Köşe Yazıları

Haftanın tortusu

0

* 2010 gitti, 2011 geldi. Her kanalda yine tacizci görüntüleri vardı. Ben bunun bir ayin şeklini aldığını ve bir tacizin de kanallar üzerinden yaşandığını düşünmeye başladım artık. Mağdur kadınlar, defalarca görüntüye getirilerek tekrar tekrar mağdur ediliyor. Kanallar da bundan zevk alıyor gibi gözüküyor.

* 2010 yılını hükümet ile askerin en büyük birlikteliği olan MGK’nın yayınladığı bildiri ile tamamladık. Burada hükümet ile askerin nasıl da uyum içerisinde olabildiğini gördük bazı konularda. Hangi konular derseniz, son “İki Dil” meselesi bir yana konu AKP ve sosyal çevresi dışında birine özgürlük olduğunda bu iki kurum mutlaka ve mutlaka özgürlüğe karşı barikatta yer alıyorlar. İki dil meselesi de o kadar karıştı ki artık, kim neyi istiyor, kim neye karşı çıkıyor, iki dilli bir hayat zaten yaşanmıyor mu bu ülkede belli değil. Kilis’te her tabela 3 dilli. Türkçe, Arapça ve İngilizce. Neden? Sınır kapısı orası, Arapça konuşan insanlar yaşıyor ve Türkiye’de bir il. E konu Diyarbakır ve Kürtçe olduğunda mı sorun oluyor? Hastanenin tabelasında Kürtçe hastane yazınca MGK tehdit hissediyor kendisine? Bunun böyle olması ideal değil mi? Milletçe derdimiz sosyal hayatta iki dil değil de, sosyal hayatta Kürtçe olmasın sakın?

* Aylık kirası 39 bin lira olan villa. Çankaya’da, Dışişleri Bakanı’nın oturduğu villanın kirasının 39 bin lira olduğu ortaya çıktı. Yılda yarım milyon lira neredeyse. 24 ay vadeli, ayda 40 bin lira taksitle bir milyon liraya bir villa mı alsalardı acaba bakana? Bir de asıl bir soru var sanırım sorulmayan: O villanın sahibi olan Kayserili iş adamı Ahmet Hattat kim? 18 ayda sadece 702 bin lirayı kiradan kazanan bu iş adamı büyük bir “iş” yapmış gibi görünüyor.

* Hakim ve savcıların da fişlendiği ortaya çıktı. Halbuki, 12 Eylül Referandumunda fişlemelerin kalkması için oy vermedi mi halkın bir bölümü? Hani bitmişti fişleme? Hakimlerin ve savcıların nelerine bakılıyormuş? İçki ve kumar düşkünlüğüne. Giyim ve kuşamına. Şimdi bir kere kumar yasak değil mi ülkede? Onu geçelim ve bir soru soralım: Sizce Adalet Bakanlığı’nın listesi ile ortaya çıkan HSYK şarap içen kişiyi mi atar yoksa üzüm yiyeni mi? Artık bu haberden sonra hiçbir hakim ya da savcı adayı istediği gibi yaşayamayacak kendimizi kandırmayalım. Tektipleştirme daha da katı bir şekilde ortaya çıkacaktır. Biz hala totoliterliği başka yerlerde arayalım.

* Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Konferansını iptal etti. Normal şartlarda 5 Ocak 2011 günü, Boğaziçi Üniversitesi’nde bir konferans düzenlenecekti. Muhalif öğrenci gruplarından Gençlik Muhalefeti’nin, Öğrenci Kolektifleri’nin, TKP’li Öğrenciler’in, Emek Gençliği’nin, Genç-Sen’in, Eğitim-Sen’in, Öğretim Elemanları Derneği’nin ve Üniversite Konseyleri Derneği’nin katılacağı konferansa verilen izin üniversite tarafından geri çekildi. Ne yapacaktı öğrenciler? Konuşacaktı. Biraraya gelip, üniversiteleri hakkında konuşacaktı. Ne yapıldı? Konuşmaları engellendi. Hepsinin konuşması engellendi. Ana haberlerde gördünüz mü? Milletvekilleri açıklama yaptı mı? AKP’ye bağlı köşe yazarları öğrencilerin susturulması ile ilgili yazı yazdılar mı? Akademik bağımsızlık falan dile geldi mi? Gelmez. Bunların gerçekleşmesi için o öğrencilerin hikayenin mağduru değil, birilerinde “suçlusu” olması gerekirdi. “Öğrenciler yumurta atmasın, fikir beyan etsin! Tabii izin verirsek…”

* Ali Babacan, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan şikayetçi oldu. Çok gündeme gelmedi ama Ali Babacan, mealen şöyle bir cümle kullandı: “Kemal Kılıçdaroğlu konuştukça, kredi notumuz daha da düşebilir!” Kemal Kılıçdaroğlu kim? Anamuhalefet lideri. Anamuhalefet lideri konuşmasın diyen bir bakan. Ne kadar güzel değil mi? Nasıl bir ülke hayal ediyor sizce AKP’li bakan?

*  “Sağ parlamenyoya karşı, oylar CHP’ye”. Durun hemen heyecanlanmayın. Benim sözüm değil bu. Ben de çok şaşırdım bunu okuduğumda. Haftanın en akılda kalan haberlerinden biri buydu. Şimdi aslında kimsenin geçmişi falan dert değil. Olmamalı da. İnsanların beyanları esas olmalı. Fakat, referandumun sonrasında Başbakan’dan teşekkür alan bir partinin geçmişte yaptıklarının üzerini bu kadar iyi örtebilmesi gerçekten ilgi çekiciydi. Meğerse DSİP “Sağ parlamentoya karşı, oylar CHP’ye” sloganını kullanmış bir zamanlar. Bu partinin simge kişilerinden bir tanesi yazdığı her iki yazıdan birinde 1940 öncesi bir olayı konu alıp, o zaman yazılmış yazılara eleştiriler sıralıyor. Yani bu geçerli bir yöndem. E durum bu olunca 15 sene öncesinin konuşulması da çok garip değil. Faşizme ve şeriata karşı oylar CHP’ye diyenler, daha sonra oylar ÖDP’ye diyenler şimdi kendilerine karşı çıkan herkesi CHP’lilikle, askerin peşinde koşmakla suçluyorlar. Enteresan değil mi? Suçladıkları kişilerin Kemalist olup olmadıklarını bilemem ama bir dönem DSİP’in Baykal’ın CHP’sini desteklediği çok açık.

* Yeşil Gazete’ye magazin bölümü eklendi. Yeşil Gazete’de yayınlanan yazıları düzenli olarak okuyorsanız bir dedi-kodu yazarımızın olduğunu görürsünüz. Spor yazılarından sonra magazine de çengel attık. Kim ne dedi, ne eyledi öğreneceğiz artık.

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.