Dış Köşe

HDP-BDP ortaklığı ve bugünün işi…- Saruhan Oluç

0
Saruhan Oluç
Saruhan Oluç

Saruhan Oluç

Kürt halkının ve siyasi temsilcilerinin, Türkiye demokrasi ve barış güçlerinin kendi kendilerine ve birbirlerine yönelttikleri soru da, kaygılar ve tespitler de aşağı yukarı aynı: Çözüm ve barış için adım atılacak mı, yoksa süreç kesilecek mi? Herkesin kafasında son 5 yılda yaşananlar var: 2009 Yerel Seçim dönemi ve iktidarın açılım sürecini Habur’la sonlandırması. Ardından 2011 Genel Seçim dönemi ve Silvan sonrası yaşanan, 2 yıl süren ve binlerce canın yitirilmesine yol açan savaş dönemi. Sonra, 2013 Newrozu ile başlayan çatışmasızlık, görüşmeler ve yine Yerel Seçimler… Her seçim dönemi öncesinde ve sonrasında yaşananlar hatırlandıkça, güvensizlik artıyor. AKP iktidarı bir kez daha seçimleri bahane ederek adım atmıyor, görüşmelerin sonuçlarının alınması konusunda ipe un seriyor, tren sallıyor. Başbakan Erdoğan ve AKP’nin seçim dönemlerinde Kürt halkını ve demokrasi güçlerini oyaladığı, zaman kazandığı algısı güçleniyor. Güvensizlik çok haklı nedenlere ve yaşanmışlıklara dayanıyor. Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarı, demokrasi ve hukuk konularında ağır sabıkalı, karnesi sıfırlarla dolu. Öte yandan uluslararası ve bölgesel boyutları da olan iktidar kavgasında öne çıkan aktörler de tutarlı ve demokrat değil. Kendini topluma alternatif olarak sunmaya çalışanlara baktığımızda, ulusalcı-milliyetçi-cemaatçi ittifakın Kürt sorunu ve haklar konularında hiç de demokrat bir anlayışa sahip olmadıklarını görüyoruz.

Peki bu durumda ne yapmalı? Birincisi, ‘ne alıyorsak mücadeleyle alıyoruz’ anlayışına sıkı sıkıya sarılmalı. İkincisi, demokrasi mücadelesini somut adımlarla sürdürmeli. Seçim çalışmalarında sık sık karşılaştığımız sorunlardan biri de, yerinden yönetim ve demokratik özerklik konularında halkta yaygınlaştırılmaya çalışılan tedirginlik oluyor. Ya özerklik ilan edilirse? Ya memleket bölünürse? Ya parçalanırsak?.. Sırrı Süreyya Önder, geçenlerde CNNTürk’teki programda bu soruya şöyle cevap verdi: “İstanbul halkına söylüyorum. Seçilirsem, hemen demokratik özerklik uygulamasına başlayacağımı bilerek bana oy verin.” Sonra da ekledi: “Nedir ki demokratik özerklik? Halkın kendi kendini yönetmesi, yerinden ve yerelden yönetimdir, bunda korkulacak ne var?”

Evet, bu anlamda Türkiye’nin her yeri ve her kenti için özerkliğe ihtiyaç var. Diyarbakır için de, İstanbul için de… Diyarbakır’ın veya İstanbul’un yerel kararları neden Ankara’da alınsın ki? Neden halklar yerinde ve yerelde yönetime katılmasın ki?

Uygulamalarla ve halkla demokrasi mücadelesini somutlaştırmak gerekiyor. ‘Çözüm süreci kimlerle olabilir?’ sorusuyla vakit kaybetmek yerine, çözüm sürecini inşa etmek en gerçekçi ve yapılabilir olandır. O nedenle bu yerel seçimlerde esas konumuz ‘özerklik’ ya da ‘yerinden yönetim’dir. Oturup kalkıp yerel yönetimlerin özgürleşmesinden, özerklikten, özyönetimden bahsetmemiz, gücünü halktan alan belediyeciliği anlatmak gerekiyor. Merkezi idarenin vesayetine karşı mücadelede BDP’li belediyeleri yıllardır izliyoruz. BDP’li belediye başkanları, kendi şehirlerinde merkezi vesayete ve demokrasi eksiğine karşı halkla birlikte mücadele etmekten vazgeçmiyorlar. Evet, Başbakan Erdoğan bugün demokrasiyi, hukuku, özgürlükleri ‘takmıyor’, Takmasın… Bunları önemseyenler, uygulamalarını zenginleştirdikçe, yarın iktidar kavgasını kim kazanırsa kazansın, bu yapılanları ‘takmak’ zorunda kalacaktır. HDP ve BDP’nin elde edeceği sonuçlar bu nedenle büyük önem taşıyor. Eğer ‘diyalog’un ‘yasal statü’ye kavuşturulmasını, siyasi iktidarla müzakere kapısının açılmasını, süreçte siyasal ve elle tutulur sonuçlar üretilmesini istiyorsak, bu seçimlerden başarılı bir sonuç alınması gerekiyor. HDP ve BDP ortaklığı, Türkiye’nin barışı ve demokratik geleceği için en güçlü teminattır. 30 Mart sonrasında çatışmasızlığın sona ermesini ve canların yitirilmesini istemeyen her kişinin yapması gereken, bu değirmene su taşımaktır…

Saruhan Oluç – Özgür Gündem

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.