Editörün SeçtikleriEkolojiİklim KriziManşet

A’dan Z’ye müsilaj sorunu: İklim krizinin rolü nedir?

0

Halk arasında ‘deniz salyası’ olarak da bilinen müsilaj kısa zamanda Marmara Denizi’nin kâbusu haline geldi. İstanbul sahilleri, adalar, İzmit Körfezi, Yalova, Balıkesir ve Tekirdağ kıyıları salya ile kaplandı.

Dahası deniz altına yapılan dalışlar sonucunda yüzeyde görüntülenen müsilajın deniz dibindekilerin yalnızca yüzde 5’i olduğu ortaya çıktı. Yani tehlike göründüğünden çok daha büyük.

Her ne kadar kapalı denizlerde deniz salyası oluşumu ‘doğal’ olarak kabul edilse de uzmanlar Marmara Denizi’nde daha önce eşi benzeri görülmemiş bir boyutta bu olayın yaşanmasının doğrudan ‘insan etkisi’ sebebiyle olduğu konusunda hemfikir.

Peki müsilaj nedir? Marmara Denizi’nde neden görülmeye başlandı? İklim krizinin müsilaj oluşumundaki rolü nedir? Müsilaj sorununun çözümü iklim kriziyle mücadele etmeden mümkün olur mu?

Fotoğraf: Hüseyin Çakmak/ DHA

Müsilaj nedir?

Müsilajı kapalı denizlerde ortaya çıkan beyaz-kahverengi renklerde ve jelatin yapıda olan bir salgı olarak tanımlamak mümkün.

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Sarı, müsilajı “Denizdeki biyolojik üretimin başlangıcını, ilk basamağını teşkil eden fitoplankton dediğimiz mikro alglerin, yani mikroskobik bitkiciklerin aşırı çoğalması sonucu, ortamda vuku bulan bazı şartlara tepki olarak bıraktıkları salgı” şeklinde tanımlıyor.

‘Patlayınca hücre içi sıvısı yayılıyor’

Marmara Çevresel İzleme (MAREM) projesi yürütücüsü, hidrobiyolog Levent Artüz ise 1+1 ile yaptığı söyleşide müsilajın ne olduğunu şu sözlerle anlatıyor:

Bir tarifle anlatmak gerekirse, oklava şeklinde bir tavuk yumurtası düşünün, bilimsel ismi Proboscia alata olan plankton, kısa sürede anormal artış gösteriyor. Daha sonra patlıyor. Patlama derken bomba patlaması değil, çiçeklenme, tomurcuk patlaması. Ölüp kırılıyor. Kırılınca hücre içi sıvısı ortama yayılıyor. Tıpkı yumurtanın beyazını su dolu bir bardağa dökmek gibi…

Sarıçay’ı kaplayan deniz salyası. Fotoğraf: DHA

Marmara Denizi’nde müsilaj nasıl oluştu?

Bu soruya uzmanlar tarafından verilen cevapları üç başlık altında toplamak mümkün: Deniz suyu sıcaklığının yükselmesi, denizdeki durağanlık ve kirlilik.

Deniz suyu sıcaklığındaki artışın iklim kriziyle doğrudan alakalı olduğunu aktaran Su Politikaları Araştırmacısı Gökçe Şencan, Yeşil Gazete’ye yaptığı açıklamada “Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine baktığımızda bu durumu net bir şekilde görebiliyoruz” dedi.

Son 10 yılda rekor ısınma

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) 2020 Marmara Denizi Analizi’ne göre deniz sera gazı emisyonlarının etkisini artırmaya başladığı 1970 yılından bu yana sürekli ısınıyor.

Son 10 yıl içerisinde ise bu sıcaklık artışı rekor seviyeye çıkıyor ve bir önceki 10 yıllık periyoda kıyasla 1 derece yükseliyor. 2019 ve 2020 yıllarının nisan, mayıs ve haziran döneminde ise deniz normale göre 3-5 derece daha sıcak.

‘Planktonların artmasına neden oluyor’

Yüksek sıcaklıkta denizde çözülen oksijen oranının düştüğünü belirten Şencan, “Sıcaklığın biraz daha yüksek olması alglerin ve müsilaj sebep olan planktonların artmasına neden oluyor” ifadelerini kullandı.

“Planktonlar çürümeye başladığında bu çürüme oksijeni daha fazla tüketiyor” diyen Şencan, bu durumun deniz canlıları için çok daha büyük bir soruna yol açtığına dikkat çekti.

Diğer denizlerden daha hızlı ısınıyor

Öte yandan iklim değişikliği bütün denizlerde sıcaklık artışına yol açarken Marmara’daki artış Akdeniz ve Ege’den daha hızlı gerçekleşiyor.

Bu durumun bir sebebi olarak kapalı Marmara Denizi’ndeki durağanlık gösteriliyor. Denizin üstündeki 25 metrenin Karadeniz’den gelen sudan, 25 metrenin altının ise Akdeniz’den gelen sudan oluştuğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Sarı şunları söylüyor:

İki su kütlesi arasındaki tabaka Marmara Denizi’nin yüzeyi ile dibi arasındaki ilişkiyi zorlaştırıyor, sirkülasyonları engelliyor. Yüzey akıntıları da tamamen Karadeniz’den gelen sularla ilgili.”

Bu görüşe göre Karadeniz’den akıntı gelmediğinde Marmara’nın üst akıntısı da azalıyor, durağanlaşıyor, özellikle körfezlerde sirkülasyon iyice azalıyor.

Marmara Denizi’ni kaplayan müsilaj uydudan da görüntülendi.

Üst tabakadaki bulanıklık ısınmayı artırıyor

Levent Artüz ise Derin Deniz Deşarjları sebebiyle Marmara’nın üst su kütlesinde oluşan bulanıklığa şu sözlerle dikkat çekiyor:

Komşu denizlerde ısınma dünya ortalaması olan 1 dereceye yakınken Marmara’daki sıcaklık artışı 2,5 derece. 2000 senesinde sıcaklık artışı 1,8 derece civarında. 2000’den beri Marmara’nın üst su kütlesinde inanılmaz bir sıcaklık artışı var. MAREM olarak yaptığımız çalışmalardan biliyoruz ki, önlem alınmaksızın yapılan Derin Deniz Deşarjlarından dolayı oluşan bulanıklık sebebi ile özellikle üst katmanda deniz suyu sıcaklığının anormal bir şekilde arttığını görüyoruz.

Derin Deniz Deşarjı nasıl uygulandı?

Derin Deniz Deşarjı atık suların sahillerden belirli uzaklıklarda deniz dibine boru ve difüzörlerle aktarılması olarak tanımlanıyor. İlk önce Kuzey ve Güney Haliç kolektörleri yapıldığını hatırlatan Artüz bu süreci şu sözlerle anlatıyor:

Haliç’in bütün pisliği borularla (kuşaklama kolektörleri) toplanarak Ahırkapı önünden Derin Deniz Deşarjı yöntemiyle Marmara’ya basıldı. Denizin alt akıntısını taşıyıcı bir bant (konveyör) gibi düşündüler ve atık suların Karadeniz’e gitmesini umdular. Velev ki bütün atık su Karadeniz’e ulaşsaydı, o zaman da Karadeniz kirlenecekti. Ne yazıktır ki, kısa sürede bu Derin Deniz Deşarj yöntemi Türkiye’deki tüm belediyelere örnek oldu. Karadeniz, Marmara ve Ege’deki tüm kurum ve kuruluşlar bu kervana katıldı. Geçen zaman zarfında Derin Deniz Deşarjını aklamak için yönetmelikler çıkarıldı. ‘Derin Deniz Deşarjı seyreltmeyle arıtma yapıyor’ dendi. Evet, seyrelme oluyor. Bir bardak temiz suya bir damla kirli su eklesem kirlilik seyrelir. Ama o su içilir mi? Hiçbir arıtma yapmaksızın, nasıl olsa seyreliyor düşüncesiyle atıklar denizlere boca edilmeye başlandı. Ne kadar seyrelirse seyrelsin, 32 senenin sonunda geldiğimiz nokta bu.

‘İklim değişikliği kararlarda hesaba katılmıyor’

Gökçe Şencan da yaptığı açıklamada “Marmara Denizi tamamen temiz olsaydı deniz sularında meydana gelen sıcaklık bu kadar büyük bir soruna yol açmayabilirdi. Şu anda ekstra bir sıcaklık artışı görüyoruz” ifadelerini kullandı.

İklim değişikliği etkisinin politikalarda göz önünde bulundurulmadığına dikkat çeken Şencan, “Eğer biz gerçekten iklimi dikkate alarak kararlar verseydik şu anda bu sorunla karşılaşmazdık. Marmara’ya atık bırakmadan önce üç kere beş kere düşünürdük. Bu kirliliği deniz kaldırmaz risk altında diye. Biz bu tür değişimleri dahil etmediğimiz içi bunu öngöremedik” dedi.

Çözüm ne?

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’na (TÜDAV göre ilk olarak deniz üstünde biriken müsilajın fiziksel yöntemlerle mesela petrol yayılmasına engel olan teknelerin sistemleriyle toplanması gerekiyor.

Bu sayede müsilajın batarak daha fazla oksijen tüketmesine engel olmanın ve dolayısıyla toplu canlı ölümlerini azaltmanın mümkün olabileceğini belirten vakıf, bunun kesin ve kalıcı bir önlem olmadığının altını çiziyor.

Fotoğraf: AA

‘Atık yönetim politikası oluşturulmalı’

Prof. Dr. Sarı ise Marmara Denizi çevresindeki tüm idari ve sivil yapıların bir araya gelerek iklim değişikliğini de dikkate alan yeni bir atık yönetim politikası geliştirmesi gerektiğini söylüyor.

Arıtılmamış herhangi bir atığın denize bırakılmaması gerektiğine dikkat çeken Sarı, “Acil eylem planı hazırlamalıyız ve bundan sonra tek 1 litre bile atığı arıtmadan Marmara Denizi’ne bırakmamalıyız” ifadelerini kullanıyor.

Bütün bunlar gerçekleştirildiğinde dahi denizin ne kadar sürede eski haline dönebileceği veya artık eski haline dönmesinin mümkün olup olmayacağı ise bilinmiyor.

Çalıştay düzenlenecek

Kasım ayından bu yana yaşanan bu felaket karşısında yetkililerin harekete geçmemesi ise halk tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Aylar sonra açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum konuyu incelemek amacıyla 4 Haziran tarihinde “Marmara Denizinde Müsilaj Sorunu ve Çözüm Önerileri” çalıştayı gerçekleştirileceğini söyledi.

“Bakanlık olarak 300 kişilik ekibimizle Marmara Denizi’nde 91 noktayı, karada da tüm arıtma tesislerini ve kirlilik kaynaklarını denetliyoruz” diyen Bakan Kurum 6 Haziran’da da Marmara Denizini Koruma Eylem Planı’nı kamuoyuyla paylaşacaklarını duyurdu.

‘İklim kriziyle mücadele dahil edilmeli’

Gökçe Şencan ise müsilaj sorunuyla başa çıkmak için uygulanacak bütün yöntemlere iklim değişikliğiyle mücadelenin de dahil edilmesi gerektiğinin altını çizerek şu ifadeleri kullandı:

Küresel bir sorun olmasına rağmen Türkiye iklim kriziyle mücadele etmek için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmez ve gerekli adaptasyon çalışmalarını yapmazsa benzer sorunları tekrar tekrar ve daha sık şiddette yaşayacağız.”

‘Hükümetlerin sorumluluğunda’

İnsanların iklim krizi argümanından genel olarak kaçınmak istediklerini belirten Şencan, “Hükümetin ‘bizim elimizde olan bir şey yok, iklim değişiyor’ argümanını kullanmasından çekindiklerini düşünüyorum” dedi.

Kendi görüşüne göre iklim değişikliğiyle mücadele edememenin de kirlilikle mücadele edememenin de çok büyük bir kabahat olduğunu dile getiren Şencan, “Halbuki ikisiyle de mücadele edilebilir ve ikisiyle de mücadele etmek hükümetlerin sorumluluğunda” yorumunu yaptı.

You may also like

Comments

Comments are closed.