Katalonya güncesi (Barselona/Girona/Figueres/Cadaques, Kasım 2015)
Geçtiğimiz hafta boyunca Katalanlar İspanya’yı bir kere daha çalkalamayı başardı. Basında tartışılan neredeyse tek konu Katalan Parlementosunun İspanya’dan ayrılma sürecini başlatmak üzerine aldığı karardı. Uzun zamandır planladığım Katalonya seyahati bölgenin bağımsızlık süreciyle ilgili harekete geçmeye karar vermesine denk düşünce, bir kaç yazıyla karmaşık İspanyol siyasetinde bunun ne anlama geldiğini, tarafları, tepkileri, tartışmaları ve muhtemel sonuçları aktarmak istedim.
Katalan Meclisi Süreci Başlattı
Özetlemek gerekirse, Katalanlar özyönetim taleplerini İspanya’dan ayrılık talebine çevirmenin yollarını arıyor. 9 Kasım’da Katalan Meclisinde alınan karar bu süreci başlatacak olan süreci başlatmak amaçlıydı. Hayır yanlış okumadınız; başlangıcın başlangıcı derken şunu kastediyorum: Parlementerler “katılımcı, açık, birleştirici, ve vatandaşların aktif olarak söz haklarını kullandıkları bir bağımsızlık sürecini” başlatmak ve bir Katalan Anayasası yazılması için çalışmalara başlamak konusunda karar aldı. Ancak karar büyük ölçüde sembolik ve Katalonyanın İspanya’dan ayrılıp yeni bir cumhuriyet haline gelme ihtimali oldukça az. Nitekim karar ne Katalonya içinde ne de İspanya’ nin genelinde coşkuyla karşılandı. Dahası Avrupa Birliğinden de beklenen desteği görmedi.
Ne olursa olsun Katalanların 2008’den beri sürekli olarak tartıştıkları bağımsızlık süreci artık sonuçlanmak zorunda. Bağımsızlığın en önemli ismi olan Katalonya Başkanı Artur Mas süreci başlatmadığı takdirde bağımsızlık taraftarı koalisyonu birarada tutacak güçte değil. Anayasaya aykırı olacağı uyarılarına aldırmadan tasarıyı oylamaya sunması da buna bağlanıyor.
Kemer Sıkmaya karşı Öfkeliler
Biraz geri gidecek olursak, 2008’de sağ/popülist PP (Partido Popular) hükümetinin başlattığı kemer sıkma politikalarına karşı halkta büyük bir tepki oluşmuştu. Türkçe’de ‘Öfkeliler’ olarak anılan Indignados (15-M Hareketi ya da Meydanı Geri Alın Hareketi olarak da duymuş olabilirsiniz) bu tepkilerin birarada ifade edildiği bir söylem koalisyonu olarak ortaya çıktı. Öğrenciler, özgürlükçü sol, geleceğe dair güvensizlik hisseden genç nüfus, bankalar tarafından soyulduğunu düşünen ve İspanyol hükümetinin kendilerini değil bankaları korumayı seçtiğini gören halk yanyana gelince günlerce meydanlar işgal edildi, tahminen 7-8 milyon vatandaşın katıldığı bu protestolarda yalnizca ekonomik değil her türlü siyasi talep ifade edildi. Bu taleplerin büyük bir kısmını programında bir araya getirmeyi başaran da Mart 2014’de kurulan ve sık sık Syriza ve HDP ile karşılaştırılan Podemos (‘Yapabiliriz’) adlı parti oldu. Podemos katıldığı ilk seçimlerden itibaren büyük bir halk desteği görürken, Katalonya’da bu ideallerin ve taleplerin yanı sıra İspanya’dan ayrılma süreci de konuşulmaya başladı.
Franco’nun uzun, sancılı, ve yüzleşilmemiş diktatörlüğü boyunca akılalmaz acılar çeken Katalan halkı, hala kendi çıkarlarına ters düşen siyasi seçimler yapmaya zorlanıyor. Ekonomik alanda özellikle vergi ve şeffaflık, sosyal alandaysa özellikle daha fazla otonomi ve iki-dilde eğitim gibi konulardaki talepleri federal hükümet tarafından sık sık geri çevriliyor ya da zora sokuluyor. Bu da İspanyol hükümetinin popülerliğini büyük ölçüde azaltıyor ve hatta federal sistemin meşruiyetinin sorgulanmasına sebep oluyor. 2008’den beri bu hoşnutsuzluk barışçıl protestolar, caddelerin ve meydanların işgali ve kültürel kimliklerinin tüm sembolleriyle donatılması yoluyla sürekli bir şekilde ifade edilmeye başlandı. Bu şenlikli eylemlilik sürecinde “İspanyanın federal yapısı içinde otonom bir bölge olan Katalonya acaba kendisi ayrı bir devlete mi dönüşmeli?” sorusu ortaya çıktı. Artur Mas da bunun gerçekleşmesini, üstelik hemen şimdi gerçekleşmesini savunan merkez/sağ CDC’nin (Convergència Democràtica de Catalunya) lideri olarak 2010’da Başkanlığa seçildi. Ancak uzun süredir en önemli siyasi projesi haline getirmiş olduğu Katalonyaya bağımsızlık hayalini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini ise zaman gösterecek.
Manuel Jabois’in 11 Kasım’da El Pais’te yayınlanan makalesi Mas’ın fazla bir şansı olmadığını iddia ediyor: Jabois’ya göre hayali cemiyetle gerçek insanların kimlik kurgusu aynı hızda ilerlemiyor. Mas’ın Katalan kültürel kimliğinden doğan bir hareketi siyasallaştırma çabası hem gerçekçi olmayan hem de aceleci bir tavır. Ancak bir haftadır konuştuğum Katalanların hemen hepsi bağımsızlıktan bahsetmekten artık yorulduğunu, hem ülkenin hem de bölgenin sorunlarına dair önemli kararların alınması gerektiğini ve bunu ertelemekten sıkıldıklarını ifade etti. Gerçekçilik konusu ise ayrı bir tartışma konusu. Vatandaşlarının yarısı yabancılardan oluşan bir bölgeyi yeni bir devlete çevirmenin zorluklarını görmezden gelmemek gerek. Üstelik Katalanların çoğunluğu Madrid biraz olsun akılcı bir siyaset izlese İspanya’nın içinde biraz daha fazla otonomiyle bulunmayı tercih edeceğini ifade ediyor.
Krizin ilk alametleri: 2014 Halkoylaması
Geçen sene Katalan Hükümeti tam da bu konudaki bir takım soruları açıklığa kavuşturmak için Katalan halkına danışmak, yani bir halk oylaması düzenlemek isteyince bugünkü krizin ilk emareleri görünmeye başladı. Kanuni bir bağlayıcılığı olmayan bu halk oylaması iki sorunun cevabını arayacaktı: Katalonya’nın bir devlet haline gelmesini istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız, bu devletin bağımsız olmasını istiyor musunuz?
Madrid sert bir tepki vererek halkoylamasını yasadışı ilan etti. İspanyol Hükümetinin bu kararı Katalanların tek başına veremeyeceği, konunun tüm İspanyolları ilgilendirdiği yönündeki açıklamaları Katalanları oldukça kızdırdı. Mas da bu kızgınlığı siyasi güce dönüştürmek istedi ve halkoylamasını yine de yapmaya karar verdi. Oyların yüzde 81’i her iki soruya da ‘Evet’ diyordu –ancak Katalanların büyük bir kısmı oy vermeye bile gitmemişti. Acaba konu kimsenin umrunda değil miydi, yoksa oylamanın meşruiyeti ile ilgili sorular mı katılımın düşmesine sebep olmuştu?
Geçen ay Katalan Milli Gününde meydanlarda toplanan bir milyon dörtyüz bin kişi bu soruya kısmen de olsa cevap verdi. Dolayısıyla Artur Mas ve bağımsızlık sürecini destekleyen diğer partiler Eylül sonundaki seçimlerden büyük bir zafer bekliyorlardı. Junts pel Sí (‘Evet İçin Birlikte’) koalisyonu, bir sene boyunca seçimlerin sonucunun bağımsızlık konusundaki milli iradeyi ortaya koyacağına dair kampanya yapmıştı. Koalisyonun dışından bağımsızlığı destekleyen radikal/sol CUP (Candidatura d’Unitat Popular) de seçimlere ayrı bir parti olarak girecekti. Eğer oyların ve Katalan Meclisindeki sandalyelerin yarısını alırlarsa bağımsızlık sürecini bağlatmak için halk tarafından görevlendirildiklerini kabul edecekler ve hükümeti buna göre kuracaklardı.
Bağımsızlık taraftarları oyların yarısını alamasalar dahi Meclisin yarısına tekabül eden 72 milletvekilliğini kazandı. Geçen Pazartesi günü yapılan oylamada da 68 oya karşı 72 oyla, daha hükümet bile kurulmadan süreci başlatma kararı verildi. Dolayısıyla hafta boyunca medyada sorulan soru da koalisyonun hükümet kuramayacak kadar dağılmaya yaklaşıp yaklaşamadığı oldu.
Bir yandan CUP, Mas’a destek vermek yerine siyasi spektrumun her yanından saygı gören bir başka siyasetçiyi, Katalan Yeşillerinden Eski Avrupa Parlementosu üyesi Raül Romeva’yı Başkan adayı olarak öne sürerek Mas’ın durumunu iyice zorlaştırdı. Diğer yandan, Avrupa Birliği de sürece mesafeli yaklaştı: Katalanlar AB’yi son derece önemsediklerini her fırsatta ifade etse dahi, İspanya’nın da uzun zamandır dış politikasının odağında AB var. Dolayısıyla Avrupa siyasetçileri İngilizlerden ‘daha AB’ci’ İskoçlara referandum öncesinde verdiği açık desteği Katalanlara vermedi. Merkel hukukun üstünlüğüne herkesin saygı göstermesi gerektiğine dair bir açıklama yapmakla yetindi.
Önümüzdeki günlerde Madrid’in tepkisi, Anayasa Mahkemesinin kararı ve Avrupa’daki federal anayasa hukuku üzerine yazmaya devam edeceğim.
Sonraki yazı: Madrid: “Bağımsızlık talebi Anayasaya aykırı, kararı Anayasa Mahkemesi verecek”
Ayşem Mert