Editörün SeçtikleriHafta SonuKültür-SanatManşetRöportaj

[Bir konu/k] Nuh’un Gemisi’nin simülasyonuna iklim krizi sızarsa: Our Ark

0

“Her mücadele iklim mücadelesi artık. Her hayat iklim krizi altında yaşanıyor.”

Bu cümleler 41. İstanbul Film Festivali’nde ‘En İyi Kısa Film’ ödülü alan Our Ark filminin yönetmenlerinden Deniz Tortum’a ait.

Tortum’la İngiliz asıllı sanatçı Kathryn Hamilton’ın birlikte yönettikleri ve izleyiciye, sanal gerçekliğin vermiş olduğu güçle yedeklenen hayvanlar, yanmakta olan gerçek dünyaya bir bakış ve onun yedeği olarak bir simülasyon evreni sunan Our Ark’ı konuştuk.

Filmde ekolojik kaygılarla dijital ortamda yedeklenen hayvanlar, simülasyonun tesellisini besliyor gibi görünüyor. Ekolojik yıkımı getiren insanın eliyle başlayan kopyalama işlemine doğru seyircinin yolculuğu 3D deniz kaplumbağasıyla başlıyor. Peki Our Ark’ın yolculuğu nasıl başladı? Fikir nasıl ortaya çıktı?

Our Ark, Kathryn Hamilton ile beraber yaptığımız bir kısa film. Dünyanın dijital bir kopyasını çıkarma çabalarımızla, gerçekçi sanal dünyalar yaratma araştırmalarımızla – ve tüm bunları iklim krizinin tam ortasında yapıyor olmamızla ilgili.

Bu konularla ilk ilgilenmeye MIT’te medya çalışmaları bölümünde yüksek lisans yapıp araştırma görevlisi olarak çalışırken başladım. Sanal gerçeklik üzerine çalışıyordum. Bu teknolojinin tarihi ile ve aynı zamanda hayal ettiği gelecek toplumlarıyla ilgileniyordum.

‘Bilimin ve içinde bulunduğumuz ideolojinin kör noktaları’

Etrafımda pek çok ilginç proje üretiliyordu: duvarın arkasını gören kameralar, yapay zeka ile hastalık tespiti yapan uygulamalar, çeşitli sanal ve artırılmış gerçeklik uygulamaları… Fakat, dönüp baktığımda, iklim değişikliği hakkında çalışan tanıdığım kimse yoktu. Mühendislik ve bilim alanlarında dünyanın en parlak insanlarının bulunduğu bir kurumda, 2-3 yıl boyunca iklim değişikliğiyle nasıl karşılaşmadım, bu konu niye kurumun en önemli konusu değildi? Bu durum son yıllarda çok değiştiyse de, bu sorular aklımı kurcalamaya başlamıştı.

O sıralar filmin eş-yönetmeni Kathryn Hamilton da sanal gerçeklik üzerine çalışıyordu. İkimiz beraber teknoloji ve iklim krizi arasındaki ilişkiler üzerine kafa yormaya başladık.

Enerji sistemlerimizi tamamen dönüştürmemiz gereken bir zamanda niye sanal dünyalar yaratmaya harcıyoruz kaynaklarımızı? Teknolojik gelişmeler dikkatimizi mi dağıtıyor? Bilimin ve içinde bulunduğumuz ideolojinin kör noktaları olası eylemlerin önüne mi geçiyor? İklim değişikliği hakkında niye konuşamıyoruz, niye çözümler üretemiyoruz? (Bu konuda çok değerli kitaplar var, Tim Morton’un Hipernesneler’i ve Amitav Ghosh’un Büyük Kaos’u ilk aklıma gelenler. Teoriler – gerçekliği kavramsal olarak nasıl kurduğumuz – örgütlenme ve eyleme şekillerimizi etkiliyor. )

İklim krizi ve teknoloji arasındaki ikilem

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızlanarak gelişen bilgisayar teknolojileriyle, hızlanarak artan karbon salımı grafikleri örtüşüyor. Sanki birbirine dolaşmış tarihler bunlar. Bilgisayar teknolojileri ne kadar gelişirse, iklim değişikliği de o kadar artıyor. Buradaki ilişki nedir?

Bilgisayar teknolojilerinin olası kıldığı verimli, hızlı ve global üretim ve tedarik altyapıları iklim değişikliğinin hızını artırıyor. Fakat öte yandan bilgisayar teknolojileri iklim değişikliğini görmemizi sağlıyor. Evet yazları dolu yağıyor, kuraklıklar ve sıcak dalgaları artıyor, fakat geleceğin vahametini bilmemizi sağlayan şey bilgisayar simülasyonları ve projeksiyonları. İklim değişikliğinin varlığı da görünürlüğü de elimizdeki teknolojiler yüzünden / sayesinde.

‘Dünya yanarken bir simülasyonda yaşıyor olmayı istemek’

Bir diğer mesele: simülasyonlar. Berimsel kültürün bize sunduğu yeni bir varoluş, ve de yeni bir inanç sistemi var gibi. Bir simülasyonda yaşıyor olduğumuz inancı mesela: dünya yanarken bir simülasyonda yaşıyor olmayı düşünmek (ve istemek).

Our Ark’a başladığımızda backuptheplanet (dünyayıyedekle) diye bir akıma denk gelmiştik. Bu akım dahilinde ormanları, hayvanları, nesneleri tarayıp, bunların üç boyutlu kopyalarını yaratan kişiler, kurumlara rastlıyorduk. Bunlardan birisi filmde de olan Digital Life isimli kurumdu. Bu kurum nesli tükenmekte olan hayvanların üç boyutlu taramalarını yapıyordu. Peki neden?

‘Farkında olmadan dijital bir Nuh’un Gemisi mi yaratıyoruz?’

Gerçek dünyayı sanal dünyaya taşıyoruz. Dünyanın kendisi yok olurken, dünyanın üç boyutlu kopyasını çıkarıyoruz (ya da dünyanın üç boyutlu kopyasını çıkardığımız için dünyanın kendisi yok oluyor). Farkında olmadan dijital bir Nuh’un Gemisi mi yaratıyoruz? Bu bir teselli mi, yoksa bir çıkış yolumuz var mı?

‘Dalga dalga gelen bir kaygı…’

Nuh’un Gemisi’nden Harikalar Diyarı’na uzanan hikayesiyle Our Ark’ta ekolojik kaygıya karşı evreni kopyaladıkça aslında evrenin sona yaklaşmasına sebep olmak gibi bir çıkmaza işaret ediliyor. Oldukça yoğun bir korku içeren ekolojik kaygıyı perdeye ‘sert’ diyebileceğimiz bir şekilde yansıtmanızın nedenini öğrenebilir miyiz? Bununla ilgili neler söylersiniz?

Ekolojik kaygı her geçen sene daha fazla insanı etkiliyor. Üstüne konuşması çok zor bir konu. İklim krizi gibi elle tutulamayan, her şeyle ilgili olan, dalga dalga gelen bir kaygı.

Benim için bu kaygılar ilk kez Roy Scranton’ın Antroposen’de Ölmeyi Öğrenmek kitabını okuduğumda başlamıştı. En kötü senaryoların gerçekleşeceği bir gelecek ile çok gerçekçi bir şekilde yüzleşen bir kitap. O kitabı okuduğumda iklim krizi ilk kez içime çökmüştü, uzun süre de anksiyete içerisinde düşündüğüm bir konu olmuştu. Sonunda terapi niyetine kitabı Türkçe’ye çevirmiştim. O süreçte bu korkular ve kaygılarla yaşamaya alıştım.

‘Geleceğin muhtemel vahametinin örtbas edilmesi bana doğru gelmiyor’

Ekolojik kaygının göz ardı edilmesi, geleceğin muhtemel vahametinin örtbas edilmesi bana doğru gelmiyor. Bilim insanları çoğunlukla iklim değişikliği iletişiminde olumlu mesaj vermeyi, umut aşılamayı yeğliyor, insanların ancak böyle harekete geçtiğini, sert mesajların ise korku yaratıp insanları paralize ettiğini dile getiriyor. Bu paralize olma halinin sadece korkudan kaynaklandığını düşünmüyorum. Bu bir yandan bir yas tutma süreci.

Muhtemelen yıkımla dolu olacak bilinmez bir geleceğin yasını şimdiden tutmak, bizi eyleme geçirebilecek tek şey. Yas tutmak insanı özgürleştiren bir şey: bir şeyleri kabullenmek, arkada bırakmak, yeni bir dünyaya adım atmak.

Kendimize ve etrafımıza dürüst olmadan, olayın ciddiyetini, karmaşıklığını ve habisliğini tüm açıklığıyla görmeden doğru adımları atmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.

‘Son nesilsek eğer nasıl güzel ve buna layık yaşayabiliriz?’

Diyelim uygarlık büyük ihtimalle son bulacak, hatta belki insan soyu yok olacak. Buna rağmen tabii ki de uğraşmamız, elimizden geleni yapmamız, yaşamaya da devam etmemiz lazım. Fakat bu seçimi bilinçli bir şekilde yapmamız lazım. Bu soruyu en son noktasına çekelim, diyelim ki bu dünyadaki son nesil olduğumuz kesinleşti, böyle bir durumda bile hala önümüzde önemli sorular var. Son nesilsek eğer nasıl güzel ve buna layık yaşayabiliriz? Nasıl değerlere sahip olabilir, nasıl bir-aradalıklar kurabiliriz?

İstanbul Film Festivali’nde en iyi kısa film ödülünü alan Our Ark, geçtiğimiz ay da Dokumentarist festivalinde Yok Oluş İsyanı programında gösterildi. Yok Oluş İsyanı ile Our Ark’ın arasındaki ilişkiye dair neler söylersiniz?

Yok Oluş isyanı bir sivil itaatsizlik hareketi. 2018’de İngiltere’den başlayıp dünyanın dört bir yanına yayılan, diğer hareketlere kıyasla daha dürüst ve sert bir mesajı olan bir hareket. İlk zamanlarında bu dürüstlük karşısında çok heyecanlanmıştım, Türkiye ayağının toplantılarına da gitme fırsatım olmuştu. Our Ark da böyle bir sertlik ve dürüstlükten konuşuyor.

Fakat tek başına yeterli bir hareket değil. İklim hareketi / mücadelesi, tek bir konuyla ilgili değil. İklim krizi dediğimiz şey mücadele edilebilecek tekil bir mesele değil artık. İklim krizi şu an içinde yaşadığımız paradigma. Hayatta yaptığımız her şey ve karşılaştığımız her durum bu paradigma dahilinde olan şeyler. Her mücadele iklim mücadelesi artık. Her hayat iklim krizi altında yaşanıyor.

Paradigmanın içinden konuştuğumuzu bildiğimiz, farkında olarak konuştuğumuz ve eylediğimiz sürece zaten bu mücadelenin parçası olacağız.

Reha Erdem’in sürdürülebilir bir film olarak duyurulan ve bu kaygılarla çekilen filminde de yardımcı yönetmenlik yaptınız. Neandria’nın seti gibi bir durum Our Ark’ta da söz konusu oldu mu? Çekim süreci de ekolojik kaygılarla mı yönetildi?

Our Ark ve Neandria çok farklı üretim koşullarına sahip. Neandria nispeten büyük bir set: Yaklaşık otuz kişinin iki ay boyunca beraber çalışıp, beraber konaklayıp çektiği bir film. Böyle bir film çekimi sırasında da çok fazla atık üretilebiliyor, karbon ayak izi yüksek olabiliyor. Neandria’da bunların önüne geçmeyi amaçlayan bir üretim yapısı vardı: Olabildiğince atıksız çalışılan, enerji tasarrufu yapılan, büyük setlerde alışılmış lüks (ve ziyanın) olmadığı daha küçük ve güzel bir set oldu.

Reha Erdem’in sürdürülebilir filmi Neandria’nın kamera arkası: Yeşil bir set mümkün mü?

Our Ark ise küçük bir ekip olarak (iki yönetmen Kathryn ve ben, kurgucu Sercan Sezgin, besteci Alican Çamcı ve yapımcılar Fırat Sezgin ve Ecegül Bayram), çoğunlukla bilgisayar başında araştırıp kurgulayarak yaptığımız bir film olduğu için, kendi yaşamımız dışında atık ve karbon üretimi olan bir üretim süreci değildi. Digital Life ile çekim yapmaya da otobüsle gittik, orada da pek bir karbon ayak izimiz olmadı. Çoğunlukla masa başında yaratılmış bir film olduğu için, bu süreç bir kitap yazmaktan çok da farklı değildi.

Jean Baudrillard’ın Simülakrlar ve Simülasyon kitabından “… gerçek diye bir şey yoktur ve üçüncü boyut denilen şey iki boyutlu dünyanın; dördüncü boyut ise üç boyutlu bir evrenin yarattığı düşsel bir şeydir” ifadesinden yola çıkarak bir simülasyon tesellisine işaret eden Our Ark nasıl bir düşselliğe işaret ediyor, nasıl bir gerçekliğe karşı çıkıyor ve belirtmek isterseniz eğer mesajı nedir?

Ekolojik kaygı üstüne, yas tutma üzerine, iklim krizi ve teknoloji bağlantısı üzerine düşünen bir film. Bir yandan “karşı-propaganda” filmi. İzleyeni sinirlendirebilecek de bir film.

Bir gerçekliğe karşı çıkmaktansa, gerçekliği açmaya çalışıyor sanki. Tek bir mesajı var mı bilmiyorum. Bu dünyayla ilişkimizi tekrardan gözden geçirmemize, artık ekonomik olarak büyümeyecek, gelişmeyecek, yarının bugünden daha kötü olacağı iklim aciliyeti içinde olan bir dünya için yeni değerler üretmemiz gerektiğine dair notlar belki de.

***

Our Ark 1-7 Ağustos tarihlerinde kirikonline.orgda bir hafta boyunca Türkiye’den izlenebiliyor olacak.

***

You may also like

Comments

Comments are closed.