Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Kentleri yeşil şekilde dönüştürmek mümkün mü?

0

Kentlerin neden daha yeşil olması gerektiğine dair öncelikle bir tespit ve birkaç rakamla başlayalım. İklim değişikliği yerel kaynaklı bir küresel sorun. Şu anda pandemi gündemimizi tamamen ele geçirmiş olsa da insanlığın karşısındaki en büyük, en tehlikeli sorun küresel iklim değişikliği, hatta durumun aciliyetini belirten yeni isimlendirmesiyle küresel iklim krizi. İklim krizinin yaşandığı yerler de iklim krizinin nedenlerinin oluştuğu yerler de kentler.

Dünyadaki toplam karbon salımının %75’i kent kaynaklı. Hatta 100 kent küresel karbon salımının neredeyse beşte birini yapmakta. Hem kentsel nüfusun artması hem de bireylerin karbon ayak izlerinin büyümesi ile bu oranın katlanması da hiç şaşırtıcı olmayacak. Bu 100 kent içerisinde Türkiye’den Ankara ve İstanbul da bulunuyor. Ankara 80. sırada, İstanbul ise çok daha yukarıda, 26. sırada.

Yani durum öyle uzaktan bakıp “birilerinin kirlettiği, bizim de masumane bir şekilde sonuçlarına katlandığımız” bir hal olmaktan çok çok uzakta. Karbon ayak izi en büyük 26. kent ülkemizde ve doğal yapının giderek tahrip edildiğini düşünürsek listede o sırada da çok uzun süre kalamayacak diyebiliriz. Sözün özü: Bir şeyler yapmalıyız! Hemen, şimdi ve ayağımızı bastığımız yerden başlayarak!

İstanbul ektiğini biçiyor

Merceği biraz İstanbul’a çevirelim. İstanbul birçok sorunla aynı anda mücadele etmeye çalışan dev bir kent. Bu sorunların üstüne şimdi bir de kuraklık eklendi. Havalar olması gerekenden çok daha sıcak, yağışlar ise olması gerekenden çok daha düşük. Karbon ayak izini de düşündüğümüzde İstanbul ektiğini biçiyor. Peki, bunu değiştirmek mümkün olamaz mı? İstanbul’un mücadele ettiği sorunları ve bu sorunlara getirilebilecek çözümleri de kullanarak bir çıkış yolu yaratılamaz mı? Örneğin deprem ve iklim değişikliğiyle aynı anda mücadele edebilecek bir çözüm bulunamaz mı? Başlığa dönersek kentleri, burada İstanbul’u, yeşil şekilde dönüştürmek mümkün mü?

Sadece depremle mücadele etmek elbette önemli. Deprem tehlikesinin giderek yakınlaştığını bilim insanları sürekli ifade ediyor. Fakat bir binanın yerine daha sağlamını dikerek tek soruna çözüm bulacağımıza ve insanları o sağlam binanın içerisinde iklim krizinin sonuçlarını yaşamaya mahkûm edeceğimize, kentsel karbon salımlarını en alt düzeye indirecek bir planlamayla hareket etsek nasıl olur?

Türkiye’nin kentleri dirençsiz

Bir binayı yıkıp yeniden yapmak, enerji maliyeti zaten oldukça yüksek bir faaliyet. Bu durum 350 Türkiye’nin raporunda şöyle ifade ediliyor:

“Yapı sektörü küresel enerji tüketiminde önemli bir paya sahip. 2017 yılı rakamlarına göre, küresel enerji tüketiminin %36’sı binaların inşası ve kullanımı faaliyetlerinde gerçekleşiyor. Enerjiye bağlı küresel sera gazı salımlarının %39’u binaların inşası, kullanımı ve inşaat malzemelerinin üretiminden kaynaklanıyor. Binalarda, ısıtma, soğutma, aydınlatma, pişirme ve iç donanım kullanımı gibi faaliyetler binalardaki enerji tüketiminin ana kaynakları.”

Rakamlar ve yüzde içerisinde yüzde kafa karıştırıcı olabilir ama sonuç değişmiyor: Bir binayı yenilerken uzun süre için tek hakkımızı kullanmış oluyoruz. Bugün yapılan bir bina 2060’a, 2070’e kadar kullanılacak. O zaman bu tek hakkımızı yeşil seçenekten yana kullanmalı ve kentlerin yük olma özelliğini azaltmalıyız.

Suyunu, enerjisini, atığını kontrol edebilen; mümkünse bina bina değil bölgesel planlamalar sonucu oluşan ve böylece ilk yatırım maliyetinin düşük tutulduğu kentler inşa etmeliyiz. Merkezi ve yerel otoritelerin bu tip yapıları öncelikle teşvik ederek sonrasındaysa zorunlu tutarak düzenlemesi gerekiyor. 

Kentlerimiz dirençsiz. Her şeye dirençsiz. Depreme, kuraklığa, ani yağışlara, ısı dalgalanmalarına, gıda krizlerine ve 2020’nin bize gösterdiği gibi sağlık krizlerine… Kentlerimizi dirençli hale getirmeliyiz. Bunun için de sorunları bütüncül şekilde ele almalıyız. Su kaynaklarımızın üzerine titrememiz gerekirken imara açarsak sadece tek bir sorun yaratmış olmuyoruz. Sorunlar tekil değilse çözümler de tekil olmamalı. Sözün özü zaman hızlı ilerliyor ve önümüzde çok az zaman kaldı. Siyasi tercihlerimizi bu sıkışıklığı gözeterek cesurca yapmalıyız.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.