Bu yazı karar.com sitesinden alındı
Bu yılki Nobel Barış Ödülü bir cinsel şiddet mağduruyla, cinsel şiddet mağdurlarına sahip çıkan, onları tedavi eden bir doktor arasında paylaştırıldı. 2014 yılında IŞİD tarafından basılan köyünden kaçırılarak cinsel şiddete maruz kalan Iraklı Yezidi Nadia Murad ve 1999’dan bu yana Kongo’da cinsel şiddete maruz kalan kadınları tedavi eden Doktor Denis Mukwege, ödüllerini Raadhus olarak bilinen Oslo Belediye Sarayında aralık başında alacak.
Norveç Parlamentosu tarafından atanan Norveç Nobel Komitesi’nin amacı belli ki cinsel şiddete, cinsel şiddetin savaşlarda, çatışmalarda silah olarak kullanılmasına karşı toplumsal bilinç oluşturulmasını sağlamak, bu yönde alınmış BM Güvenlik Konseyi kararlarını, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsünün ilgili maddelerini ve diğer mahkemelerin içtihatlarını hatırlatmak.
Nitekim Norveç Nobel Komitesi Başkanı Berit Reiss-Andersen aldıkları karara ilişkin açıklama yaparken bu noktaların altını çizdi. Ödül töreni sırasında da muhtemelen cinsel şiddetin savaşlarda kullanılmaması, kullanımının caydırılması için yapılması gerekenler bir kez daha vurgulanacaktır. Vurgulanmalıdır da, çünkü cinsel şiddet ne yazık ki hâlâ çok önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
***
İnsanlar, özellikle de kadınlar cinsel şiddete, bazen sistematik cezalandırma, bazen intikam alma, bazen de sadece metalaştırılma yüzünden maruz kalmaktadır. Cinsel şiddet ve tecavüz savaşmanın, siyasi amaca ulaşmanın aracı haline dönüşebilmektedir. Bunu örnekleri Bosna’da, Ruanda’da, Kongo’da, Irak’ta, Suriye’de ve daha pek çok yerde görülmüştür. Hâlâ daha da görülmektedir. Myanmar’da Rohingyaların sadece işkence ve zulme değil cinsel şiddete de maruz kaldıklarını bilinmektedir.
Oysa Uluslararası İnsalcıl Hukuk cinsel şiddeti başından beri yasaklamıştır. Kadınlar savaş sırasında siviller olarak, özel ihtiyaç ve durumları dikkate alınarak hukuki koruma altına alınmıştır. Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ve Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aldığı kararlar da tecavüz soykırım suçu olarak tanımlanmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü’nün 7’nci maddesinde de hangi tür eylemlerin cinsel saldırı suçu oluşturacağı açıkça belirtilmiştir.
Ayrıca kadın haklarını ve eşitliğini savunan 1979 tarihli CEDAW Konvansiyonu’ndan 2011 tarihli Kadına Karşı Şiddeti Önlenmesi İstanbul Konvansiyonu’na kadar bu alanda imzalanmış pek çok uluslararası bağıt da mevcuttur. BM Güvenlik Konseyi 1888 sayılı kararıyla SRSG-SVC kısaltmasıyla bilenen savaş zamanında cinsel şiddete maruz kalınmasını önlemekle görevli Genel Sekretere bağlı özel bir temsilcilik bile kurmuştur. Kaldı ki neredeyse bütün iç hukuk sistemlerinde kadına karşı şiddetin, cinsel saldırının ve tecavüzün suç olarak karşılığı bulunmaktadır.
Ancak tüm çabalara karşın cinsel şiddetin, tecavüzün durdurulması için sihirli bir formül ne yazık ki bulunamamıştır. Sistematik olmasının önüne bir ölçüde caydırıcı cezalar, özellikle de savaşlar sırasında işlenen suçların müeyyidesiz kalmayacağının ispatlanacağı tedbirlerin alındığının gösterilmesiyle geçilebilir. Yapılması gereken bu konuyu gündeme getirmek, her yerde tartışılmasını sağlamak ama hepsinden önemlisi ötekileştirme süreçlerini durdurmak, önyargıları aşmak, cinsiyet ayrımcılığından kurtulmak için çaba harcamaktır. Nobel Ödülü bize bu fırsatı sağlama potansiyeline sahiptir.