Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Moda endüstrisi kadına yönelik şiddeti besliyor

0

Moda denilince ister istemez birçoğumuzun aklına kadın modası, kadın modeller geliyor; biz cinsiyetçi olduğumuzdan değil, endüstri cinsiyetçi olduğundan. Gün geçtikçe moda dünyası çeşitlense de moda endüstrisinin merkezi hâlâ kadın modası diyebiliriz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde de kadın imgesi üzerinde yükselen endüstriyi gözden geçirmek gerek.

Kadının ne giydiği-giymediği dünya tarihinin çok büyük döneminde nedense toplumun gündeminde yer aldı. Kadın bedeninin kamusal bir nesne, kadının da sahip olunan bir şey olarak görülmesi sadece ne giydiğinde değil ne giymediğinde de kendini gösteriyor. Ülkemizde de durum farklı değil. Başörtüsünden mini eteğine kadının ne giydiği bu ülkede hem devletin hem halkın rahatça karışabilme hakkını kendinde gördüğü bir şiddet malzemesi.

Yalnızca ülkemiz değil, bu satırlar yazılırken İran’da Afganistan’da baskıcı rejimlerin kadınları kontrol altında tutmak için kapanma zorunluluğu getirmesine, uyguladığı şiddete karşı mücadele eden kadınların mücadelesi hepimizin.

Fotoğraf: Serra Akcan/csgorselarsiv.org

Kadın bedeni bu kadar nesneleştirilirken kadın modası da uzun yıllardır kadınların “nasıl olması, görünmesi gerektiğine” karar veren erkek sistemin içinde var oldu. Üstelik bunu yaparken bir yandan da tüketici olan kadınları yine cinsiyetçi etiketlerle “çok alışveriş yapan, para harcayan, süslü, şımarık…” göstermeye de devam etti. Öte yandan endüstride çalışan modeller de uzun yıllardır taciz, tecavüz, aşağılanma ile mücadele ediyorlar.

Kültür şiddeti besliyor

Kadın bedenini bir mal, meta olarak gören kültür şiddeti de besliyor. Kadını üzerinde söz söylenebilecek, hak iddia edilebilecek bir nesneye indirgeyen toplum algısı tacizi, saldırıyı,  tecavüzü de meşrulaştırıyor; şiddete yol açan kültürü normalleştirerek bu kültürde şiddete maruz bırakılan kadınları suçluyor. Bu yapısal şiddet toplumun her kesiminde kendini gösteriyor, tecavüze maruz bırakılan bir kadının mini eteğini hakimler de kahvedeki adamlar da sorma hakkını kendinde görebiliyor.

İran’da başörtüsü mücadelesi verirken tutuklanan aktivistlerin tecavüze maruz kaldıklarını biliyoruz. Yine aynı şekilde Adidas’ın bir fotoğraf çekiminde bacak tüylerini almadan poz veren manken de tecavüz tehditlerine maruz kalmıştı. Kadının; toplum tarafından belirlenen rolünün dışına çıktığında yine toplum tarafından cezalandırıldığı, tehdit edildiği bu sistemle asıl mücadele.

Fotoğraf: Özge Özgüner/csgorselarsiv.org

Moda medyası da bu kültürden her zaman beslendi ve kendi de besledi. Reklamlar, kampanyalar çok yakın zamana kadar sadece erkeklerin beğenisine göre bir kadın ve giyim modeli sundu. Gün geçtikçe kampanyaların çoğu “pinkwashing” olsa da bu eksenden çıkmaya başladı, ama hala dekolte giyen bir kadının haberi ne kadar özgür olduğu değil ne kadar davetkar olduğu başlığıyla veriliyor. Davetkar?

Kadın tüketim malzemesi, ya üretimdeki kadın?

Modadan bahsederken ürünleri satın alan, kamera önünde tanıtan kadınlar kadar üretenlerden de bahsetmek gerek. Giyim endüstrisinde çalışan işçilerin büyük çoğunluğu kadın, üstelik güvencesiz ve zor koşullar altında çalışmak sektörün normali haline gelmiş durumda.

Endüstrinin işleyişinden burada bahsetmiştik; sektörde çoğu kadın olan işçilerin maruz bırakıldığı asgari geçim ücretlerinin altında ödeme, güvencesizlik, sağlıksız koşullar, çocuk ve göçmen emeği sömürüsü, cinsel şiddet, taciz, zorla aşırı çalışma saatleri, ayrımcılık, zararlı maddelere maruziyet gibi çok büyük hak ihlalleri ve suçlar söz konusu.

Sınıf meselesi burada da tabii ki karşımızda apaçık duruyor. Zengin, ünlü, mesleği kamera önünde olan kadınların ne giydiğini çok iyi biliyoruz da dikiş makinesinin arkasında onları üretenlerin koşullarını bilmiyoruz, görmeye de pek vakit ayırmıyoruz.

Türkiye’de 25 Kasım klişeleri

Markalar böyle özel günleri kadını güçlendirecek bir gün değil de tüketici kitlesine hitap edilecek bir gün olarak gördüğünden pembe reklamlardan mor gözlü kadın fotoğraflarının olduğu billboardlara kadar geniş yelpazede “pinkwashing” örnekleri görebiliyoruz.

Hak temelli, şiddete maruz bırakılanı güçlendirecek, şiddet kültürüne karşı yaklaşımlar yerine dikkat çekmek vurucu olmak amacıyla yapılan şiddeti yeniden üreten işler maalesef karşımıza çıkıyor. Kadını maruz bırakıldığı şiddette bile sergilenecek bir meta olarak kullanan bu bakış açısının, bu dikkati çektikten sonra ne yapılacağına dair bir fikri ya da önerisi de bulunmuyor.

Moda endüstrisinde böyle zamanlar kadın işçilerine paralarını vermeyen ya da yan haklarını kesen markaların ünlü manken/oyunculara milyonlar aktarıp “kadınlar, kadınlarımız” kampanyaları yapma, şiddet faillerinin, faili aklayanların pembeli reklamlarda oynama zamanı.

Mücadele Kutlu Olsun!

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kadınların mücadeleyi bin bir emekle büyüttüğü, görünür kıldığı günlerden biri. Üstelik daha yolun başındayız, mücadele Türkiye’de, İran’da, fabrikada, podyumda, sokakta, evde devam ediyor!

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.