Dış Köşe

Futbol ve ırkçılık – Özgür Yıldız

0

Sicili zaten bozuk olan ve hatta bu konuda İngiltere’de futbol oynadığı dönemde mahkemelik olan Fenerbahçeli Emre Belözoğlu‘nun, Trabzonspor’un Fildişi Sahilleri’nden olan oyuncusu Didier Zokora‘ya sarf ettiği ve canlı yayında, yayıncı kuruluşun maç sonrası programına bağlanarak söylediğini kabul ettiği ırkçı sözlerden sonra televizyonlarda, gazetelerde ve zamanımızın anlık kamuoyu barometresi olarak nitelendirebileceğimiz sosyal medyada büyük bir dalgalanma yaşandı.

Televizyonlarda milliyetçi ve cinsiyetçi hezeyanlarına sıkça rastladığımız Erman Toroğlu, Ahmet Çakar ve Rıdvan Dilmen‘e varıncaya kadar neredeyse tüm futbol yorumcuları Emre’nin önceki vukuatlarını da sayıp döktükten sonra olayı kınayarak federasyonun hızla ve en ağır biçimde cezalandırması gerektiğini söylediler. Elbette bunu, Türkiye’de aslında ırkçılık olmadığını ve Emre’nin zaten sicili bozuk bir oyuncu olduğunu belirterek yaptılar.  Zira Türkiye’de ırkçılık olmadığına dair bu şehir efsanesi bir hayli yaygın.

Peki, Türkiye’de ırkçılık var mı? Dediğim gibi, uzun yıllar boyunca Türkiye’de ırkçılık olmadığı iddia edildi. Irkçı sözler sarf edenler ise olumsuz olarak kabul edilen her olayda olduğu gibimünferit olarak değerlendirildi. Oysa Türkiye, ırkçı ve milliyetçi söylemlerin günlük yaşamda normal bir şekilde kullanıldığı, nefret suçlarının gündelik olarak işlendiği bir ülke olmaktan hiçbir zaman geri kalmadı.

Konumuz spor ve hatta futbol olduğu için esas olarak bu alandaki ırkçı ve milliyetçi örnekleri değerlendirmek lazım. Yakın zamanda hepimizin aşina olduğu en belirgin ve halen süreklilik arz eden örnek, Diyarbakırspor’un Türkiye’nin batısında gittiği her ilde milliyetçi sloganlarla karşılanması ve saldırıya uğraması. Kürtlerin kamusal alanda ten renkleri (esmerlik) ve dilleri (Kürtçe) nedeniyle aşağılanmaları bir sorun olarak görülmediği için, toplum, siyahi bir oyuncuya sarf edilen ırkçı söze gösterdiği tepkiyi bu konudan esirgiyor. Diyarbakırspor, sahaya çıkan kadrosunda neredeyse hiç Kürt futbolcu olmaması ve bölgede bir zamanlar halkı futbolla uyutmanın bir aracı olarak kullanma çabası nedeniyle devletin takımı olarak anılmasına rağmen yine de rakip takım taraftarlarının nefret objesi olmaktan kurtulamadı. Gerçi Başbakan’ın“düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur” dediği bir durumda ortalama bir yurttaştan daha fazlasını beklemek ne kadar gerçekçi o da ayrı bir konu tabi.

Siyahi oyuncularla ilgili çoğumuzun hatırlayabileceği ilk vukuat ise Trabzonspor’un eski başkanıMehmet Ali Yılmaz‘ın yine 1998-1999 sezonunda Trabzonspor’un futbolcusu olan İngiltereli siyahi oyuncu Kevin Campbell için “bizim yamyamı gol makinesi diye aldık çamaşır makinesi çıktı” demesi… Aslında Mehmet Ali Yılmaz, siyah ten rengine sahip insanlarla ilgili olarak bu ülkedeki ortalama algının ne olduğunu o zamanlar net bir şekilde ortaya koymuştu ama tabi ki o açıklamada bir şekilde geçiştirildi ve kimse ceza almadan üzeri kapatıldı. Kevin Campbell ise takımdan ve Türkiye’den ayrıldı.

İsrail-Filistin sorununun gündemde büyük yer kapladığı 2002 yılında İstanbul’da ve Konya’da düzenlenen gösterilerde, Fenerbahçe’nin İsrailli futbolcusu Haim Revivo‘ya yönelik ‘‘Hitler şimdi seni daha iyi anlıyorum’’ sloganları atılmıştı. Yine yakın zamanda Sivasspor’un oyuncusu Baliliiçin de benzer nitelemeler rakip takım oyuncuları ve taraftarlarından dile getirilmişti.

Yakın tarihimizin bir başka utanç verici olayı da 2008 yılındaki İsviçre-Türkiye maçında yaşanmıştı. Neredeyse bir bütün olarak Türk Milli Futbol takımı oyuncuları ve antrenörlerinin İsviçreli oyuncuları sahadan tekme tokat kovaladığı görüntüler (en azından bizim) hafızamızdan silinmiş değil. Maçtan sonra olayın kahramanlarından Emre Belözoğlu’nun yaptığı açıklama ise şöyleydi: “Türkiye üzerinde oynanan çok oyun var. Herkesin birbirine destek olması gereken bir zaman yaşıyoruz. Soyunma odası koridorlarında yaşananların maçın stresinden kaynaklandı.” Tabi ki Emre’yi bu artık standart hale gelen “maç stresi” açıklaması kurtaramadı ve FİFA tarafından 4 maç men cezası aldı.

Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim‘in İstanbulspor maçından sonra rakip takımın antrenörü Saffet Susic‘e yönelik olarak ‘‘Benim ülkemde hele bir Sırp bana hiç böyle laf edemez’’ ve Fenerbahçe iki Yugoslav oyuncu Lazetic ve Mirkovic‘i kadrosuna dâhil edince bazı spor yazarlarının ‘‘bu Sırpların burada işi ne?’’ demesini de unutmamak gerek.

Yine her Yunanistan Mili Futbol veya herhangi bir Yunanistan futbol takımı geldiğinde sürekli olarak yapılan “1453” temalı hatırlatmalar, açılan Kuzey Kıbrıs bayrakları artık gözümüze sokula sokula alıştığımız atraksiyonlar arasında yer alıyor.

Canımızı acıtan bir başka örnek de kardeşimiz Hrant Dink’i vuran Ogün Samast’ın, suikast sırasında taktığı beyaz berenin bir simge haline gelerek Trabzonspor tribünlerinde sıklıkla toplu biçimde kullanılması.

Aslında bütün bu burada saydığım ve sayamadığım örneklere bakarsak, Türkiye futbol dünyasında, anlı şanlı Türk ırkçısı Nihal Atsız‘ın vasiyeti birebir uygulanıyor gibi:

“Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler, yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlar, Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır.

Ermeniler, Kürtler, Zazalar, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler Çeçenler, Çingeneler içimizdeki düşmanlarımızdır.”

Bütün bu örneklerden sonra kalkıp da genelde Türkiye’de, özelde futbolda ırkçılık olmadığını söylemek ve olanların münferit olduğunu iddia etmek iflah olmaz bir iyimserlik değil, ırkçılığı hoş gösterme çabası olarak değerlendirilmeli.

Türkiye’nin “ileri demokrasi”sinin futbolda ırkçılıkla mücadelede ne aşamada olduğunu ise Türkiye Futbol Federasyonu’nun disiplin talimatındaki “Ayrımcılık” başlıklı 44. Maddesinde yer alan;

1) Irk, dil, din, etnik köken ayrımcılığı yaparak insanlık onurunu herhangi bir şekilde zedeleyen

a) Futbolculara dört ila sekiz müsabakadan men cezası

tedbirinin uygulanıp uygulanmayacağı gösterecek.

Hamiş: Irkçılık terimi çoğunlukla, kendi etnik kültür değerlerini tek kriter olarak belirlemek (etnik merkeziyetçilik), farklılık korkusu (zenofobi), ırklar arasında birleşmelere ve ilişkilere karşıtlık ve milliyetçilik gibi kavramları da anlatıyor olabilir.

 

Özgür Yıldız – www.turnusol.biz

 

 

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.