Bugün Dünya Zeytin günü…
İnsanın, kemirgenlerden sömürgenlere uzanan uzun soluklu hikayesinde, Homoerectus’ un günümüzün akıllı insanına evirilmesi 200 bin yıl öncesine kadar gider. Yaklaşık 70 – 50 bin yıl önce meraklı-vizyon sahibi (!) öncü bir gurup Afrika’ dan dünyaya yayılır ve zaman içerisinde Avrasya’ daki diğer homo türleri ile yer değiştirirler.
Hâkim tür yaklaşık 10 bin yıl önce nehirlerin denizle birleştiği verimli topraklarda yerleşik düzene geçerek toprağı işlemeye ve doğaya hükmetmeye- sömürmeye başlar.
Doğaya hâkim olmaya başlayan ilk akıllı insan bugün yaşadığımız gelişmişlik kadar akıldışılığın da öncüleri olurlar ve gün gelir akıllı insan (!) bir gece yarısı Yırca’ da 6 bin zeytin ağacını sarı iş makineleriyle yerinden sökerek yerine enerji santrali yapmayı da akıl eder!
Antik çağın yedi büyük bilgesinden biri olarak kabul edilen Atinalı devlet adamı Solon’ un koyduğu kanuna göre zeytin ağacı kesenlerin cezası ölümdü. Yırca’ da 6 bin zeytin ağacını katleden aklı evvel bu zat eğer Antik Yunan’ da yaşıyor olsaydı yaptığı işin cezasını canıyla ödemesi gerekecekti, ama Antik Yunan’ da yaşamıyorduk ve bir şey de olmadı. Köylüler kesilen ağaçların yerine yenilerini ektiler. Zeytin, uygun koşullarda yetiştirilirse, ekimini izleyen 5-6 yıl içinde, meyve verecek duruma gelir. Ağacın verimli hale gelmesi, 20 yılı bulur ve giderek de verimi artar. 35-150 yıl arası, ağacın olgunluk ve tam verim dönemidir. Sonra, daha yüzlerce yıl yaşar. Oldukça uzun bir yaşamı vardır. Yaşlanınca da verimi azalır. Yırca’ da yeni ekilen ağaçlar 5-6 yıl sonra zeytin vermeye başlayacaklar ama ağaçların verimli hale gelmesi için Yırcalı köylülerinin 20 yıl beklemeleri gerekecek.
Eylül 2013’ te hayata veda eden Tuncel Kurtiz en son seslendirdiği ve zeytin emekçilerine ithaf ettiği “Ölmez Ağacının Son İnsanları” başlıklı okumasına Aldoux Huxley’ in sözleriyle başlar “Ben ağaçların hepsini severim ama zeytin ağacı bir başka. Her şeyden önce simgeledikleriyle. Yapraklarıyla barış, altın sarısı yağıyla mutluluktur …” der ve “… kutsal zeytin ağacının meyvesi zeytin, hangi çabalarla hasat edilir. Hangi acılarla, ayazda, yağmurda, hastalıklarla traktör sırtlarında sakatlık ve ölümlerle sonuçlanan kazalar sonrasında toplanır zeytin. O altın renkli kutsal su, kimlerin güçleriyle üretilir ve verilen onca emeğin karşılığı nedir? Yoksulluk mu, hastalık mı, ölüm mü? Bu mu zeytin emekçisinin kaderi?..” diye sorar.
Ölmez Ağacının Son İnsanları
Zeytin ağacının insanlık tarihindeki yerini kavrayabilmek için 40 bin yıl öncesine kadar uzanmak gerekiyor. Zeytin ağacına ilişkin elimizdeki en kayda değer veri, Santorini Adası’nda yapılan arkeolojik çalışmalarda elde edilmiştir. Bu çalışmalarda 40 bin yıllık zeytin yaprağı fosillerine ulaşılmıştır. Aynı zamanda Kuzey Afrika’nın Sahra Bölgesi’nde gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalarda da MÖ 12 bin yıllarına ait zeytin ağacı bulgularına rastlanmıştır. Fakat bu bulgulara ulaşılmasına rağmen ilk zeytin hasadının ne zaman yapıldığı hâlâ cevapsız bir soru olarak kalmıştır.
Bilebildiğimiz kadarıyla MÖ 8. binyılda insanlar tarafından zeytin meyveleri toplanmıştır. Yöntemli bir biçimde zeytin yetiştirildiğine dair ilk bulgular Girit adasında MÖ 1500’lere dayanıyor. İlk zeytinyağı üretimi bulguları ise MÖ 3000’lerin Filistin’ini gösteriyor.
Bilim, zeytin ağacının tam olarak ne zaman ve nerede oluştuğuna dair bir açıklama getiremese de hiçbir ağaç, insanlık tarihinde zeytin ağacı kadar kutsal kabul edilmemiş ve üstüne bu kadar efsane yaratılmamıştır. Para icat edilmezden önce ona “sıvı altın” denmiştir. Antik çağa ait paraların üzerinde bir bereket sembolü olarak zeytin dalı yer alır. Mitolojik metinlerde, bütün kutsal kitaplarda ve masallarda zeytin, zeytin ağacı ve zeytinyağından sıkça bahsedilir:
Kutsallığın, bolluğun, adaletin, sağlığın, barışın, zaferin, gururun, refahın, ölümsüzlüğün, bilgeliğin, aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun simgesi olan zeytin, kutsal metinlerde ve sanat tarihinin her alanında, mitolojik metinlerden, çağdaş edebiyat yapıtlarına; heykelden, resme, minyatüre kadar birçok biçimde kendisine yer buldu.
Efsaneye göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulan Adem, Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını diler. Oğlu Şit’ i cennet bahçesine gitmesi için görevlendirir. Cennet bahçesinin bekçiliğini yapan melek, Şit’ in duası üzerine ona üç tohum verir. Melek, bu tohumları babası Adem öldüğünde onu toprağa gömmeden ağzına yerleştirilmesi gerektiğini söyler. Adem kısa süre sonra ölünce, Hebron Vadisi’ne gömülürken ağzına bu üç tohum konulur ve gömüldüğü yerde üç ağaç yeşerir; zeytin, sedir ve servi. Bu ağaçlar Tanrı ve insan arasında barışı sağlamıştır.
Eski Mısır’a zeytini ve nasıl işleneceğini öğreten tanrıça İsis‘ tir. Mısır’da dini ayinlerde arınma aracı olarak zeytinyağı kullanılır. Onlar için zeytin, tanrısal erdemlere işaret eder. Tutankamon’ un başındaki zeytin dallarından oluşan taç, adaletin tacıdır. Güneş Tanrısı Râ’ ya, zeytin dalları sunan III.Ramses: “Senin şehrin Heliopolis’ i zeytin ağaçlarıyla süsledim. O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir. Bu zeytinyağı, senin tapınağını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır.” der.
Eski Yunan ve Roma Uygarlıklarında kutsal bir aileden gelmiş olmanın işareti bir zeytin ağacının altında doğmuş olmaktır. Çünkü Zeus’un ikiz çocukları Apollon ve Artemis zeytinlikte doğmuştur. Yine efsaneye göre, bu uygarlıklar ölülerinin sayısı kadar zeytin ağacı dikerler.
Yunan mitolojisinde zeytin ağacıyla ilgili en bilindik hikâye Parthenon’ un alınlığında bulunan kabartmalarda bulunur. Hikâye, Denizler, Depremler ve Atlar Tanrısı Poseidon ile Bilgelik Tanrıçası Athena arasında bir şehir üstüne anlaşmazlık üzerine kurgulanır. Öyküye göre; Atina’yı kimin koruyacağını belirlemek isteyen Zeus, Tanrılar Meclisi’ni toplar. Alınan karara göre, kente en değerli armağanı veren tanrı, Atina’nın koruyucusu olacaktır. Baş tanrı Zeus da bu anlaşmazlığı gidermek için ikisi arasında bir yarışma düzenler. İnsanlar hangisinin verdiği hediyeyi seçerse buraya onun ismi verilecektir ve şehrin hükümdarı da olacaktır. Poseidon üç dişli çatalını kayaya vurur ve denizlerden 4 muhteşem at çıkarır. Poseidon’ un atlarının bugün de Kuzey Ege’ de İmbros (Gökçeada) ile Tenedos (Bozcada) arasında yer alan ahırlarında olduğu rivayet edilir. Poseidon ‘Bu atlarla dünyanın her yerine gider, ordular kurar, fetihler yaparsınız’ der. Athena ise mızrağını yere saplar ve topraktan ince dallı, koyu yeşil yapraklı ve yeşil meyveli bir ağaç çıkar ve şöyle der:” ‘Bu ağaç yüzyıllarca yaşar, meyvesini yeşilken de siyahken de yersiniz. Gölgesinde serinler, meyvesinden yağ yapar, yağından ateş yakarsınız…’. İnsanlar Athena’nın hediyesini seçer ve ağaç Akropolis’ e dikilir. Şehire de onun ismi verilir, Atina denir. Bir süre sonra Poseidon’ un Atina’ya hâkim olamamasına içerlenen oğlu Halirrothios, zeytin ağacını kesmek için elindeki baltayı sallar fakat balta ters döner ve Halirrothios’ un kafasını keser. Yeryüzünde yetişen bütün zeytin ağaçlarının Athena’ nın Akropolis’ te dikili ağacından türediği rivayet edilir.
Antik çağda yapılan olimpiyatlarda ve savaşlarda kahramanlık gösterenler sadece zeytin ağacının dallarından örülmüş çelenklerle ödüllendirilir, başları zeytin dallarıyla taçlanır ve içi zeytinyağı dolu amfora hediye edilirdi.
Kuran’ı Kerim ise zeytinin (incirle birlikte) insanlığa bir hediye olarak Sina Dağı’na cennetten indirildiğini yazar. İslam’ın kutsal kitabı çok defa zeytin ağacı üstüne yemin eder. Kuran’a göre zeytin mübarektir ve ne doğuya ne de batıya aittir. Zeytinyağı ateşe dokunmasa bile ışık çıkaracak gibi berraktır der. Kuranda bir ayet Athena’ nın sözlerini tekrarlar ve “… bir ağaç da yetiştirdik ki, tur-i sina’ dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır.” der. Tin Suresi; “İncire ve Zeytine ant olsun” diye başlar.
İbranice yazılmış ilk İncil kitabı olan Hakimler kitabında geçen bir öyküde, ağaçların kendilerine kral seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder. Kral olması için seçilen zeytin ağacı Allah’ın ve insanın övdüğü zeytinyağından vazgeçmek istemez ve kral olmayı reddeder.
Rönesans’la birlikte sanatçıların yaşadıkları dünyaya karşı ilgileri artar ve resmedilen mekanlar, gerçek dünyanın tasvirleri olmaya başlar. Aynı zamanda Hıristiyanlığa dair öyküleri resmederken mitolojik öyküleri referans almaya başlarlar. İsa’nın hayatı, onun yaşadığı coğrafyaya ait olan zeytin ve zeytin ağaçlarıyla birlikte resmedilir. Rönesans öncesi, Cebrail’in Meryem’e, İsa’ya hamile kalacağını bildirdiği” Müjde” sahnesinde, Meryem’in saflığını gösteren zeytin dalı, zambağın yerini almıştır bile. Bunun en güzel örneği Simone Martin’in, 1333 yılında San Ansano Şapeli için yaptığı Müjde sahnesinde konu alan resimde görülür.
Çoğu sanatçı zeytin ağacını görmemesine rağmen, daha önce yapılan resimlere bakarak ve birazda hayallerinde canlandırarak resimlerine aktarırlar. Van Gogh’un kardeşi Theo’ ya yazdığı mektuplardan birinde, Eugène Delacroix’ nın Kudüs’teki zeytin bahçesinin resmini yapmadan önce gerçek bir zeytinlik gören nadir ressamlardan biri olduğunu yazar.
Zeytin ağacı hakkında en çok düşünen ve çalışan ressam Vincent Van Gogh’tur. Aylarca Saint Remy’ de zeytinlikleri resmetmek için çalışır, zeytin ağacıyla alakalı onlarca resim yapar. Yaptığı etütleri, kardeşi Theo’ ya gönderir ve şöyle yazar:” Zeytin ağacı bizim Kuzey’deki söğüt kadar değişken. Bilirsin söğüt, ilk ağızda monoton görünmesine karşın çok çarpıcı bir ağaçtır ve içinde yetiştiği yöreyle tam uyum içindedir. Şimdi, bizim oralarda söğüt neyse, zeytin ile selvi de burada aynen o anlama geliyor.” Başka bir mektubunda ilerde zeytin ağaçlarıyla kaplı bir tepenin üstünde yıkık bir manastır resmetmek istediğini söyler. Van Gogh’la aynı dönemde, Paul Gauguin’ de İsa Zeytin Bahçesinde (1889) adlı dinsel resmini yapmaktadır.
Ressam Berthe Morisot, 1882 tarihli Portakal Ağaçlı Villa adlı resmi için Cimiez’ de, büyük bir bahçesi olan Villa Ratti’ ye yerleşir. Morisot’ nun eşi Eugene, Lewis Brown adlı arkadaşına yazdığı 21 Kasım tarihli bir mektubunda şöyle yazar: “Eşim çalışıyor. Işığı göz alıcı bir şekilde yansıtan portakal ve zeytin ağaçlarına âşık oldu”.
Dokuz Eylül Üniversitesi arkeologlarından Prof. Dr. Ahmet Uhri, katıldığı bir panelde “Arkeolojik kazılardan çıkan zeytin çekirdekleri ve kandil buluntularından anlaşılan bu bilgi zeytinin gıda olarak tüketilmesinin ancak yerleşik yaşama geçilmesiyle tercih edildiğini ortaya koyuyor” diyerek bu ilginç detayı paylaşıyordu. Başlangıçta insan zeytini evcilleştirirken yemeyi değil geceyi aydınlatmak için tüketmeyi hedeflemişti. Aynı söyleşide Doğu Akdeniz’in zeytinin anavatanı olduğunu da kaydeden Uhri, zeytinin gıda olarak sofralara ilk kez Suriye ve Ürdün’de gelmeye başladığını da kaydetmişti.
Zeytin ağacı Akdeniz kökenli bir bitkidir. O kadar Akdenizlidir ki “Zeytin ağacının vazgeçtiği yerde Akdeniz biter” diyordu Georges Duhamel.
Lawrence Durrell, ‘Prospero’ nun Hücresi’ yapıtında “Akdeniz’in tümü, heykeller, palmiyeler, altın kolyeler, sakallı kahramanlar, şarap, fikirler, gemiler, ay ışığı, kanatlı gorgonlar, bronz adamlar, filozoflar, dişlerin arasındaki siyah zeytinlerin acı tadından yükseliyor sanki. Etten ve şaraptan daha eski bir tat; serin su kadar eski bir tat. Bölgede zeytin ve zeytin yağı kadar eski olan tek şey var: deniz; en eski antik toplumlardan bugüne kadar, hiçbir tabiat ürünü uygarlıklar üzerinde zeytin kadar biçimlendirici bir etkiye sahip olmadı.” diye anlatıyordu zeytinin Akdeniz kültüründeki önemini.
M.Ö 8. yüzyılda Anadolu’ da (İzmir veya Sakız Adası’ nda) yaşadığı tahmin edilen İonialı Homeros söylenceye göre Ege kıyılarını gezerken yorulur ve bir zeytin ağacı gölgesine oturur. Zeytin ağacı dile gelir ve yaşlı bilgenin kulağına şunları fısıldar: “Herkese aitim ve kimseye ait değilim, siz gelmeden öncede buradaydım, siz gittikten sonrada burada olacağım.”
Zeytin ağacı uzun ömürleri sayesinde bir anlamda ölümsüzlüğün simgesi olmuşlardır. Zeytin ağacı binlerce yıl yaşayabilir. Gövdesi son derece dayanıklıdır. Çürüyüp ölse bile dibinden sürgün vererek yeniden dirilir. Bu yüzden zeytin ağacı ölümsüzdür, hayat ağacıdır. Bu açıdan her gün gördüğünüz bir zeytin ağacı insanlık kadar eski olabilir. Girit’te 4000 yaşında bir zeytin ağacı tespit edilmiştir. Yine Hırvatistan’da 1600 yıllık bir zeytin ağacı vardır ve hala ürün vermektedir. İsa Peygamberin göğe yükseldiğine inanılan Kudüs’teki Zeytin Dağı’ndaki bahçede o zamandan kalma zeytin ağaçları bugün hala yaşamaktadır.
Mehmet Başaran da zeytinin ölümsüzlüğünü “Ağaçların bilgesi, zeytindir kuşkusuz… En çelimsizi bile kendini kabul ettiren bir ağırbaşlılık, bir suskunluk içinde… Yaşlarını bilen yok. Roma’nın, Bizans’ın izlerini taşıyor bazıları… Zamanlar geçmiş, sahipler değişmiş ama onlar kendi ölümsüzlüklerinde… Gene kendi kendilerinin.” cümleleriyle anlatıyor.
Zeytinin, her ne kadar mitolojide Bilgelik Tanrıçası Athena’ nın mızrağını sapladığı yerde bittiği yazılsa da Türkçede ‘delice’ denilen daha dikenli ve daha az yapraklı bir vahşi türden yüzyıllar süren bir bakım, budama ve aşılama sonucu devşirilmiş bir ağaç olduğunu biliyoruz. Bugün de Anadolu’ da birçok yerde evcilleşmemiş Delice zeytine rastlamak mümkün.
Ezginin Günlüğü bu zeytin için bir de şarkı yapmıştı.
https://www.youtube.com/watch?v=jX33UTg-Us0
Delice Zeytin
Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf kitabında zeytin hasadını:” … Orada erkeklerin uzun sırıkları küçük yapraklı dalları hızla vuruşları ve siyah kıvraklıklarının eteklerini bellerine sokmuş kadınların iki kat eğilerek, soğuktan sertleşen parmaklarla yerden zeytin tanelerini toplayışlarını seyreder yahut sırtını bir ağaca vererek yere bakardı. Bu buruşuk yüzlü ve her sene budanmaktan şeklini kaybetmiş eğri büğrü ağaçlar, uzun bir hikâyeyi anlatan garip şekilli harfler gibiydi ve herhalde Yusuf bunların dilinden anlıyordu.” cümleleriyle anlatıyordu.
Zeytin ağacının hasatı, kararmanın kabuktan meyve etine geçtiği dönemde, yani Kasım ayında yapılır. Zeytin hasadı Tütün hasadı ve bağ bozumundan sonra köylünün umudunu yeniden canlandıracak son hasaddır. Bir de zeytin ağacı, bir yıl bol ürün verirken, arkasından gelen yılda adeta dinlenir ve verimi azalır. Sonuçta, bir yıl çok, bir yıl az ürün verir. Bu durum, halk arasında var yılı ve yok yılı olarak adlandırılır.
Urlalı yazar Necati Cumalı da Yağmurlar ve Topraklar kitabında zeytin üretiminin zorluğunu şöyle anlatıyordu:” … Bir çiçek bahçesi kadar iyi işlenmiş, taştan topaçtan ayıklanmıştı ağaçların altındaki toprak. Bütün ağaçlar on beş yaşında görünüyordu. Boz yeşil kırışıksız gövdeleri, kısa dayanıklı yaprakları ile gülüyordu bütün zeytinlik. (…) Maşallah zeytinliğe, dedi, çok iyi yetiştirmişsin. Kına gibi her yanı… (…) Az uğraşmamışsın! Kolay değil bu deli yabanı bu duruma getirmek, adam etmek… (…) Sen belki bilmezsin, dedi. Yetişkin bir aslanı, kaplanı uslandırıp adam etmek neyse, burada zeytinlik yetiştirmek de o! Yürek ister sebat ister bu iş…”
Zeytin hasadına hiç gitmedim, ama üretiminin ne kadar zahmetli bir iş olduğuna 2014’ de şahit oldum. Necati Cumalı’ nın bir zamanlar yaşadığı, romanlarına konu olan topraklarda, Urla- Germiyan Köyü’ nde kısa bir süre çalıştığım Yeşiller Organik firması aynı zamanda zeytin hasadı yapıyor ve zeytinyağı üretiyordu. Zeytin hasadına gitmedim, ama zeytinin yağı için özenle sıkılmasında, bu sıvı altının asidinin ölçülerek, çelik tanklara taşınıp, bekletilmesinde ve zamanı gelince şişelenmesinde çalıştım. Yeşiller Organik bugün de kendi markasıyla zeytin ve zeytinyağı üretimine devam ediyor.
Bu yazıda kutsal- mitolojik metinlere de giderek zeytinin tarihi yolculuğundan ve sanat yapıtlarındaki etkisinden bahsetmeye çalıştım.
Türkiye’de zeytin üretiminden de kısaca söz etmem gerekirse; zeytincilik bugün yaygın olarak Ege, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yapılmaktadır. Dünya zeytin üretici ülkeleri arasında; ağaç varlığı açısından Türkiye 4’ncü, alan açısından da 6’ncı sırada yer alır. Böylece dünya zeytinyağı üretimine %8 oranında katkıda bulunur, sofralık zeytin üretiminde de İspanya’dan sonra 2’nci, tüketimde ise 1’inci sırada yer alır.
Türkiye dünyadaki önemli zeytinyağı üreticilerinden biri olmasına rağmen kişi başına zeytinyağı tüketimi yılda sadece 1 litre civarında. Bu tüketimin dünya genelindeki ortalaması ise yaklaşık 12 litre. Çağımızın en büyük vebalarından biri olan kanser vakalarının en az görüldüğü ülkelerden biri İtalya. İtalya tam bir zeytin üretim ve tüketim cenneti. Ülkemizde yıllarca ‘annenizin margarini’ diyerek sağlıksız yağları insanlara zorla yedirdiler. Bu beslenme politikasının sonucu ortada. Oysa ki zeytinyağı başlı başına bir şifa kaynağı. Umarım sağlıklı üretim, dağıtım ve fiyatlandırma politikalarıyla bu açık kısa zamanda kapanır. Umarım süslü şişeler içerisinde varsıl vitrinlerde arz-ı endam eyleyen, tağşiş edilmemiş bu sıvı altın- sağlıklı zeytinyağı yoksulların sofralarına da iner. Kenar semt pazarlarında adı zeytinyağı olan ama nerede ve nasıl üretildiği belli olmayan yağlar ne yazık ki halen satılabiliyor.
Dünya Zeytin Günü bugün (26 Kasım Cumartesi) 12 milyon adet zeytin ağacı ile Türkiye’nin en büyük zeytin ve zeytinyağı üreticisi konumunda olan Manisa– Akhisar’da bin yaşındaki 200 zeytin ağacının gölgesinde kutlanacak. Sindelli Köyü‘nde gerçekleşecek panelin yanı sıra konuklarla birlikte zeytin hasadı da gerçekleştirilecek ve işletme tesislerinde ağaçtan sofraya kadar olan sürecin tüm ayrıntıları gösterilecek.
Zeytin emekçilerinin Dünya Zeytin Günü kutlu olsun.
Ercüment Gürçay