Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Millet diye diye: Millet bahçesi, millet kıraathanesi derken sıra millet ormanlarında

0

Politika arenasında ‘millet’ sözcüğünün yoğun kullanımı çok şaşırtıcı değil. İki kutuplu politik arenanın bir tarafının adı da Millet İttifakı zaten. Hal böyleyken, Cumhur İttifakı adını taşıyan iktidar bloğunun millet sözcüğünü kullanmakta çok daha istekli göründüğü aşikâr. Üstelik bu bloğun büyük ortağının millet yerine ümmete çok daha sıcak baktığı, ümmet yerine millet bilincini Türkiye Cumhuriyeti’nin odağına oturtan Atatürk’ten hiç de hazzetmediği de sır değil.

Hafızam beni yanıltıyor mu yanıltmıyor mu emin değilim ama sanıyorum millet sözcüğünün bir arazi parçasına isim olarak verilmesinin ilk örneği millet bahçeleri. Hoş, bu terimin Osmanlı döneminde kullanıldığını da biliyoruz. Hatta Altunizade’den Çamlıca tarafına giderken iki ana yolun arasında kalan parkın da Millet Bahçesi adıyla anıldığını ve oradaki İETT durağının adının Millet Bahçesi olduğunu biliyorum. Yine yanılmıyorsam, Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanında da bu millet bahçesinin geçtiğini hatırlar gibiyim. Bütün bunlara karşın millet bahçesi teriminin toplumsal yaşamdaki karşılığının zamansal izdüşümünün başlangıcı üç beş yıl öncesinden öteye gitmeyecektir.

Millet bahçeleri: Ödev olsa geçer not alamaz

Bir peyzaj mimarı değilim ama yapılan millet bahçelerinin çağdaş kentsel yeşil alan planlaması açısından çok çok kötü olduklarını anlamak için peyzaj mimarı olmaya gerek yok. Bana öyle geliyor ki, büyük paralar harcanarak yapılan bu bahçelerin projeleri peyzaj mimarlığı bölümlerinde öğrenciler tarafından ödev olarak sunulsa geçer not almaları mümkün olmazdı. Ne demek istediğimi kısa yoldan anlatabilmek için aşağıya, 29 Ekim 2021 tarihinde Ankara’da açılan ve 700 bin metrekare alanı ile Türkiye’nin en büyük millet bahçesi olduğu duyurulan alanın basın-yayın organlarında yer alan fotoğraflarından birini koyuyorum:

Yukarıda da söyledim, millet bahçelerini çağdaş kentsel yeşil alan planlaması anlayışı açısından anlamlı bir yere oturtmak pek de olanaklı değil; kentsel yeşil alan anlayışını bir adım daha öteye götüren kentsel yeşil altyapı anlayışı[1] açısından baktığımızda ise millet bahçelerinin adını bile anmamak gerekir. Fakat ne yazık ki mevcut ülke yönetimi, Validebağ Korusu gibi kentin ortasında kalmış bulunmaz değerleri bile millet bahçesi gibi baştan savma projelere dönüştürmek konusunda çok ısrarcı görünüyor. Muhtemelen bir bildikleri var ki, o bildiklerinin toplumsal değil bireysel çıkarlara dayanan ekonomik yaklaşımlar olduğunu da biz biliyoruz. Her neyse, burada millet kıraathanelerinin adını bile anmamın abesle iştigal olduğunu düşünerek, bu yazının asıl konusu olan millet ormanlarına geçmek istiyorum.

Millet ormanları: Mesire yerlerine yapı yığını

Orman Genel Müdürlüğü 20 Aralık 2021 tarihinde, yani yaklaşık üç ay önce orman bölge müdürlüklerine yazılı bir talimat gönderdi. Talimatın özü şuydu:

  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2021 yılı Milli Ağaçlandırma Günü Fidan Dikim Töreninde 81 ilde 81 millet ormanı kurmayı müjdeledi.
  • Bu nedenle her ilde bir millet ormanı kurulacak. Millet ormanları mevcut mesire yerleri arasından seçilecek. Seçim yapılırken mesire yerinin tescilinin önceden yapılmış olmasına, işletmeciliğinin kiralanmamış olmasına ve içerisinde yapı ve tesis bulunmayanlara öncelik verilecek.
  • Her ilde kurulacak olan millet ormanı o ilin adını taşıyacak ve o ormanlarda şu tesisler yapılabilecek: Alan tanıtım ünitesi, bisiklet parkuru, yürüyüş ve koşu parkuru, spor alanları, pergola, oturma grupları, kamelya, otopark, yöresel ürünler satış ünitesi, büfe vb. (sondaki ‘vb.’ bana ait değil, talimatta son madde olarak ‘vb. yazıyor).

Eğer bizler uzun yıllardır bu ve benzer yaklaşımlarla kamu kaynaklarının bireysel çıkarlara hizmet amacıyla nasıl dağıtıldığını, tabiat parkı ve kent ormanı gibi adı farklı ama niteliği aynı olan projelerde nelerin yapıldığını bilmeseydik, hiç değilse bir açıdan iyi niyetle yaklaşabilirdik bu millet ormanı meselesine. O açı da kent toplumlarının rekreasyonel gereksinmelerinin karşılanmasında kent civarı ormanların taşıdığı rol olurdu. Fakat o iyimser açıyı kullana kullana milletin ormanları o kadar çok sömürüldü ve asıl amacın zaten milletin olan ormanı millete değil işletmeciye, sermayeye açmak ve bu yolla yandaşlık ağlarının pekiştirilmesi olduğu o kadar iyi anlaşıldı ki, artık konuya o açıdan yaklaşmak büyük safdillik olur.

Dilerseniz çok uzatmadan birkaç istatistik bilgi ile netleştireyim ne demek istediğimi. Ormancılık örgütü kent toplumunun rekreasyonel gereksinmeleri konusunda yıllardır çalışmalar yapıyordu. Bu amaçla mesire yerleri düzenliyor ve halkın kullanımına açıyordu. Mesire yerlerinde yapılabilecek kullanım ve yapılaşma düzeyine göre bu alanları A, B ve C tipi mesire yeri olarak sınıflandırıyordu. Aslında dili geçmiş zaman kullanmam anlamsız oldu, çünkü bu uygulamalar bugün de devam ediyor. Sorun şu ki en yoğun kullanım ve en çok yapılaşma içeren A ve B tipi mesire yerlerinin sayısındaki artışa karşılık C tipi mesire yerlerinin sayısı 2010’dan itibaren azaltıldı. Daha doğrusu C tipi olanlar B tipine dönüştürülerek kullanım ve yapılaşma yoğunluğu artırıldı. Sayıyla ifade etmek gerekirse; C tipi mesire yeri sayısı 2010-2020 arasında 1.039’da 867’ye düşerken B tipi mesire yeri sayısı 191’ten 405’e, A tipi mesire yeri sayısı da 106’dan 183’e çıktı. Bu da yetmezmiş gibi adına kent ormanı denilen D tipi mesire yeri icat edildi. 2020 sonu itibariyle 134 tane de kent ormanı var.

İncekum Tabiat Parkı.

Bu kadarla kaldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Aynı süreçte bazı mesire yerleri de tabiat parkı statüsüne dönüştürülerek bir taşla iki kuş vurulmaya çalışıldı.[2] Kuşlardan biri sözde korunan alan sayı ve miktarını artırmak[3] diğeri de daha fazla ormanı daha fazla işletmeciye açmaktı. Bunu da sayıyla ifade edeyim; 2010 yılında yalnızca 40 olan tabiat parkı sayısı 2020 yılında 250’ye çıktı. Sanmayın ki yeni yeni orman alanları koruma altına alındı. Bir gecede alınan kararlarla yüzlerce mesire yeri tabiat parkına dönüştürülerek daha yoğun yatırım ve daha kârlı işletmecilik için orman feda edildi.

Bütün bunlar yetmemiş olacak ki, şimdi de şapkadan millet ormanı çıkarıldı. Yukarıda özünü aktardığım talimat, millet ormanı projesinin de tıpkı öncekiler gibi, ormanı sermayeye açmaktan başka hiçbir gerçek amacının olmadığını açıkça gösteriyor.

Son olarak şunu da belirtmekte yarar var. Ormanların halkın rekreasyonel gereksinmeleri için kullanılmaması gerektiğini düşündüğüm sanılmasın. Tersine kent ormancılığı önemli bir ormancılık tipidir. Ancak bu ormancılığın ormanların devamlılığına zarar vermemesi için uyulması gereken bazı kurallar var. Gerekirse bir yazıda da bunu anlatırım. Ancak siz kent ormancılığı denilince, kentler civarındaki ormanlara otoparklar, yollar, spor alanları vs. yapmayı anlıyorsanız meseleyi hiç ama hiç anlamamışsınız demektir. Sözü dolandırmaya gerek yok; siz de biz de meseleye nereden bakıp nasıl anladığınızı çok iyi biliyoruz. Siz bu yaklaşımdan vazgeçmedikçe biz de anlatmaktan vaz geçmeyeceğiz. Sizin iktidarınız, paranız, bizimse yalnızca kalemimiz var.

*

[1] Yeşil altyapı konusunda daha kapsamlı bilgi için şu yazımı okuyabilirsiniz
[2] Bu deyimi kullanırken aslında hicap duyuyorum. Ancak anlamı daha iyi veren bir deyim bulamadım. Bunun için önce bütün kuşlardan sonra da bütün yaşam dostlarından özür dilerim.
[3] Bu konuda kapsamlı bilgi için ‘Korunamayan korunan alanlar’ başlıklı yazım okunabilir.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.