İster ilk 10 kilometrenizi koşacak olun veya 36’ıncı maratonunuz için hazırlık yapın, sonuçta bunun için kafanızda sağlıklı bir yol belirlersiniz. Günümüzde spor delileri dışında, bu kadar fazla sağlıklı olmaya çalışmak ve kurallara uymak gerçekten sıkıcı olabiliyor. Peki hem koşmak, hem sosyalleşmek, hem içmek üstüne de eğlenmek mümkün mü?
Yıl 2008. Hindistan’a daha yeni taşınmışım ve her şey bana yabancı olduğu için önüme çıkan her ilginç olaya katılmaya çalışıyorum. Derken spor kulübünden tanıdığım biri bana dünyanın pek çok ülkesinde faaliyet gösteren, önce koşan sonra içen garip bir gruptan söz etti; ‘Hash House Harriers’… O güne kadar ismini hiç duymadığım bu grubun üyeleri, her buluşmalarında belirledikleri farklı güzergahlarda önce spor yapıyorlar, sonra da parti…
Yalnız parti bildiğiniz öyle normal partilerden değil; bazı insanlar için çılgın hatta uçuk sayılabilecek bu parti, kulübe yeni katılan veya katılacak üyeler için tam bir bela aslında. Bir kere her buluşmada yapmanız gereken garip adetler var ve mümkünse sizden bunları yapmanız bekleniyor.
Benim ilk koşumun gerçekleştiği Ooty’de katıldığım organizasyonda uygulanan geleneklere, ödül ve cezalara şahit olduğum zaman, biraz ürkmüştüm gerçekten. Hindistan’daki bu kulüpte her toplantıya kocaman bir buz kalıbı getiriyorlardı. Yenilerdenseniz sizi üstünüzdeki kıyafetlerle –ki bazılarının eşofman altlarını indiriyorlar ve iç çamaşırıyla – o buza oturtuyorlar. Elinize de 2 litrelik, içi bira dolu plastik bir bidon veriyorlar. O bidonu tek dikişte bitirmeden –yanlış duymadınız- buzdan kalkmanıza müsaade etmiyorlar. O birayı bitirmenize ramak kala, kalanı da başınızdan aşağı dökmeniz gerekiyor. Kendi ellerinizle.
Maalesef olanlar bununla da bitmiyor; eğer ayakkabılarınızı yeni aldıysanız ve ilk kez o koşuda giyiyorsanız, o birayı ayakkabılarınızla içmek zorunda kalıyorsunuz. Bu törenden sonra da çılgın bir parti başlıyor. Tüm bu kurallara rağmen hala gelmeye devam ediyorsanız, 3’üncü katılımınızda sizin için bir üyelik töreni yapıyorlar, herkesin kaldıramayacağı esprilerle sabrınızı test ediyorlar ve verdiğiniz tepkilere göre de size bir lakap takıyorlar. Benim lakabım ‘Maymun kral seven sultan’dı. (Hanuman lover sultan)
Bütün bunlar bir oyundan ibaret değil elbette! Dünyada gerçekten de böyle bir kulüp var, hem de geçmişi 1930’lara dayanıyor. Hash House Harriers ilk kez 1938’de, şimdiki Malezya’da, İngiliz kolonyal subaylar ve gurbetçiler tarafından kuruldu. Geleneksel bir İngiliz oyunu olan ‘tavşanlar ve tazılar’dan türeyen bu oyunda, aynen tazı-tavşan oyunundaki gibi kağıt, tebeşir veya farklı materyaller kullanılarak yerlere ya da ağaçlara bırakılan izler ve semboller takip edilir, yanlış yönlendirme olsa bile sonunda doğru rota bulunarak bitişe varmaya çalışılırdı. Her Pazartesi, hafta sonu partilerinin ağırlığından arınmak için bir koşu düzenleyen İngilizler, en sonunda bu etkinliği de bir partiye çevirmenin yolunu bularak geleneksel bir kulüp haline getirdiler ve ismini de ‘Hash House Harriers’ koydular.
Bu etkinlik her ne kadar Malezya’da bir gelenek haline gelse de, 2’nci Dünya Savaşı’nda ülkenin işgal edilmesi ile yok olmuştu. Ancak savaştan sonra, orijinal kulübü kuran subaylar – Japonların Singapur’u işgali sırasında ölen arkadaşlarının anısına- 1946’da bu geleneği tekrar canlandırdılar. Kuala Lumpur’daki devlet sicil kayıt ofisi, İngilizlerin kurdukları bu kulübün bir tüzüğü olması gerektiğini belirttiği için resmi olarak bir dernek haline getirildi. Kaybolmadan izleri takip etmenin verdiği heyecanın yanı sıra, doğru rotayı bulmak ve bitişe varınca bira içerek kutlama yapmak kulübün tüzüğünün maddeleri arasına girdi.
1950 tarihli kulüp kayıt kartında kaydedilen Hash House Harriers kulübünün kurulma nedenleri şöyle sıralanıyor:
- Üyeleri fiziksel aktiviteye teşvik etmek
- Akşamdan kalmalardan kurtulmak
- Koşarak susuzluğu arttırmak ve bunu birayla gidermek
- Yaşlı üyeleri, hissettikleri kadar yaşlı olmadıklarına ikna etmek
1962 yılında önce Singapur’a, oradan tüm Uzak Doğu’ya, Güney Pasifik’e, Avrupa’ya ardından da Kuzey Amerika’ya yayılan gelenek, 1970’lerin ortalarında neredeyse tüm dünyada yer buldu.
İran’da ilk kez 1978’de, İstanbul’da da 1985’te faaliyet göstermeye başlayan, hatta 2003 itibariyle Antarktika’da bile 2 kulüp açan Hash House Harriers’ın, dünya üzerinde neredeyse 2.000’den fazla kulübü bulunuyor. Her ne kadar çılgın bir kulüp olarak görünseler de yapılan şakalar ve cezalar dozunda kalıyor. Asla bir zorlama yok! İstemediğiniz takdirde hiçbir şey yapmak zorunda değilsiniz. Zaten kulübün ilk kuralı: Kural yok ve lider her zaman haklıdır.
Tuhaf Gelenekler
Daire çizmek
Çoğu etkinlik, grupların daire olarak toplanması ile bitiyor. O koşunun lideri tarafından yönetilen ‘daire’, sosyalleşmek, şarkı söylemek, bireyleri tanımak, üyeleri onaylamak ve isim vermek, gruba ilgili haberler veya yaklaşmakta olan etkinlikleri bildirmek için kullanılıyor.
Down-Down (İç-İç)
Grupta ödüllendirmek de cezalandırmak da birayla oluyor. Genel olarak, söz konusu kişiden içeceği birayı duraksamadan bitirmesi veya kalanı da kafatasına dökmesi istenir ve bu ‘iç-iç’ nidaları eşliğinde yapılır.
Bireyler statü olarak kusursuz katılımcı, ziyaretçi veya yeni üye olarak belirlenir. İç-iç’ler aynı zamanda kabahatleri ve kuralları ihlal edenleri cezalandırmak için de kullanılır. Bira kontrolünde durmamak, parmakla işaret etmek veya gerçek isimleri kullanmak önemli ihlaller arasında sayılıyor.
Hash lakapları
Kulüplerde gerçek isimler kullanılmadığı için yeni üyelere birer ‘hash ismi’ konuluyor. Genelde üyenin bir kişilik özelliğinden, aptalca bir davranışından veya fiziksel görünüşünden üretilen bu isimler, güzel olmasa da eğlenceli.
Kayıp sırık, tuzlu dudak, koca ayak, patlak boru, çilli kollar gibi isimler son derece normal sayılıyor. Ben de ismimi maymunlara bayıldığım ve ‘Osmanlı’ topraklarından geldiğim için almıştım. Eğer isminizi sevmediğinizi söylemek gibi bir hatada bulunursanız, size daha da fena isimler takıyorlar.
Kıyafet
Üyeler genellikle önceden yapılmış özel t-şörtler veya kıyafetler giyiyorlar. Özellikle her yıl gerçekleştirdikleri ‘Kırmızı Kıyafet Koşusu’nda herkes kırmızı giyiniyor.
Bu etkinlik, ilk kez 1987’de Güney Kaliforniya’da Donna isimli bir kadın sayesinde başlar. Bir arkadaşı tarafından kulübe götürüldüğünde, Donna’ya kadın olduğu için ve üzerindeki kırmızı elbisesi yüzünden arabada oturup beklemesi söylenir. Buna bozulan Donna, inadına üzerindeki kırmızı elbisesi ve topuklu ayakkabılarıyla koşuyu bitirir ve böylece tüm dünyada düzenlenecek bir geleneği başlatmış olur. B
u etkinlikte koşacak erkek kadın tüm üyeler kırmızı elbise giyiyor.
Sıkça Sorulan Sorular
Bu kulüp İstanbul’da var mı? Türkiye’de nerelerde var?
Evet ve İstanbul’dakiler kendilerine IH3 diyorlar.
Hash House’un Türkiye serüveni 1985’te İstanbul’da başlamış. 85’ten bu yana İzmir’de, Adana’da, Ankara’da, Kapadokya’da Antalya’da, Bodrum’da, Düzce’de, Diyarbakır’da, Urfa’da ve Fethiye’de geniş katılımlı hash etkinlikleri düzenlenmiş.
Her koşu farklı temalarda mı gerçekleşiyor?
Genelde dolunay, boğaz, gey ve lezbiyen, aile, bisiklet, yüzme gibi değişik konularda koşular düzenleniyor.
Katılmak için tecrübeli bir koşucu olmam gerekiyor mu?
Kesinlikle hayır. Parkuru bitirdiğiniz sürece yürüyüş de kabul ediliyor. Kabul edilmeyen tek şey yarışmak…
İçmek zorunlu mu?
Sonuçta bu kulübü diğerlerinden ayıran özellik içki içilmesi, her ne kadar kulübün katı kuralları olmasına rağmen bu kesinlikle uymanız gereken bir kural değil.
Nasıl katılabilirim?
Yukarıda bahsettiğimiz şehirlerde bulunan kulüpler var.
Yaşadığınız yerdeki organizasyonlarla ilgili bilgilere uluslararası web sitesinden ulaşabilirsiniz. http://www.gthhh.com/
Seran Vreskala