İzmir’in Tire ilçesinde, bir buçuk ay önce boşandığı M.D’yi bıçaklayarak öldüren Ercüment A. (66), adliyeye sevk edildi. Ercüment A. ifadesinde, boşandıktan sonra kendisini mutsuz hissettiğini, eşinin mutluluğunu hazmedemediğini söyledi.
Olay, dün saat 13:30 sıralarında, Tahtakale Çarşısı’nda meydana geldi. Ercüment A., eski eşi M.D’nin giyim mağazasına gitti. Ercüment A., tartıştığı kadını boğazından bıçakla yaralayıp kaçtı.
Çalışanların ihbarı üzerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. İlk müdahalesi olay yerinde yapıldıktan sonra hastaneye kaldırılan M.D. doktorların tüm çabasına karşın kurtarılamadı. Polis ekiplerinin kısa sürede yakalayarak gözaltına aldığı Ercüment A., emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.
Adele Peters’in fastcompany.com‘da 3 Mart’ta yayınlanan yazısını 350 Türkiye çevirdi.
***
Koronavirüs’ün günlük yaşam pratiklerimizi önemli ölçüde değiştirdiği uzaydan görülebiliyor. Virüsün yayılmasını engellemek için yüz milyonlarca insanın karantinaya alındığı Çin’de, uydu fotoğrafları, iş hayatının sekteye uğraması sebebiyle hava kirliliğini nasıl ortadan kalktığını gösteriyor. ABD’de, koronavirüs vakalarının sayısı hızla arttıkça şirketler, çalışanlarından evden çalışmalarını ve konferansları iptal etmelerini talep ediyor. Okullar dersleri iptal ediyor. İtalya’da büyük karantina devam ediyor. Değişiklikler, durumun bir acil halk sağlığı vakası olduğunun tanınmasıyla aniden gelişse de hastalığın grip gibi kalıcı ve devam eden bir sorun olma ihtimali bulunuyor.
.@NASA and @ESA detected this dramatic drop in China's nitrogen dioxide airborne pollution just one month after lockdown measures were set in place to minimize further #coronavirus infections.
Çin’de koronavirüs kaynaklı karantina ardından hava kirliliği düşüşünü gösteren uydu görüntüleri.
Tepkinin ölçeği başka bir soruyu gündeme getiriyor: Dünya iklim krizine benzer bir aciliyet duygusu ile tepki verse nasıl olurdu? Koronavirüs’e karşı verilen tepki olması gerektiği kadar hızlı yapılmamış olabilir; Çin hükümeti daha hızlı hareket etmiş olsaydı belki de virüsün diğer ülkelere yayılması engellenebilirdi. Ve aynı zamanda Çin hükümetinin otoriter taktikleri dünyanın geri kalanında taklit edilmemeli ve uygulanmamalı. Ancak dünyanın dört bir yanında hükümetler ve yurttaşlar günlük alışkanlıklarını hızla değiştirmekteler. İklim krizi için ise aynı durum söz konusu değil.
İklim krizine karşı savunuculuk faaliyetleri yürüten 350.org’den May Boeve de konu hakkında “Çok kısa bir süre zarfında hükümetlerin harekete geçebileceğini ve insanların davranışlarını değiştirebileceğini gördük” diyor:
“Ve iklim hareketinin hükümetlerden ve insanlardan yıllardır farklı bir tehdit türü olan iklim krizi karşısında yapılmasını talep ettiği de tam da bu ancak bu konuda yeterli bir eylem göremiyoruz. İçinden geçmekte olduğumuz acil durum, bunu yapmanın mümkün olduğunu ve bu tür bir kaynak seferberliğinin kısa sürede gerçekleşmesinin mümkün olduğunu gösteriyor. Bu anlamda cesaret verici bir tarafı var. Ancak biz zaten bunun yapılabileceğinden hiç kuşku duymadık. Soru iklim krizine karşı bu tip bir hızlı değişim için siyasi irade gösterip gösteremeyeceğimiz”.
‘Tepki aynı olsaydı, durum çarpıcı şekilde değişirdi’
İki durum arasında da benzerlikler bulunuyor: Her iki durumda da bilimsel topluluk ne yapılması gerektiği konusunda net uyarılar sunmakta ve her ikisi de halk sağlığını içeriyor. İklim değişikliği hali hazırda sıcak hava dalgalarıyla ve diğer felaketlerle öldürüyor; aynı zamanda gıda ve su kıtlığını daha da kötüleştiriyor ve yüz milyonlarca insanın yerinden olmasına sebep olacak. İklim değişikliğine büyük katkıda bulunan aynı kirleticiler de her yıl milyonlarca insanı öldüren hava kirliliğine neden olmakta. Sıtma ve dang humması gibi hastalıkların sivrisineklerin yeni bölgelere ulaştıkça yayılması muhtemel.
Ve koronavirüste olduğu gibi, az kaynağa sahip bölgelerde yaşayan insanlar, iklim değişikliğinden en çok etkilenen insanlar durumundalar. “İklim değişikliği aynı zamanda en savunmasız olanı en kötü şekilde etkiliyor” diyor Boeve: “Bu bakımdan benzer bir durumu görebiliyoruz: Nasıl yaygınlaştığını, tepkilerin nasıl olduğunu ve eşitsiz durumda olanların durumuna nasıl cevap veremediğimizi gözlemleyebiliriz”
Dünya iklim değişikliğine, koronavirüse -bilimin gerekliği olduğunu söylediği aciliyet seviyesindeki gibi- tepki veriyor olsaydı, durum çarpıcı bir şekilde farklı olurdu. Hükümetler, yenilenebilir enerjiyi yaygınlaştırmaya yönelik altyapı çalışmaları için gerekli fon kaynaklarını yaratmış durumda olurdu.
“Aynı anda çok farklı gelişmelerin olduğunu görürdük” ifadelerini kullanan Boeve şunları söylüyor:
“Yenilenebilir enerji halihazırda yeterince ucuz ve mevcut durumda, ancak her yerdeki insanların temiz enerjiye ulaşması için düzenleyici sistemlere hükümetlerin büyük yatırımlar yapması gerekiyor. Şayet iklim krizine karşı gerekli aciliyet seviyesinde tepki veriyor olsaydık, insanları fosil yakıtların bağlı olduğu şebekelerden temiz enerji şebekelerine geçirecek acil durum paketlerini görüyor olurduk.”
Yine kontrol edilemeyen yangınlar ve aşırı sellerin ardından değişen iklimin rolü kabul edilir, kentlerde, kalkınma kuralları düşük karbonlu inşaat gerektirecek şekilde değişirdi. Çiftlikler yenileyici tarıma geçerdi. Havayolu sektörü koronavirüs sebebiyle nasıl zor durumda kalıyorsa bazı sektörler gerçek etkilerle karşı karşıya kalırdı.
“Muhtemelen ekonomimiz içinde büyümeye devam eden petrol, kömür ve gaz sektörlerini görmüyor olurduk” diye konuşuyor Boeve: “Bu endüstrilerde çalışanları da destekleyecek yöntemler bulmak zorunda olurduk.”
Boeve şunları kaydediyor:
“Ne yapmamız gerektiğini açık bir şekilde biliyoruz. Bu yüzden oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşebilecek farklı şeylerden bahsediyoruz. [Koronavirüs salgınında]Halk sağlığı acil durumuyla ilgili önemli durum, yapmamız gerekenleri söyleyen halk sağlıkçılarına güveniliyor olması. Ne yapılması gerektiğini söylemeye hazırlar ve karar alıcılar da buna göre harekete geçiyor. İklim değişikliğiyle ilgili de durum benzer. İklim kriziyle ilgili politikalar mevcut, taslak olarak hazır. Ancak bu politikalar yasalaşmayı beklemede.”
Paris İklim Anlaşması’nı meclisinde onaylamayan ülkeler: Angola, Eritre, Güney Sudan, Irak, İran ve Türkiye. Fotoğraf: Zonguldak
Giderek artan sayıda kent ve ülke resmi olarak iklim acil durumu ilan etti. Bazı yerler, geri kalandan daha hızlı hareket ediyor. Ancak hareketlenmeye genel olarak bakıldığında, koronavirüse verilen tepkiye benzemiyor. Bu durumun kısmen sebebi, iklim değişikliğine bağlı olarak her yıl meydana gelen ve giderek artan felaketlere rağmen iklim değişikliği hala biraz uzak bir sorun gibi algılanıyor oluşu. Bir diğer bariz zorluk ise dünyanın kararlı bir şekilde hareket etmesi durumunda güçlü şirketlerin kaybedecekleri çok şey olması.
“Kök salmış güç ve statükoda ısrar etmek iklim değişikliğini koronavirüs krizinden ayıran şey.” diyor Boeve: “Bu durum karşısında birçok insan değişim için çalışıyor ve değişimi gün geçtikçe görüyoruz. Örneğin, fosil yakıt şirketlerinden (iktidar sahiplerinin) bağış almasını siyasi olarak meşrulaştırmanın giderek zorlaştığını görüyoruz.”
Eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, aylardır gündemde olan ve geçtiğimiz gün kuruluş dilekçesi verilen Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) tanıtım toplantısında, Türkiye’nin bugün demokrasisi zayıflamış, “korku siyaseti” atmosferinde, kavgalar yaşanan bir ülke görünümünde olduğunu söyledi. Parti programını açıklayan Babacan, “Derdinize ortak arıyorsanız, hızlı çözüm arıyorsanız biz devayız” dedi.
Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Kurucular Kurulu, kuruluş işlemleri 9 Mart Pazartesi günü tamamlandıktan sonra dün kapalı bir toplantıyla parti yönetimi seçimi için ilk adımı atmıştı. Toplantıda, 90 kişilik Kurucular Kurulu’nun oybirliğiyle Ali Babacan DEVA Genel Başkanı olarak seçildi.
Babacan, bugünkü tanıtım toplantısında, “beka” söylemine itiraz ettiklerini belirterek, “Bizim için siyaset herkesin huzur içinde yaşamasını temin etmektir. Siyaset aynı zamanda mutabakat oluşturma sanatıdır” ifadesini kullandı. Ali Babacan’ın “Dini kutsallarımızı günlük siyasete malzeme etmeyeceğiz” sözü de salondan yoğun alkışla desteklendi.
Babacan, kamuoyuna demokratik siyasi parti sözü de vererek, “Bizim tüzüğümüzü lütfen inceleyiniz, ben kuvvetle iddia ediyorum ki toplum önündeki bütün siyasi partiler içerisinde demokrasi içerisinde en iyi çalışacak parti DEVA olacaktır. Bu tüzüğümüzde mevcuttur. Delegelerimizden en az yarısı çarşaf listeyle belirlenecek. Genel başkanlığını 10 yıl süreyle sınırlandırmış durumdayız” açıklaması yaptı.
Program…
Parti programında adaletten basın özgürlüğüne, ekonomiden dış politikaya kadar pek çok konuda hükümete eleştiriler yöneltiliyor ve Türkiye’nin temel sorunlarının temelinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yattığına dikkat çekiliyor.
Ankara Bilkent Oteli‘nde gerçekleştirilen ve basına tanıtılan programda, 2017 yılındaki referandum sonucunda yapılan Anayasa değişikliğiyle TBMM ve yargının işlevsizleştiği belirtiliyor. DEVA’nın programında Yükseköğretim Kurulu‘nun da (YÖK) kaldırılması hedefi de yer alıyor. Genel başkanın en fazla 10 yıl süreyle görev alacağı parti programına göre, İlkeler ve Değerler Kurulu da oluşturulacak.
Demokrasi ve Atılım Partisi’nin programından dikkat çeken başlıklar şöyle:
Anayasa
Türkiye’nin siyasal sorunlarının temelinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yattığı vurgusu yapılan parti programında yeni bir Anayasa’yla birlikte, kuvvetler ayrılığı ve güçlü parlamenter sistemin tesis edilmesi gerektiği vurgulanıyor. Türkiye’deki anayasaların toplumun özgürlük ve demokrasi taleplerini yansıtmaktan, toplumsal barışı tesis etmekten uzak kaldığı belirtilen programda, 2017 yılında gerçekleştirilen referandum sonrası yapılan Anayasa değişikliğiyle demokratik denge ve denetim mekanizmalarının ortadan kaldırıldığı ifade ediliyor.
Medya
“Basın Özgürlüğü” başlığında, basın özgürlüğünün demokrasinin temel taşı olduğu, özgür ve çoğulcu bir toplum oluşmasına sağladığı belirtilirken, günümüz Türkiye’sinde medya kuruluşlarının önemli kısmının siyaset etkisini girdiği ve propaganda aracı haline geldiğinden ötürü, basının görevini yerine getirmediği kaydediliyor. Programda ayrıca Anadolu Ajansı ve TRT’nin de halkın doğru, tarafsız ve bağımsız haber almasını sağlayacak şekilden yeniden yapılandırılacağı vaat ediliyor.
Programda, ayrıca internet mevzuatlarının uluslararası standartlara uygun, ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak biçimde uygulanmasını sağlayacak düzenlemelerin hayata geçirileceği vurgulanıyor.
Adalet
Toplumun adalet değerlerinden uzaklaştığı ve yaşanan sorunların temelinde adaletsizliklerin olduğuna dikkat çekilen parti programında adaletsiz hukukun sadece “yanlış hukuk” değil, hukukta zorbalık olduğu belirtiliyor. Hukuk devleti konusunda Türkiye’nin kaybettiği itibarını yeniden kazandırmak ve güçlü demokrasiler seviyesine ulaşılmasının DEVA Partisi’nin öncelikli hedeflerinden biri olduğu ifade ediliyor.
Kürt sorunu ve özgürlükler
DEVA’nın programında, Türkiye’nin insan haklarına dayalı demokratik bir hukuk devleti olma konusundaki eksikliklerin Kürt sorununun kaynağında yatan temel faktör olduğu saptaması yapılıyor. Hayati önem taşıyan bu konunun çözümü için Kürt vatandaşların taleplerinin rahatlıkla tartışılacağı demokratik zemini inşa ederek, özgürlük alanlarının genişletileceği ifade ediliyor.
Partinin anadili bir çatışma konusu haline getirmeyeceği belirtilen programda; tüm vatandaşların anadillerini kullanmaları ve geliştirmeleri için gerekli düzenlemeleri yapacakları bildiriliyor. DEVA’nın şiddet, sömürü ve ırkçılığı açıkça reddettiği ifade edilirken, işkenceye, insanlık dışı hiçbir davranışa izin verilmeyeceği ve bu konudaki atılması gereken adımların atılacağı belirtiliyor.
Ekonomi
Türkiye’nin başta genç işsizlik olmak üzere işsizliğin yapısal bir sorun olarak devam ettiğine dikkat çekilen programda, işsizlikle mücadelede en etkin yöntemin ekonomide güven ve istikrar ortamının tesis edilerek, yatırımları ve büyümeyi artırmak olduğu vurgulanıyor. .
Herkese nitelikli, adil ücret getiren, sosyal güvenlik kapsamına alınacağına dikkat çeken Demokrasi ve Atılım Partisi programında, işsizlikle ilgili yapısal sorunların çözümünün işgücü piyasası reformları, aktif işgücü politikaları ve mesleki eğitime yeni bir bakış açısı kazandırmaktan geçtiği belirtiliyor.
Dış politika
Dış politikada Mustafa Kemal Atatürk‘ün iç barış ve dünya huzurunu bağdaştıran şiarının bugün de geçerliliği koruduğu ifade edilen programda, dış politikanın ulusal çıkarlara uygun ulusal mutabakata dayalı bir temel kazandırılacağı belirtiliyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ekiplerince, son dönemde dünyada çok sayıda insanın ölümüne neden olan yeni tip koronavirüs (Covid-19) ile ilgili sosyal medyada yapılan “asılsız paylaşımların” tespitine ilişkin çalışma başlatıldı.
Çalışma kapsamında, “Türkiye’de koronavirüs salgınının görüldüğü, ilgili kurum ve görevlilerce gerekli ve yeterli tedbirler alınmadığı, konunun halktan saklandığı yönünde gerçek dışı görüntü ve ses dosyaları da kullanılarak sosyal medyada kamuoyunu endişeye düşürme, toplumu korku ve paniğe sevk etme, yetkili ve sorumlu kuruluşları ve kişileri hedef gösterme amaçlı paylaşımlar” yaptığı öne sürülen 29 kullanıcı tespit edildi.
Bu kişilere ait bilgiler, gerekli işlemler yapılmak üzere savcılıklara bildirildi.
İstanbul Başsavcılığı inceleme başlattı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da asılsız koronavirus paylaşımları hakkında inceleme başlatıldı. Başsavcılıkça “Genel güvenliği ve iç huzuru tehdit eder mahiyetteki maksatlı yayın, yalan haber ve paylaşımlar hakkında inceleme ve soruşturma başlatıldığı” bildirildi. Şüpheliler ile ilgili tespit çalışmaları devam ediyor.
Dünyadaki son dişi beyaz zürafa, kaçak avcılar tarafından öldürüldü. Dişi zürafa ve yavrusunun, Kenya’da, ‘kaçak avcılar’ tarafından katlediği duyuruldu. İki zürafanın öldürülmesiyle, dünya üzerinde yalnızca bir beyaz zürafa kaldığı açıklandı.
Yerel bir çevre koruma kuruluşu olan Ishaqbini Hirola Vahşi Yaşam Barınağı yetkilileri, zürafaları bulduklarında ‘iskelet halinde’ olduklarını, en az dört ay önce öldürüldüklerini duyurdu. Barınak yöneticisi Mohammed Ahmednoor, “Dünyada beyaz zürafaların tek vasisi biziz. Onlardan biz sorumluyduk. Zürafaların öldürülmeleri, topluluğumuz için bir uyarı ikazı” dedi.
Beyaz zürafalar, nadir olarak görülen lösizm (leucism) adı verilen, pigmentasyon kaybından dolayı, alışılmış çizgili kürke sahip değil.
Sabancı Üniversitesi öğretim üyeleri, öğrencileri ve idari çalışanlarının oluşturduğu Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi‘nin (SU Gender), her sene bir tema etrafında şekillendirdiği 8 Mart etkinlik serisinin bu seneki başlığı; Toplumsal Cinsiyet, Ekoloji ve İklim Acil Durumu.
Mart ayı boyunca sürecek etkinlikler kapsamında, bilgi yarışması, film gösterimleri, atölye ve paneller gerçekleşecek. Program şöyle:
Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının açıklanmasının ardından toplu etkinlikler birer birer iptal edilmeye başlandı. Adana‘da her yıl ilginin arttığı Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı, koronavirüs (Covid-19) önlemi nedeniyle iptal edildi. 3-12 Nisan’da, narenciye ağaçlarının çiçek açtığı dönemde gerçekleştirilmesi planlanan karnaval, bu yıl yapılamayacak.
Adana Valiliğinde yapılan Portakal Çiçeği Karnavalı Festival Komitesi toplantısında yapılan değerlendirmeler sonucu, 3-12 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilmesi plan karnavalın, uluslararası boyutu bulunması sebebiyle yeni tip koronavirüs tedbirleri kapsamında bu yıl yapılmaması kararına varıldı.
Uluslararası İyilik Ödülleri Töreni geçen yıl da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılmıştı.
Saray’daki törenler de ertelendi
Diyanet İşleri Başkanlığı da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda 12 Mart’ta düzenlenmesi planlanan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılması beklenen “6. Uluslararası İyilik Ödülleri Töreni”nin ertelendiğini açıkladı. Başkanlık 2-5 Nisan tarihleri arasındaki “10. Avrasya İslam Şurası”nın da koronavirüs tehdidi yüzünden ertelendiğini duyurdu.
Bu yıl altıncısı verilen ödüle; Yusuf İslam, Sıraj Wahhaj, Gamze Özçelik, Ali Önder, Abdulkadir Geylani Tekgöz, Mehmet Şirin Çiçek ve Ahmet Aydemir layık görülmüştü.
Beyaz miting iptal
Sağlık meslek örgütlerinin, sağlık alanında yaşanan şiddete ve sağlık çalışanlarının sorunlarına dikkat çekmek amacıyla 15 Mart Pazar günü Ankara’da yapmayı planladığı “Beyaz Miting” de ertelenen eylemler arasında. Mitingin tarihi, daha sonraki gelişmelere göre belirlenecek. TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Sinan Adıyaman “Sorumluluk duygusu ile erteleme kararı aldık” dedi.
Kadir Has’da yarı yıl tatili öne çekildi
İstanbul Kadir Has Üniversitesi, Türkiye’de koronavirüs vakası görülmesinin ardından eğitime ara verdiğini duyurdu. Üniversite yönetiminin öğrenciler ve çalışanlarla paylaştığı e-posta’da, 6-10 Nisan tarihlerindeki bahar dönemi yarı yıl tatilinin, koronavirüs tedbiri nedeniyle bugün öğleden itibaren başlayarak 20 Mart’a kadar süreceği belirtildi.
Açıklamada derslerin 23 Mart Pazartesi başlayacağı aktarıldı.
Kongreler, seminerler…
Antalya’da da Mart ve Nisan aylarında yapılması planlanan tüm seminerler ve tüm uluslararası kongreler iptal. Cumartesi günü İstanbul’da yapılacak Tıp Bayramı’nın da iptal edilebileceği belirtiliyor. Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği de (OHSAD) 11-15 Mart tarihlerindeki kurultaylarını iptal etti.
Erdoğan: Hiçbir virüs tedbirlerimizden daha güçlü değildir
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bu sabah AKP Grup Toplantıse’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de görülen koronavirüs vakası için “Hiçbir virüs bizim tedbirlerimizden daha güçlü değildir.” dedi. “Avrupa’dan gelen bir vatandaşımızda yapılan tetkikler sonucunda koronavirüs tespit edildi. Ailesi ve yakınları yakın izlememiz altında. Virüs tespit edilen kişinin sağlık durumu iyi” diyen Erdoğan şunları söyledi: Göstereceğimiz dikkat ve alacağımız tedbirler en etkili korunma yöntemi olacaktır. Özellikle yaşlılarımızın ve bünyesi zayıf insanlarımızın en azından bir süre kalabalık yerlerden uzak durmaları gerekiyor.”
Erdoğan, “vatandaşlardan sağlık personelinin bu konudaki itirazlarına harfiyen uymalarını” da rica etti; “Bu virüsten korunmanın ilk şartı temizliktir. Temizliği imandan cüz sayan bir inancın mensupları sıfatıyla bu da milletimiz tarafından işin en kolay tarafı olmalıdır.” dedi.
Geçen Cuma gününden beri tokalaşmayı, kucaklaşmayı, uzaktan selamlaşma yöntemine geçtiğini belirten Cumhurbaşkanı, bu çerçevede üzerine düşenleri yerine getirmenin gayreti olduğunu vurguladı.
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) 2019 yılı Küresel İklim Durumu raporunu yayımladı. Örgütün geniş bir paydaş ağı ile birlikte hazırladığı rapor Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ve WMO Genel Sekreteri Petteri Taalas tarafından dün, BM genel merkezinde düzenlenen bir basın toplantısında tanıtıldı.
Rapora göre, 2019’da, sanayi devrimi öncesindeki sıcaklık seviyelerine göre ortalama 1.1 derece daha yüksek sıcaklık kaydedildi. 2019, çok güçlü bir El Niño‘nun etkilediği ettiği 2016 yılında ölçülen rekor değerlerin ardından, küresel ortalama sıcaklığın en yüksek seyrettiği ikinci yıl oldu. 2019’da 2 km derinlik alanında ölçülen okyanus sıcaklığı, 2018’deki sıcaklık rekorunu bir kez daha kırdı.
Raporda yer alan tespitler şöyle:
Arktik deniz buzunun uzun dönemli küçülmesi 2019’da da devam etti. Eylül ayının ortalama buz kütlesi tüm zamanların en düşük üçüncüsü oldu. Eylül ayında ölçülen günlük en düşük buz kütlesi ise tüm zamanların ikincisi oldu. Küresel olarak tropikal kasırgalar 2019’da ortalamanın çok üzerindeydi. Kuzey Yarımküre 72 tropikal kasırga yaşarken, 2018-2019 geçişinde Güney Yarımküre de ortalamanın üzerinde olarak 27 kasırga gördü.
Raporda 2015-2019 yıllarının kayıtlardaki en sıcak beş yıllık dönem, 2010-2019 yılları arasındaki dönem ise en sıcak 10 yıllık dönem olarak belirlendi; 1980’li yıllardan beri her on yıllık dönemin, bir önceki on yıllık döneme göre daha sıcak olduğunun da altı çizildi.
‘Yeni rekorlar yalnızca bir zaman meselesi’
WMO Genel Sekreteri Taalas basın toplantısında sera gazı seviyelerinin artmaya devam ettiği sürece, küresel ısınmanın da devam edeceğini, yeni yılllık artış rekorunun ise gelecek beş yıl içinde yaşanacağı öngörüsünü paylaştı: “Bu artık yalnızca bir zaman meselesi”.
Geçtiğimiz ocak ayının şimdiye kadarki en sıcak ocak olarak kayıtlara geçtiğine dikkat çeken Taalas, “Kış, kuzey yarımkürenin pek çok yerinde mevsim normallerinden çok daha ılıman şekilde yaşandı. Avustralya’da yaşanan yangınlar sebebiyle oluşan duman ve kirleticiler tüm dünyaya yayıldı ve karbondioksit emisyonlarında önemli artışa sebep oldu. Antarktika’da tarihte görülmemiş bir sıcaklık artışı kaydedildi. Bu durum çok geniş boyutta buzul erimesine ve kırılmalara yol açarak deniz seviyesinin de yükselmesine yol açtı” dedi.
Çalışmada iklim değişikliği nedeniyle deniz sularının termal genişlemesi etkisi ve büyük buzulların erimesi yüzünden deniz seviyelerinin yükseldiği tespiti de paylaşıldı. 2019’da Avustralya, Hindistan, Japonya ve Avrupa’da gerçekleşen sıcak hava dalgalarının 1.462 ölüme yol açtığı hatırlatılan raporda, 2018’deki 17,2 milyon kişinin hidrometeorolojik olaylardan dolayı yerlerinden olduğuna dikkat çekildi, bu rakamın 2019’da 22 milyona ulaşacağı öngörüldü.
Güncel çalışmalar, bölgesel ve küresel iklimi büyük bir tehlike altına sokarak, Brezilya Amazon yağmur ormanlarının karbon deposu olmaktan ziyade karbon kaynağı olabileceğini ortaya koydu. Yoğunlaşan söndürülmesi güç yangınlar yüzyılın ortasında bu değişime katkıda bulunabilir.
Araştırmacılar, orman tahribatıyla birlikte kuruluğu ve sıcaklığı artan Amazon ikliminin 2050’ye değin 17 milyar metrik ton karbondioksit salımı gerçekleştirerek Güney Amazon’un %16’sını yakacak miktarda yangını tetikleyebileceğini modellerle açıkladı.
Ekibin kullandığı modeller, küresel ısınmanın neden olduğu daha sık sıcaklık ve kuraklık koşulları nedeniyle Amazon yangınlarının 2030’dan önce yoğunlaşmaya devam edeceğini; tarım sektörünün genişlemesinden kaynaklanan yaygın ormansızlaşmanın orman tabanını kuruttuğunu ve daha yanıcı orman kenarları oluşturduğunu belirtti.
Büyük bir endişe kaynağı olan bu çalışma, zaman içinde yangınların sadece kenar bölgeleri değil aynı zamanda sağlam ormanları, yerli rezervlerin derinliklerini ve diğer korunmuş alanları da etkilediğini ortaya koydu. Yangın başlangıç kaynaklarının azaltılması ve yangınların baskı altına alınmasıyla, özellikle küresel karbon emisyonlarında bir azalma ile birlikte yanma olasılığını azaltabilir.
Güney Amazon’da yangınla harap olmuş, hala için için yanan bir ormandan yükselen ısı dalgaları. Görsel: Mongabay için Paulo Brando’nun izniyle.
NASA ve Ulusal Okyanus Atmosfer İdaresi‘nin paylaştığı bilgilere göre küresel sıcaklıklar geçtiğimiz sene hızla yükselmeye devam etti, 2019 bugüne kadar kaydedilen ikinci en sıcak yıl olarak oldu. Sıcaklık ve kuraklıkla birlikte gelen ateş fırtınaları, dört kıtada geniş ormanlık alanların kaybına neden oldu.
Amazon‘daki yangınlar, 2019’da en az 125.000 hektarlık alanın kül olmasına ve bulunduğu bölgeden bin mil uzaklıktaki Güney Amerika‘nın en büyük şehri Sao Paulo’da gökyüzünün öğle vakti kararmasına sebep olduğundan tüm dünyada geniş yankı buldu.
Kaliforniya İrvin Üniversitesi‘nin ekosistem bilimcilerinden Paulo Brando ve ekibinin Güney Amazon ateş fırtınaları üzerine yayınladıkları çalışmaya göre henüz en kötü senaryo gerçekleşmemiş olabilir.
Araştırmacılar, orman tahribatıyla birlikte kuruluğu ve sıcaklığı artan Amazon ikliminin 2050’ye değin 17 milyar metrik ton karbondioksit salımı gerçekleştirerek Güney Amazon’un %16’sını yakacak miktarda yangını tetikleyebileceğini ve muhtemelen bir karbon salıcı işlevi üstlenebileceğini modellerle açıkladı.
Araştırmacılar umut vaat eden bir sonuca ulaşamadılar. Kullandıkları modeller orman tahribatının önlenmesinin yanan alandaki hasarın %30’unu, alevlerden ötürü bölgede gerçekleşen sera gazı salımlarını %56 kadarını giderebileceğini gösterdi.
Brando’nun ekibi şu açıklamayı kaydetti:
“Tutuşmaya sebep olacak kaynakların azaltılması için çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. Söndürme çalışmaları ise korunan alanlar ve yerli kaynaklarla birlikte Amazon ormanlarına bağlanan geniş yollarda oluşabilecek yangın ihtimalini düşürmesi bekleniyor. Bu tür çalışmaların küresel anlamda sera gazı salımlarının azaltılmasıyla desteklenmesi durumunda en verimli sonuçları elde edilebilecek.”
Amazon’da depolanan karbonun 2020-2050 arasında atmosfere salınacak olması, acil olarak emisyonları önlemek ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak isteyen bir dünya için ciddi sonuçları beraberinde getirecek.
Güney Amazon’dan yükselen alevlerin sorumlusu çoğunlukla ormanları mera ve ekin alanlarına dönüştüren kırsal çiftçiler ya da hükümet tarafından ormanlık alanları yakmak üzere görevlendirilen araziciler. Yakılan araziler hükümet tarafından yüksek meblağ ile satılmak üzere alıkonuluyor. Paulo Brando.
Yangın, iklim değişikliği ve ormansızlaşmadan kaynaklanan karbon salımı
Araştırmacıların modellerine bakılacak olursa, küresel ısınmaya bağlı oluşan daha sıcak ve kurak koşullar dolayısıyla Amazon yangınlarının 2030’a kadar yoğunlaşarak devam edeceği görülüyor. Bunun yanı sıra, tarım alanlarının orman tabanını kurutması ve yanmaya elverişli kenar bölgelerin oluşumuna sebep olması da bu yoğunluğu pekiştirmekte. Öte yandan Birleşmiş Milletler‘in başarısızlıkla sonuçlanan Aralık ayı müzakereleri göz önünde bulundurulduğunda küresel sera gazı salım miktarının düşmesinin dahi bu yükselişi önleyemeyeceği düşünülüyor.
Brando, “Edindiğimiz sonuçlar olumlu bir senaryo için bile iklim değişikliğinden dolayı yangın rejimlerinin yoğunlaşacağını gösteriyor; fakat ormansızlaşma alevlerin yoğunluğunu arttıracak olan yanmaya meyilli alanları daha da arttırdı. Durum, kaynayan suya bir kalıp buz atıp sonrasında onu parçalamaktan farklı değil. Böyle bir durumda parçalanan buz daha çabuk eriyecektir çünkü erimesi için daha geniş bir yüzey alanı mevcut olacaktır” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Aynı şekilde meralar, ekin alanları veya kuru savana üzerindeki tahrip olmuş ormanlar, güçlü iç bütünlüğe sahip sağlam yağmur ormanlarından daha iyi yanacaktır.”
“Durum ne bölge, ne de Dünya açısında iyi görünmüyor. Amazon her yıl atmosferdeki karbondioksidin büyük bir miktarını bitki örtüsü ve toprakta ayrıştırarak temizliyor; dolayısıyla bitkiler karbon döngüsünde kritik bir rol oynuyor. Ancak yangınların yoğunlaşması ve daha geniş alanlara yayılması, bölgeyi bir karbon karbon kaynağına dönüştürerek yağmur ormanlarından gelen karbon bio-kütlesini kalıcı olarak yok olmasına neden oluyor.”
Brando, koruma altındaki alanlar ve geniş, sağlam ormanlık bölgelerle alakalı bulguların oldukça endişe verici olduğunu not ederek; söz konusu yerlerin gelecekte yangınlara karşı çok daha duyarlı olacağını belirtiyor: “Şu an için koruma altındaki alanlar ve yerel kaynaklar yangına dayanıklı; çünkü devasa ormanlık arazi parçaları nemli iklim koşullarına uyum sağlayabilmekte. Ancak daha sonraki simülasyonlarımızda bu korumadan mahrum kalıyorlar. İklim değişikliği ve kuraklık nedeniyle ormanlardaki toprak daha tutuşabilir bir form oluştururken, korunan kısımlara yakın olan tutuşturucu kaynaklar devamlılık gösterecek gibi görünüyor.”
“Gelecek yıllarda oluşabilecek böylesi bir duruma karşın tutuşturucu kaynakların aktif olarak azaltılması ve yangınların kontrolden çıkmadan önce hızlı bir şekilde bastırılması adına ihtiyatlı olunması gerekiyor,” diyerek uyarıda bulunan Brandon çok daha önemli bir noktanın altını çiziyor: “Gelecekte Amazon’da meydana gelebilecek bu ateş fırtınalarından kaçınmak adına atılacak en önemli adım orman tahribatını azaltmak.”
Brezilya Amazon Ormansızlaşma Arkı – yollar, demir yolları ve barajlar da dahil olmak üzere altyapı tarafından izin verilip ikincil orman, sığır çiftlikleri ve soya tarlalarına dönüştürülen eski birincil yağmur ormanlarının büyük yay şeklindeki alanı. KBHS’den alınmıştır.
Brezilya Amazonlarındaki orman yangınları doğal değil
Amazon Çevre Araştırma Enstitüsü (IPAM) bilim direktörü Ane Alencar, Amazon’daki yangınlarda küresel ısınmanın ve ormansızlaşmanın etkilerini tespit etmek üzere kapsamlı bir çalışma yürüttü. Amazon’daki artan ormansızlaşma oranı ile yangının yoğunlaşması arasında güçlü bir korelasyon gören Alencar, Amazon havzasında insan faktörü olmaksızın çıkan yangınların nadiren de olsa devam ettiğini ifade ediyor.
Alencar’ın araştırmasına göre yangın vakalarının çoğunluğu insan kaynaklı olmakla birlikte Amazon’un güney tarafında yer alan ve “ormansızlaşma yayı” olarak bilinen bölgede görülüyor. Söz konusu yay Doğu’daki Para eyaletinden Batı’daki Rondonia’ya uzanan hilal şeklindeki bir alan. Bu kenar bölgeler genellikle bir kez değil devamlı olarak yanıyor.
Alectar durumu şu şekilde ifade ediyor:
“Tekrarlayan yangınlarla beraber yağmur ormanı biyokütlesinin %40 civarını kaybettiğimizi gözlemledik. Karbon yavaş yavaş yayılıyor, buna bağlı olarak art arda gelen yangınlara karşı hassaslaşıyor ve sonucunda meydana gelen yıpranmanın telafisi her geçen gün daha da imkansızlaşıyor. Tekrarlayan yangınlar aynı zamanda biyoçeşitliliği de etkiliyor, alevleri tolere edemeyen bitki ve hayvanların yerini daha dirençli olan türler alıyor. Yangınların defalarca gerçekleştiği bölgeleri ve değişimi görüyoruz. Ağaçların yerini daha küçük ebatlı çalılar alıyor. Siz bu görüntüyü geniş çayırlar (savana) olarak adlandırabilirsiniz, bana göreyse yıpranmış bir yağmur ormanı ekosisteminden başka bir şey değil.”
Bilim insanlarının bulgularına göre 2019’un Ağustos ayında gerçekleşen yangınların büyük çoğunluğu hava olayları veya kuraklıktan değil, topraklarını genişletmek isteyen sığır çiftçileri ve toprak sahiplerinin kasıtlı ormansızlaştırma çalışmalarından ötürü meydana geldi.
15-22 Ağustos 2019 tarihleri arasında görülen Amazon yangınları. Ormansızlaşma Yayı haritası ve geçtiğimiz yıl gerçekleşen yangınların konumları arasındaki korelasyon göz önünde bulundurulmalı. Araştırmalar ormansızlaşma seviyesinin indirgenmesinin Amazon yangınlarını da paralel biçimde etkileyeceğini ortaya koyuyor. Görsel NASA’dan alınmıştır.
Alencar, 2019 yılında meydana gelen büyük çaplı yangın ve ormansızlaşmanın %30’unun sahipsiz topraklarda ortaya çıktığını belirtiyor ve ekliyor: “Görünüşe bakılırsa Bolsonaro hükümeti kamusal arazileri yangınlar aracılığıyla ormanlardan arındırarak ele geçirmeyi hedefliyor. Daha da ötesi, yönetim tarafından Aralık ayında sunulan bir kararname yangın faaliyetlerini gerçekleştirenleri ödüllendirmeyi öngörüyor.”
2018 başkanlık seçimlerinde Bolsonaro, yerel Amazon kaynaklarının ve diğer koruma alanlarının kaynak kıtlığı yaşayan madenci, çiftçi ve soya yetiştiricilerine açılmasını gündeme getirmişti. Yönetime geldiği 1 Ocak 2019’dan itibaren ise Amazon’daki ormansızlaşma oranı bu yüzyıl içerisindeki en yüksek seviyeye ulaştı.
Alencar 2019’da kuru hava şartlarının mevcut olmadığının altını çizerek, mevcut hükümet görevdeyken olası bir kuraklık halinde bölgenin cehenneme dönüşeceğine dair endişelerini dile getiriyor.
Yangınlar Amazon’da kubbe şeklinde yükselerek ilerlemez, daha ziyade orman tabanı boyunca su seven ağaçlar ve diğer bitki örtüsüne ciddi zarar vererek devam eder. Ormansızlaşmayla birlikte giderek daha da sıcak ve kuru bir forma bürünen Amazon ikliminin, 2050 yılına kadar 17 milyar metrik ton karbon dioksit salımına yol açacağı ve Güney Amazon yağmur ormanlarının %16 kadarının yanmasıyla sonuçlanacağı tahmin ediliyor. Görsel: Paulo Brando.
Amazon’un kaderi ne olacak?
Tanınmış iklim bilimcilerden ve Amazon yağmur ormanı uzmanı Carlos Nobre, Amazon’un halihazırda masif ağaç ölümlerinin ilk aşamalarını yaşadığına inanıyor; diğer bir deyişle biyom, büyük olasılıkla tamiri mümkün olmayan “kritik eşiğe” doğru ilerliyor.
Nobre, Mongabay’a verdiği demeçte verilerini şöyle aktarıyor:
“Modellerimiz küresel ısınma, ormansızlaşma ve yangınların Amazon’un %50-60’ını bozulmuş savan ekosistemine dönüştürme potansiyeline sahip olduklarını gösteriyor. Güney, Merkez ve Doğu Amazon’daki kuru mevsim gitgide uzuyor; sıcaklık iki derece yükselmiş durumda ve buna paralel olarak yağmur ormanları atmosferden daha az karbon temizliyor.”
Nobre’nin açıklamaları nemli ortamda yetişen ağaçların ölüm oranının arttığına dair güçlü kanıtlar sunarken, kuraklığa dayanabilen ağaçların sayısındaki artışı da ortaya koyuyor: “Güney Amazon bitki örtüsü çayırlaşmaya çok yaklaştı, değişim ise çoktan başladı bile.”
Brando ise Nobre’nin çalışmalarının Amazon’da “kritik eşik” veya dönüşü olmayan noktaya işaret ettiğine dair herhangi bir kanıt olmadığını öne sürmekle birlikte, orman kayıplarının doğrusal bir ilerleme seyretmeyişi, dayanıklı ve dayanıksız türler arasındaki dönüşüm ve her an yangınların patlak verebilmesi ihtimali konularında aynı fikirde olduğunu doğruladı ve sözlerini şöyle noktaladı: “Amazon’daki yıkım söz konusu olduğunda adeta sonunun uçurum olduğunu bildiğimiz bir yolda ilerliyor gibiyiz; buna rağmen uçurumun nerede olduğunu anlamaya çalışmak yerine gaza daha da yükleniyoruz.”
Sağlık Bakanlığı’nın sosyal medya hesaplarından “Yeni koronavirüs evde izleme (karantina) kuralları” başlıklı paylaşımında şu uyarı yapıldı: “Son 14 gün içerisinde yeni koronavirüs hastalığı görülen ülkelerden birinden geldiyseniz, ateş, öksürük, solunum sıkıntısı gibi belirti ve bulgularınız olmasa bile 14 gün süresince evden çıkmamalısınız.”
Evden çıkmak zorunda kalınırsa mutlaka maske takılması ve mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarının kullanılmaması çağrısında bulunulan paylaşımda, evde yapılması gerekenler de şöyle sıralandı:
“Ziyaretçi kabul etmeyin. Mümkünse ayrı bir odada kalın. Odanızı sık sık havalandırın. Evin ortak alanlarında mutlaka tıbbi maske takın. Mümkünse ayrı tuvalet ve banyo kullanın. Ayrı tuvalet ve banyo yok ise bu alanlarda mutlaka maske takın, bu alanları her kullanım sonrası temizleyin. Sık sık el hijyeni sağlayın. Ellerinizi su ve normal sabunla yıkayın veya alkollü el antiseptiği ile ovalayın. Tabak, bardak, havlu gibi eşyalarınızı ayırın, ortak kullanmayın.”
Ateş, öksürük ve solunum sıkıntısına dikkat
Ateş, öksürük ve solunum sıkıntısı gelişmesi durumunda hemen tıbbi maske takılması gerektiği belirtilen paylaşımda, en kısa sürede en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmasının önemine işaret edildi.
Yeni tip koronavirüsden kaynaklanan Covid-19 hastalığı hakkında ayrıntılı bilgi için Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün internet sitesi ‘hsgm.saglik.gov.tr’ ve bakanlığın sosyal medya hesaplarının takip edilmesi istendi.