Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Kimyasal kirlilik geri dönülemez noktaya ulaştı

0

Yaşam tarzımız nedeniyle artık kimyasal bir madde ile temas etmeyen tek bir insan evladı bile kalmadı. Bunu kullandığımız ürünler üzerinden düşünmeyin. En uzak Amazon kabileleri bile ne yazık ki belki de haberdar bile olmadıkları diğer dünya insanlarının yaşam tarzı nedeniyle bu kirlilikten nasibini almak zorunda kalıyor.

Nasıl kalmasın? Küresel plastik çöp ticareti, petrokimya ürünlerinin üretimindeki yaygınlık, plastik kirliliği, yangınlar, kimyasal üretimi, tarım zehirleri, farmasötikler ve daha nicelerinin aşırılığı, bu durumun ana sorumlusu. Kullanan biz modern insanlar ama etkilenen tüm bir gezegen ve onun doğal üyeleri. Biz zaten modern insan olarak doğanın bir üyesi olmaktan çoktan ayrıldık bile.

İşte bu durumu tespit eden bir grup bilim insanı, kimyasal kirliliğin artık güvenli sınırı aştığını ve derhal bir sınırlama yapılması çağrısını dile getirdi. Bu çağrının en önemli nedeni saydığımız kimysalların da olduğu 350.000 sentetik kimyasalın yanı sıra plastiklerin yarattığı endişe. Daha önce de çok defa dile getirmiştik! Plastik kirliliği artık Everest Dağı’nın zirvesinden en derin okyanuslara kadar mevcut ve hatta artık anne karnındaki bebeğe bile ulaşmış vaziyette. Bununla da sınırlı değil: Diosinler, PCB’ler  ve benzeri bazı uzun ömürlü toksik kimyasallar da artık oldukça yaygın. Öyle ki anne sütünde bile bulunması artık şaşırtıcı olmuyor. Plastik de dahil olmak üzere birçok kimyasalın üretiminin 1950’den beri 50 kattan daha fazla artmış olması ve önümüzdeki 20 yılda da mevcut durumunun üç katı daha fazlası bir miktara ulaşacağı düşünüldüğünde neden şaşırtıcı olmadığı da anlaşılacaktır. Artık gezegen için altından kalkılamaz bir kirlilik baskısı söz konusu! Her ne kadar kirlilikten uzun zamandır haberdar olsak da olayın boyutunun artık geri dönülemez bir noktaya evrildiğini düşünmek istemiyorduk. Artık ne yazık ki bu eşiği çoktan aştık bile.

Avrupa Yeşilleri’nin sınavı

Ancak bu demek değildir ki bazı noktaları geri döndüremeyeceğiz! Örneğin, her ne kadar toplam var olan plastik miktarı artık tüm yaşayan memelilerin toplam kütlesini aşıyor olsa da sadece tek kullanımlık plastiklerin üretimini durdurmak bile bu noktayı kısa sürede tersine çevirmeye yetecek kapasitededir. Çünkü kirlilik yaratan plastik çöplerin ekserisi tek kullanımlıklar! Ayrıca yenilenebilir enerjiye daha radikal ve adil bir geçiş, petrol türevli kirliliğin kısa sürede tolere edilebilir seviyelere gerilemesini sağlayabilir. Ancak burada eklemek lazım ki Avrupa’nın henüz kabul ettiği “nükleer ve doğalgaz temelli üretimin kabul edilebilir olduğu” yaklaşımı bu durum konusunda iyimser olmamızı engelliyor. Belki de bu noktada Avrupa Yeşilleri için önemli bir sınav söz konusu. Zamanla bu sınavın geçilip geçilemediğini anlayacağız.

Mevcut sınırı aşan noktadan geri dönme ihtimali olduğunun bir diğer göstergesi de küresel olarak yapılan plastik üretiminin sınırlandırılması çağrıları. Bu çağrılardan biri geçtiğimiz yıl yayımlanmış ve oldukça ses getirmişti. Çağrı ham plastik üretiminin 2040 yılına kadar sonlandırılmasını içeriyordu. Bu çağrı daha sonra farklı reaksiyonları beraberinde getirmiş ve önce ABD Parlamentosu‘na plastiğin neden olduğu tehditin çözümünün plastik üretiminin sınırlandırılması olduğuna dair bir rapor sunulmuş, daha sonra birçok farklı grup küresel plastik üretiminin sınırlandırılması gerektiğini ve bunun için de bağlayıcılığı olan küresel bir yasal düzenleme yapılması gerekliliği konusunda hem fikir olmuştu. Benim de imzacısı olduğum ve tüm dünya genelinde 700’den fazla grup, uluslararası bir plastik anlaşması için çağrıda bulunmuş, sivil toplum, yerli halklar, işçiler ve sendikalar, gençlik, kadın örgütleri ile BM üye devletlerini plastik krizine yönelik küresel ve hukuki bağlayıcılığı olan bir anlaşmayı müzakere etmeye çağırmıştı.

Bu noktada 28 Şubat-2 Mart tarihlerinde Kenya’nın Nairobi kentinde yapılacak olan BM UNEA 5.2 toplantısına baskı oluşturmak için önemli düzeyde bir katılım gerçekleştirilecek. Sonuçlarının ne olacağını hep birlikte göreceğiz.

Artık plastiklerin de dahil olduğu kimyasalların hayatımızı kolaylaştırmadığı, bu işten servet edinenler dışında herkes tarafından kabul ediliyor. Bu durum da beraberinde önemli girişimlerin oluşmasına neden oluyor ki bu girişimlerin sayısı ve boyutu artık göz ardı edilemeyecek seviyede.  Ancak tüm bunlar olurken bir yandan da tahribat ve yıkım sürmeye devam ediyor. Tayland ve Peru’da meydana gelen petrol sızıntıları, Sri lanka kıyılarına vuran ham plastik peletler, Akdeniz kıyılarımıza kadar ulaşan petrol sızıntısı bunun örnekleri arasında.

Bu tahribatlar için çok uzağa gitmeye gerek de yok aslında. Hali hazırda Adana ve Mersin kıyılarında var olan kıyı tahribatlarına ek olarak gerçekleştirilecek olan iki yeni ek liman faaliyeti, küresel ve lokal olarak meydana gelen etkilerden ders çıkarmadığımızı ve hala daha meselenin yakıcılığını kavrayamadığımızı ortaya koyuyor. Öyle ki Mersin Yeşilovacık kıyılarında tam da Akdeniz foklarının kalan birkaçına ev sahipliği yapan alana kondurulmak istenen liman projesi, bu körlüğün yerini bilinçli kötülüğe bıraktığını gösteriyor.  Kalan son bakir alanların da hunharca tarumar edilmesi girişiminin kötülükten ve çürümüşlükten başka bir açıklaması olamaz gibi.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.