Köşe Yazıları

Haftanın tortusu

0

Yeni bir tarz ile salıdan salıya…

* Topluma bir dil muhtırası verildi. Genelkurmay Başkanlığı, yine bir cuma günü internet sitesine bir bildiri koydu. İki dil üzerine dönen tartışmalara yönelik olan bildiride kabaca, iki dil tartışmalarının karşısında olduğunu bildirdi asker. Hükümet de aynı şeyi düşünüyordu. Zaten işin ilginçliği de burada aslında. Türkiye Cumhuriyeti, son bildiriyi de bir muhtıra olarak düşünürsek, 3 darbe, 1 yarı darbe ve 2 muhtıra gördü. 28 Şubat, 27 Nisan ve 17 Aralık da olanlar içinde bulunduğumuz hükümetin de kapsama alanına giren dönemlere denk geldi. Askeri vesayet üzerine çok şeyler yaptığı söylenen bu hükümet, 27 Nisan’a ses çıkardı (haklarını teslim etmek gerekir) fakat bildiriyi yazdığı söylenen kişiye de madalya taktı. Çeşitli dedikodular var, ilerde öğreniriz işin gerçeğini. e-Muhtıra yazdım diyen kişiye ödül vererek askeri vesayetle mücade ediliyor Türkiye’de. 17 Aralık tarihli bildiride ise bambaşka bir olay oldu. Hükümet hiç ses çıkarmadı. Hükümete yakın gazetelerde neredeyse unutturuldu konu. Sanki bir noktadan indirildi şalter. Bugün salı, günün ilk saatleri. Üzerinde konuşan eden kimse kalmadı. Buradan şunu mu anlamalıyız? Hükümet, kendi fikrine yönelik bir askeri müdahaleyi sessizce mi karşılayacak? Sorun burada demokratik işleyişin korunması mı yoksa fikirlerin korunması mı? İlerisi için bir fikir verebilir mi bu durum?

* Yumurta tartışmaları hala devam ediyor. Yumurta tartışmaları durulsa da hala devam ediyor. Egemen Bağış’ın ceketinin sol yakasının kirlenmesi yüzünden 2 yıl hapisle yargılanacak olan üniversite öğrencisi aslında herkese durumun ne kadar da eşitsizler arası yaşandığını göstermiş olmalı. Öğrenciler, muhalifler, gençler, işçiler ne yapmalı? Seslerini çıkartmak için en ufak girişimleri bastırılırken, nasıl kendilerini gösterecekler? Bu sıkıştırılmışlığın, baskının bir yerden patlaması beklenmeyecek bir durum muydu? Kamuoyunun kafasında öğrenci, genç, muhalif, işçi denildiğinde sadece dayak yiyen, üzerlerine kimyasal silah sıkılan bir kesim olarak var. Aksi durumda hemen tepki geliyor. Sıfatlar sıralanıyor. Bebeğini düşüren, ağzı burnu kırılan öğrenciler failleri meçhul olarak kalacakken, bir politikacının ceketinin yakasının sol tarafını kirletmiş öğrenci mahkemeye çıkacak. Evet, kesinlikle öğrenciler faşist.

* Baskın Oran, bu pazar günü Radikal 2’de çok enteresan bir yazı yazdı. Yazının başlığı “Yumurta”ydı. Tanımlamak, bir kelime ile belirtmek çok zor olduğu için Baskın Oran’ın yazdığı gibi kullanmakta fayda var. Demiş ki Baskın Oran, “Açıkça ihtar ve hatta tehdit ediyorum: AKP’nin gençleri ezmesine karşı duracağız. Reform yaptığı için bugüne kadar zaman zaman verdiğimiz dikkatli desteği anında bitiriveririz. AKP iyot gibi açıkta kalır. Asla tenezzül etmesin.” Şimdi Baskın Oran çoğul konuşuyor ve o topluluğu hangi sıfatla daha kısa niteleyeceğimi bilmiyorum. AKP’ye zaman zaman destek verenler (diyelim) içinden ilk defa böyle bir ses çıkıyor. Bu çok önemlidir bana kalırsa. Baskın Oran ve fikirdaşları desteklerini çekerlerse AKP’nin iyot gibi açıkta kalacağını düşünüyorlarsa bu ilginçtir. Bunu, kendini fazla önemsemek olarak görüp geçebiliriz de, acaba bilmediğimiz bir şeyler mi diye de düşünebiliriz. Ben bu destek çekmenin o kadar da kolay olamayacağını düşünüyorum her şeyden önce. Bundan da daha önemlisi şu aslında, asıl AKP giderse, iyot gibi açıkta kalacak olan bu desteği verenlerdir. (Aslında Baskın Oran ve ona yakın düşünenleri böyle tanımlamak bir haksızlık, fakat böyle tanımlanacak da o kadar insan var ki.) Bu fikir değişikliği de, bu tehlikenin geldiğini (Ahmet İnsel’in 12 Aralık’ta yazdığı yazıya da bakmak gerek/Yeşil Gazete’de de yayınlandı), görüldüğünü göstermektedir. AKP’ye zaman zaman ve dikkatlice destek verenler de yavaş yavaş gemiyi terketme çabasına girişmiş görünüyor.

* CHP bir kurultayını daha geride bıraktı. Etkili bir konuşma yapan Kemal Kılıçdaroğlu yine bazı sorunlardan bahsederken üstü kapalı geçti. Bu da kafalarda oluşan soru işaretlerinin gitmesini engelliyor. Kürt sorunu bu kadar rahat ve bu kadar bol terimle tartışılırken, işin sadece ekonomik yönüne dokunup, Kürt demeden geçmesi bir eksiklikti. Başbakan’ın da bölgede “Bizden fabrika beklemeyin!” demesi ekonomik ibrede bir oynama yaratmış olabilir. Konuşma daha çok özgürlük teması üzerineydi. Hiç Kürt demeyen Kemal Kılıçdaroğlu, laiklik de demedi. Milliyetçilik de yapmadı. Ürkek bir değişim olduğu seziliyor böylece. Yılların taşlaşmış kitlelerini bir anda açamamak bu olsa gerek. Kurultay sonrası en çok söz edilen nokta ise “Kadın Kotası” konusuydu. Böylece CHP’de kadın kotasının %25 olduğunu herkes öğrendi. Hukuksal bir karmaşa sonrasında 59 erkek, 21 kadınlı bir meclis oluşturdular. %25!! ve bu iyisi. AKP’yi ya da MHP’yi düşünmek dahi istemiyorum. (Örneğin Yeşiller Partisi’nde bu oran %50. Demek ki doğruları yapmak barajı geçmeye yetmiyor.) Kurultay konuşmasının sonunu Kemal Kılıçdaroğlu, “Ayağa Kalkın” diye bitirdi. Günün anlam ve önemine uymakla birlikte güzel bir seçim sloganı da olabilir bu. Baskının bu kadar yoğun yaşandığı bir dönemde hem de…

* CHP’de durum böyleyken AKP’li bakanlar geldikleri noktayla ilgili güzel örnekler verdiler. Beşir Atalay, “Öğrenciler kendilerini yere atıyorlar.” diyerek ortada olan şiddeti görmememizi istedi. Bir başka bakan Taner Yıldız da “İşçiler gerekirse 16-18 saat çalışacak” açıklaması yaptı. Bunun Türkiye’nin kalkınması adına gerekli olduğunu eklemiş bakan. Kendi kendilerini döven öğrenciler, günde 18 saat çalışan ama iş güvencesi olmayan işçiler. Türkiye perspektifi gerçekten göz kamaştırıcı.

* Son olarak Kahramanmaraş’a bakmak gerek. Bir katliamı tarihine “olayları” olarak geçirmeyi başarmış bir ülkede, o katliamın bir numaralı sanığı bir balkonda, o katliamda yaşamını yitirenleri ananların üzerine saldıran “ne idüğü belirsiz” bir grup. Kimsenin sahiplenmediği ama gerçek bir ırkçı refleksle dolu insanlar. Irkçılık üzerine dar bir kesimde dönen tartışmalara yararlı olabilecek, gerçek bir ırkçılık örneği.

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.