EnerjiKöşe YazılarıManşetYazarlar

Ölümün rengi, kömür karası güzelim

0

Son zamanlarda vizyonda olan farklı ülkelerden filmler, gelir dağılımı ve sosyal adalet konusuna bir kez daha dikkat çekiyor. Britanya’nın dahi yönetmeni Ken Loach’un “Üzgünüz, Size Ulaşamadık” ve Güney Koreli yönetmen Bong Joon-ho’nun yönettiği “Parazit” filmleri, İngiltere’de ve Güney Kore’de yaşanan yoksulluğu ve bu sorunun, başta aile yaşantısı olmak üzere insan ilişkilerini nasıl etkilediğini çarpıcı bir şekilde beyaz perdede gözlerimizin önüne seriyor. Yoksulluk, gerçek hayatın içinde olmasına rağmen, nedense beyaz perdede bizi daha fazla etkiliyor. Belki de tüm dikkatimizi filme vermekten dolayı daha fazla etkileniyoruz. Kim bilir?

Maalesef, yoksulları daha da zor duruma düşürecek başka sorunlar var. Gittikçe bozulan hava ve çevre kalitesi, suya erişimin daha güç hale gelmesi, gıda fiyatlarının sürekli artması ve bunların yol açtığı sağlık sorunlarının yarattığı rahatsızlık ve tedavi masraflarının, yoksul insanlar için olumsuz hayat koşullarını daha da ağırlaştıracağı tartışma götürmez bir gerçek. Ekonomide, bir ülke içindeki gelir dağılımını ölçerken Gini katsayısını kullanırız. Bu katsayının, 1’e eşit olması halinde o ülkedeki tek bir vatandaşın, milli gelirin tamamını aldığını, 0’a eşit olması halinde ise, her vatandaşın milli gelirden eşit oranda pay aldığını varsayarız. Diğer bir deyişle, Gini katsayısı 0 değerine yaklaştıkça gelir dağılımında adalet sağlanırken, 1 değerine yaklaştıkça gelir dağılımındaki adalet bozulur. Burada bahsettiğim gelir dağılımı, birincil gelir dağılımı olup vergiden önceki gelir dağılımını ifade ediyor. Gelir dağılımı hesaplarına, çevre problemlerinin neden olduğu maliyetleri de koyduğumuz zaman, yoksulların nasıl daha da yoksullaştığını görmek pekala mümkündür.

Rasyonel olan hayata uymuyor

Rasyonel olan ekonomik kararların hepsi, birer fayda-maliyet analizine dayanır. Fayda-maliyet analizleri, özellikle alınan kararlar sonucunda çevreye ve insan sağlığına verilen zararlarda daha önemli hale gelir. Ancak son gelişmeler, bir kez daha bunun gerçek hayatta ve uygulamalarda yapılmadığını gösteriyor.

Türkiye’den örnek verecek olursak, termik santrallere takılması gereken ancak  maalesef Meclis’ten geçen yasa tasarısı ile 2.5 yıl ertelenmesi öngörülen filtrelerin maliyeti ile filtresiz bacaların yol açtığı sağlık sorunlarının çok iyi hesaplanması beklenirdi.  Üstelik burada söz konusu olan, hayat-memat meselesi ve insan sağlığı olduğu için bu tür hesaplara aslında hiç girilmemesi gerekirdi. Zira, termik santrallerin faaliyette bulunduğu yerlerde başta solunum yolları olmak üzere, çeşitli sağlık sorunlarındaki artış, oralarda yaşayan insanların hayat kalitesini etkilemekle kalmıyor, ölümlere de neden oluyor. Ölümün bedeli ,sadece iş gücü kaybı olmamalıdır.

Karar alıcıların, ki bunlara muhalefette olan milletvekilleri de dahil, buradaki sorumlulukları yadsınamaz. Devlet ile vatandaşlar arasında bir sözleşme vardır. Bu sözleşmenin dayandığı en temel yasa Anayasa’dır. Sosyal sözleşme gereği vatandaşlar, Anayasa ile belirlenen sorumluluklarını yerine getirirken, sözleşmenin diğer tarafında devlet adına yer alan karar alıcılardan da aynı şeyi beklemek haklarıdır. Demokrasimiz, dolaylı demokrasi olduğu için milletvekilleri, vatandaşları mecliste temsil eder. Vatandaşlar, seçimler aracılığı ile milletvekilerini kendileri adına karar almaya yetkili kılar ve doğal olarak alınan kararların kendilerinin refahı için olmasını bekler ve haklarının savunulmasını isterler. Termik santrallerine filtrenin takılmasını öngören yasa tasarısının Meclis tarafından onaylanması açıkça hak ihlalidir. Daha da düşündürücü olanı ise, bu oylamadan daha önce iktidarın, iklim krizi ile yeterince mücadele etmediğini, asıl beka sorununun iklim krizi olduğunu belirten ana muhalefet partisinin milletvekillerinin hepsinin bu çok önemli oylamaya katılmamış olmalarıdır. Hatta katılma oranları çok düşüktür. Anayasa’nın 73. Maddesi, vatandaşların vergi ödeme sorumluluğunu düzenlerken, 56. Maddesi de vatandaşların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını düzenler. Vatandaşlar, vergilerini ödeyerek sosyal sözleşmenin kendilerine düşen yükümlüğünü yerine getirirken, aynı şeyi Meclis’ten beklemek hakkına sahiptir.

Vetonun gereği yerine getirilmeli

Birkaç gün önce bir televizyon kanalı, filtre takılması için termik santrallerinin elektrik üretimine ara vermesinin ne gibi maliyetlere yol açacağı bir takım hesaplar ve görseller ile gösterdi. İnsan hayatını ve sağlığını hiçe sayarak yapılan bu hesaplamalar, gerçekçi olmaktan çok uzaktı.  Oysa WWF Türkiye, termik santrallerinin yılda zaten 365 gün çalışmadığını, ancak 70 gün civarında çalıştığını açıkladı. Kısaca bu filtrelerin takılması için, elektrik üretimine ara verilmesine gerek olmadığını belirtti.  Ama takılmaması halinde feda edilen insan hayatlarının sayısı hiç de az değildir. Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından yapılan analizler ise, 2017 yılında hava kirliliğinin trafik kazalarından daha fazla ölüme yol açtığını gösteriyor.

Ölüm zordur, ölüm büyük bir kayıptır, ölüm hüzünlüdür. Tevfik Fikret’in dediği gibi biz, melali anlamayan nesle aşina değiliz. Filtre takılmasından dolayı gerçekçi olmayan hesapları yapan nesil, melali anlamayan nesildir. Yaşam hakkı kutsaldır. Ve karar alıcılar, vatandaşların yaşam hakkını korumakla görevlidir. Bu görev, bir anayasal sorumluluk ve zorunluluktur. Bu nedenle yasa tasarısının veto edilmesi olumlu bir gelişme olmuş ve karar vericiler bu konudaki sorumluluğunu yerine getirmiştir.

 

More in Enerji

You may also like

Comments

Comments are closed.