Ana Sayfa Blog Sayfa 15

Dünyadaki ağaç türlerinin üçte birinden fazlası yok olma riski altında

Dünya Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği‘nin (IUCN) “Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi”nde yapılan son güncellemeye göre, tüm dünyadaki ağaç türlerinin üçte birinden fazlası artık yok olma tehlikesi altında.

Bu yıl, var olan ağaçların çoğunluğu listeye eklendi. IUCN, değerlendirilen 47 bin 282 türden en az 16 bin 425’inin yok olma tehlikesi altında olduğunu duyurdu. Bu, ağaçların IUCN Kırmızı Listesi’ndeki türlerin dörtte birinden fazlasını oluşturduğu anlamına geliyor.

Tehdit altındaki ağaç sayısı, tehlike altındaki tüm kuşların, memelilerin, sürüngenlerin ve amfibilerin toplam sayısının iki katından fazla.  Dünya genelinde belirli türdeki ağaçların yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan ülke sayısı ise 192.

Kırmızı Liste Ortağı olan Uluslararası Botanik Bahçeleri Koruma kuruluşunda küresel ağaç değerlendirme uzmanı olan Dr. Malin Rivers, bu kapsamlı değerlendirmenin ağaçların korunmasına ilişkin ilk küresel resmi sunduğunu söyledi:

“Çalışma, 1.000’den fazla ağaç uzmanının dahil olduğu küresel bir çaba. İnsanları ve gezegeni desteklemek için yerel, ulusal ve uluslararası ağaç koruma eylemlerini ölçeklendirmek için birlikte çalışmaya devam etmemiz gerekiyor.”

Ağaçların kaybı, tüm yaşamı tehdit ediyor

Ağaçlar, karbon, su ve besin döngülerinin yanı sıra toprak oluşumu ve iklim düzenlemesinde önemli bir rol oynayarak dünyadaki yaşam için temeli oluşturuyor. Birçok ekosistemin tamamlayıcı bir unsuru olarak ağaçların kaybı, binlerce başka bitki, mantar ve hayvan için de büyük bir tehdit oluşturuyor.

Kırmızı Liste’de yer alan 5 binden fazla tür inşaatlarda kereste olarak kullanılırken, 2 binden fazla tür ise ilaç, gıda ve yakıt amaçlı kullanılıyor.

Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri‘nde koruma değerlendirmesi ve analizi alanında kıdemli araştırma lideri olan Dr. Eimear Nic Lughadha, “Ağaçların ekosistemler ve insanlar için önemi göz önüne alındığında, Küresel Ağaç Değerlendirmesi’nin önemini ne kadar vurgulasak az. Her üç ağaçtan birinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteren bu korkutucu istatistiğin acil eyleme teşvik edeceğini ve koruma planlarına bilgi sağlamak için kullanılacağını umuyoruz” diye konuştu.

İklim değişikliği en büyük risk faktörlerinden

Ormanlara insan müdahalesinin yanı sıra iklim değişikliği de ağaçları giderek daha fazla tehdit ediyor; özellikle deniz seviyesinin yükseldiği ve daha sık görülen fırtınaların risk oluşturduğu tropik bölgelerde.

IUCN’ye göre, tehdit altındaki türlerin en yüksek oranı ada ülkelerinde. Bu bölgelerdeki ağaçların, kentsel gelişim veya tarımın yanı sıra istilacı türler, zararlılar ve hastalıklardan kaynaklanan ormansızlaşmaya karşı özellikle savunmasız olduğuna dikkat çekiliyor. .

Dünyadaki en büyük ağaç çeşitliliğine ev sahipliği yapan Güney Amerika’da ise değerlendirilen 13 bin 668 türden sadece 3 bin 356’sının veya yüzde 25’inin neslinin tükenme tehlikesi altında olduğu bulundu.

Ancak Dr. Nic Lughadha, bu düşük oranın Güney Amerika için mutlaka bir kazanç olmadığını söyledi: “Bu oranın artacağı kesin çünkü Güney Amerika’daki birçok ağaç türü henüz bilim için tanımlanmadı ve bilim için yeni olan ağaç türlerinin neslinin tükenme tehlikesi altında olma ihtimali çok yüksek.”

‘Harekete geçmemek için hiçbir mazeret yok’

Küresel Ağaç Değerlendirmesi’nin büyük bir kısmını finanse eden Fondation Franklinia‘nın genel müdürü Jean-Christophe Vié, dünyadaki ağaçları etkileyen yok olma krizine etkili bir şekilde müdahale etmek için nerede harekete geçmemiz gerektiğini bildiğimizi belirtti.

Harekete geçmemek için hiçbir mazeret olmadığını belirten Vié, şunları söyledi:

“Ağaçlar iklim değişikliğine karşı kolay bir çözüm olarak görülüyor ve her yere ağaçlar dikiliyor; ancak yeniden ormanlandırmanın yapılma şeklinin büyük ölçüde iyileştirilmesi , türlerin çeşitlendirilmesi ve tehdit altındaki türlerin ağaç dikme planlarına dahil edilmesi gerekiyor. Hükümetler ve ormancılık departmanları, şirketler ve ağaç diken herkes bunu kolayca yapabilir ve hem iklim değişikliği hem de biyolojik çeşitlilik krizleriyle mücadele ederek hızlı bir şekilde olumlu etki yaratabilir.”

IUCN, bu yeni değerlendirmenin doğanın bozulmasını tersine çevirmek için yapılacak eylemleri yönlendirmede benzersiz bir araç olarak kullanılabileceğini umuyor .

Güzelliğe, iyiliğe açık kalmak için Açık Radyo

Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras; Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.

Açık Radyomuz hep açık olsun.

Bir yanda kainatın ve tüm canlılığın iyiliği için çalışan güzel insanlar var. Şefkat, nezaket ve sevgi ile hesapsız bir şekilde birliğin iyiliği için çaba gösteriyor; gezegenimizin daha iyi bir yer olmasına katkı sağlıyorlar. Yaptıkları iş kişisel çıkarların ötesine geçiyor, ama sayıları az.

Diğer yanda ise rant ve şöhret peşinde koşanlar, hoyrat davrananlar; hatta masumlara zarar verenler, bebeklerin bile ölümüne neden olanlar var. Kişisel çıkarları uğruna insanları inciten, dünyamızı yaşanmaz hale getirenler, kaynaklarımızı toplumun geneline ve iyiliğine kullanmak yerine kişisel kazançları için yok edenler, fosil yakıt için gezegenimizin damarlarındaki kanı emen bir vampir gibi tüketenler… Bunlar gezegenimizde, akıl ve beden sağlığımızda derin yaralar açıyor.

Bu kaos içinde ve kulaklarımızda giderek yükselen bir yankı: “Ahlaki çöküşteyiz!”

Süleyman Demirel’in “Bize plan değil, pilav lazım”, Turgut Özal’ın “Benim memurum işini bilir” ve Tayyip Erdoğan’ın “Ülkeyi bir şirket gibi yöneteceğim” sözleriyle ahlaki çöküşün çok önceden başladığını unutmamak; çok daha öncelerine bakmak gerek. Geldiğimiz yer; bebeklerin ölümü üzerinden kazanılan milyon dolarlarla ürperdiğimiz bir zaman dilimi.

Peki, motivasyonumuz bu kadar düşerken biz ne yapacağız? Yanıt zor değil aslında: Neye odaklanacağımız tamamen bizim seçimimiz. Önümüzde iki seçenek var: Zihnimizi kötülüğe ve bencil egolara teslim edip kalbimizin kapılarını kapatmak mı? Yoksa Açık Radyo’nun bize 30 yıldır açtığı kapıdan girip kalbi ve bilgiyi harmanlayarak şefkat ve nezaketle iyiliğe devam etmek mi?

Ben değil, ‘biz’…

Yuval Noah Harari uyarıyor: 21’inci yüzyılda yapay zeka öyle güçlü bir yanılsama oluşturabilir ki gelecek nesillerin bu yalanları ve asılsız hikayeleri açığa çıkarmasını engelleyebilir.

Oysa Açık Radyo, bize yalnızca gerçekleri göstermez, aynı zamanda umudu da çoğaltır ve neşeli bir aktivistliğin kapılarını aralar. “Ben” değil “Biz” der. Bizi, gelecekte bekleyen tehlikelere karşı uyanık tutar. Sokrates’in dediği gibi, “Üzerine düşünülmeyen bir hayat yaşanmaya değmez.” Açık Radyo da, bizleri hayatımız ve evren üzerine düşünmeye sevk eden sayısız programcıyla buluşturur. Henüz düşünülmemiş olanı düşündürür.

Örneğin, Atlantik Okyanusu, üst üste sıcaklık rekorları kırarken bu yıl en sıcak zamanları yaşıyoruz. Açık Radyo, Eylül 2035’te buzulların ortadan kalkma olasılığını, bunun ne anlama geldiğini, yok oluşu ve gezegenimize neler yaptığımızı anlatır. İçinde bulunduğumuz iklim krizini ve bunun hayatlarımızdaki etkisini bıkmadan usanmadan aktarmaya devam eder. Durmamız gereken yeri geçiyor olduğumuza ve çizgiyi aşmanın sonuçlarına dikkat çeker.  Pisagor’un Adalet Kupası’nda aktardığı gibi, “çizgiyi aşarsak elimizdeki her şeyi kaybedeceğimizi” hatırlatır.

Kötülüğe karşı dayanışmanın gücü kazanacak

Açık Radyo, 30 yıldır sayısız ödül kazanmış, programlarıyla ve programcılarıyla kültürel bir ağ oluşturmuş, yaşayan bir organizma. Dünya Mirası Adalar programı ile de bizlere sekiz yıldır geniş bir ağ kurma imkanı tanıdı. Türkiye’nin birçok sivil inisiyatifini programlarımızda ağırladık, dayanışmalarını güçlendirdik. Birlikte güçlendik.

Mesela, bu yıl Dünya Mirası Adalar programı; başta Heybeliada Sanatoryumu olmak üzere, İstanbul‘un olağanüstü güzellikteki büyük ve zengin alanlarında yer alan hastanelerine “kupon arazi” gözüyle bakan iktidarın müdahalesi ve sağlık sistemine verilen zararı tüm açıklığıyla gözler önüne seren program olması nedeniyle İstanbul Tabip Odası tarafından verilen radyo program ödülüne layık görüldü. Sağlıktaki rantçı müdahaleleri sanatoryum üzerinden gözler önüne serebildiğimiz için mutluyuz ama keşke bu programlara gerek kalmasaydı da bebeklerin bile sömürüldüğü düzene şahitlik etmeseydik.

Bu sene bir diğer ödül ise kurucuları arasında olduğumuz Kıyıda’ya verildi. Hrant Dink Vakfı tarafından 16. Uluslararası Hrant Dink Ödülleri’nde Işıklar’dan biri olan, kıyı ekosistemlerini korumak ve insanların kıyılara serbestçe ulaşmasını sağlamak için Türkiye’nin kıyılarında mücadele veren önemli bir dayanışma ağına, Kıyı Hareketleri Ağı’na ödülün verilmesine çok sevindik. Bu mücadeleye Açık Radyo’nun sağladığı destek çok önemliydi.

Türkiye’deki bir çok sivil inisiyatife, dayanışma ağlarına kapılarını açan bizi güzel insanlarla buluşturan yine Açık Radyo’muzdu. Depremden sonra tanıştığımız güzel insanlarla Hatay’daki Asi Havzası’nda yaşayan halkın sağlığını ve canlılarının yaşamlarını tehdit oluşturan ekolojik tahribatı tespit edip alternatifler oluşturmak üzere Asi Çevre Vizyon Planı’nı hazırlamaya devam ediyoruz. Bütünüyle sivil toplum kuruşlarının ortaklığına dayanan, Dünya Mirası Adalar’ın da bir bileşeni olduğu Türkiye’nin ilk “çevre vizyon planı”, Samandağ kıyılarında doğanın korunduğu, afetlere dayanıklı bir gelecek hazırlamak için yol haritası olacak.

Yani Açık Radyo sadece umudun değil, eyleme geçmenin de kapısını açtı, açıyor bize.

Kötülüğün eşiği aşıldı. Elimizdekileri kaybetmememiz ve kötülüğe karşı durabilmemiz için Açık Radyo açık kalmalı. Sesimize ve sözümüze sahip çıkmak için elimizden geleni yapmalı, dayanışmayı büyütmeliyiz.

‘Birlikte daha iyiyiz’

Biz, günlerdir yaşadığımız baskılar, yasaklar, kapatmalar, cezalar ve dayatmalarla boğuşurken, Nobel ödül komitesi “hukukun üstünlüğünün zayıf ve toplumu sömüren kurumların mevcut olduğu toplumlarda büyümenin ya da daha iyiye doğru değişimin niçin gerçekleşmediğine” ilişkin çalışmasından dolayı Prof. Dr. Daron Acemoğlu’na verdi.

Acemoğlu, dünyanın en önemli iktisatçılarından olmasının yanı sıra, biz onu Büyükada’da çocukluk ve gençliğini geçirmesinden de biliyoruz. Yakın zaman önce, Adalar’da sürdürdüğümüz #azmanminibüs dayatmasına karşı haklı mücadelemize destek olmuş; “Türkiye’de bir sivil toplum mücadelesi. Benim çocukluğumu geçirdiğim Büyükada’da Belediyenin keyfi kararlarına karşı halk tepkisi” demişti. Gerçek bir entelektüelin doğduğu topraklara, kültürüne sahip çıkması yanı sıra demokrasiye verdiği değeri de bir kez daha görmüş, umutlanmıştık.

Bu da Açık Radyo’muzun, sesimizi çoğaltmamızın sayesinde oldu. Canlı cansız tüm varlıklarla anlamlı bağlar kurmasını, bireylerin birbirlerine yardım etmesini sağlayan, çözümler üreten, başkalarının hayatında olumlu farklar yaratan, gezegenimizde daha iyi, daha adil bir yaşam için çabalayan, “ben” değil “biz” diyen bir yapı olduğu için. Topluluk radyosu olarak “Birlikte daha iyiyiz” diyebildiği, diyebildiğimiz için…

Kayıtlarımız hazır, biz hazırız…

Bugün, 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyetimizin 101’nci yaşını kutluyoruz. .

1924’te; Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla Cumhuriyetin kuruluşundan bir sene sonra kurulan Türkiye’nin ilk yapılarından ve ilk pandemi hastanesi Heybeliada Sanatoryumu’nun ise 100’ncü yaşı. Bugün aynı zamanda Dünya Mirası Adalar programının da Açık Radyo’daki yayın günü. Bugün hep birlikte hem Cumhuriyetin 101’nci yaşını hem de Cumhuriyet yapılarının son kalanlarından bir kültürel miras olan Heybeliada Sanatoryumu’nun 101’nci yaşını kutlayacaktık radyomuzda. Konuğumuzla programımızın kaydını bile yaptık. Biz hazırız.

Bir avuç güzel insanla kazanılan Kurtuluş Savaşımızı hatırlarken, yüzümüzü aydınlık tarafa, güzel insanlara çevirelim, birlikte umudu ve dayanışmayı çoğaltalım, onlara katılalım.

Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras; Cumhuriyet bayramımız  kutlu olsun.

Açık Radyomuz hep açık olsun.

 

 

RSF: Doğal kaynakların sömürüsü ve ekoloji habercilerine baskı el ele gidiyor

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü son raporunda doğal kaynakların üçte ikisinin basın özgürlüğünün ciddi tehlike altında olduğu ülkelerde çıkarıldığını ve bu konuyu haberleştiren gazeteciler için uluslararası toplumun daha güçlü koruma sağlaması gerektiğini duyurdu.

Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni Dünya Bankası’nın toplam doğal kaynak rantları tahminleriyle karşılaştıran RSF,  dünya genelindeki doğal kaynakların üçte ikisinin basın özgürlüğünün “zor” veya “çok ciddi” olarak sınıflandırıldığı ülkelerde çıkarıldığını tespit etti.

‘Gazetecinin susturulması, dünya sistemlerinde yıkıcı etkilere sahip’

Büyükşehir belediyelerinin çevre ve iklim bütçesi her geçen yıl azalıyor

Kamu Harcamalarını İzleme Platformu (KAHİP), 2021 ve 2022 yıllarından sonra bu yıl da 30 Büyükşehir Belediyesinin Çevre Koruma ve İklim Değişikliği (ÇKİD) ile ilgili 2023-2024 bütçelerini mercek altına alan raporunu yayımladı.

30 büyükşehir belediyesinin (biri verileri ayrıştırılamadığı için çalışmaya dahil edilmedi) 2022-2024 dönemi için çevre koruma ve ikilim değişikliği ile mücadele için ayırdığı kaynağı inceleyen rapor, yerel yönetimlerin konuya verdikleri önemi somut verilerle gözler önüne seriyor.

İzleme kapsamında, öncelikle daha önceki yıllarda incelenen 14 belediye ve bağlı kurum incelendi. 2023 ve 2024 yılları için ek olarak 16 büyükşehir belediyesi ve bağlı kurum da inceleme kapsamına dahil edildi: Diyarbakır, Malatya, Mardin, Erzurum, Hatay, Denizli, Eskişehir, Sakarya, Samsun, Trabzon, Aydın, Kahramanmaraş, Ordu, Şanlıurfa, Tekirdağ ve Van

Çalışmanın sonuçlarına göre, 29 büyükşehir belediyesi ve bağlı kuruluşun ÇKİD bütçelerinin toplam yıllık bütçelerine oranı 2024 yılında yüzde 23 civarında kaldığı görülüyor. Raporda, daha önce izlenen 14 büyükşehir ve bağlı kurumlarının ÇKİD bütçelerinin ilgili toplam bütçelere oranı 2018 yılında yüzde 25’in üzerinde düşüş gösterirken, 2022 yılında tekrar yükseldiğine ancak 2023 ve 2024 yıllarında önce yüzde 24 sonra yüzde 23’e düştüğüne dikkat çekiliyor.

Raporda yapılan bir karşılaştırma ile 2024 yılında, 29 büyükşehir belediyesinin ve bağlı kurumlarının ÇKİD için ayırdıkları bütçelerinin toplamının 184 milyar TL olduğu, halbuki fosil yakıt kullanımı ve mikroplastiklerin doğaya yayılmasında en önde rol oynayan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün 2024 bütçesinin 267 milyar TL’ye yükseldiği vurgulanıyor.

Çalışmanın yazarları, giderek ağırlaşan koşullar altında, çevre koruma ve iklim değişikliği ile mücadele konusuna ayrılan bütçenin toplam bütçeye oranında yaşanan 2024 yılında yaşanan azalmanın kabul edilemez olduğu belirtiyor.

Raporun ayrıntıları ve kentlere göre ayrılan bütçeleri görmek için tıklayın

‘Azaltım, uyum va atık yönetimine ayrılan bütçeyle hedeflere ulaşılamaz’

Raporda, 29 büyükşehir belediyesi ve bağlı kurumlarının 2024 bütçeleri azaltım, uyum, atık ve çevre açısından sınıflandırıldığında, azaltım hedeflerine ve yenilenebilir enerji üretimi ve kullanımı ve enerji verimliliğine ayrılan bütçenin düşük olduğunun da altı çiziliyor:

“İklim değişikliğine yüksek salım ile katkıda bulunan ve küresel ısınmanın olumsuz sonuçlarından en çok etkilenen bölgelerin kentler olduğu düşünüldüğünde; Türkiye’de yerel yönetimlerin ÇKİD için toplam bütçeleri içinden ayırabildikleri kaynağın 2018-2022 yılları arasında azalma gösteriyor olması kabul edilebilir bir sonuç değildir. Gerek azaltım, gerek atık, gerek uyum konusunda yerel yönetimler başat bir işleve sahiptir ve kaynakları artırılmalıdır. Özellikle 2021 yılında Paris Anlaşması’nın onaylanmış olduğu dikkate alındığında, açıklanan hedeflere reel bütçe azaltılarak nasıl ulaşılacağı bir muammadır.”

Rapordan bazı veriler şöyle:

  • 2023 yılı tabloları incelendiğinde, azaltım hedefleri bütçesinin yüzde 74’ünün raylı sisteme ayrılmış olması çarpıcı bir sonuç. Yenilenebilir enerji üretimi ve kullanımı ve enerji verimliliğine ayrılan bütçe ise azaltım bütçesinin sadece yüzde 24’ü.
  • Benzer şekilde, içme suyu tesisi yapımı, tarımsal sulama tesisi yapımı, sulama tesisi ve içme suyu tesislerinin işletilmesi toplam uyum bütçesinin yüzde 61’ini oluşturuyor.
  • Uyum bütçesinin yüzde 31’i ise çim ağırlıklı yeşil alan ve peyzaj düzenlemesine ayrılmış durumda. Suyun verimli kullanımı, uyumlu tarım ve hayvancılık, erken uyarı
    sistemi gibi önlemlerin hayata geçirilmesi için ise kalan bütçe uyum bütçesinin
    sadece yüzde 8’i kadar.
  • Atık toplama, atık tesisi inşası ve atık yönetimi atık hedeflerinin yüzde 86’sını, derin deşarj dahil atık su arıtma harcamaları, hedeflerin yüzde 9’unu oluşturuyor. Sıfır atık uygulamaları, atık dönüşüm ve geri kazanım için kalan bütçe yüzde 5 civarında.
  • 29 büyükşehir belediyesi ve bağlı kurumlarının 2024 performans hedefleri azaltım, uyum, atık ve diğer çevre açısından sınıflandırıldığında zaten çok düşük olan ÇKİD bütçesinde 16 BB’nin azaltım hedeflerine ayırdıkları ÇKİD bütçesinin toplam ÇKİD bütçesinin yüzde 25’inin altında olduğu görülüyor.
  • Halbuki, küresel ısınma ve iklim krizine önemli etkisi olan kentlerin, azaltım hedeflerinin daha önemli bir paya sahip olması beklenmeli.

Çalışma, eksikliği belirtilen hedefleri içerecek bir “yeşil belediyecilik” yaklaşımının büyükşehir olsun olmasın tüm belediyelerin gündemine ana akım bir konu olarak girmesini, geç kalınmış acil bir zorunluluk olduğunu vurguluyor; tüm yerel yönetimleri iklim krizine karşı acilen göreve davet ediyor.

 

‘En zengin yüzde1’in emisyonları açlığı, yoksulluğu ve ölümleri artırıyor’

Bu kişiler, ortalama olarak, tek bir yılda 184 özel jet uçuşu gerçekleştiriyor ve havada 425 saat geçiriyor. Bu da dünyadaki ortalama bir insanın 300 yılda üreteceği kadar karbon üretiyor. Lüks yatlar ise, geçen yıl ortalama bir insanın 860 yılda üreteceği kadar karbon üretti.

Örneğin, Amazon‘un kurucusu Jeff Bezos‘un iki özel jeti, 12 aylık bir süre zarfında yaklaşık 25 gün havada kaldı ve bir ABD’li Amazon çalışanının 207 yılda salacağı karbondioksit miktarına eşit karbon salımı gerçekleştirdi.Dünyanın en z engin ikinci kişisi ve Tesla CEO’su Elon Musk‘ın iki jeti , aynı sürede ortalama bir insanın 834 yıllık emisyonuna eşdeğer CO2 emisyonu üretti. Walmart perakende zincirinin varisi olan Walton ailesinin üç yatının bir yılda toplam karbon ayak izi ise 18.000 ton. Bu miktar, 1.714 Walmart mağaza çalışanının karbon ayak izine denk düşüyor. 

Oxfam, İşçi Partisi hükümetinin açıklayacağı ilk bütçe açıklaması öncesinde İngiltere Maliye Bakanı Rachel Reeves‘e, iklim kriziyle mücadelede kullanılabilecek fon toplamak amacıyla özel jetler ve süper yatlar başta olmak üzere “iklimi kirleten aşırı zenginlik” üzerindeki vergileri artırma çağrısı yaptı.

İngiltere Hazine Bakanlığı sözcüsü ise, “Mali olaylar dışında vergi değişiklikleriyle ilgili spekülasyonlar hakkında yorum yapmıyoruz” dedi.

Raporun yazarlarından Alex Maitland, “Bizim için en önemli bulgulardan biri, milyarderlerin sahip olabileceği en kirletici oyuncağın, belki bir roket gemisi hariç olmak üzere, süper yatlar olduğudur” dedi.

Yatırırımların emisyonları çok daha fazla

Ultra zenginlerin yatırımlarından kaynaklanan sera gazı emisyonları ise yatlarından ve jetlerinden çıkan CO2’den 340 kat daha fazla. Çalışmada incelenen  50 milyarderin portföyleri ortalama olarak ana ABD hisse senedi endeksine yapılan bir yatırımdan neredeyse iki kat daha fazla kirletici. Bu hisselerin neredeyse yüzde 40’ı petrol, madencilik, nakliye ve çimento gibi emisyon yoğun endüstrilerine yapıldı. Şirketlerin çoğu ayrıca iklimle ilgili eylemleri geciktirmek veya engellemek için lobiciler ve pazarlama uzmanları işe aldı.

Oxfam’a göre, bu kişiler ve şirketler varlıklarını düşük karbon yoğunluklu fonlara aktarsalardı, yatırım emisyonları 13 kat daha düşük olurdu.

Karbon eşitsizliğinin maliyeti: 1.5 milyondan fazla ölüm

Raporda ayrıca karbon eşitsizliğinin ölümcül sonuçlarına da yer verildi: Önümüzdeki yüzyılda, en zengin yüzde 1’in 2015 ile 2019 yılları arasında tüketim emisyonları nedeniyle 1,5 milyon fazla ölüme neden oldu.

Son 30 yıldır bu zengin kesimin tüketim emisyonlarının küresel ekonomik çıktıyı 2,9 trilyon dolar düşürdüğü ve yıllık 14,5 milyon insanın kalorifik ihtiyacına eşdeğer ürün kayıplarına yol açtığı belirtiliyor.

Oxfam’ın kıdemli iklim adaleti politikaları danışmanı Chiara Liguori, şunları söyledi:

“Kanıtlar açık: En zenginlerin lüks yaşam tarzlarından ve daha da önemlisi kirletici yatırımlarından kaynaklanan aşırı emisyonları eşitsizliği, açlığı körüklüyor ve hayatları tehdit ediyor. Onların pervasızca kirletmesinin, kolektif geleceğimizi tehdit eden krizi körüklemesi sadece haksızlık değil, aynı zamanda ölümcül. Bu rapor, aşırı servete uygulanan daha adil vergilerin, iklim eylemlerini hızlandırmak ve eşitsizlikle mücadele etmek için hayati önem taşıdığını gösteriyor; buna özel jetler ve süper yatlarla başlanabilir.

Bu lüks oyuncakların sadece aşırılığın sembolü olmadığı açık; bunlar insanlara ve gezegene doğrudan bir tehdit oluşturuyor.”

Gaz ocaklarından çıkan kirleticiler yılda 40 bin kişi öldürüyor

Yeni bir çalışmaya göre, gaz ocakları ve gaz sobalarının yaydığı kirletici maddeler, her yıl Avrupa‘da 40 bin kişinin erken ölümüne neden oluyor. Bu rakam, araba kazalarında ölenlerin iki katı.

Ocaklar kalp ve akciğer hastalıklarına yol açan zararlı gazlar yayıyor ancak uzmanlar tehlikeleri konusunda toplumun çok az farkındalığa sahip olduğu konusunda uyarıyor. Avrupa Birliği ülkeleri ve İngiltere‘deki haneler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, gazlı ocak kullanmak ortalama olarak bir kişinin ömründen yaklaşık iki yılı alıyor.

İspanya‘daki Jaume I Üniversitesi‘nde çevre sağlığı araştırma laboratuvarını yöneten, raporun baş yazarı Juana María Delgado-Saborit, “Sorunun boyutu düşündüğümüzden çok daha kötü” dedi.

Sadece yayılan NO2 ölçüldü

Araştırmacılar, AB’de her yıl 36.031 erken ölümün ve İngiltere’de 3.928’inin gazlı ocaklara bağlı olduğunu belirtti. Tahminlerinin muhafazakar olduğunu, çünkü yalnızca azot dioksitin (NO2 ) sağlık etkilerini dikkate aldıklarını belirten uzmanlar, karbonmonoksit ve benzen gibi diğer gazların bu çalışmada ele alınmadığını kaydetti.

Delgado-Saborit , “1978’de, NO2 kirliliğinin gaz kullanan mutfaklarda elektrikli ocaklardan çok daha fazla olduğunu ilk kez öğrendik. Ancak şimdi, gaz ocağının yaydığı kirleticiler nedeniyle kısalan hayatları da belirleyebiliyoruz” diye konuştu.

AB’deki her üç evden biri gazla yemek pişiriyor.  Birleşik Krallık‘taki evlerin yüzde 54’ünde, İtalya, Hollanda, Romanya ve Macaristan’daki evlerin ise yüzde 60’ından fazlasında gaz ocakları kullanılıyor. Fosil gazı yakan ocaklar, hava yollarını iltihaplandıran zararlı maddeler üretiyor.

Avrupa İklim Vakfı tarafından desteklenen rapor, geçen yıl evlerdeki hava kalitesini ölçerek gazla yemek pişirmenin iç mekan hava kirliliğini ne kadar artırdığını bulmaya yönelik araştırmayı temel alıyor. Araştırma kapsamında Jaume I Üniversitesi ve Valencia Üniversitesi’nden bilim insanlarının gazla yemek pişirirken iç mekan ve dış mekan hava kirliliği arasındaki oranları hesapladı ve iç mekanda NO 2 maruziyetini haritalalandırdı.

Bilim insanları daha sonra, açık hava NO2 kirliliği üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen hastalık risk oranlarını kullanarak kaybedilen yaşam sayısını hesapladı.

Sonuçlar, ABD‘de mayıs ayında yapılan ve gaz ve propan sobalarının her yıl 19.000 yetişkinin ölümüne neden olduğunu ortaya koyan bir araştırmayla da örtüşüyor.

Standart yok

AB bu ay dış hava kalitesiyle ilgili kurallarını sıkılaştırdı ancak iç hava kalitesi için standartlar belirlemedi. Avrupa Halk Sağlığı İttifakı (EPHA), politika yapıcıları emisyonlara sınırlar koyarak, daha temiz ocaklara geçişe yardımcı olmak için para teklif ederek ve üreticileri ocakları kirlilik riskleriyle etiketlemeye zorlayarak gazlı ocakları aşamalı olarak kaldırmaya çağırdı.

EPHA’dan Sara Bertucci, “Uzun zamandır gazlı ocakların tehlikelerini göz ardı edildi. İnsanlar, tıpkı sigaralar gibi, bunun sağlık etkilerini pek düşünmedi. Tıpkı sigaralar gibi, gazlı ocaklar da evimizi kirlilikle dolduran küçük bir ateştir” diye konuştu.

Kirletici partiküller ve çıkan dumandan korunmak için, bu ocakları kullanan insanların yemek pişirirken pencereleri açması ve aspiratörleri çalıştırması öneriliyor.

Greta Thunberg’den Türkiye’nin ilk iklim davasına destek

Açık Radyo‘nun karasal yayınının RTÜK eliyle sona erdirilmesi nedeniyle İstanbul‘a gelen İsveçli iklim aktiviste Greta Thunberg, Türkiyeli genç iklim aktivistleriyle de buluştu.

Thunberg, Türkiye’nin açıkladığı iklim hedefini yetersiz buldukları için dava açan ve change.org/iklimdavasi adresinde kampanya yürüten genç iklim aktivistlerine desteğini belirtti.

Genç iklim aktivistleri; Atlas Sarrafoğlu, Seren Anaçoğlu ve Ela Naz Birdal, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması kapsamında 13 Nisan 2023 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’ne sunduğu iklim hedefinin yetersiz olması nedeniyle hukuki yollara başvurarak gelecekteki haklarının korunması için dava açmıştı.

Ancak davanın görüldüğü Danıştay‘ın ilgili dairesi davayı incelemedi; davanın tarafları olan Cumhurbaşkanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na dava dilekçesini tebliğ etmedi ve yanıtlarını sormadan davayı reddetti.  

change.org/iklimdavasi adresinde de imza kampanyası yürüten ve 21 binden fazla imza toplayan üç iklim aktivisti gencin açmış olduğu dava, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelede sera gazı emisyonlarını nasıl düzenleyeceğine ilişkin açılmış ilk iklim davası olması özelliğini taşıyor.

Dava aynı zamanda, Paris İklim Anlaşması hedeflerinin yeterli plan ve uygulamalarla gerçekleştirilmesine katkı sunulması ile iklim krizinin yıkıcı etkileri açısından tüm çocuk ve gençlerin temel hak ve hürriyetleri arasında da bağlantı kuran ilk dava.

 

Prof. Sarı’dan uyarı: Marmara Denizi’nde müsilaj geri döndü

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı, 2021 yılı ilkbahar-yaz aylarında Marmara Denizi’nin yüzeyini kaplayan müsilajın geri döndüğünü söyledi.

Balıkesir Erdek Körfezi’nde incelemeler yapan Sarı, 10 metre derinlikte başlayıp, 15 metre derinliğe kadar müsilaj oluştuğunun tespit edildiğini, bunu nedeninin ise Marmara Denizi Eylem Planı’nınn etkin biçimde uygulanmaması olduğunu belirtti.

‘Eylem planı uygulanmadı, kirlilik yükü azaltılmadı’

Profesör Sarı, kontrol dalışı sonrası yayınladığı basın açıklamasında şunları söyledi:

“2021 yılında hazırlanarak uygulamaya konulan 22 eylemden oluşan Marmara Denizi Eylem Planı’nın (MDEP) 14 maddesi denizin kirlilik yükünü azaltmakla ilgiliydi.

Üzülerek belirtmek gerekir ki MDEP etkin şekilde uygulanamadığı için denizin kirlilik yükü azaltılamamış ve müsilaj yeniden Marmara Denizi’ni tehdit eder hale gelmiştir.

Müsilajın deniz ekosistemine vereceği zararları azaltmak, balıkçılık ve turizm başta olmak üzere ekonomik kayıpları sınırlandırmak için acilen merkezi ve yerel yönetimlerin harekete geçmesi şarttır.

Marmara Denizi’ne ulaşan tüm kirlilik kaynakları kontrol altına alınmalıdır. Denize su değil zehir taşıyan Nilüfer Çayı, Gönen Çayı, bir tünelle Marmara’ya bağlanan Ergene Nehri’’ne kontrolsüzce salınan endüstriyel atıklar durdurulmalıdır.

Bütün akarsular için debiye bağlı deşarj limitleri yeniden düzenlenerek acilen uygulamaya geçilmelidir. Müsilajın negatif etkilerini azaltmak üzere Marmara Bölgesi’nde her türlü arıtılmamış atık deşarjı acilen durdurulmalı ve denetimler artırılmalıdır.”

Yeşil Nokta‘Marmara’nın müsilajdan kurtulması için 16 arıtma tesisine ve 10 milyar TL’ye ihtiyaç var’
Yeşil NoktaBursa Su Kolektifi: Müsilaj yüzeyden temizlendi, denizde oksijen kalmadı
Yeşil NoktaMüsilaj Sorununu Araştırma Komisyonu toplandı: Müsilaj, kirlenme zincirinin sadece bir halkası
Yeşil NoktaProf. Dr. Mustafa Sarı: Müsilajın büyük bir kısmı denizin dibinde

Müsilajın, uygun şartlar oluştuğunda her mevsim görülebileceğine dikkat çeken Sarı, Marmara Denizi’nde genellikle müsilaj oluşumunun Karadeniz’den gelen suyun minimum, durağanlığın maksimum olduğu ekim-kasım aylarında başladığına, üretimin maksimuma çıktığı ilkbahar aylarında ise yüzeye çıktığına dikkat çekti.

Yeşil NoktaMarmara’dan toplanan müsilaj nereye gidiyor, nasıl ‘bertaraf’ ediliyor?
Yeşil NoktaA’dan Z’ye müsilaj sorunu: İklim krizinin rolü nedir?
Yeşil NoktaMüsilaj sonrası Marmara Denizi’ndeki balık tür çeşitliliği yüzde 25 azaldı
Yeşil NoktaMüsilaj Araştırma Komisyonu raporu: Marmara Denizi’ne artık biyolojik arıtma olmadan su verilmemeli

‘Atık yükü azaltılmalı’

Sarı iklim değişikliğine bağlı deniz yüzey sıcaklığı ve artan kirliliğin müsilaj oluşumunu tetiklediğini belirtti:

“Müsilaj, deniz ekosistemine ciddi zararı olan bir felakettir. Marmara Denizi çevresinde yaşayan 25 milyon insanın atıklarının ne yazık ki halen en fazla yüzde 55’i arıtılıyor.

Geriye kalan atıkların yüzde 45’i sadece parçacıklar fiziksel olarak ayrılarak derin deşarjla denize boca ediliyor.

Ülke endüstrisinin yarısından fazlası da Marmara Denizi çevresinde kümelenmiş vaziyette. Sanayi atıklarının da en iyi olasılıkla yarısı arıtılıyor, geri kalan kısmı hiç arıtılmadan Marmara Denizi’ne ulaşıyor.

Yoğun tarımsal faaliyet esnasında kullanılan gübreler, tarım zehirleri ve akarsu ağı ile denize ulaşan atıkların miktarı da azımsanmayacak kadar yüksek.

Deniz suyu sıcaklığı artışını sınırlandırmak veya deniz şartlarındaki durağanlığa müdahil olmak ne yazık ki mümkün değil. Bu yüzden 2021 yılından beri tüm bilim insanları yeni müsilaj oluşumunun önüne geçmenin tek yolunun Marmara Denizi’nin atık yükünün azaltılmasıyla mümkün olduğuna dikkat çekmektedir.”

 

Denizli’nin ormanları beş gündür yanıyor

Denizli‘nin Merkezefendi ve Babadağ ilçeleri sınırında bulunan Karcı Dağı‘nda 24 Ekim’de başlayan orman yangını, beşinci gün halen söndürülemedi. Yangın yüzünden kentin üzerini sarı bir sis bulutu kapladı. Sağlık ekipleri halkı açık havada dolaşmamaları ve pencerelerini kapalı tutmaları konusunda uyardı.

Sarp, kayalık ve ulaşımın güç olduğu bir bölgede devam eden yangının yerleşim yerlerine sıçramaması için önlemler alınırken, havadan ve karadan müdahaleler aralıksız devam ediyor. Yetkililer, rüzgarın yön değiştirmesi ve şiddetinin artması gibi olumsuz faktörlere karşı da uyarı yaptı.

Yangının kontrol altına alınabilmesi için orman ve itfaiye teşkilatına bağlı birimler 24 saat aralıksız olarak görev yaparken; sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler de çalışmalara destek veriyor.

Denizli Valiliği’nden yapılan açıklamada, “Arazinin sarp ve kayalık olması nedeniyle çoğu yerde, yer ekipleri el aletleri ile yangının önüne şerit açarak mücadele etmektedir” denildi.

Sosyal medya hesabından yapılan açıklamada toplam 738 personel ve gönüllünün yanı sıra 6 helikopter, 27 arazöz, 12 su ikmal aracı, 14 iş makinesi, 12 ilk müdahale aracı, 31 hizmet aracı ile yangına müdahale edildiği açıklandı.

Valilik, yangının yerleşim yerleri için şu an tehdit oluşturmadığını duyurdu. Yangının çıkış nedeni ise henüz bilinmiyor.

‘İtfaiye araçları karadan ulaşamıyor’

Denizli Büyükşehir Belediyesi ise arazi koşulları nedeniyle itfaiye araçlarıyla karadan müdahale yapılamadığı bildirildi:

“An itibari ile orman bölge müdürlüğü ekiplerine destek olarak 5 tanker ile yangın havuzlarına su ikmali yapılmakta, 2 kırıcı ekskavatör, 2 dozer 2 Beko loder ile sarp arazide yol açma çalışmaları devam etmektedir.

 

Karadenizliler ekolojik talana karşı bir araya geldi

Maden ve enerji şirketlerinin talanına karşı Karadeniz‘in bir çok kentinden vatandaşlar hafta sonunda Trabzon’da bir araya geldi.

Trabzon Emek ve Demokrasi Güçleri ile Derelerin Kardeşliği Platformu‘nun düzenlediği miting için doğa savunucuları Maraş Caddesi’nden başlattıkları yürüyüşte “Yaşam alanlarımıza, emeğimize ve geleceğimize sahip çıkıyoruz” pankartı açtı; “Betona değil doğaya hayat ver”, “Doğuya dokunma geleceği koru”, “Fındıkta beton değil, yerli üretici korunmalı”, ve “Yaşam alanlarına müdahale geleceğe ihanettir” dövizleri taşıdı.

MA‘nın aktardığına göre, Atatürk Meydanı‘ndaki mitinge CHP Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez, Trabzon Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya, Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu ile Trabzon’un ilçelerinin yanı sıra Sinop, Ordu, Samsun, Giresun, Rize ve Artvin‘den çok sayıda yurttaş katıldı.

‘Bu topraklar kaderimiz, biz onların bekçisiyiz’

Trabzon Emek ve Demokrasi Güçleri Sözcüsü Mehmet Akçeler burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Bizleri biz yapan, değerler bu topraklarda yaşam bulmuştur. Dedelerimizin elleriyle kurduğu köyler, ninelerimizin özenle işlediği tarlalar, bahçeler tarihimizin sessiz tanıklarıdır. Atalarımızın bize emanet ettiği bu toprakları bizde çocuklarımıza aynı bilinç ve onurla devredeceğiz. Çünkü bu topraklar bizim kaderimiz, bizde onların bekçileriyiz. Bugün Trabzon’da yurdumuzun çeşitli yörelerinden gelen, yaşam için direnen kardeşlerimizle birlikte Meydan’dan en güçlü sesimizle şirketlerin talanına hayır diyoruz” dedi.

‘Hayat oradaysa, meydan burada’

Eğitim Sen Trabzon Şubesi Başkanı Muhammet İkinci ise yaşam alanlarına, emeklerine saldıranlara karşı geleceği korumak için mitingde buluştuklarını vurguladı. İkinci, şirketlere “Hayat oradaysa meydan burada diyerek, ‘Hodri Meydan’ diyoruz” diye seslendi:

“Buraya istekte bulunmaya değil, Karadeniz halkının iradesini ortaya koymaya, Karadeniz insanını itirazını seslendirmeye ve uyarıda bulunmaya geldik. Bizim yaşam alanlarımıza saldırıyorlar. Buna kayıtsız kalmak mümkün müdür? Hayatı paradan ibaret görenler, kendileri için paradan başka değer bilmeyenler, bizi de kendileri ile karıştırıyorlar. Ama bizim için para yaşamdan değerli değildir. Bizim için yaylalarımıza, dağlarımıza, ormanlarımıza paha biçilemez. Karadeniz’e maden şirketlerinin aracılığı ile el koyulmak isteniyor. HES’lerle, Maden arama sahaları ile taş ocakları ile bir talan düzeni bize reva görülüyor. Soruyoruz buna izin verilebilir mi? Bundan büyük ihanet olabilir mi? Topraklarımızı koruyacağız.”