Dünyada yalnızlık tehlikesi gitgide artıyor. Çoğu insan ne kadar yalnız olduğundan bahsetmiyor çünkü yalnızlık, zayıflık ya da başarısızlıkla eşdeğer görülüyor. Birkaç yıl evvel New York Times gazetesi yalnız olduğu için öldüğü 15 gün sonra anlaşılan bir adamın hikayesine 4 sayfa ayırmış ve çağın hastalığının yalnızlık olduğunu belirten bir haber yapmıştı. Halbuki neden yalnız olalım ki? Elimizde en azından sosyal medya var, değil mi? Bu sayede onlarca tanıdığımıza, yakınımıza hatta akrabalarımıza ulaşabiliyoruz. Ancak sosyal medyada her saat sevdiklerimizle iletişim halinde olduğumuz için yalnız olmadığımızı düşünenler… çok yanılıyor. Araştırmalar, sosyal medyaya günde iki saatten daha fazla süre harcayanların en az iki kat daha yalnız hissettiğini söylüyor. Bu yalnızlık da insanları ‘gündelik ilişkiler’ yaşanan sitelere yönlendiriyor. Bu uygulamalara yönlenmemizin sebebi de çok yalnızlaşmış olmamız mı yoksa uygulamaları fazla kullanmaktan dolayı yalnızlaşmamız mı?
Bu ‘hook-ups’ yani ‘birlikte takılma’ya olanak veren Tinder, Blendr, Grindr, Scruff, Growlr, Recon gibi uygulamalar mobil olarak coğrafi konumlandırma sağladığı için günün her saatinde ve her yerde kullanılabiliyor; işte, tuvalette, aile yemeğinde ya da arkadaşlarınızla gittiğiniz bir barda bile hemen o anda size yakın olan birilerine ulaşma imkânı sağlıyor. Bu da her renkten, çeşitten, yaştan ve cinsten milyonlarca insana ulaşabilmek demek. Bir nevi insan marketi yani… Gidip raflarda sergilenen ürünlerden istediğinizi alabiliyorsunuz; o da sizi istiyorsa tabii.
Başta heyecan veren bu uygulamalar her ne kadar çok eğlenceli görünse de çok kısa sürede bağımlılık yaptığı için kişiyi sadece karamsar bir yalnızlığa itmiyor; ilişkilerden uzaklaştırdığı için duygusuzlaştırıyor ve aynı zamanda güvensizliğe de sebep oluyor. Bu sebepler yüzünden bu uygulamaları kullanmanın ahlak ya da namusla bir alakası olmasa da Amerikan Psikoloji Derneği bunu alışkanlık haline getirmenin insanlara psikolojik olarak çok zarar verdiğini söylüyor! Mesela dünyada tipik bir Grindr veya Tinder kullanıcısı günde yaklaşık iki saatini uygulama üzerinde harcıyor. Bu da yemek yemek veya egzersiz için ayırdığımız zamandan daha fazla bir süre demek! Bazıları bu uygulamaları sıkıntıdan veya yalnızlıktan kaçmak için kullanırken, diğerleri ise tamamen cinsel amaçlı, gecelik ilişkiler için kullanıyor. Her ne kadar insanlar çok fazla seçenek sunan bu uygulamalar sayesinde kısa bir süre yalnızlıktan kurtulsa da görüşme sonrası çoğu insanın daha da yalnız hissettiği bir gerçek! Uzmanlar bu tip uygulamaları aşırı kullanmanın ruh ve akıl sağlığına olan etkisinin, gece 2’de 3 hamburger yemenin fiziksel sağlığımıza olan etkisiyle aynı olduğunu söylüyor. Yani günlük ilişkilere yönelik uygulamalar, ‘fast food’ yiyecekler gibi çabukluk, kolay tokluk ve rahatlık sağlamasına rağmen, ruhu ve bedeni zedeliyor.
Tinder’in yan etkileri…
Mesela dijital ilişki dünyasının en popüler araçlarından biri Tinder; uygulamanın 50 milyonun üzerinde üyesi var ve 40 küsur farklı dilde kullanılabiliyor. Milyonlarca insandan seçenek sunan uygulamada, beğendiğiniz birini gördüğünüzde ekranı sağa, kişi hoşunuza gitmezse de sola kaydırıyorsunuz. Bir nevi online alış-veriş… Günümüzün teknolojik ve tüketim dünyası için gayet uygun bir sistem olmasına rağmen şaşırtıcı derecede zaman çalan bir tarafı da var.
Öncelikle günlük en az 1 milyar ekran kaydırmanın ve minimum 12 milyon eşleştirmenin yapıldığı bu uygulamayı kullanmak için gerçekten de kalın bir deriye sahip olmak gerekiyor; mesela insanları reddetme ve reddedilme konularında hazırlıklı olmalısınız. Reddettikçe ve reddedildikçe bu konudaki hassasiyet gün geçtikçe azalıyor. Sadece fotoğrafını gördüğünüz ve minik sohbetler yaptığınız birileriyle buluşuyor ve çok kısa sürede, belki de bir şey hissetmemeye çalışarak onlarla kısa bir zaman geçiriyorsunuz. Bu alışkanlık haline geldikçe artık karşıdakine insan yerine başka bir gözle bakmaya başlıyor ve robotik bir şekilde kaydırma yapıyorsunuz. Karşınızdakini tanımaya çalışmak adeta bir yük haline geliyor ve karşınıza çıkacak ‘daha iyi bir seçenek’ peşine düşüyorsunuz. Hatta biriyle buluşmanız iyi geçse bile, o daha iyi seçenek olasılığı yüzünden uygulamaya geri dönüyorsunuz. Bunun sonucu olarak da son yılların popüler hastalığı ‘tükenmişlik sendromu’ yaşamaya başlıyorsunuz. Uzmanlara göre bu sendrom, buluştuğunuz herkesle benzer zamanlar geçirmeye başladığınızda ve yeni biriyle karşılaşmaktan artık heyecan duymadığınızda ortaya çıkıyor. Üstelik o günün akşamına kadar birini bulamadıysanız daha çok yalnız ve depresif hissediyorsunuz.
Peki, bu tür bağımlılıklar sosyal tecride yol açıyorsa, bu ‘fast food’ tarzı sosyalleşmenin sonuçları nelerdir? Chicago Üniversitesi’ndeki Bilişsel ve Sosyal Nörobilim Merkezi’nin kurucusu Dr. John T. Cacioppo’nun sosyal izolasyonun ve yalnızlığın insanların üzerindeki fizyolojik etkileri konusunda yaptığı araştırmaya göre, bu durumlar erken ölüme bile yol açabiliyor. İnsanlar ve sosyal primatlardan sayılan Rhesus maymunları üzerinde yapılan bu çalışma, yalnızlığın sosyal canlılar üzerindeki etkisini inceliyordu. Araştırma sonucunda yalnızlığı ve sosyal tecridi tercih edenlerin bunu daha çok kendilerini korumak için yaptığı, fakat bunun bedensel birtakım sonuçları olduğu ortaya çıktı.
Böyle bir durumun bedenin olgunlaşmamış beyaz kan hücrelerinin üretimini artırarak dolaşımda serbest kalmasına sebep olduğu için, gelecekte kardiyovasküler hastalıklara yol açtığı gözlemlendi. Eğer yalnızlık gereğinden fazla sürer ve sosyal ilişkiler tekrardan oluşturulmazsa, beyaz kan hücreleri proinflamatuar şeklinde tetikleniyor, ki bu durum da ileride inflamatuar sitokin proteinlerinin salgılanmasına, sonucunda da sürekli bir yalnızlık, depresyon ve letarji’ye (insanda yaşam işlevlerinin aşırı ölçüde zayıfladığı, patalojik uyku durumu) sebep oluyor.
Big Mac daha sağlıklı!
Bundan önce yaptıkları araştırmalarda Cacioppo ve meslektaşları yalnız insanların daha yüksek bir vasküler direnç gösterdiklerini, bunun arterlerin sıkılaşmasına ve kan basıncının yükselmesine neden olduğunu da gözlemlediler.
Yani yalnızlık aynı zamanda bağışıklık ve sinir sistemlerini de etkiliyor. Epidemiyolojik araştırmalar sayesinde, sosyal izolasyon yaşayanların yüksek enfeksiyon ve kalp rahatsızlığı riski taşıdıkları ve sosyal becerileri zayıf olanların ise daha fazla alkol tükettikleri, daha az egzersiz yaptıkları ve kötü beslendikleri ortaya çıktı.
Çıkan sonuca göre obesitenin %20, aşırı alkol tüketiminin %30 oranda erken ölüm oranını arttırdığı anlaşılırken, sosyal tecridin ise erken ölüm oranını %45 gibi şaşırtıcı bir rakama yükselttiği gözlemlendi. Günlük ilişkilere yönelik siteleri aşırı kullanmanın yalnızlık hissini daha kalıcı hale getirdiğini göz önünde bulundursak, Big Mac yemek akıllı telefon kullanmaktan daha az ölümcül hale geliyor.
Elbette bu tip uygulamaların çok kötü ya da tu-kaka bir şey olduğunu söylemiyoruz; sosyal hayata dahil olduğunuzda, bu tip yönelimler rahatlık, kolaylık ve çeşitlilik sunuyor; ancak bu uygulamaları yeni insanlarla tanışma konusunda temel araçlardan biri haline getirmek çok zararlı!
Seran Vreskala