Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Hokkabazın orman günü olmuş…

0

Emily Dickinson şiirleriyle son zamanlarda yanıştım. Tanışır tanışmaz da kalbimde bu şiirlere büyükçe bir yer açtım. Ben ‘arı şairi’ dedim kendimce Dickinson’a. Tıpkı Gülten Akın’a, haddim olmayarak elbette, ‘serçe şairi’ demem gibi. Birinin şiirlerinde arılar diğerininkinde serçeler nasıl da güzel öne çıkar.

Yazıya adını veren iki dizelik şiir şöyle (Dickinson yazım kurallarıyla);

The juggler’s Hat her Country is-
The Mountain Gorse –the Bee’s-

 Türkçesi de şu şekilde (Selahattin Özpalabıyıklar’ın çevirisiyle);[1]

Hokkabazın Şapkasıdır Ülkesi-
Katırtırnağıdır –Arınınkisi-

O kadar çok düşündüm ki, acaba Dickinson’ın hokkabazı nedir diye. Sonuçta bunun genel olarak ‘insan’ olduğuna ikna ettim kendimi. Şiir bu, bilinmez tabii şairin gerçekte neyi kastettiği. Ama ben bu şiiri öyle anlayıp içselleştirdim. Belki başlangıçtan bugüne, fakat hiç değilse çağımızın insanı bir hokkabaz değil de nedir? Tıpkı bir hokkabaz gibi şapkasından çıkarıp durduğu şeylerin büyüsüne kapılmış, gerçeklikten bütünüyle kopmuş; dahası herkesi de kendi gibi bu sahte büyünün derinliklerinde kaybolmaya davet ediyor. Oysa yaptığı bütünüyle aldatmacadan ibarettir. Saf gerçek bir tarafta çırılçıplak dururken, hokkabaz ve hayranları bir aldatmacaya tapınmayı tercih eder. Oysa arı öyle mi? Arının tek bir amacı vardır; yaşamın devamı. Onun için arı, katırtırnağı ile bağını çok iyi özümsemiştir. Sahte bir gerçekliğe hiç gereksinme duymaz. Doğanın bir parçası olarak onun tüm gerçeği doğanın diğer parçaları ve onlarla arasındaki uyumdur.

Uluslararası orman günü ve ormanlarımız

Bir uluslararası orman gününü daha geride bıraktık. Hoş, ülkemizde yıllardır kutlanmakta olan bu önemli gün gözden düştü artık. İktidarın, muhtemelen ‘bizden önce bir ağaçlandırma günü bile yoktu’ demek amacıyla şapkasından çıkardığı 11 Kasım Milli Ağaçlandırma Günü parlatılıp 21 Mart Uluslararası Orman Günü gerilere itildi. Gelin görün ki, ister 11 Kasım ister 21 Mart olsun ormanın günü, tek bir gerçek var; ülkemizde ormanlar son derece kötü yönetiliyor ve bu gerçek görünmez kılınmak için şapkadan sürekli bir şeyler çıkarılıyor.  Bunlardan sonuncusu olan Millet Ormanı projesini geçen haftaki yazımda anlatmıştım. Dilerseniz size ülkemizde ormanların niye çok kötü durumda olduğunu 10 net maddeyle özetleyeyim. Her bir maddenin açıklamasını ve bilimsel kanıtlarını bu köşede geçmişte yayımladığım yazılarda bulabilirsiniz. O nedenle hiçbir maddenin ayrıntısına girmeyeceğim.

  • Ormanlarımız korunmuyor. Kâğıt üzerinde orman alanı artıyor gibi görünüyor. Ancak bu artış genellikle göç veren, nüfus yoğunluğunun azalıp ormanlar üzerindeki insan baskısının ortadan kalktığı bölgelerde oluyor. Bu bölgelerdeki orman artışının altında yatan temel dinamik ise terk edilen tarım alanları ve otlakların kendiliğinden ormanlaşması. Yani, insan baskısı kalkınca, ormanlar geçmişte farklı kullanımlara verdiği alanları geri alıyor. Marmara ve Ege gibi bölgelerde ise ormanlar artmıyor, azalıyor.

Son 18 yılda yapılan ağaçlandırma, önceki 18 yıldan daha az

  • İktidarın sürekli halkın gözüne sokmaya çalıştığı ağaçlandırma çalışmalarında da geçmişe göre başarısızlık var. 2003-2020 yılları arasındaki 18 yılda yapılan toplam ağaçlandırma miktarı önceki 18 yıldan daha az. Evet, DAHA AZ. Fakat sanki durum böyle değilmiş, bu iktidardan önce ülkede ağaçlandırma yapılmıyormuş da ağaçlandırma bu iktidar döneminde başlamış gibi bir algı yaratılmaya; fidan sayısı gibi bilimsel karşılığı olmayan istatistiklerle kafalar karıştırılmaya çalışılıyor. Ama yine de güneş balçıkla sıvanamıyor.

  • Orman alanlarının farklı kullanımlara tahsisi olanca hızıyla devam ediyor. Bir yandan Orman Yasası’nda sürekli değişiklik yapılarak yeni yeni kullanım amaçları için orman alanı tahsisi olanaklı hale getirilirken diğer yandan da tahsis iş ve işlemleri kolaylaştırılarak farklı kullanımlara tahsis edilen orman alanı miktarı artıyor. 2020 yılı sonu itibariyle yaklaşık 750 bin hektar orman alanı kâğıt üzerinde orman görünüyor olmasına rağmen gerçekte bu araziler madencilik, enerji, turizm, ulaştırma vb. amaçlarla kullanılıyor. Üstelik 750 bin hektar büyüklüğündeki orman alanı tahsisi, tahsis yapılan alanın ekolojik koşulları ile tahsis amacının niteliklerine bağlı olarak ekosistem parçalanması sonucu civarındaki kat kat fazla orman alanında ekolojik bozulmalar meydana getiriyor.
  • Endüstriyel odun üretimi her yıl artıyor. Ormanlarımızdan giderek daha fazla ağaç kesiliyor. Odun üretimi artışı ormanlarımızın sürdürülebilirliğini açık bir şekilde tehdit ederken, milli parklarda bile odun üretimi yapılması konusunda adımlar atılıyor. Öyle ki, orman yangınları bahane edilerek, yanıcı madde azaltma ya da temizleme gibi gerekçelerle daha da fazla odun üretmenin yol ve yöntemleri araştırılıyor. Bütün bunlar da ne yazık ki plansız bir şekilde büyüyen bazı orman endüstrisi kuruluşlarının odun ihtiyacını karşılamak ve doğal değerleri paraya çevirmek amacıyla yapılıyor.

2B ile binlerce hektar orman alanı orman sınırları dışına çıkarıldı

  • Türkiye’de ormancılığın yüz karası olan 2B uygulaması olanca hızıyla devam ederken, Orman Yasası’nda 2018 yılında yapılan değişiklikle (ek madde 16 ile) 2B dışındaki bazı orman alanlarının da orman sınırları dışarısına çıkarılmasına ilişkin çalışmalar yapılıyor. 2B ile orman sınırları dışına çıkarılan orman alanı miktarı 2020 yılı sonunda 626 bin hektara ulaşmışken, ek madde 16 doğrultusunda çıkarılan bir bakanlar kurulu ve dört cumhurbaşkanı kararıyla da yaklaşık 700 hektar orman alanı orman sınırları dışına çıkarıldı bile. Korkum o ki, ileride bu miktarlar kat kat artacak gibi görünüyor.

  • Korunan orman alanları konusundaki gelişmeler de parlak değil. Koruma işlevinin yüksek kullanma işlevinin düşük olduğu tabiatı koruma alanı, muhafaza ormanı ve yaban hayatı geliştirme sahaları gibi korunan orman alanlarının miktarı azaltılırken, neredeyse bütünüyle kullanıma hizmet eden, korumadan söz etmenin olanaklı bile sayılamayacağı tabiat parklarının sayı ve alanı her geçen gün artıyor. Böylelikle korunan alan miktarı artırılıyormuş gibi bir algı oluşturulurken ormana sürekli daha fazla işletmeci ve tesisin girmesi sağlanıyor; orman alanları bir rant kaynağı haline getiriliyor.
  • Benzer şekilde kent ormanı ve millet ormanı gibi uygulamalarla ormanlar yoğun ve kontrolsüz rekreasyonel kullanımların odağı haline getiriliyor. Bu tür alanların düzenlenmesinde çağdaş kent ormancılığı ilkelerinin hiçbiri uygulanmıyor.
  • Özel ağaçlandırma çalışmaları adı altında ormanlar meyve bahçesine, tıbbı ve aromatik bitki yetiştirme alanına dönüştürülüyor. Özel ağaçlandırma sahalarında verilen yapılaşma izinleri sürekli genişletiliyor.

Hokkabaz biziz!

  • Orman yangınlarına karşı alınması gerekli önlemler alınmıyor. Önleyici tedbirler ihmal edilerek giderek daha fazla sayıda yangına ve daha fazla miktarda yanan orman alanına davetiye çıkarılıyor.
  • Ve elbette ormancılık örgütü verimsiz, potansiyelini kullanamayan emir kulu bir organizasyon haline getiriliyor. Çalışanlar arasında adalet ve eşitlik açıkça çiğnendiği gibi yeni personel alımlarında da siyasi kayırmacılık had safhaya çıkıyor.

Hokkabaz sahnede ne yaparsa yapsın sahne gerisinde gerçekle yüzleşmekten başka bir çaresi yok. Hokkabaz biziz. Göz yumduklarımız, izin verdiklerimiz, yönet dediklerimiz, sesimizi çıkarmadıklarımız… Hep birlikte hokkabazlıkla devam edebileceğimize inanıp, şapkamızdan çıkardıklarımıza tapınmaya devam ediyoruz. Bir arı kadar bile gerçeğin farkında değiliz. Tek çözüm şapkayı fırlatıp bir yana kendimizi saf gerçekliğe, doğanın kurallarına bırakmak. Batasıca öğretilerimiz, batasıca alışkanlıklarımız izin vermiyor. Şapkamıza tapınarak batmaya devam ediyoruz.

*

[1] Emily Dickinson, Seçme Şiirler (İngilizce-Türkçe). Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, VI. Basım.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.