Kopenhag’a Doğru!

Biz ülke olarak henüz havasına girmiş olmasak da, tüm dünyanın geleceğini etkilemesi beklenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (Kyoto) Taraflar Konferansı’nın 15incisi (COP 15), yani namı değer İklim Zirvesi bu Pazartesi Kopenhag’da başladı.  Taraflar Konferansı iklim değişikliği ile ilgili düzenlenen en üst düzey uluslararası toplantı.

18 Aralık gününe kadar sürecek olan zirvede iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde etkin ve somut adımların atılması hepimizin umudu. Küresel düzeyde alınacak her karar hepimizin günlük hayatını etkiyecek, umarım dünya liderleri bunun farkındadır.

Peki, küresel etkilerinin yanında bu iklim zirvesi, Türkiye için yerelde ne anlam ifade ediyor?

Türkiye ne yazık ki net bir iklim değişikliği politikası olmayan ülkelerden biri. Ülkemiz Kyoto Sözleşmesi ile ilgili ilk Ulusal Temasları (First National Communications) 2006 yılında hazırladı ve o zamandan beri iklim değişikliği ile mücadele için her hangi somut bir eylem planı geliştirmedi.  Ayrıca, Hükümetin, Birleşmiş Milletler’e her yıl düzenli olarak sunduğu Ulusal Bildirim’e göre,  Kyoto’nun imzalandığı tarih olan 1990 yılından beri, Türkiye’nin yıllık CO2 emisyonu iki katına çıktı, 2000 yılından beri de emisyonumuz yıllık ortalama %10 artıyor.

Yani kısaca, Türkiye’nin acil olarak iklim politikalarına ihtiyacı var. Türkiye emisyonlarını azaltmalı, iklim değişikliğine uyum politikaları geliştirmeli ve iklim değişikliğinden en çok zarar görecek olan kesimleri (kadınlar, gençler, küçük çiftçiler vb.) korumak üzere çalışmalar yapmalıdır. Ancak ne yazık ki, hem hükümet hem de bürokratlar şu ana kadar hep kaçmayı ve konuyu görmezden gelmeyi tercih etti.

Artık, kaçabilecek pek bir yer kalmadı. COP 15 iki temel yönden önem taşıyor:

1)      Kyoto imzasından sonraki ilk Taraflar Konferansı

Kamuoyunun yakından bildiği gibi, Türkiye’nin Kyoto’yu taraf olma süreci sancılı olmuştu. Hükümet ve ilgili üst düzey bürokratlar uzun süren müzakerelere direnmiş ve Türkiye sözleşmeye uzun süre taraf olmamıştı. Sözleşme sonunda, 170 bin kişinin “Kyoto’yu İmzala” baskılarının da etkisiyle, 5 Şubat 2009’da TBMM tarafından onaylanmıştı.

İşte COP 15, Türkiye’nin sözleşmeye taraf olduktan sonra katılacağı ilk COP toplantısı.  Artık, devlet somut adımlar atmak ve bu adımları kamuoyu ile paylaşmak zorunda. Kopenhag’da yapılacak müzakereler ve tartışmalar, sözleşmeye taraf olan bir ülke olarak Türkiye’yi, geçmişin aksine artık doğrudan etkileyecek.

2)      AB uyum ve Çevre Başlığı

Çevre başlığı ile ilgili olan Çevre Pozisyon Belgesi, AB tarafından Kasım ayı içerisinde hükümete gönderildi. Muhtemelen 7–9 Aralık 2009 tarihleri arasında gerçekleşecek olan AB Dış İşleri Bakanları zirvesinde,  çevre başlığı müzakerelere açılacak. Yani İklim Zirvesi’ne Türkiye’den giden bürokratlar ve bizim gibi sivil toplum temsilcileri, ülkeye döndüklerinde Çevre Başlığı açılmış olacak.

Türkiye’nin COP 15’te atacağı adımlar ve çevre başlığının açılıyor olması,  iklim değişikliği ile mücadeleyi gündemimizde üst sıralara çekecek.  Hükümet için üç maymunu uygulamak artık daha zor olacak.

Bu iki önemli etmen çerçevesinde, COP 15’in Türkiye için önemi artıyor.  Umarım, hükümet ve ilgili bürokratlarımız bu durumun görüyordur.  Çünkü su kaynaklarımızı, tarımımızı, biyolojik çeşitliğimizi, ekolojik değerlerimizi ve günlük yaşamımızı doğrudan etkileyecek olan iklim değişikliği ile mücadele çerçevesinde acil, ekoloji dostu somut adımlarlara ihtiyacımız var.

Yeşiller Partisi üyeleri ve sivil toplum temsilcileri, somut adımları duymak ve COP 15’deki küresel ve yerel kararları etkilemek, ekolojik politikaların üretilmesini sağlamak için, Kopenhag’da da küresel karar vericilerin takipçisi olacak.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Radikalizm ve uzlaşmacılık arasında

Kent yoksullarının adaletsiz ve acı verici konumunun değişip iyileşmesi yerel yönetimlerin toplumla demokratik ve katılımcı bir ilişki kurmasıyla mümkün olabilir mi? 

Gürcistan Tiyatro Festivali’nde distopik bir geleceğe bakış – Seda Elhan

Distopyanın kapsülünde sergilenen bir gelecek sorgulaması olan 'Home, To Zero' çevre bilinci üzerine kafa yoran herkesin ilgisini çekecek bir yapım. Tiflis'e yolunuz düşerse mutlaka izleyin.

Doyranlılar, nehirlerine HES yapılmasına karşı kararlı: İzin vermeyeceğiz!

Suyu ancak bölge halkının ihtiyaçlarını giderebilen Doyran Nehri 'ne HES projesinin ÇED toplantısı, halkın güçlü itirazlarına sahne oldu.

Kardeşimi kim öldürdü?

Ne Reşit Kibar cinayeti ne Narin Güran cinayeti ne de Ayşenur Ezgi Eygi cinayeti münferit ve tesadüf cinayetler değil. Hepsinin tetikçisi aynı.

Barış

Barış sözcüğünü dünyanın pek çok bölgesindeki savaş ortamlarıyla yan yana getirildiğinizde 'nasıl, ne pahasına ve ne kadar sürdürülebilir' barış sorularıyla karşılaşıyoruz.

EN ÇOK OKUNANLAR