Marakeş’teki iklim zirvesi neden önemli? – Arif Cem Gündoğan / Ethemcan Turhan

Bu yazı birgun.net/ den alınmıştır

Fransa Paris’te Aralık 2015’te düzenlenen zirvede iklim krizine çare olması için üzerinde uzlaşılan ve Nisan 2016’da imzaya açılan Paris Anlaşması 4 Kasım 2016’da resmen yürürlüğe girdi. Bilim insanları anlaşma kapsamında masadaki vaatlerin yeterli olmadığına işaret ederken taraf ülke temsilcileri anlaşma hükümlerinin nasıl uygulanacağı konusunu müzakere etmek Fas’ın Marakeş şehrinde bugün buluşuyor. 18 Kasım’a kadar sürecek olan iklim zirvesinde çok sayıda konunun masaya yatırılması bekleniyor.

43

Ülkenin boğucu gündeminde anlamsız gelebilir ancak tüm sorunlara rağmen dünya dönüyor. Var olan adaletsizlikleri, krizleri, sorunları körükleyen problemlerin problemi sayılabilecek küresel iklim krizi bertaraf edilebilmiş değil. Bugün Marakeş’te 197 ülkenin katılımıyla başlayacak iklim zirvesi vesilesi ile son bir yılda neler olmuştu? Bu zirveden neler beklenebilir?

Paris’te ilk adım atıldı
Hatırlayacağınız üzere uluslararası kamuoyu iklim değişikliği ile etkin bir şekilde mücadele edebilmek için 12 Aralık 2015 günü Paris’teki iklim zirvesinde yeni bir anlaşma metni üzerinde uzlaşmıştı. Alkışlar eşliğinde kutlanan ve kamuoyuna bir zafer olarak sunulan anlaşma metni hem sivil toplum, hem de bilim insanları tarafından yetersiz olmakla eleştirilmişti.

Hedefler koyuldu
Anlaşma özetle küresel seragazı salımlarının içinde bulunduğumuz yüzyılın ikinci yarısında olabildiğince çabuk şekilde azaltılarak küresel sıcaklık ortalamasındaki bu yüzyıl sonuna doğru yaşanacak artışın 2 derecenin olabildiğince altında dizginlenebilmesini hedefliyor.

Yürürlüğe giren en hızlı anlaşma oldu
Paris Anlaşması’nın Birleşmiş Milletler tarihinde (bu öneme sahip anlaşmalar arasında) en hızlı yürürlüğe giren anlaşma olduğunun altını çizmekte yarar var. Ancak bunun hemen ardından geçen bir yılda üzerinde defalarca yazılıp çizilen bir konuyu dile getirmek mühim: Katkılar oldukça yetersiz. Geçen günlerde BM Çevre Programı (UNEP) tarafından yayımlanan ‘Seragazı salımlarında azaltım açığı’ raporunda Paris Anlaşması kapsamındaki ulusal katkıların tamamı hayata geçirilse bile küresel sıcaklık ortalamasındaki artış bu yüzyılın sonunda 2.9 ila 3.4 dereceyi bulabilir. Yani Bülent Ortaçgil’in dediği gibi “sıcak, çok sıcak, daha da sıcak” olması işten değil.
Toplumsal hareketler İyimser olmak ve sanki planların tümü hayata geçirilmişçesine kutlama yapmanın vakti değil. Bu bağlamda Fas’ın Marakeş şehrinde düzenlenecek 22. Taraflar Toplantısı (COP22) oldukça kritik. Ülke temsilcileri Paris Anlaşması’nı kutlama faslını geçip asıl işin şimdi başladığını fark etmeli. Marakeş’te ülke temsilcilerinin yüzüne su çalacak ve kendilerine getirecek bazı gündem maddeleri mevcut. İşte bu yüzden iklim adaletini tesis etmeye çalışan toplumsal hareketler de en rahatsız gerçekleri gezegenin elitlerinin yüzlerine söylemek için orada olacak.

Yeni bir toplumsal dönüşüme ihtiyacımız var

Etkili veya etkisiz tartışması yanında Paris Anlaşması’nın dünya geneline verdiği açık mesajlardan da bahsetmek elzem. Yenilenebilir enerjiye yatırımların dünya genelinde tahminlerin çok ötesinde hızla arttığını gözlemliyoruz. Başta kömür olmak üzere fosil yakıt endüstrisinin anlaşmanın imzalanmasından bu yana bir yıl içinde bile hatırı sayılır mali kayıplar yaşadığını; sıkılaşan çevresel mevzuatlardan ve finansman sıkıntılarından dolayı pek çok santralın kapatıldığını veya haklarında kapatılma kararı alındığını biliyoruz. Bazı dev yatırım fonlarının ve finansör kuruluşların fosil yakıtlara dayalı projelere kaynak ayırmaktan vazgeçtiğini görüyoruz. Bunun yanında fosil yakıt sübvansiyonlarına dair artan bir karşı duruş söz konusu. Yerel yönetimlerden özel sektöre, iklim riskleri daha iyi algılanmaya ve buna karşı mücadele planları oluşturulmaya başlandı. Şimdilik krize çare olarak iklim biliminin önerdiği yola uzak olsa da bunlar üst üste eklenince anlam ifade etmeye başlıyor denebilir. Öte yandan enerji talebinin büyüdüğü bir dünyada yenilenebilir enerji de başlı başına bir çözüm sunmuyor. Yeni bir toplumsal dönüşüme ihtiyacımız var ve bu dönüşümün temelleri çevresel karar alma mekanizmalarını yerelleştiren, kamu faydasını kârın üstünde tutan politikalarda yatıyor. Kuşaklar arası ve sınıflar arası iklim adaleti için bundan daha azıyla yetinemeyiz.

Bu yazı birgun.net/ den alınmıştır

42

 

Arif Cem Gündoğan

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Yer Sistem Bilimi doktora öğrencisi

 

 

44

 

Ethemcan Turhan

İstanbul Politikalar Merkezi, Dr. 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR