Dış Köşe

Örümcek kadının gazozu! – Haziran Düzkan

0
Haziran Düzkan

Deniz Gezmiş’in “o taraklarda” bezi yokmuş, şükür öğrendik, yüreğimize su serpildi.

Bülent Ersoy, İzzet Çapa’ya verdiği röportajda, Deniz Gezmiş’i tanıdığını iddia ediyor ve bir hikaye anlatıyor. Ersoy, küçük bir kızken Gezmiş’le aynı ortamda bulunuyor, O’na büyük bir hayranlık duyuyor. Gezmiş ise Ersoy’un sesine hayran, üç gazoz karşılığı O’na şarkı söyletiyor.

Bülent Ersoy, Deniz Gezmiş’in gençliğine tanıklık ettiğini iddia eden ilk isim değil. Bunda şaşırılacak bir durum da yok, devrimciler çoğunlukla çok sosyal insanlardır. Doğrusunu isterseniz, yaşı tutan, hele o yıllarda Türkiye’nin herhangi bir üniversitesinde öğrencilik yapmış çoğu kişinin Gezmiş’le anılarını dinliyoruz. Bunlardan kimileri uzaktan hayranlık hikayeleri, kimileri hiç bilinmeyen yakın arkadaşlıklar iddia ediyor, kimileri ise kulağa hiç inandırıcı gelmiyor.

Hikayeler rakı masalarında, okul kantinlerinde, fabrika yemekhanelerinde kulaktan kulağa yayılıyor. Kahramanca duruşundan tutun kızlardan gördüğü ilgiye kadar, “kendimize ait bir Malkoçoğlu” fikri, yüreklerimize su serpiyor. Demek ki böyle bir masal kahramanına, bir efsaneye ihtiyaç duyuyoruz. Türkiyeli sol, tarihindeki tüm yenilmişliklerine karşı dik duruşunu bir figürle desteklemek istiyor. Kahramanımızı pop kültürün içinde görmek de bizleri cok rahatsız etmemiş olacak ki, çoğumuz Gezmiş’i de içinde barındıran kurgu yapımlara, dizilere, kitaplara kayıtsız kalmadık. Mesafeli durduk belki, ama düşmanlık da duymadık. Kimi arkadaşları bu yapımlara danışmanlık bile yaptı. Elbette her yapım desteklenmedi. Örneğin Yol yayınlarından çıkan Ali Yıldırım imzalı “Deniz Gezmiş’in Günlüğü”, öyle aşikar bir dolandırıcılıktı ki, pek çok kişinin itirazı ile karşılaştı. Fakat bu ve bunun gibi birkaç istisna hariç, Gezmiş’in yakınları hiçbir zaman tarihi gerçekliğin peşinde olmadı. Asıl önemsenen, Deniz Gezmiş’in onurlu ve ahlaklı bir insan olarak anılmasıydı. Tabii dönemin tanıklarının kendi ahlak yargıları çerçevesinde…

Doğrusu Bülent Ersoy’un hikayesi, şimdiye kadar Gezmiş’le ilgili duyduğum en hoş, en ilham veren öykülerden birisi olabilir. Bu genç devrimcinin, henüz cinsiyet geçişi sürecine girmemiş çocuk yaşta bir transla kurduğu dostluk hikayesi, Gezmiş’i her zamankinden fazla sahiplenmeme neden oluyor. Bir devrimcinin Bülent Ersoy’la, günün birinde o eşsiz sesine rağmen yıllarca sahneye çıkamamaktan, çıktığında sırf istek şarkı kabul etmedi diye vurulmaya ve hatta “iğrenç” diye nitelendirilmeye binbir ayrımcılığa maruz kalacak bu çocukla ilişkisi, belki de ancak masal olabilecek kadar büyülü.

Fakat ne yazık ki Gezmiş’i elleriyle masallaştıranlar, o masalda bir transa yer vermiyor. Bu denli naif bir öyküye “gazoza ilaç atma” gibi tecavüz imalı, mide bulandırıcı kurgular yazmanın başka bir açıklaması olamaz herhalde.

Ben Bülent Ersoy’un masalını bu yeşil parkalı prens, bu maço kahraman masalına yeğliyorum:

“Bülent ve Deniz, iki çocukluk arkadaşıdır. Biri hayatını devrime adar, diğerinin hayatı ise bu ülkede bir devrime yol açar. Bülent kücük bir çocukken, bir elinde cımbız, bir elinde ayna yoktur belki ama, Deniz’le bir şarkı söyleyip üç gazozu paylaşırlar. Sefaları olsun, oh oh…”

 

Yazı herdildeherrenkteisyan.org/ dan alıntılanmıştır.

 

Haziran Düzkan

Haziran Düzkan

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.