklimle alakalı daha fazla konuyla tanıştık. Ancak, okulda öğrendiklerimiz çoğunlukla odadan çıkarken lambaları kapatmanın önemi ve enerjiyi korumamız; haftada bir kez et yememek ve ocak üzerinde bir tencere yerine bir su ısıtıcısında suyu kaynatmamız gerektiğiydi. Gezegeni kurtarmanın bize bağlı olduğunu öğrendik. Sorunları yaratan bizim bireysel eylemlerimizdi. İklim ve kötü eğitim konularının sistem içinde ne kadar derin köklü olduğunu ve emisyonları durduracak güce sahip olan insanların, hükümetler ve kurumsal dünya olduğunu anlamam oldukça uzun sürdü.
Yaşım ilerledikçe ve hayat hakkında daha fazla şey öğrendikçe, sadece oturup bu durumu izleyemedim. FridaysForFuture’a katılmadan önce, iklim aktivizmimin çoğu, hayatımda yapabileceğim, “alışveriş yapmama”, geri dönüşüm yapmak ya da satın aldığımız elektriğin sadece yenilenebilir enerji üreten bir şirketten olduğundan emin olmak gibi değiştirilmiş, küçük bireysel tasarruflardı.
Ancak, Aralık 2018 başında okul grevleri hakkında bilgi sahibi olduğumda, sürece dahil olmadan yapamadım. Bu beni gerçekten uyandırdı ve iklim krizinin politikacılarımızın eylemlerine ne kadar bağlı olduğunu ve insanların iklim krizine karşı sistem içinde tarafsız bir şekilde yaşamalarının neredeyse imkansız olduğunu fark ettim. Ve sonra aniden FFF hayatımı ele geçirdi ve büyük gösteriler düzenlemeye ve sadece büyüyen ve daha da büyümekte olan uluslararası bir hareket içinde koordinasyon yapmaya doğru ilerledim.
‘Birçok insan grevler için harcanan enerjiyi fark etmiyor’
Birçok insanın, aktivizme ne kadar zaman harcandığını, bu büyük olayları nasıl organize ettiğimizi ya da soğuk İsveç hava şartları altında her Cuma yaklaşık 7 saat dışarıda grev yapmak için harcanan enerjiyi gerçekten fark ettiğini düşünmüyorum. İnanılmaz derecede yorucu ve zaman alan bir iş olsa da, aynı zamanda bana çok fazla enerji verdi. Daha önceden de sosyal açıdan birçok etkinliğin içindeydim, zamanımın çoğunu dinlenmek ve okuldan veya arkadaşlarla sohbet etmek için harcamak zorunda kalıyordum. Ama şimdi sanırım farklı bir itici gücüm var ve sosyal işler hala beni tüketirken, aktivizmle ilgili etkileşimlere devam etmemi sağlayan başka türlü bir enerjim var. Açıklaması gerçekten çok zor.
Gelecekte FFF hareketimizin nasıl geliştiğini görüyorsun?
Hareketin büyümeye devam edeceğini düşünüyorum. Ve güç; kalabalık sayılarda… Daha fazla insanla daha fazla perspektif ve fikir gelir, daha fazla insan politikacılara ve iktidardaki insanlara daha çok dikkat ve baskı getirir.
Geçen yılki aktivizmin boyunca senin için önemli olaylar nelerdi?
Yaptığımız en çılgın şeyin 20 ve 27 Eylül’deki grevlerimiz olduğunu düşünüyorum. Üst üste iki Cuma iki büyük grevimiz vardı. 20 Eylül’de greve yaklaşık 10.000 kişi katıldı. Bir hafta sonra 27’sinde ise yaklaşık 50.000 kişi bize katıldı. Biz başlangıç noktasından ayrılırken hala başlangıç noktasına ulaşmaya çalışan, bize ters yönde bir insan akını vardı! Ve yürüyüşün sonunda sahnenin olduğu yere geldiğimizde, başlangıç noktasının hala insanlarla dolu olduğunu öğrendik. Düzenlediğimiz bir greve gelen insanların sayısını kavramak şaşkınlık verici ve dürüst olmak gerekirse “inanılmazdı”. Stokholm’de yapılmış en büyük gösterilerden biriydi.
Tabii ki, tüm seyahatlerimin istediğim gibi etkisi olmadı, ancak tanıştığım herkesten bir şeyler öğrenebilirim ve onlar da benden öğrenebilir.
Geçen yıl Avrupa çapında birçok farklı zirve ve toplantıya katıldın. Seyahatlerinin amacı neydi ve sesini nasıl duyurabiliyorsun?
Avrupa’nın farklı bölgelerine seyahat etmenin (elbette trenle!) iklim krizi mesajını yaymayı kolaylaştırabileceğini düşündüm. Tabii ki, tüm seyahatlerimin istediğim gibi etkisi olmadı, ancak tanıştığım herkesten bir şeyler öğrenebilirim ve onlar da benden öğrenebilir. Kıta çapında, uluslararası hareketteki aktivistler arasındaki bağı daha da güçlendiren çok sayıda değerli bağlantı kurdum. Sesinizin duyulmasını sağlamak inanılmaz derecede zor, birçoğu doğru şeyi, doğru yerde, doğru zamanda yapmakla ilgili.
Her zaman gerçeklere bağlı kalmaya çalışıyorum ve kendimi ortaya atmaktan korkmuyorum. Çabalarımın, genellikle söylemek zorunda olduğum şeyleri dinlemeye ilgi duyacak -en azından- bazı insanlar tarafından duyulduğunu ve takdir edildiğini bildiğim için şanslıyım. Bana göre, bir şey öğrenen ve ona göre davranan her insan; ayrıca atmosfere ulaşmayan her kilo karbon önemlidir. Bir şeyler yaparken daima olabildiğince iyiyi hedeflemeliyiz, ancak hemen başaramadığımızda da hayal kırıklığına uğramamalıyız. Ne yazık ki, bunun gibi şeyler zaman alır, üstelik çok az zamanımız kalmışken. Bu yüzden azimli olmalı ve devam etmeliyiz.
Fotoğraf: Brita Olsson
‘Aktivizm günlük hayatımın çoğunu etkiliyor’
Aktivizm günlük yaşamını nasıl etkiliyor? Yapman gereken tüm işlerle nasıl başa çıkabiliyorsun?
Aktivizm günlük hayatımın çoğunu etkiliyor. İklim hakkında düşünmediğim çok kısa bir süre var. Ve çoğu zaman Fridays For Future için bir şey yapmadığımda da ne yapmam gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca yapılacak çok dersim var, ancak maalesef dersleri bir kenara itme gibi bir eğilimim de var çünkü iklim aktivizmine öncelik veriyorum. Dürüst olmam gerekirse bu da gereksiz strese sebep oluyor. Ama sanırım kişisel kariyerim yerine milyarlarca hayatın geleceğine öncelik vermem gerektiğini hissediyorum.
Tüm bu işlerle başa çıkma yolum, kişisel hayatımı Fridays For Future’dan biraz ayırmaya ve ailemle daha fazla zaman geçirmeye çalışmak. Ailemle deneyimlerim ve duygularım hakkında çok konuşuyorum ve onlar da hep çok destekleyici ve rahatlatıcı davranışlarıyla ihtiyaç duyduğumda benim yanımda oluyorlar.
Lütfen bize COP25’ten dışarı çıkarılan genç sesler ve bunun seni nasıl hissettirdiğini anlatır mısın? Bunu neden yaptıklarını düşünüyorsun?
Ne yazık ki COP25’e gidemedim, ama gördüğüm kadarıyla gençlerin sesleri oldukça yüksek çıkıyordu. Toplantı felaketle sonuçlanmış olabilir, ancak gençler güçlerini gösterdiler ve oradaki birçok aktivist politikacıların başarısızlıklarına dikkat çekti.
Gerçekten, gerçekten dünyanın ben ve sayısız diğer aktivistinin, artık aktivist olmak zorunda olmadığı bir yerde olmamızı umuyorum.
2030’da kendini ve dünyayı nasıl ve nerede öngörüyorsun?
Bu en zor soruymuş! Dürüst olmak gerekirse, bilmiyorum. Gerçekten, gerçekten dünyanın ben ve sayısız diğer aktivistin artık aktivist olmak zorunda olmadığı bir yerde olmamızı umuyorum. Umarım siyasetçilerimiz ve dünya liderlerimiz bilimi anlamış ve buna göre hareket ediyor olurlar. Umarım geleceğin ne getireceğinden endişe etmeden normal hayatlar yaşayabiliriz.
Ne yazık ki, tüm bunlar gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor ve belirlediğimiz (yeterince iddialı olmayan) hedefleri yerine getirmek için doğru yolda olmayacağımızdan korkuyorum. Bu, hala bir iklim aktivisti olacağım ve umarım iklim bilimi alanında çalışacağım veya gerçeklerin politikacılara, karar alıcılara ve halka ulaşacağından emin olmaya çalışacağım anlamına da geliyor.
Sinop‘ta kurulmak istenen nükleer santral için 6 Şubat 2018’de gerçekleştirilen Halkın Katılımı Toplantısı‘na halkın alınmaması nedeniyle Valilik önünde protesto başlatan Sinop Nükleer Karşıtı Platform üyeleri, haklarında açılan davadan beraat etti.
Yaşadıkları şehirde kurulmak istenen nükleer santral projesi için ilk defa düzenlenen”Halkın Katılımı Toplantısı’na” katılmaları, yolun barikatla kesilmesi ve ardından da geç kaldıkları gerekçesiyle engellenen Sinoplular Valilik önünde protestolarla tepkilerini dile getirmişti. Polisin gaz, tazyikli su ve cop kullandığı sert müdahalesiyle karşılaşan Sinop halkına, olayın ardından 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet kapsamında dava açıldı.
Davanın ilk duruşması 2020 yılının 22 Ocak gününde görüldü ve kararın bir ay sonra 21 Şubat’ta açıklanması beklenirken, 4 Mart gününe ertelendi.
Bugün açıklanan karara göre mahkeme Sinop’taki nükleer karşıtlarını suçsuz buldu ve aralarında Sinop CHP Milletvekili Barış Karadeniz ile Sinop Merkez Belediye Başkanı Barış Ayhan‘ın da bulunduğu Sinop Nükleer karşıtı Platform üyesi 17 kişinin beraatine hükmetti.
Nükleer karşıtı olmak Haktır!
Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) davanın hemen öncesinde yaptığı açıklamada, polisin valiliğe itiraz dilekçesi vermek üzere giden halka sert müdahalesi eleştirilerek “ Demokratik bir toplumda; başta yaşam hakkının savunması, olmak üzere, düşünce, ifade, toplanma ve örgütlenme ile pek çok hakkın ihlali niteliği taşıyan bir yargılama sürecine girilmiştir” denilmişti.
Odanın açıklamasında 10 Aralık 2019’da, Ankara’da yine uzmanların görüşleri alınmadan düzenlenen ve STK temsilcilerinin alınmadığı “İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Toplantısı” hatırlatılarak, “Nükleer santraller ve nükleer silahlara yönelik yıllardır verilen mücadelenin bileşeni olarak, tüm hukuksuzluklara karşı durmaya devam edeceğiz” ifadeleri kullanılmıştı.
Nükleer karşıtlarına Türkiye tarihinde ilk kez 6 Temmuz 2010 tarihinde dava açıldı. TBMM önünde Akkuyu Nükleer Santrali‘ne karşı eyleme katılan 58 kişi, yine Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten yargılanmış, savcı eylemciler hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası isterken yargılananlar suçsuz bulunmuştu. Davanın neticesinde yargılananlar tepkilerini Anayasa’nın 56. maddesini hatırlatarak göstermişti :
Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.Çevreyi geliştirmek çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir”.
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, savcı Hasan Yılmaz’ın sözlü talimatıyla bu sabah evinden gözaltına alındı. İktidara yakın Sabah gazetesi gözaltı kararının dün yayınlanan ‘Sessiz, sedasız ve törensiz defnedilen Libya şehidi MİT mensubunun cenaze görüntülerine Odatv ulaştı’ haberine dayandığını yazdı.
Terkoğlu’nun avukatı Serkan Günel, suçlamanın MİT Kanunu’na dayandırıldığını ancak müvekkiline yöneltilen suçlamanın ne olduğunu bilmediğini söyledi. Halen Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde tutulan Terkoğlu, Libya’daki askeri operasyonda yaşamını yitiren askerlerle ilgili hedef alınan üçüncü gazeteci.
İYİ Parti’li Özdağ açıklamıştı
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 22 Şubat’ta İzmir’de yaptığı konuşmada “Libya’da birkaç tane şehidimiz var” demiş; bunun üzerine Yeniçağ gazetesi yazarları Murat Ağırel ve Batuhan Çolak da konuyla ilgili ellerindeki bilgileri kamuoyuyla paylaşmıştı. Bunun üzerine gazetecilerin Twitter ve e-posta hesapları şüpheli şekilde ele geçirilmiş, hayatını kaybeden askerlerle ilgili paylaşımlar silinmişti.
İYİ Parti İstanbul Milletvekili Ümit Özdağ da 25 Şubat’ta TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Libya’da yaşamını yitiren iki görevlinin ismini ve MİT’e bağlı olduklarını açıklamıştı.
Odatv ise dün yayımlanan haberde Libya’da yaşamını yitiren askerlerden birinin cenazesinin sessiz sedasız kaldırıldığını duyurmuştu. Haberde, açıklanmasına karşın askerin soyismi kodlanarak yazılmıştı.
Terkoğlu, 14 Şubat 2011’de Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmış ve 19 ay tutuklu kalmıştı.
Suçlamayı Sabah açıkladı
İktidara yakın Sabah gazetesi, Terkoğlu’nun gözaltına alınmasına ilişkin haberde suçlamayı MİT Kanunu’na dayandırdı. Gazeteye göre Odatv’de yayınlanan haberle, kanunun 27. maddesinde düzenlenen hükmü ihlal edildi.
Hüküm şöyle: “MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya da bu sahte belgeleri kullananlara üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.”
CHP İstanbul Milletvekili, TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu CHP Sözcüsü Yüksel Mansur Kılınç, Barış Terkoğlu’nun gözaltına alınmasına tepki gösterek, şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanını’nın, şehitlerimizden “birkaç tane” diye bahsettiği, İletişim Başkanlığı’nın toplumu doğru bilgilendirmek yerine sosyal medyayı yasakladığı ülkemizde elbette gazetecilerimiz şehitlerimizin kimliklerini öğrenip haberleştireceklerdir. İktidar, uyguladığı dış politikanın ülkemizi karşı karşıya bıraktığı büyük güvenlik sorunlarında sorumluluğu başka yerlerde aramamalı, gazetecileri hedef göstermekten vazgeçmelidir. Terkoğlu derhal serbest bırakılmalıdır.”