Bu yazıda önereceğim kitap, Kız Kardeşim Seri Katil. Hem küçük bir roman, hem de kısa kısa bölümlerin birleşiminden oluştuğu için muazzam bir hızla okunuyor. İki üç günde bitireceğiniz, çağımızın böylesine yetenekli bir yazarıyla tanıştığınız için kendinizi şanslı hissedeceğiniz bir kitap. Bu arada söylemeden edemeyeceğim, kitabın metroda, otobüste elinizde tutmaktan pek de hoşlanmayacağınız bir kapağı var:) ama ne demişler bir kitabı asla kapağına göre yargılama!
Kız Kardeşim Seri Katil’in 31 yaşındaki Nijeryalı yazarı Oyinkan Braithwaite, Man Booker’ın uzun listesine kalmamış olsa ben de kitabı okumaya bu kadar heves etmeyebilirdim. Hatta Türkçede bir süre önce çıkan kitabın -kapağının da olumsuz etkisiyle- pek de radarıma girmediğini söylemem gerek. Mundi Yayınları‘ndan çıkan eser, dünyada -tabii ki özellikle Batı’da- çok konuşulduysa da çevirisini dört gözle beklediğim Normal People ya da Her Body and Other Parties kadar heyecanlandığım bir kitap olmamıştı.
Öncelikle bu kayıtsızlıkta yanıldığımı söylemeliyim. İki kız kardeşin hikâyesini anlatan kitap, dünyayı sarsıcı bir şekilde siyah bir kadının gözünden toplumsal güzellik, kardeşlik ve aile üzerinden ele alıyor. Kitabın başkarakteri Korede’nin başka bir kadını tarif ederken, “Teni benimkinden daha koyu -hani hepimizi damgaladıkları siyah rengine çok yaklaşmış” cümlesinin üzerine “siyahi” ya da “siyah” tanımını cümle içinde kullanmak eskisinden de zor olacak. Kardeşler arasında ten rengi daha açık olanın koyu olana göre daha çok sevildiği ve arzulandığı bir dünya bu. Bunun altında yatan güzellik merkezini beyaz olandan almak ve ona göre belirlemek gerçeği oldukça sarsıcı.
Bu arada Braithwaite’ı özel bir yazar yapan şeyin onun mizah yeteneği olduğunu da söylemek gerek. En zor konuyu bile okurun dudağının kenarına bir gülümseme yerleştirerek okutmayı başarıyor.
12 yaşındaki Anna’nın çarpıcı arayışı: Helios Felaketi
Bir diğer küçücük kitap da Helios Felaketi. Bir günde okuyup okuduğunuz için kendinizi şanslı hissedeceğiniz türden romanlardan.
Kitabı okuyup bitirdikten birkaç gün sonra National Book Award‘ın uzun listesinde gördüğümde bir tanıdığa rastlamış gibi hissettim. On iki yaşındaki Anna Bergström tanıştığım en ilginç karakterlerden biri olarak aklıma kazındı. Katmanlı, şaşırtıcı; beklenmedik sevinçleri, üzüntüleri, çıkarımları olan bir çocuk karakter yaratmak her zaman kolay değildir. Linda Boström Knausgård, işte bunu en iyi şekilde başarıyor Helios Felaketi’nde.
Günümüzde bir İsveç kasabasında, babasından ayrı düşmüş bir kız çocuğunun, dille, aileyle, susmak ve konuşmakla ve babasını aramakla ilerleyen hikâyesi sizi bir çırpıda içine alacak. Kitabın arka kapağındaki şu cümle dönüp duracak zihninizde: Anna kim, babası kim, kavuşmalarını istiyor muyuz gerçekten, kavuştuklarında neler olabileceğini öngörmek mümkün mü?