Ana Sayfa Blog Sayfa 1949

Türkiye’de koronavirüs: Ağır hasta sayısı bini geçti, en çok vaka Ankara’da

Fahrettin Koca’nın konuşmasından satır başları özetle şöyle:

Salgın artarak sürüyor: Tatil yerlerinde, eğlence yerlerinde, çarşı pazarda, törenlerde tedbirlere ne kadar uyulduğunu hep birlikte içimiz acıyarak görüyoruz. Düğün, nişan, sünnet törenleri, taziyelerimiz yeni taziyelere kaynaklık eden yerler halini alıyor. Salgın artarak devam ediyor. Virüs her geçen gün daha fazla insana bulaşıyor. Açıkladığımız yeni hasta sayımız düşmüyor. Bu vakalardan dolayı ağır hastalık geçirenlerin, yoğun bakımda tedavi görenlerin sayısı artıyor. Her gün bu sebeple vatandaşlarımız canlarından olmaya devam ediyor.

52 sağlık çalışanı yaşamını yitirdi: Ülke genelinde farklılıklar olsa da hastanelerimizin yükü artıyor. Unutmayın bu yüke hayallerinizin ötesinde omuz verenler var. Gündüz ve gece görevine devam eden, aylardır evine gidemeyen, çocuğunu eşini kucaklayamayan doktorlarımız, hemşirelerimiz ve her düzeyde sağlık personelimiz var. Sağlık çalışanlarımız bu fedakarlığını sorumsuzca davranışlara feda etmek zorunda olmamalıdır. Şu ana kadar sağlık kuruluşlarımızda virüsün bulaşmasından kaçamayan 29 bin 865 çalışanımız oldu. Ne yazık ki 52 sağlık çalışanımızı yitirdiklerimiz arasında ebediyete yolcu ettik. 

Sağlık çalışanlarına saldırılar şevkimizi kırıyor: Bu ortamda sağlık kuruluşlarımızda hala şiddete başvuranların olması, sağlık personelimizin menfur saldırılara muhatap olması içimizi acıtıyor, şevkimizi kırıyor. Vatandaşlarımızdan sorumluluk bekliyoruz. Sağlıkçılarımızın beklentisi alkıştan öte bir hassasiyettir. 

En fazla vaka artışı Ankara’da: Ülke genelinde durum kontrol altında. İstanbul’da, Trakya’da ve Ege Bölgesi’nde ciddi bir artış yok. Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da maalesef bir artış var. Son dönemde artışın en fazla olduğu illerin başında Ankara geliyor. Yer yer Mardin, Gaziantep, Şanlıurfa, Batman gibi bazı illerimizde hızlı hasta artışına bağlı hastane sıkıntısı yaşandı. Hızlı müdahale ile sorunlar aşılmaktadır. Diyarbakır gibi bazı illerimizde yakın çalışmalarımız sürdürülmektedir.

Yedi il yüksek riskli: Tedbirlerle hasta sayısını Gaziantep’te yüzde 52, Diyarbakır’da yüzde 49, Mardin’de yüzde 61 aşağıya çekmeye başladık. Konya’da kısmen kontrol altına aldık. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Erzurum, Sivas, Kayseri halen yüksek riskli illerimiz arasında. Virüs gücünü kaybetmedi. Rakamlar bize ölüm ve ağır vaka sayısının arttığını söylüyor. Özellikle ağır hasta sayısını azaltmamız gerekiyor. 

HES kodu uygulaması yaygınlaştırılacak: HES kodu uygulaması başarıyla devam ediyor. İzolasyon tedbirine uymayan 153 bin pozitif kişi ve temaslı bu sayede tespit edilmiş oldu. Birçok sosyal mekana girişte de uygulanmak üzere yaygınlaştırılacaktır. Haziran ayında 6 bin 289 olan filyasyon ekip sayımızı 10 bin 802’ye çıkardık. Özellikle sorunlu illerde filyasyon ekiplerin sayısını hızla arttırıyoruz. Şu anda Konya’da 460, Şanlıurfa’da 200, Mardin’de 111, Diyarbakır’da 370, Erzurum’da 207, İzmir’de 350, Kayseri’de 120 ekip sahada.

Ağır hasta sayısı bini geçti:  Bugünkü toplam hasta sayısı vaka sayısı 1596, hayatını kaybeden kişilerin sayısı 45, toplam test sayısı 107 bin 927, iyileşen sayısı 947. Ayrıca bu dönemde toplam ağır hasta sayımız 1017. Binin üzerine bugün çıkmış olduk. Hastalarda zatürre oranımız ise her geçen gün uyguladığımız tedavilerle yüzde 7.6’ya düşmüş oldu. Erken dönemde ilaç uygulamasının ne kadar önemli olduğunu gösteren bir durum.

Tedbirler hafifleyince 65 yaş üstü vefatlar arttı: 14 Mart ile  Haziran arasında vefat eden hastalarımızın yaş ve cinsiyete göre dağılımını görüyoruz. Y Her iki cinsiyette ölümler 50 yaşından itibaren yaş arttıkça büyük bir ivmeyle artmaktadır. Tedbirlerimizin hafiflemeye başlamasıyla 65 yaş üstü vatandaşlarımızın vefat oranının yükseldiği görülüyor. 

Her yaş grubunda hasta var: Son bir aydaki hastaların yaş ve cinsiyet dağılımlarına göre, tedbirlere dikkat etmezsek her yaş grubundan hastalarımız var. Gençlerimizde ve orta yaş grubu vatandaşlarımızda yoğunluğun aşağı doğru arttığını da çok net görmüş oluyoruz. İyileşen vatandaşlarımızın yaş ve cinsiyet dağılımlarını görüyoruz. Genç ve orta yaş grubu vatandaşlarımızın iyileşme düzeyi yaşlılarımıza göre daha yüksek.  

İki aşıya onay verildi, üçüncüsü yolda

Bakan Koca, yurt dışından iki aşıya Sağlık Bakanlığı’nın onay verdiğini ve her biri için 8-10 merkezde, gönüllüler üzerinde denendiğini açıkladı. Rusya’nın faz 3 aşamasına getirdiğini söylediği aşı için başvurduğunu, çalışmayı önemli gördüklerini söyleyen Koca, Türkiye’nin Faz 1 aşamasına gelen çalışmaları olduğunu kaydetti; önümüzdeki günlerde Faz 3 aşamasına gelen başka bir çalışmaya izin çıkacağını belirtti. 

Bakan, Bilim Kurulu’nun gündeminde futbol maçlarının da olduğunu ve maçların seyircisiz oynanmaları yönünde görüş bildirdiklerini ifade etti. 

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın, “Ankara’da bir günde 500 kişi öldü” açıklaması da sorulan Fahrettin Koca, şunları kaydetti:  Başkanla da görüştüm. Bununla ilgili rakamları her gün veriyoruz. Normalde bu ölüm rakamlarıyla ilgili bir hekimin kendi tanısıyla söz konusu oluyor.  Bizim bakanlık olarak değiştirmemiz söz konusu değil. Enfeksiyonla ilgili parametrede bu yılın azaldığını gösterdim. Geçen yıla göre farklı enfeksiyon tablosu olarak görülen parametrede düştüğünü görüyoruz, tersine enfeksiyon olup, Covid yazılanların olduğunu görüyoruz.

 

Uşşaki tarikatı lideri Nurullah, ‘çocuğu cinsel istismar suçu’ndan tutuklandı

Sakarya‘nın Akyazı ilçesinde yaşayan, Uşşaki tarikatı lideri Fatih Nurullah, 12 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla geçen perşembe günü jandarma tarafından gözaltına alındı.

Sözcü’den Erhan Kaytanbay‘ın aktardığına göre olay, annesi ile birlikte tarikat dergâhında yaşayan 12 yaşındaki Y.A’nın yaşadıklarını annesine anlatmasıyla ortaya çıktı. Durumu öğrenen çocuğun yakınları jandarmaya ihbarda bulunarak, Fatih Nurullah’tan şikâyetçi oldu.

İhbarı değerlendiren jandarma, 27 Ağustos’ta dergâha baskın yaptı. Baskına cinsel istismara uğradığı iddia edilen küçük çocuğun ailesi de  gelince dergâh üyeleri ile çocuğun yakınları arasında arbede yaşandı. Yaşanan arbedede tarikat liderinin yanı sıra bazı tarikat üyeleri de gözaltına alındı.

Başka çocukları da istismar etmiş

Gözaltına alınan Nurullah’ın başka çocuklara da cinsel istismarda bulunduğu iddia edildi.

Jandarmadaki ifadesinin ardından mahkemeye çıkartılan tarikat lideri Fatih Nurullah tutuklanarak Ferizli Cezaevi‘ne gönderildi. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı ayrıca davanın soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin gizliliğinin ihlali iddiasıyla Odatv’ye soruşturma başlattı.

‘Devleti, makamları bırakmayız’ demişti

Uşşaki tarikat lideri Fatih Nurullah geçtiğimiz haftalarda müritlerinden birinin “Sarık veya cübbe giymek, resmi işlerimizde engel oluşturuyorsa nasıl bir yol izlemeliyiz?” sorusuna “O kisveyi taşıyacağım diye devletten, hizmetten, ticaretten kopmak yok. Biz devleti, makamları bıraktığımız zaman oraya ne idüğü belirsizler geliyor” şeklinde verdiği yanıtla gündeme gelmişti. 

Kangal Termik Santrali’nde çalışan işçilerin mağduriyeti sürüyor: 400 kişi dokuz aydır işsiz

Gerekli çevre yatırımlarını yapmadığı için 1 Ocak tarihinde altı farklı santral ile birlikte mühürlenen Sivas’taki Kangal Termik Santrali’nde çalışan 400 işçinin mağduriyeti devam ediyor.

Anadolu Birlik Holding’in iştiraki Konya Şeker’in işlettiği termik santralin kapanmasıyla işsiz kalan çalışanlar, kendilerine iş sözü verilmesine rağmen dokuz aya yakın bir süredir işsiz.

Konuyla ilgili tepkilerini dile getirmek isteyen işçiler Kangal’da bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Pandemi sebebiyle Maden İş Sendikası tarafından düzenlenen eyleme katılım sayısı İlçe Kaymakamlığı tarafından 50 kişi ile sınırlandırıldı.

‘Sıkıntının sebebi Konya Şeker’in kâr hırsı’

Eylemde Maden İş Şube Başkanı Zekeriye Gültekin de konuşma yaparak santrallerin ve ona bağlı olarak madenlerin bölge halkının istihdamı için önemli olduğunu, yaşanan ihlallerin sona erdirilmesi gerektiğini belirtti.

Açıklamada “Bu sıkıntının yaşanmasının en büyük sebebi Konya Şeker’in daha fazla kâr hırsıyla hareket ederek ve yöredeki gelecek sıkıntısını hiçe sayarak hareket etmesinden kaynaklanmaktadır” denildi.

‘Destek almasına rağmen yatırımları yapmadı’

Gerekli yatırımları yapmaları için şirketin devletten çok fazla destek aldığı belirtilen açıklamada buna rağmen yatırımların yapılmamasının işçileri ve yöre halkını mağdur ettiği belirtildi.

Gerekli elemanları da Kangal yerine başka ilçelerinden temin edilmesinin eleştirildiği açıklamada “Tüm bu yapılanların üstüne bir de ihtiyaç duyduğu elemanları bu yöreden karşılamayıp başka yerlerden temin etmesi ilçe ile hiçbir ticari ilişkilerinin bulunmaması yörede yaşayanları patlama noktasına getirmiştir” ifadeleri kullanıldı.

İşçiler işlerini geri istiyor

Konya Şeker’in işlettiği termik santralde 1000’e yakın işçinin çalışıyor ancak geçimini santralden kazanan kişilerin santral ile sınırlı değil. İlçede santrale kömür takviyesinde bulunan ve her birinde 500’er kişinin çalıştığı Demir Export ve Köseoğlu Madencilik’e ait iki adet kömür madeni bulunuyor.

İşçiler bir an önce firmaların yaşanan sıkıntıları gidermesini, bu olmadığı taktirde de yetkili kuruluşların devreye girerek sorunun çözüme kavuşturulmasını ve işlerine geri dönmeyi talep ediyor.

Akgül: İş kayıpları öngörülerek hazırlık yapılmalı

İşçilerin yaşadığı sıkıntılar, adil geçişin önemini bir kez daha hatırlatıyor. Yeşil Gazete’ye konuyla ilgili değerlendirmede bulunan Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, santrallerin kapatılması sırasındaki iş kayıplarının öngörülerek aşamalı bir hazırlık yapılması gerektiğini vurguladı.

Fosil yakıtların terk edilmesi kararının ülkenin sağlıklı ve güvenli geleceği için bir an önce verilmesi gereken kararların başında geldiğini belirten Akgül, santrallerin bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirtti.

‘Sektörle işbirliği içinde planlanmalı’

Sadece Kahramanmaraş’taki iki aktif santralin şimdiye kadar 17 bin insanın erken ölümüne neden olduğunu hatırlatan Akgül “Yenileriyle bu rakam 32 bine çıkabilir. Biz de kampanyalarımızla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı’ndan, Kahramanmaraş dahil tüm Türkiye’deki kömürlü termik santrallerin devre dışı bırakılmasını da içeren bir planlama yapmasını talep ediyoruz. Çünkü kömürün vaat edebileceği, sadece daha fazla hastalık ve daha fazla ekonomik zarardır” ifadelerini kullandı.

Bu süreçte devletin topluma karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerektiğini belirten Akgül, “Karar vericiler, başta kömür olmak üzere fosil yakıtların terk edilmesi sürecini sektör şirketlerinin işbirliğini sağlayacak şekilde programlamalıdır” dedi.

‘Yenilenebilir enerjideki istihdam artırılmalı’

Süreçte ortaya çıkabilecek iş kayıpları öngörülerek aşamalı bir hazırlık yapılması gerektiğini belirten Onur Akgül, “Ülkenin yenilenebilir enerji potansiyeli değerlendirilerek bu alandaki istihdam artırılmalıdır” dedi.

Akgül konuşmasını “Yenilenebilir enerji teknolojilerinin maliyetleri her geçen daha büyük oranlarda düşerken, fosil yakıt endüstrisinin maliyetleri yine her geçen gün artmaktadır. Enerjideki bu dönüşüm, işgücü uzmanlığını da geleceğe hazırlayacak, iş güvenliğine destek olacaktır” sözleriyle sürdürdü.

‘İş kayıplarının sebebi geçiş planlaması eksikliği’

Bu planlamanın kamu sağlığının yanı sıra ekonomik iyileşme açısından hayati olduğunu belirten Akgül şunları söyledi:

Türkiye Bankalar Birliği’nin açıklamasına göre, enerji sektörünün borcu 2019 rakamlarına göre 47 milyardı ve bunun önemli bir kısmı sadece kömür ve doğalgaz santrallerine aitti. Greenpeace Akdeniz’in araştırması da, 11 kömürlü termik santrale, 2018 yılı içinde arızalı oldukları, yani üretim yapmadıkları dönemde 853 milyon TL teşvik ödendiğini ortaya çıkarmıştı.

Sadece bu rakamlar bile ülke bütçesinin, bu geçiş dönemini planlamaya acil ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Şu an kömürlü termik santraller başta olmak üzere fosil yakıt endüstrisinde ortaya çıkan iş kayıpları ise, bu dönüşümün eksikliğinden kaynaklanmakta, zamanla artma riskini de taşımaktadır.

Hayvan hakları dernekleri av karşıtı davaya müdahil oluyor

Hayvan hakları dernekleri İstanbul’da, Danıştay 10’uncu Daire Başkanlığı’nın önünde gerçekleştirdikleri ortak açıklamada “Av Turizmi Uygulama Talimatı”na karşı açılan iptal davasına müdahil olmak için başvuru yaptıklarını duyurdu.

Hayvanlara Adalet Derneği, Hayvan Hakları ve Etiği Derneği ile Vegan Derneği Türkiye tarafından yapılan açıklamada söz konusu talimatın özünde hayvanların yaşam hakkının ihlali olduğunu ifade edildi

‘Hayvanları Koruma Kanunu’na aykırı’

Hayvanlara Adalet Derneği’nden Avukat Barış Karlı, hukuki çalışmaya Yunuslara Özgürlük Platformu ile Hayvan Hakları İzleme Komitesi‘nin de destek verdiğini belirtti.

Av konusundaki mevzuata aykırı uygulamaların çalışma alanları içinde olduğunu belirten Karlı, müdahillik başvurularının kabul edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Arıman: Kanunlara aykırı

Açıklamada Vegan Derneği Türkiye adına söz alan Ebru Arıman, talimatın avlanarak öldürülmesine izin verdiği hayvan türlerini sıraladı.

Arıman, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün ilgili talimat yoluyla çıkardığı av izinlerinin, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi ile Hayvanları Koruma Kanunu’na aykırı olduğuna dikkat çekti:

Yaban koyunu, dağ keçisi, yaban keçisi, tüm geyik türleri ve yaban domuzu koruma altındaki türler arasında yer almasına rağmen bugün av turizmi ihaleleriyle yaşamları ve türlerinin geleceği satılığa çıkarılıyor. Oysa T.C. Anayasası’nın 90. maddesi usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğunu vurgular.

Unutulmamalıdır ki bütün hayvanlar eşit doğar ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun temel hükümlerinde belirtildiği gibi yaşama hakkına sahiptir. Kanunun sekizinci maddesine göre ise, bir hayvan neslini yok edecek her türlü müdahale yasaklanmış ve idari yaptırıma tabi tutulmuştur. Doğayı ve hayvanları korumakla yükümlü kurumlar misyon ve amaçlarının dışına çıkmıştır.

Biltekin: Talimat acilen iptal edilmeli

Hayvan Hakları ve Etiği Derneği’nden Fatma Biltekin ise açıklamasında “Bugün, hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemleri almasını beklediğimiz devletin, maddi çıkar sağlamak için, nesli tehlike altındaki türler dâhil, yok olmak üzere olan yaban hayatını tehdit eden bu talimatı acilen iptal etmesi gerekiyor” dedi.

‘Dağlarımızın asıl sahipleri’

Aynı zamanda Salda için Türkiye Grubu ve A Platformu’nda faaliyet gösteren Davacı Hediye Gündüz Antalya, Erzincan, Dersim, Urfa ve Eskişehir’de açılan av ihalelerinin durdurulduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:

Dağlarımızın asıl sahipleri olan canlıları, yaşam alanına giderek, yaşadıkları yerde vurmak cinayettir. Dağlarda son derece sağlıklı, kendi kendini besleyen, koşan, oynayan, insanlara muhtaç olmadan yaşayan canlılar av adı altında öldürülemez! Ayrıca, turizm ve avı yan yana getirmek de bir başka garabettir. Turizmin asıl amacı, gezmek, başka kültürleri tanımak ve iletişim kurabilmektir; turizm cinayet için yapılamaz! Öldürmenin turizmi olamaz! Bu yanlış durdurulmalıdır.

Dernekler tarafından yapılan açıklamanın tamamı şuradan okunabilir.

Talimat neyi içeriyor?

Tarım Orman Bakanlığı’na karşı Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Antalya Şube Başkanı Hediye Gündüz’ün açtığı dava Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün 2020-2021 Av Yılı Av Turizmi Uygulama Talimatı’nın iptalini talep ediyor.

Söz konusu talimat, Anadolu Yaban Koyunu, Ceylan, Çengelboynuzlu Dağ Keçisi, Karaca, Melez Yaban Keçisi, Kızıl Geyik, Yaban Keçisi ve Yaban Domuzu gibi nesli tükenme tehlikesi altında bulunan türlerin öldürülmesine müsaade ediyor.

Yeşil Kamp’ın ilk günü sona erdi: Aktivistler mücadelede kesişimselliği konuştu

Yeşil Düşünce Derneği’nin her yıl düzenlediği Yeşil Kamp‘ın ilk günü geride kaldı. Koronavirüs sebebiyle çevrimiçi ortamda yapılan etkinlikler müzisyen Nil İpek’in konseri ve Tatavla Tiyatro‘nun ‘İnsanlık Çağı’ adlı oyunu ile başladı.

Sonrasında düzenlenen ‘Kesişimsellik ve Mücadelede Buluşma’ başlıklı panelde ise farklı alanlardan aktivistler canlı yayında bir araya gelerek deneyimlerini paylaştı. Oturumun moderatörlüğünü ise Murat Can Tonbil üstlendi.

Şamilkaya: Krizler kadınlara ekstra yük oluşturuyor

Havle Kadın Derneği’nden Kübra Şamilkaya konuşmasında “Kriz döneminde sağlıklı ve iklim dostu bir yaşam pratiğini hayata geçirme eylemi de kadınların ev içi görünmez emeği üzerinde ayrı bir yük oluşturuyor, dolayısıyla krizler kadınlara ekstra bir yük oluşturuyor” dedi.

Şamilkaya “Kadınların emeğinin çalınmadığı bir ekolojik dönüşüm nasıl olabilir diye Havle Kadın Derneği’nde arayış içindeyiz” ifadelerini kullandı.

Belder: Nefret söylemleri devam ediyor

Sonrasında söz alan İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası’ndan Mine Belder pandemi döneminde yaşadıkları zorlukları ve mücadele etmek zorunda kaldıkları ayrımcılığı şu şekilde anlattı:

LGBTİ+ örgütleri olarak bu süreçte dijital temasla dayanışmamızı artırmaya çalıştık ancak nefret söylemleri ve eylemleri yine de devam ediyor. Önümüzdeki süreçte hak mücadelemizi daha görünür kılacağımız bir gelecek tahayyülümüzü diri tutmaya çalışıyoruz.

Turan: Sendika ayrımı gözetmeden işçilere yardım etmeye çalışıyoruz

Panelin devamında İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nden Gökhan Turan söz aldı.  Sendika ayrımı gözetmeden tüm işçilere yardım etmeyi amaçladıklarını anlatan Turan “İnsan emeğini yok sayan bir kapitalist sistemin sonucu iş cinayetlerini yaşıyoruz. Sadece emek dayanışması nezdinde pozitif ayrımcılık yaparak, sendika ayrımı gözetmeden tüm emekçilere destek olmaya çalışıyoruz. Toplum sağlığı ve refahı bozulduğu sürece işçi güvenliği ve işçi sağlığını güvencesinin sağlanması mümkün olmayacaktır” dedi.

Şahinkaya: Yaratıcı çözümler üretmeye çalışıyoruz

Yokoluş İsyanı’ndan Ali Şahinkaya ise imkansızlıkların üstesinden yaratıcı çözümler bularak geldiklerini anlattı.

Şahinkaya “Yaratıcı eylemlere üretmeye çalışıyoruz ve farklı örgütlerle yakın çalışarak dayanışmamızı güçlendirmeye çalışıyoruz. Yokolan türlerle ilgili cenaze kaldırma eylemimizde lazım olan tabut, yokoluşu gemisinin malzemesi ya da başka yaratıcı eylemlerde bu dayanışma ortamını sağlayabiliyoruz” ifadelerini kullandı.

Yenilmez: Gençler ayrımcılığa maruz kalıyor

Gençlik Örgütleri Forumu‘ndan Çağlar Yenilmez ise gençlerin maruz kaldığı ayrımcılıklara dair konuştu.

Yenilmez “Gençler bir takım ayrımcılıklara daha sözlükte etimolojik olarak maruz kalıyor.  Ki kesişimsellikler gereği genç kadın, genç lgbti+ birey olma ya da diğer sosyal konular itibariyle bu ayrımcılığın seviyesi artabiliyor” dedi.

Gire: Pandemide maaşlar düşürüldü

Plaza Eylem Platformu’ndan Ahmet Gire de paneldeki konuşmacılar arasındaydı. Yenilmez, pandemi sürecinde yemek, bakım gibi yüklerin çalışanların üzerine bırakıldığını ve bunların üstüne birçok sektörde maaşların düşürüldüğüne değindi.

Gire “Covid-19 süreci ile emekçilerden sürekli erişebilir olması ve denetlenebilir olması talep edildi” dedi.

Akdemir: Gençlik politikasının eksikliğini fark ettim

Sonrasında ise Genç Yeşiller’den Ayça Ceren Akdemir söz aldı. Kendi aktivizm sürecinden bahseden Akdemir “Türkiye’de gençlik politikasının eksikliğini farkettim, gelecek kaygısı ile birlikte farklı kimlikler ve inançlar için çoğulcu bir yaşam alanı imkanlarının daralması bu kaygıyı iyice artırdı” ifadelerini kullandı.

Pandemi sürecinin de imkanları etkilediğini belirten Akdemir  “Pandemi ile birlikte sokakta bir araya gelişlerin iyice azalması bu süreci daha da zorlaştırdı” dedi.

Uyanık: Dijital emeğin sömürüsü belirginleşti

Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği’nden Şevket Uyanık da konuşmasında koronavirüs salgınının dijital emek üzerindeki etkisini değerlendirdi.

Bu süreçte bu sektördeki çalışanların da oldukça olumsuz etkilendiğini belirten Uyanık “Dijital emeğin sömürülmesi bu dönemde iyice belirginleşti” ifadelerini kullandı.

Teke: Eylem ve grevlere birlikte karar veriyoruz

Panelde Fridays for Future (Gelecek için Cumalar) hareketinden Deniz Çevikus ve Güney Deniz Teke de yer aldı. İklim hareketine nasıl dahil olduğunu anlatan Güney Deniz Teke bu sürede neler yaptığını “Belediyeler ile görüşüp iklim acil durumunu ilan etmeleri talebini ilettim. FFF’in düzenlediği haftalık toplantılarda eylemleri ve grevleri hep beraber kararlaştırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Çevikus: 75 haftadır grev yapıyorum

Bu hafta 75’inci eylemini yaptığını söyleyen Çevikus “Bu eylemlerle iklim krizi konusunda toplumsal bilinci artırmak ve harekete geçmek için gerekli baskıyı artırmak istiyorum” dedi. 

Cevikus “İklim için Cumalar kapsamında yürüttüğümüz mücadelede de bir çok sosyal meseleyle kesişme alanı mevcut, çünkü ırk, cinsiyet eşitliği ve sosyal adalet sağlanmadan iklim  krizi ile mücadele etmek mümkün olmayacaktır. Bu nedenle FFF olarak istanbul sözleşmesi ve black lives matter eylemlerine destek verdik” dedi.

Kurma: Sokakta olmama hali belirginleşti

Paneldeki son konuşmacı ise Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Emel Kurma oldu. Kurma konuşmasında şunları söyledi:

Pandemi süreci kimilerine göre beklenmedik, ama bazı kesimler için değil. Pandemi çok yapısal sorunları gözümüze daha çok soktu.  bunun üzerine polisiye zapturap sistemini yani sokaklarda olmamak halini daha belirginleştirdi. Ancak bu durumda mutfağı sağlam tutmak, ortaklaştırmak çok önemli.

Yeşil Kamp devam ediyor

Konuşmacıların konuşmalarının ve yapılan soru-cevap bölümlerinin ardından panel sona erdi. Yeşil Kamp çeşitli etkinlikler, söyleşiler ve gösterimlerle birlikte hafta boyunca devam edecek.  Kamp programı hakkında internet sitesini ziyaret ederek daha fazla bilgi edinebilirsiniz.

Kamp boyunca gerçekleşecek etkinliklerin tamamı YouTube kanalından belirtilen saatlerde yayınlanacak.Panel ve söyleşilere canlı yayında sorularınızı yorumlara yazarak katılabilir, fikir ve düşüncelerinizi belirtebilirsiniz. Bugünkü programı ise şu şekilde:

3 Eylül 2020, Perşembe

15:00 – 15:05 Çizim Performansı | Eymen Aktel
‘Ütopyalar ve Distopyalar 1’ | İlk Çevrimiçi Gösterim
15:05 – 16:30 Panel | Krizler Çağı: Ütopyalar ve Distopyaların Günümüz Gerçekliğinde Buluşması
Murat Özbank, Sezin Öney, Ümit Şahin
16:30 – 16:35 Çizim Performansı | Eymen Aktel
Ütopyalar ve Distopyalar 2’ | İlk Çevrimiçi Gösterim
19:45 – 20:00 Mini Konser | Gökçe Coşkun
20:00 – 21:30 Atölye |‘Yüzleşme’
Aylin Ezgi Yılmaz, Melisa Kutluğ, Rudi Sayat Pulatyan
Bu atölye kayıt gerektirir. Kayıt formu için takipte kalın.
21:30 – 21:40 Video Performans | Eymen Aktel
‘Olamayız Artık Eskisi Gibi’

 

Öğretmen çift dağ köyünü bostana çevirdi

Ağrı’nın Tutak ilçesinde adını yüksek dağlardan alan 2 bin rakımlı Dağlıca köyünde görev yapan öğretmen Eren ve Altun Oruç çifti, kendi imkanlarıyla oluşturdukları meyve ve sebze bahçesinde yetiştirdikleri ürünü satarak okulun ihtiyaçlarını gideriyor.

AA‘dan Abdullah Söylemez’in haberine göre çift, yaklaşık beş yıl önce hayatlarını birleştirdikten sonra Dağlıca köyünde görev yapmaya başladı. Büyük eksikleri bulunan köy okulunda öğrencilerin daha iyi koşullarda öğrenim görmesi için çalışan çift, okulun duvarlarını çeşitli renklere boyayıp çocukların en çok sevdiği çizgi film karakterleriyle süsledi, kısıtlı imkanlarla okula sportif alanlar oluşturdu.

Okulun arkasında bostan

Okulun arka tarafında oluşturdukları bahçeye de karpuz, kavun, domates, fasulye, biber ve kabak gibi çok sayıda meyve ve sebze eken çift, elde ettikleri organik ürünleri satarak okulun ihtiyaçlarını karşılamaya başladı. 

Yedi yıl önce köye ilk geldiğinde imkanların kısıtlı olduğunu, dağ köyü olduğu için ulaşım, su ve elektrikte sıkıntılar yaşadıklarını anlatan öğretmen Eren Oruç, okulun bahçesinde organik tarım yaptıklarını anlattı:

Yaklaşık 16 çeşit meyve ve sebzemiz var. Karpuz, kavun, havuç ve sivri biber gibi ürünler var. Bu ürünlerimizi yazın yetiştiriyoruz. Konserve ve turşu yapıp bunları satarak okulun ihtiyaçlarını gideriyoruz. Köylülerle artık bir aile gibi olduk. Ekmeğimiz, peynirimiz, tereyağımız ve yoğurdumuz köyden geliyor. Kendi ailemiz gibi, burada yabancılık çekmiyoruz.

Köy sakinlerinden Mehmet Sena Aydemir de öğretmen çiftin çok çalışkan olduklarını ifade etti.

Sanatçı Cabbar’dan ‘son gergedanı vuranlara’ eleştirel enstalasyon

Sanatçı Ali Cabbar’ın “Son Gergedanı Ben Vurdum” adlı yeni projesi, yaban hayatın yok edilmesiyle Covid-19 pandemisi arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor.

Soyu tükenen hayvanlara güncel anıt niteliği taşıyan proje, her biri üç metre boyutunda 11 adet branda tuvalden oluşuyor.

‘Ganimet Odası’

Sanatçı, Yanköşe’nin 20 metrelik duvarlarının içe dönük yapısından esinlenerek, mekânı, avcıların öldürdükleri hayvanların kafalarını sergilediği bir “ganimet odasına” dönüştürüyor.

Projenin ismi, ganimet odasının karakterleri arasında yer alan ve boynuzu için kaçak avlanma sonucu doğada soyu tükenen Kuzey Beyaz Gergedanı’na gönderme yapıyor. Boynuzlarının görkemiyle ganimet avcılarının popüler hedeflerinden biri olan Anadolu dağ keçisi de son dönemdeki av turizmi tartışmalarının ardından projeye eklenen hayvanlar arasında yer alıyor.

Ali Cabbar, doğaya sorumsuzca zarar veren insanın ileride kurban haline geleceğini vurgulamak için kendi kafasının maketini de ganimet odası duvarına dahil etmiş.

Enstalasyon, yıl sonuna kadar Kabataş’taki Yanköşe Güncel Sanat Alanı’nda günün her saati görülebilir.

Almanya çocuklara yönelik cinsel suçların cezasını artırıyor

Almanya Adalet Bakanı Christine Lambrecht, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında cezaları sertleştirmeye yönelik yeni bir yasa tasarısı sundu.

Düzenlemede, şimdiye kadar “çocuklara yönelik cinsel istismar” ifadesi ile nitelenen suç “çocuklara yönelik cinsel şiddet” olarak değiştiriliyor. Ayrıca bu suçlar için daha ağır cezaları öngörüyor.

15 yıla varan hapis cezası

Düzenleme, Federal Koalisyon Hükümeti’nin küçük ortağı olan Sosyal Demokrat Parti‘den (SPD) Lambrecht’in bakanlığı tarafından hazırlandı. Deutsche Welle’in aktardığına göre Lambrecht, “cinsel şiddet” kavramının, işlenen suçun şiddetini tanımlamada daha uygun düştüğünü belirtti.

Yeni yasal düzenlemeyle söz konusu eylem bir ila 15 yıl arasında değişen hapis ile cezalandırılan bir suç olacak. Şu anda geçerli olan kanunda bu suçlar altı ay ila 10 sene arasında hapis cezalarıyla cezalandırılıyor.

Pornografik görsel kullanımı cezası artırıldı

Federal Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı yeni yasa tasarısı, çocukların kullanıldığı pornografik görselleri sağlamayı, sahip olmayı ve yaymayı da nitelik açısından daha üst seviyede suç sayıyor. Tasarı, halihazırda üç ila beş yıl arasında hapis cezası verilen yayma suçunun, 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını öngörüyor.

Çocukların kullanıldığı pornografik görselleri sağlamak ve sahip olmak ise, tasarının kabul edilmesi halinde bir ila beş yıl arasında hapis cezası ile cezalandırılabilecek. Şu an geçerli olan yasal düzenleme bu konuda da üç seneye kadar hapis veya para cezasını öngörüyor. Halihazırda altı ay ile 10 yıl arasında hapis ile cezalandırılan organize suç örgütü kurarak çocuklara ilişkin porno görselleri yayma suçuna da, yeni kanunda iki ila 15 yıl arasında hapis cezası uygulanabilecek.

Christine Lambrecht

Zaman aşımı mağdur 30 yaşına geldikten sonra

Almanya Adalet Bakanlığının hazırladığı yeni yasal düzenleme çocuklara yönelik cinsel istismar suçunda zaman aşımı süresini de uzatıyor. Çocuklara yönelik gerçek bir cinsel istismar olayı pornografik görsel olarak kullanılmışsa zaman aşımı mağdurun 30 yaşını doldurduğu tarihten itibaren başlayabilecek.

Hazırlanan yeni kanun tasarısı, tedbir amaçlı önlemler konusunda ve yargıda çalışanların çocuklara yönelik cinsel istismar konusunda eğitimine de ağırlık verilmesini hedefliyor.

Kanun tasarısı ile çocuklara yönelik nitelikli cinsel istismar olaylarında soruşturma başlatılmasının, çocukların kullanıldığı pornografik görsel bağlantılı suçlarda telekomünikasyon kanallarının dinlenmesinin, izlenmesinin ve internet üzerinden aramalar yapılasının da kolaylaştırılması hedefleniyor.

SPD öneriyi başta reddetmişti

Almanya’da iktidarda olan Başbakan Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ile küçük ortağı Hristiyan Sosyal Birlik‘ten (CSU) oluşan blok, uzun süredir çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarına ilişkin cezaların sertleştirilmesini talep ediyor.

Sosyal Demokrat Parti’li (SPD) Federal Adalet Bakanı Christine Lambrecht başta bu talebi reddetmiş, iki ay önce ise izlediği çizgiyi değiştirerek sert cezalara ilişkin kanun değişikliğini öngören yeni bir tasarı hazırlayacağını duyurmuştu.

Suç ağları ortaya çıktı

Son yıllarda özellikle Almanya’nın Lügde ve Bergisch Gladbach kentlerinde ortaya çıkan ve başta yerel sanılmasına rağmen, soruşturmalar ilerlediğinde hem ulusal hem de uluslararası çapta büyük bir ağ olduğu tespit edilen vakalar, çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddete yönelik cezaların sertleştirilmesi yönündeki taleplerin de artmasına neden oldu.

Sekiz yıl önce inşa edilen HES’in ÇED süreci yeni başlıyor

Sekiz yıl önce ‘Çevresel Etki Değerlendirme Gerekli Değildir’ kararıyla üretime başlayan ve daha sonra Danıştay tarafından iptal edilen Ayancık Hidroelektrik Santrali için yeniden ÇED süreci başlatıldı.

Sinop’un Ayancık ilçesinde yer alan ve Ulusoy Holding’e ait İlk Enerji tarafından işletilmek istenen proje, şehir içi hidroelektrik santrallerinin ilk örneğiydi. Kurulu durumdaki HES sekiz yıl boyunca çalışmadı.

2012 yılında çalışmaya başladı

Birgün’den Uğur Şahin’in haberine göre Ayancık HES, ilk etapta 8,58 megawatt olarak planlandı ve ÇED Yönetmeliği’nin kapsamı dışında değerlendirildi. Sonrasında söz konusu projede kurulu güç 15,6 megawatta çıkarıldı.

Bu esnada 2008 yılında “ÇED Gerekli Değildir” kararı verildi. Sinop İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün firmaya ÇED muafiyeti sağlayan kararını tam 51 bölge sakini yargıya taşıdı.

Bırakılacak ‘can suyu’ yeterli değil

Ardından 2012 yılında yapılan ‘geçici kabul’ ile firma elektrik üretimine başladı. Samsun 1. İdare Mahkemesi, 22 Mayıs 2013 yılında verdiği hükümle ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararını iptal etti. İptal kararının gerekçesi, özetle şöyle oldu:

  • Proje Tanıtım Dosyası’nda bazı gerekli önlemler alınmış olduğu görülse de özellikle can suyunun belirlenmesinde ve hayvanların su ihtiyaçları konusunda yeterli bilgi yok.
  • Su samuru ve nal burunlu yarasa türlerinin HES çalışmalarından olumsuz etkilenmemesi için hangi önlemlerin alınacağının belirtilmedi.
  • Proje alanında olduğu söylenen diğer hayvanlardan hangisinin hayatsal faaliyetlerini yapabilmeleri için dere suyuna ne zaman ihtiyaç duyulacağı ve bunun için hangi önlemlerin alınacağı bilgisi eksik.
  • Bırakılacak can suyu derede yaşayan balık türlerinden alabalıkların su ihtiyacını karşılamıyor.
  • Proje alanındaki canlılığın korunması amacıyla bırakılacak can suyu miktarının 1 m3 /s olarak ifade edildi ancak bunun hangi yöntemle belirleneceği dosyada belirtilmedi.

2013’te mühürlendi

Karar üzerine Ayancık HES, 30 Haziran 2013 tarihinde mühürlendi. Ancak Sinop Valiliği ve İlk Enerji, kararı temyiz etti. Danıştay 14’üncü Dairesi, 6 Kasım 2013’te kararı bozdu ve 1 Ocak 2014’ten 31 Ağustos 2015 arasında HES elektrik üretmeye devam etti.

Fakat Samsun İdare Mahkemesi, kararında ısrarcı olarak ‘işlemin iptaline’ karar verdi ve HES faaliyeti yeniden durduruldu. Sinop Valiliği ile İlk Enerji, yeniden temyiz süreci başlattı. Bunun üzerine Danıştay 14’üncü Dairesi, kararı onadı ve ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararını iptal etti. Karar üzerine kamuoyunda HES’in santral binasının, su iletim hatlarının ve regülatörlerin yıkılması bekleniyordu ancak bu gerçekleştirilmedi.

Dosya yeniden açıldı

Aradan geçen yılların ardından ÇED dosyası yeniden açıldı. Başvuru dosyasında “İşletmeye alınması planlanan Ayancık HES kapsamında yer alan tüm ünitelerin inşaat çalışmaları tamamlanmış ve kurulu vaziyette bulunmaktadır. Dolayısıyla proje kapsamında herhangi bir inşaat çalışması yürütülmeyecek olup, sadece tesisin uzun süredir faaliyette olmaması dolayısıyla bakım-onarım çalışmaları söz konusu olacak” denildi.

Sonraki aşamada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından belirlenecek tarihte “ÇED Sürecine Halkın Katılım Toplantısı” yapılması planlanıyor.

AİHM, 212 gündür ölüm orucunda olan Aytaç Ünsal’ın başvurusunu reddetti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Adil yargılanma talebiyle 212 gündür ölüm orucunda olan tutuklu avukat Aytaç Ünsal için yapılan tedbir talepli başvuruyu reddetti.

Öte yandan kararda devletin Ünsal’ın bağımsız hekim talebini göz önünde bulundurması gerektiği belirtildi.

‘Ebru’nun yaşamını yitirmesine rağmen reddettiler’

Sonucu sosyal medyadan duyuran Çağdaş Hukukçular Derneği yaptığı açıklamada “Mahkeme Ebru’nun yaşamını yitirdiğini bilmesine rağmen Aytaç için yapılan başvuruyu reddetti” dedi. Açıklama devamında şunlar söylendi:

Mahkemeye sunulan hastane ve Tabipler Birliği raporları pandeminin yarattığı ek riskleri ve mahpus koğuşunun negatif etkilerini tanımlamasına rağmen mahkeme ilgili belgelere değinmeksizin, Aytaç ile ilgili yakın bir tehlike olmadığı gerekçesi ile ret kararı verdi.

Ebru’nun yaşamını yitirmesinden hemen önce Anayasa Mahkemesi de yakın bir tehlike olmadığını söylemişti. Bu aşamadan sonra Aytaç ile ilgili yaşanabilecek olumsuz bir sonucun sorumluluğu, gereğini yerine getirmeyen tüm yargı makamlarındadır.

Nermin Ünsal: Yürüyemiyor, uyuyamıyor

Bianet’ten Ayça Söylemez’in haberine göre Ünsal’ın annesi ve aynı zamanda avukatı Nermin Ünsal oğlunun artık çok zor yürüdüğünü, uyuyamadığını söyledi:

Ağrıları arttı, ağrıdan uyuyamıyor. Yarım saat uyusa 3 saat uyanık kalıyor. Ağzında yaralar başladı, elleri uyuşuyor. Ayağa kalktığında ayak parmaklarının kesilip tuza bastırılmış gibi acıdığını söylüyor. Yürümekte güçlük çekiyor. Ses, ışık, koku duyarlılığı arttı. Hızla ölüme doğru yol alıyor, onu yaşatmak istiyorsak somut bir adım atılmalı. Yetkililere sesleniyorum bu ölümü durdurun.

Heyet raporu ‘taburcu edilsin’ diyor

Tutulduğu Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi’nden 7 doktorun imzası bulunan heyet raporunda da Ünsal’ın bağışıklık sisteminin çöktüğü, hastanede kalmasının riskli olduğu ve tedaviyi kabul etmediği için taburcu edilmesi gerektiği ifade edilmişti:

Hastanın mevcut tıbbi durumu sebebiyle bağışıklık sisteminin ileri derecede zayıf olması ve hastanın uzun süre hastanede yatırılmasının SARS-CoV2 [Covid-19] salgını ve diğer hastane enfeksiyonları açısından risk taşımaktadır.

Ulusal ve ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereği akıl sağlığı yerinde olan bireyin kendi isteği dışında ve onamı olmadan kişiye herhangi bir tıbbi müdahalede bulunulmayacağı ilkesi uyarınca, hastanın tedavi reddi sebebiyle hastanede yatışı ile hastane dışında bulunmasının tıbbi açıdan bir fark yaratmayacağı da gözönünde tutularak, hastanın kendi isteğiyle taburcu edilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

‘Dosya Yargıtay’da bekletiliyor’

5 Ağustos tarihli bu rapor İl Sağlık Müdürlüğüne gönderildi. Nermin Ünsal, İl Sağlık Müdürlüğünün bu raporu mahkemeye göndermek için günlerce beklettiğini, ancak 21 Ağustos’ta İstanbul 37’inci Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiğini ifade etti.

Mahkemenin raporu Yargıtay’a yönlendirildiğini belirten Avukat Nermin Ünsal, dosyanın 7 aydır Yargıtay’da olduğunu, 1 Haziran’da da incelemeye alındığını ekledi ancak 3 aydır bir karar çıkmadığını söyledi.