Ekran önünde ve arkasında daha görünür olabilmek adına bir araya gelen 185 oyuncu, lezbiyen, gey, biseksüel, kuir, non-binary, interseks ve trans olduğunu açıkladı. Süddeutsche Zeitung Magazin’de #actout etiketiyle yayımlanan manifesto, sektörün şahıslar üzerinde kurduğu baskıya karşı tepki ve çeşitliliğinin kucaklanması için çağrı niteliği taşıyor.
Altyazı’nın DW’den aktardığına göre, oynadıkları film, dizi ya da oyunlarla tanınan sanatçılar, Almanya’da çeşitli yönelimlere ve cinsiyet kimliklerine sahip bireylere görünürlük kazandırmak ve baskıdan arınmış bir düzende yaşamlarını sürdürebilmek için #actout çatısı altında toplandı. Yayımlanan manifesto, günlük yayın yapan Süddeutsche Zeitung’un haftalık eki olan SZ Magazin’in kapağında “Wir sind schon da” (Biz Zaten Buradayız) sloganıyla yer aldı.
The #ActOut manifesto demands that German media increase diversity to match the lived experience of marginalized citizens. https://t.co/el1JjecyVb
Stüdyo ve menajerler tarafından heteroseksüel gibi davranması ya da kimliğini saklaması için baskı gördüğünü dile getiren isimler, #actout hareketiyle birlikte sektördeki çeşitlilik eksikliğini ve görünürlük meselesinin önemini vurguladı. Manifesto, “Anlatabileceğimiz yeni hikâyeleri ve canlandırabileceğimiz yeni karakterleri görmek için can atıyoruz. Dünya değişiyor ve hepimiz bu değişimin birer parçasıyız” sözleriyle sonlandı.
Today in Germany, 185 actors publicly came out as gay, bisexual, queer, non-binary or trans* in the renowned @szmagazin, highlighting the continued pressure from within the industry to hide themselves. We fully support their more diverse & inclusive vision of cinema. #actoutpic.twitter.com/kiZD7pYDZh
Aralarında Berlin Film Festivali yönetiminin de yer aldığı bazı kuruluşlar, bu harekete çeşitli mecralardan desteklerini iletti ve beyanda bulunan sanatçılarla beraber daha kapsayıcı bir vizyon için çalışacaklarını belirtti.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Birliği’nin (AB) koronavirüse karşı geliştirilen aşılarla ilgili stratejisinde hata yaptığını, ancak aşıları topluca alma kararının doğru olduğunu savundu. Von der Leyen, Avrupa Parlamentosu Genel Kurul oturumuna katılarak son günlerde eleştirilen aşı stratejisiyle ilgili eleştirileri yanıtladı.
“Hala olmak istediğimiz yerde değiliz. Aşılara onay vermede geç kaldık. Toplu üretim konusunda çok fazla iyimserdik. Ayrıca verdiğimiz siparişlerin zamanında teslim edileceğine fazla inandık” diye konuşan Von der Leyen, AB’nin bugüne kadar 2.3 milyar doza varan toplu aşı alımı yapma kararının ise arkasında durdu:
“Bir avuç büyük üye ülke aceleci davranıp aşıların hepsini alsaydı ve diğer herkesin eli boş kalsaydı ne olacağını tahmin bile edemiyorum. Böyle bir durum iç pazar için ve Avrupa’nın birliği için ne anlama gelecekti? Ekonomik anlamda da saçmalık olacaktı ve bence topluluğumuzun sonu olacaktı.”
‘Üretim tesisi kurmak kolay değil’
Aşıların üretimindeki zorluklara dikkati çeken von der Leyen, “Normalde 5-10 yılda geliştirilecek aşı 10 ayda geliştirildi. Bilim sanayiyi geçti. Ama yeni aşıların üretimi çok karmaşık bir süreç ve bu aşılar için bir gecede üretim tesisi kurulamıyor. Aşılarda 400 kadar içerik madde bulunuyor ve üretimde 100 kadar tesis rol oynayabiliyor” ifadelerini kullandı.
AB olarak üretim kapasitesinin artırılması için çalıştıklarını anlatan Komisyon Başkanı, ilaç firmalarının zorluklarını anladıklarını ancak AB olarak milyarlarca euro yatırım yaptıklarını söyledi. “Şimdi artık öngörülebilirlik istiyoruz” diyerek ilaç firmalarını uyaran von der Leyen, bunun için AB içinde üretilen aşıların ihracatında izin mekanizması oluşturduklarını vurguladı.
Üretimdeki zorluklara örnek veren von der Leyen, “Şu andaki engellerden biri, iki sentetik molekülle ilgili. Şirketlerin dediğine göre, ellerinde bunlardan 250 gram daha fazla olursa 1 milyon doz daha fazla aşı üretebilecekler” dedi.
Yüzde 70’lik aşılama hedefi değişmedi
AB Komisyonu Başkanı, bu yaz AB ülkelerindeki yetişkin nüfusun yüzde 70’inin aşılanmış olması için koyulan hedefte de değişiklik yapmadıklarını söyledi.
AB, yüzde 70’lik hedefe rağmen aşılamalarda tedarikten kaynaklanan sıkıntılar ve kesintiler nedeniyle yavaş ilerliyor ve bu nedenle AB Komisyonuna eleştiriler yöneltiliyor. Aralık sonunda aşılamaların başlamasından bu yana AB ülkelerine 26 milyon doz aşı gönderildi ve 17 milyondan fazla kişi aşılandı.
Kasım 2020 İşgücü İstatistikleri‘ni açıklayan Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK) verilerine göre, hem işsiz sayısı azaldı hem de istihdam edilenlerin sayısı..
Açıklanan rakamlara göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı kasımda bir önceki yılın aynı dönemine göre 303 bin kişi azalarak 4 milyon 5 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 0,4 puanlık azalış ile yüzde 12,9 seviyesinde gerçekleşti. Tarım dışı işsizlik oranı 0,6 puanlık azalış ile yüzde 14,8 oldu. Ekim döneminde ise bu rakam yüzde 12,7 idi.
İstihdam edilenlerde 1 milyonu aşkın düşüş
İstihdam edilenlerin sayısı kasım döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 103 bin kişi azalarak 27 milyon 66 bin kişi, istihdam oranı ise 2,7 puanlık azalış ile yüzde 42,9 oldu.
Bu dönemde, istihdam edilenlerin sayısı tarım sektöründe 361 bin, sanayi sektöründe 91 bin, hizmet sektöründe 751 bin kişi azalırken, inşaat sektöründe ise 101 bin kişi arttı. İstihdam edilenlerin yüzde 16,7’si tarım, yüzde 20,9’u sanayi, yüzde 6,2’si inşaat, yüzde 56,2’si ise hizmet sektöründe yer aldı.
İş gücü 1 milyon 400 bin kişi azaldı
İşgücü kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 1 milyon 406 bin kişi azalarak 31 milyon 71 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 3,2 puanlık azalış ile yüzde 49,3 olarak gerçekleşti.
Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların toplam çalışanlar içindeki payını gösteren kayıt dışı çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 4,1 puan azalarak yüzde 29,7 olarak gerçekleşti. Tarım dışı sektörde kayıt dışı çalışanların oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 3,8 puan azalarak yüzde 19,0 oldu.
Kamu istihdamı arttı
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı‘nın derlediği verilere göre, 2020 yılı IV. döneminde toplam kamu istihdamı 2019 yılının aynı dönemine göre yüzde 3,2 oranında artarak 4 milyon 792 bin kişi oldu.
15-64 yaş grubunda işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puanlık azalışla yüzde 13,1, tarım dışı işsizlik oranı ise 0,6 puanlık azalışla yüzde 14,9 oldu. Bu yaş grubunda istihdam oranı 2,5 puanlık azalışla yüzde 47,7, işgücüne katılma oranı ise 3,1 puanlık azalışla yüzde 55,0 oldu.
Genç işsizlik yüzde 25,4
15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,9 puanlık artışla yüzde 25,4, istihdam oranı ise 3,0 puan azalarak yüzde 29,6 oldu. Aynı dönemde işgücüne katılma oranı 3,6 puanlık azalışla yüzde 39,6 seviyesinde gerçekleşti. Ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,9 puanlık artışla yüzde 27,1 seviyesinde gerçekleşti.
Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki döneme göre değişim göstermeyerek yüzde 12,9 oldu. İşsiz sayısı bir önceki döneme göre 8 bin kişi azalarak 4 milyon 6 bin kişi olarak gerçekleşti.
Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam oranı da bir önceki döneme göre 0,1 puan azalarak yüzde 43,1 oldu. İstihdam edilenlerin sayısı 24 bin kişi azalarak 27 milyon 140 bin kişi olarak tahmin edildi.
Ekonomik faaliyete göre, mevsim etkilerinden arındırılmış istihdam, sanayi sektöründe 83 bin kişi artarken, tarım sektöründe 62 bin kişi, inşaat sektöründe 6 bin kişi, hizmet sektöründe 38 bin kişi azaldı.
Mersin‘in Mezitli İlçesi‘nde bulunan ve binlerce portakal, mandalina ve limon ağacının olduğu arazinin sanayi sitesi yapımı için Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi‘yle acele kamulaştırılması yönünde alınan karara tepkiler büyüyor.
Çiftçiler, Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısı öncesi tapuları ve narenciye ürünleriyle gelerek kapıda bekledi ve sanayi sitesinin başka bir yere kurulmasını talep etti.
Çiftçiler, geçen hafta da AKP Mezitli İlçe Başkanlığı‘na yürüyerek eylem yapmıştı.
MHP’li Bünyamin Önel’e tepki
ANKA‘nın haberine göre, çiftçiler kurulacak sanayi sitesinin kooperatifinin de başkanı olan MHP’li Meclis Üyesi Bünyamin Önel‘e tepki gösterdi. Bölgenin kıraç arazi olmadığını, 130 ailenin bahçesinin bulunduğu söyleyen çiftçiler, bölgede yaklaşık 60 bin narenciye ağacının da yer aldığını kaydetti.
MHP’li Bünyamin Önel ise sanayi sitesi yapımına itiraz eden kişilerin işgalci olduğunu ileri sürmüş ve “Bölgede kullandıkları alan 2 ile 3 dönüm, en fazla 5 dönüm. Buna rağmen 15 dönüm büyüklüğündeki alanda devletin arazilerini işgal ediyorlar” demişti.
‘Devlete para ödeyerek aldık biz bu tapuları’
Yapımı planlanan sanayi sitesi bölgesinde arazisi olduğunu söyleyen narenciye üreticisi Nihal Şahin ise konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
Sanayiyi oraya götürecekler, kuracaklar, limonları kesecekler. Peki tarla sahipleri ne yapacak ne yiyip ne içecek. Onu düşünüyorlar mı acaba? Kıraç arazi diye geçirmişler haberimiz olmadan. Devlete para ödeyerek aldık biz bu tapuları.”
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Rize Çamlıhemşin Fırtına Deresi kenarında bulunan alan için acele kamulaştırma kararı alındı ve alan imara açıldı.
Resmi Gazete‘de 6 Şubat 2021 Cumartesi günü yayımlanarak yürürlüğe giren karara göre, söz konusu bölgede toplu konut, turizm, ticaret ve cami alanı yapılabilecek.
Belediye tarafından kamulaştırılacak
Resmi Gazete’de yer alan kararda şu ifadelere yer verildi:
Rize ili, Çamlıhemşin ilçesi, Merkez Mahallesinde bulunan ve ekli listede ada ve parsel numaraları belirtilen taşınmazların, bölgedeki toplu konut, turizm, ticaret ve cami alanı ihtiyacının karşılanması amacıyla Çamlıhemşin Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılmasına, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27’nci maddesi gereğince karar verilmiştir.”
“Yasaya aykırı”
Evrensel‘den Eylem Nazlier‘in haberine göre, konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Avukat Yakup Okumuşoğlu, Fırtına Deresi’nin hem siyasi hem de ekonomik ranta açıldığını belirterek şu ifadeleri kullandı:
Kamulaştırma usulü de yanlış. Acele kamulaştırma savaş, sıkıyönetim veya acillik halinin olduğu zamanlarda kullanılan bir yöntem. Dolayısıyla burada acele kamulaştırmayla ne yapılmaya çalışılıyor biz bunu anlayamıyoruz. TOKİ’nin ne acelesi var? TOKİ’nin yapacağı konutlarda acillik hali yok. Normal kamulaştırma yapılması gerekir. Acele kamulaştırma ile insanların arazilerine el koyuyorlar. Bu da ayrı bir tartışma konusu. Bizim açımızdan Hemşinlilerin, köylülerin değerli arazilerini ele geçirme, el koyma durumu var. Yasaya aykırı.”
‘Hukuki yollara başvuracağız’
Avukat Okumuşoğlu, söz konusu bölgeye yapılacak olan konutların sellere davetiye çıkaracağını, konuyla ilgili hukuki yollara başvuracaklarını açıkladı:
Söz konusu alan Fırtına Deresi’nin alüvyon alanı. Dolayısıyla buraya yapılacak toplu konutların gelecekte, Dereli’de olduğu gibi ya da Karadeniz’in herhangi bir yerinde sıklıkla duyduğumuz gibi sellere davetiye çıkaracağını düşünüyoruz. Dere yatağının daraltılmasıyla kanalizasyon atıklarının dereye boşaltılması gibi birtakım olumsuzluklar olacak. Bütün bu nedenlerle bu yanlış bir yer seçimi. Bu kararın ekonomik rant amaçlı yapıldığını da düşünüyoruz. Buna ilişkin olarak da bir takım hukuki yollara başvuracağız.”
Fotoğraf: DHA
‘Yapılacaksa daha uygun bir yere yapılması gerekirdi’
Yakup Okumuşoğlu, yer seçiminin kesinlikle yanlış olduğunu, yapılaşmanın daha uygun bir yere yapılması gerektiğini de kaydetti:
Yapılan ıslah çalışmaları maalesef usule uygun yapılmıyor. Dere yatağını daraltarak beton oluk içerisine almaya ıslah diyorlar ama böyle bir yöntem ıslah değildir. Derenin kendisini var edebilmesini ve taşkın zamanlarında yayılabilmesini sağlayacak olan bir yatağa ihtiyacı var. Ancak bunu bu şekilde yapmıyor bizimkiler. Dere çok geldiği zaman bu istinaf duvarlarından aşıp arka tarafta göllenmeye sebebiyet veriyor. Büyük taşkınlar, seller meydana gelerek can ve mal güvenliğine zarar veriyor. Bu yönleriyle yer seçiminin kesinlikle yanlış olduğunu düşünüyoruz. Hem de güneş görmeyen bir noktada söz konusu konutların yapılmasına karar verilmiş vaziyette. Bu da insan sağlığı açısında sıkıntılı. Özellikle kış aylarında Çamlıhemşin’in o bölgesi güneş görmez. Eğer yapılacaksa daha uygun bir yere yapılması gerekirdi.”
Avrupa Parlamentosu Çevre Komitesi, Avrupa Birliği’nin küresel ticaretinde karbon yoğunluğunu hesaba katmayı amaçlayan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) hakkında görüşünü bildirdi.
Komite, bu yeni mekanizmanın, şu anda belli sektörlere bedelsiz karbon emisyonu üretme hakkı veren Emisyon Ticaret Sistemi’ndeki ücretsiz karbon salım haklarının yerine geçmesi gerektiğini öne sürdü. Yeni düzenleme, düşük karbonlu ekonomiye geçmeye karar verecek bir Türkiye için iklim finansmanı fırsatına dönüşebilir.
‘Boşluğu kapatmak için bir çağrı’
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Endüstriyel Dönüşüm Politikası Koordinatörü Doreen Fedrigo konuyla ilgili “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, AB endüstrilerinin net sıfır emisyona geçişleri için eşit şartlar sağlamayı ve küresel çapta tüm ekonomilerin de benzer şekilde karbonsuzlaşmasını amaçlıyor. 5 Şubat Cuma günü gerçekleşen oylamada, Avrupa Parlamentosu, endüstrinin ‘hem pastam dursun, hem karnım doysun’ diyemeyeceğini vurguladı” ifadelerini kullandı.
Fedrigo açıklamasında “Parlamenterler, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın uygulamaya konması halinde, AB Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında kirlilik izinlerinin ücretsiz tahsis edilmesinin tamamen durdurulması gerekeceğini açıkça belirtti. Bu, karbon yoğun endüstrilerin büyük çoğunluğunu, neden oldukları iklim hasarını karşılamaktan koruyan boşluğu kapatmak için açık bir çağrı” dedi.
‘Eşit bir oyun alanı’
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz ise, “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, endüstriyi karbonsuzlaştırma sürecinde AB sanayileri için eşit bir oyun alanı sağlamayı ve Türkiye gibi AB ile etkileşim içinde olan ekonomileri de teşvik etmeyi amaçlıyor” dedi.
Avrupa Birliği’nin, ihracatının neredeyse yarısını AB ülkelerine yapan Türkiye için büyük önem taşıyan bir ticaret ortağı olduğunu belirten Katısöz, “Türkiye henüz Paris Anlaşması’nı onaylamadığı için mekanizmaların tartışıldığı küresel iklim gündeminin bir parçası olma fırsatını kaçırıyor. Anlaşmayı hemen onaylayarak harekete geçmeli. Bu, Türkiye’de düşük karbon ekonomisine geçişi mümkün kılacak bir Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın tasarımı için AB’yi etkileyebilmenin ilk ve temel adımı. Türkiye, mekanizmadan kaçınmak yerine bunu kendi endüstrilerinin karbon ayak izini azaltma ve bir iklim finansmanı desteğine dönüştürme fırsatı olarak görmeli” ifadelerini kullandı.
Bu yıl revize edilecek
Emisyon Ticareti Sistemi, geçtiğimiz aralık ayında kabul edilen AB’nin yeni 2030 iklim hedefiyle uyumlu olacak şekilde bu yıl revize edilecek.
Revizyonun, sanayiye verilen ücretsiz tahsisleri aşamalı olarak kaldırması ve yüksek derecede kirletici endüstriyel sektörlerinin sera gazı emisyonlarının hızlı şekilde azaltımı için daha yüksek bir karbon fiyatı getirmesi gerekiyor.
Genel Kurul, 8-11 Mart 2021 tarihli oturumunda yukarıda bahsedilen kararı oylayacak. Komisyon’un 2021’in ikinci çeyreğinde Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması hakkında bir öneri sunması bekleniyor.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması nedir?
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, Avrupa Birliği’nin tüm politikalarında merkeze aldığı Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde, 2050 yılında AB’nin karbon nötr olması hedefine ulaşması için üzerinde çalıştığı araçlardan biri.
Bu araçla, AB yatırımcısının görece karbon düzenlemesi zayıf olan ülkelere yönelmesini önlemek ve AB içinde kalan yatırımcısını haksız rekabetten korumak için “karbon kaçağı riski olan” ürünlerin AB pazarına ihraç edilirken içerdiği karbon yoğunluğuna göre vergilendirmeyi öngörüyor. Ayrıca bir amacı da AB ticaret paydaşlarının küresel sera gazı azaltım hedeflerini benimsemesini sağlamak.
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) hakkında
Avrupa İklim Eylem Ağı, Avrupa’nın iklim değişikliğiyle mücadele eden önde gelen sivil toplum koalisyonu. 38 ülkede faaliyet gösteriyor.
1.500’den fazla sivil toplum kuruluşunu temsil eden 170’in üzerinde üye kuruluş ile Avrupa İklim Eylem Ağı, Avrupa’da sürdürülebilir iklim, enerji ve kalkınma politikalarını teşvik etmek için çalışıyor. Ağın, Türkiye’den yedi üyesi bulunuyor.
The Lancet Planetary Health dergisinin özel sayısında yayınlanan Lancet Countdown Sağlık ve İklim Değişikliği raporunda yer verilen çalışma, ülkelerin Paris Anlaşması ile kabul edilen küresel sıcaklık artışını 2 derecenin oldukça altında tutma hedefiyle uyumlu iklim planları (Ulusal Katkı Beyanları) benimsemeleri halinde insan sağlığında görülecek olumlu etkilerin altını çizdi.
Çalışmaya göre Paris Anlaşması’nın hedeflerini yakalamaya ve sağlığa öncelik veren politikalar benimsendiğinde, çalışma kapsamında incelenen dokuz ülkede her yıl, iyileşen beslenme düzeni sayesinde 6,4 milyon, daha temiz hava sayesinde 1,6 milyon, artan fiziksel hareket sayesinde de 2,1 milyon kişinin hayatı kurtulabilir.
Çalışma kapsamında incelenen dokuz ülke (ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Brezilya, Çin, Endonezya, Güney Afrika, Hindistan, ve Nijerya) dünya nüfusunun yüzde 50’sini, küresel emisyonların yüzde 70’ini temsil ediyor.
Ulusal Katkı Beyanları hala tamamlanmadı
Paris Anlaşması tarafları, bu yıl düzenlenecek COP26 öncesi, aslında geçen yılın sonuna kadar bildirilmesi gereken ancak (aralarında çalışma kapsamındaki dokuz ülkenin altısının da yer aldığı) çoğu ülke tarafından hâlâ açıklanmayan Ulusal Katkı Beyanlarını güncellemeye ve gözden geçirmeye devam ediyor.
Mevcut durumda, Ulusal Katkı Beyanları, Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmaya yetecek kadar güçlü değil (bu haliyle küresel sıcaklık artışının 3 dereceden daha fazla gerçekleşme tehlikesi bulunuyor). Raporun yazarları, daha sağlıklı beslenme düzeni, daha temiz hava ve artan egzersiz ile birçok hayatın kurtarılabileceği gerçeğinin, beyanları güçlendirmek için bir dayanak teşkil ettiğini vurguluyor.
Fotoğraf: Shutterstock
‘Zamanı geldi’
Raporun baş yazarı ve aynı zamanda Lancet Countdown Sağlık ve İklim Değişikliği Yöneticisi, UCL Enerji Enstitüsü’nden Doçent Doktor Ian Hamilton şu ifadeleri kullandı:
Raporumuz, iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli ancak genellikle gözden kaçan bir dayanak noktasına odaklanıyor. Karbon azaltımının nihayetinde uzun vadeli olan ve hasar sınırlaması açısından değerlendirilen doğrudan faydalarının aksine, iddialı iklim politikalarının sağlık ile ilgili dolaylı faydaları kendilerini anında göstermektedir. Mesaj çok açık. Paris Anlaşması’na uymak her yıl milyonlarca insanın erken ölmesini engellemekle kalmaz, iyileşen sağlık koşulları sayesinde milyonlarca insanın yaşam kalitesini artırır. Daha fazla hayat kurtarmak için sağlığı iklim değişikliği politikalarının ön saflarına yerleştirme zamanı geldi.”
Üç senaryo incelendi
Her ülke için, üç farklı Ulusal Katkı Beyanı senaryosu kapsamında, enerji, tarım ve ulaşım sektörlerinden kaynaklanan emisyonlar ile beslenme düzeniyle ilişkili risk faktörlerine, hava kirliliğine ve fiziksel hareketsizliğe bağlı yıllık ölüm oranları değerlendirildi ve 2040 yılına ilişkin tahminler geliştirildi.
Temel senaryo (mevcut durum senaryosu) mevcut Ulusal Katkı Beyanı politikalarını incelerken, ikinci senaryo (sürdürülebilir yol haritası senaryosu) Paris Anlaşması ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na uygun Ulusal Katkı Beyanı politikalarını, üçüncü senaryo ise (sağlık yol haritası senaryosu) sürdürülebilir senaryoya sağlık ile ilgili bariz hedeflerin yerleştirilmesinden elde edilecek ilave faydaları mercek altına aldı.
Milyonlarca insanın yaşamı buna bağlı
Çalışma kapsamındaki dokuz ülkenin tamamında, Paris Anlaşması’na uygunluk senaryosunda, iyileşen beslenme düzeni sayesinde 5,8 milyon, daha temiz hava sayesinde 1,2 milyon ve artan fiziksel hareket sayesinde 1,2 milyon insanın hayatı kurtarılabilir.
Ulusal Katkı Beyanlarına sağlıkla ilgili hedeflerin yerleştirildiği daha iddialı senaryo seçildiğinde ise, hava kirliliği, beslenme düzeni ve fiziksel hareketsizliğe bağlı sırasıyla 462 bin, 572 bin ve 943 bin ölümün daha önüne geçilebilir.
Raporun yazarları, azalan hava kirliliği, daha iyi beslenme düzeni ve artan fiziksel hareket ile önüne geçilen olası ölümlerdeki çapraz geçiş hesaba katılamadığından, bu etkenlere bağlı ölüm oranlarının ayrı ayrı modellendiğini ve ortaya çıkan sonuçların toplamının alınmadığını belirtti.
Modelleme çalışmasında olası senaryolara bakılırken, gelecekteki demografik ve sosyo-ekonomik eğilimlere ilişkin çeşitli varsayımlara dayanarak tahminde bulunduklarının da altını çizdiler.
En büyük etki beslenme düzeninde
Ulusal Katkı Beyanlarının güçlendirilmesi, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasını doğrudan, insanların zararlı kirleticilere daha az maruz kalmasını, beslenme düzenlerinin iyileşmesini ve güvenli fiziksel aktivitenin artmasını da dolaylı olarak sağlayarak insan sağlığını olumlu etkiler.
Söz konusu üç etkenin sağlık üzerindeki etkileri ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, Paris Anlaşması’na uygunluk senaryosu altında tüm ülkeler en çok, iyileşen beslenme düzeninden faydalanmaktadır. Bu senaryoda, yarı vejetaryen diyetin giderek daha da yaygınlaşması ve sebze meyveye erişimin artması modellendi. Bu değişim sonucu kırmızı et ve işlenmiş gıda tüketiminde azalma görülse de, hayvansal gıda tüketimi bir nebze de olsa devam etti.
En çok faydalanan Almanya
İyileşen beslenme düzeninden, her yıl 100 bin kişide 188 ölümün engellendiği Almanya orantısal olarak en çok faydalanıyor, onu 100 bin kişide 171 ölümün engellendiği ABD ve 167 ölümün önüne geçildiği Çin izliyor.
Rapora göre, meyve, sebze, baklagil ve kabuklu yemişten oluşan bir beslenme düzeninin eksikliği, aşırı kırmızı et tüketimine bağlı risklere kıyasla daha büyük bir sağlık sorunu teşkil etmektedir. Öyle ki, söz konusu beslenme tarzı benimsendiğinde ölümlerin yüzde 30’unun önüne geçilebilirken, aşırı kırmızı et tüketimi ölümlerin yüzde 22’sine sebep olmaktadır.
Fotoğraf: Shutterstock
‘Harekete geçilmesi gereken son tarih belli’
The Lancet Planetary Health Yazı İşleri Müdürü Dr. Alastair Brown“Glasgow’da düzenlenecek COP26 öncesi ülkelerden hedeflerini yükseltmeleri beklenirken, önümüzdeki aylarda iklim değişikliği ile mücadelenin hızlandırılması ve küresel sağlığın iyileştirilmesi için önemli bir fırsat bizi bekliyor. Herkesin harekete geçmesi gereken son bir tarih gerekiyorsa, artık o tarih belli; Kasım 2021″ dedi.
Rapor, analizin yapıldığı dönemden bugüne bazı ülkelerin gösterdikleri çabayı artırdığının altını çiziyor. Birleşik Krallık ve AB, Ulusal Katkı Beyanlarını güçlendirdi. Çin 2060’a kadar karbon nötr bir ülke haline gelmeyi hedeflediğini duyurdu. Joe Biden ve Kamala Harris yönetimi ise 2050’ye kadar emisyonları sıfırlama çabası içinde olacaklarını taahhüt etti.
Yeni duyurulan bu taahhütlere rağmen, dünya henüz Paris Anlaşması hedeflerini tutturma yoluna girebilmiş değil ve küresel sıcaklığın yüzyılın sonuna kadar 2,5 derece artması bekleniyor.
Milyarlarca dolar tasarruf söz konusu
The Lancet Planetary Health özel sayısında yayınlanan makalesinde, Dünya Sağlık Örgütü Eski Genel Müdürü Margaret Chan “Rapor bulguları, dünya liderlerinin yeni Ulusal Katkı Beyanlarındaki iklim taahhütlerini yerine getirmeleri, aynı zamanda Covid-19 kurtarma planlarına çevre ve sağlık hedefleri yerleştirmeleri için önemli bir teşvik sağlıyor. Sonuçta, daha sağlıklı bir dünya nüfusu, gelecekte yaşanabilecek sağlık krizlerine karşı daha dirençli olacaktır”, dedi.
Chan sözlerine şöyle devam etti: “Sağlığın bu ölçekte iyileşmesiyle elde edilecek milyarlarca dolarlık tasarrufun, azaltım tedbirlerine ilişkin maliyetleri karşılamak için kullanılabileceğini de unutmamak gerekir.”
Birleşik Krallık‘ta hükümete bağlı bilim kurulu, iki farklı koronavirüs mutasyonu daha bulunduğunu açıkladı. Bu mutasyonlardan birinin “endişe verdiği” kaydedilirken diğerinin henüz araştırılma safhasında olduğu ifade edildi.
İki mutasyonun da Güney Afrika ve Brezilya varyantlarıyla benzerlik taşıdığı belirtildi.
Reuters‘ın haberine göre Bristol‘da kaydedilen mutasyon Yeni Ortaya Çıkan Solunum Virüs Tehditleri Danışma Kurulu tarafından ‘endişe verici’ olarak nitelendirildi. Liverpool’da bulunan diğer varyantın ise araştırıldığı kaydedildi.
76 vaka tespit edildi
Yeni varyantlarda E484K tipi mutasyon gözlemlendi; bu da mutasyonun koronavirüs’ün “spike proteini” olarak adlandırılan, virüsün hücrelere yapışmasını ve içine girmesini sağlayan diken benzeri çıkıntılarda meydana geldiğine işaret ediyor.
Bu mutasyon Güney Afrika ve Brezilya varyantlarında da gözlemlenmişti.
İngiltere Kamu Sağlığı Kurumu (PHE) yeni varyantlardan kaynaklanan 76 vakanın tespit edildiğini, aşıların bu varyantlara karşı etkili olacağından emin olduklarını belirtti.
İstanbul’da 100 gramlık sokak simidinin fiyatı 2,5 liraya yükseldi. Daha önce 2 liraya satılan 100 gramlık simide yapılan zam oranı yüzde 25.
Simit üreticileri, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nden (İSTESOB) gelen tarifeyle yeni fiyatla satışa başladıklarını açıkladı. Üreticilere göre, geçen yıldan bu yana un fiyatlarında yüzde 50’yi aşkın, susam fiyatlarında ise yüzde 20-25 düzeyinde artış oldu; elektrik, su giderleri de arttı. 2,5 liralık fiyatın geçen yıl belirlendiğini söyleyen simit üreticileri, artık yeni tarifeye geçmek zorunda olduklarını kaydetti.
İzmir ve Ankara’da 2 TL oldu
Milliyet gazetesinden Aylin Rana Aydın‘a konuşan İstanbul Fırıncılar Odası Başkanı Erdoğan Çetin, geçen yıldan bu zamana kadar un fiyatlarında yüzde 50 artış olduğunu belirtti. Susamın ithal edildiğine değinen Çetin, “Susam fiyatlarında da yüzde 20-25 düzeyinde bir artış var. Fırınlarda 2 liraya satılıyor simitler. Fakat simitçilerin ve fırıncıların yaptığı simitler farklı oluyor. Fırınlar ekmeklik undan, simitçiler simit unundan yapıyor” dedi.
İzmir ve Ankara’da 100 gramlık simit 2 liradan satılıyor. Bu iki ilde 1,75 liradan satılan simit yüzde 14 artış ile 2 liraya çıktı. .
ABD‘de 54 Senatör, Başkan Joe Biden‘a Türkiye ile ilgili bir mektup göndererek Ankara’ya insan hakları konusunda sicilini iyileştirmesi için baskı yapma çağrısında bulundu.
“Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkesini giderek otoriterleşen bir rotaya soktu” denilen mektupta, “O sistematik olarak ülkedeki muhalefeti ötekileştirdi, eleştirel medya kuruluşlarını susturdu veya asimile etti, bağımsız hakimlerden kurtularak onların yerine partisine yakın isimleri atadı ve birçok gazeteciyi hapse attı” ifadeleri kullanıldı.
Mektupta, Gazetecileri Koruma Komitesi‘ne göre Türkiye’nin Çin’den sonra en çok gazeteci hapseden ülke olduğuna ve 2020 Freedom in the World Raporu’nda Türkiye’nin “özgür olmayan ülke” klasmanında bulunduğuna dikkat çekildi.
“Erdoğan’ın dış politikasının zamanla daha agresif ve kavgacı hale geldiğini” ifade eden senatörler şu değerlendirmelerde bulundu:
“Geçen yıllarda o (Erdoğan) Suriye‘de ABD‘nin desteklediği ve IŞİD’le savaşan Kürtlere saldırdı, ABD teknolojisiyle uyumlu olmadığı konusunda uyarılmasına rağmen Rus hava savunma sistemleri aldı, Azerbaycan‘ı Ermenistan‘la bölgesel anlaşmazlığını çözmesi için şiddet kullanmaya teşvik etti.”
‘Açık şekilde konuşun’
Senatörler, Erdoğan’ın 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sorumlu tuttuğu yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının da iadesini istediğini belirtti ve buna örnek olarak Fethullah Gülen‘e “babam” diye hitap eden NBA’de oynayan basketbolcu Enes Kanter‘i gösterdi.
“Türkiye dünyanın önemli bir bölgesinde yer alan önemli bir müttefik, biz de bu mektubu bu yüzden yazıyoruz” diyen senatörler şöyle yazdı:
“Bizce ABD müttefiklerinin standartları daha yüksek olmalı ve demokratik gerileme ile insan hakları konusunda onlarla açık bir şekilde konuşulmalı. Size Erdoğan ve hükûmetine ülkedeki ve yurtdışındaki muhalefete uygulanan baskıya son verme, siyasi tutukluları ve düşünce mahkumlarını serbest bırakma ve otoriter rotalarından dönme vurgusu yapmanız için çağrıda bulunuyoruz.”