Pelin Cengiz’in bu yazısı haberdar.com sitesinden alındı
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Enerji Bakanı damadı Berat Albayrak, Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Sabancı Holding’e ait Enerjisa tarafından yapılan Adana’daki Tufanbeyli Termik Santrali’nin açılışına katıldı. 450 MW kurulu güce sahip santral, Türkiye’nin özel sektör tarafından gerçekleştirilen en büyük linyit termik santrali. Yani, Türkiye’nin en kirletici santrali olma unvanına da sahip…
Malum, 22 Nisan Dünya Günü’nde Türkiye, New York’ta Birleşmiş Milletler’in ev sahipliğinde gerçekleşen törende iklim değişikliğiyle mücadele konusunda uluslararası anlamda üzerinde anlaşılmış belge olan Paris Anlaşması’na imza attı. Yetersizlikleri ve eksiklikleri bir yana, Türkiye bu imzayla birlikte aslında iklim değişikliğiyle mücadelede tüm dünyanın mutabık olduğu kendini bağlamış oldu.
Dünya artık kömür başta olmak üzere fosil yakıtları terk etme yoluna girerken, Türkiye’nin imzadan iki gün sonra termik santral açması bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtti. Cuma günü New York’ta imzasıyla dünyayı kirletmeme sözü veren Çevre Bakanı Sarı, pazar günü kömürlü termik santral için “çevre dostu santral” ifadesini hiç sıkılmadan kullandı. Bir de o Erdoğan’ın konuşması var ki, evlere şenlik.
Şimdi devlet aklıyla kömürü övüp, çevrecileri itibarsızlaştırmak hem de yanıltıcı bilgilerle algı yönetmek nasıl oluyormuş inceleyelim:
1- Erdoğan: Bir ülkenin refah düzeyi nasıldır sorusunun cevabı enerji tüketimiyle de orantılıdır. OECD ülkeleri arasında enerji talep artışının en fazla olduğu ülke Türkiye’dir.
Dünya zihniyet değişimi içinde, bir ülkenin refah düzeyini enerji tüketimine bakarak ölçme devri artık gerilerde kaldı. Ülkelerin refah düzeyi enerji tüketimiyle değil, enerjiyi nasıl ürettiğiyle, enerji verimliliği ve tasarrufuyla ölçülüyor. OECD ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2015 verilerine göre, tüm gelişmiş ekonomilerin enerji tüketimleri artmıyor, yıllık tüketimleri neredeyse sabit. Enerjide sürdürülebilir bir model için, daha az tüketimle birlikte, enerjiyi bilinçli ve verimli kullanan mekanizmaların hayata geçirilmesi, belirlenen ihtiyacın büyük ve merkezi santraller yerine, yerelde ve küçük ölçekte yenilenebilir kaynaklardan sağlanması mümkün. Ayrıca, enerji ihtiyacının katlanarak artacağı algısı, büyüme hızı tahminlerinin yüksek tutulmasından kaynaklanıyor.
2- Erdoğan: Önümüzdeki 10 yılda enerji alanında ihtiyaç duyulacak yatırım miktarı 110 milyar dolar olarak hesaplanıyor.
Aslında bu da ilk maddeyle bağlantılı. Sahiden bu kadar çok yatırıma ihtiyaç var mı? 9. Kalkınma Planı’nda 2013 için öngörülen elektrik enerjisi talebi 295 bin 500 GW olduğu halde, 2013’te bu rakam 245 bin GW olarak gerçekleşti, yani tahmin edilenin yüzde 20 altında kaldı. Bloomberg New Energy Finance ve WWF Türkiye’nin hazırladığı “Türkiye’nin Yenilenebilir Gücü” raporunda, resmi projeksiyonların enerji ihtiyacını abarttığını ortaya koyuyor. Rapora göre, 2030’da elektrik talebinin 620 TW’a çıkacağını belirten resmi projeksiyonların aksine, var olan politikaların devam etmesi halinde Türkiye’nin enerji talebi sadece 462 TW’a çıkacak. Yani 2030 projeksiyonlarının yüzde 25 altında kalacak. Bu veriler, ihtiyaç gibi gösterilen pek çok enerji yatırımının gereksizliğini gösteriyor ve ”Türkiye’nin hızla yeni enerji santralları kurmaya ihtiyacı olduğu” bilgisi, iddia olmaktan öteye gitmiyor. Temel hedef, daha çok elektrik üretmek değil, üretilen elektriğin akılcı kullanılması olmalı.
3- Erdoğan: Benim yerli kömürüm var. İthal kömürden 5 kullanacağına bundan 10 kullanırsın, cari açığı düşürürüz. Sadece güneş ve rüzgar gibi, kaynaklarla Türkiye’nin ihtiyacını karşılamak mümkün değil. Kömür ve su kaynaklarını etkin şekilde kullanmalıyız.
Yine aynı raporda, Türkiye’nin 2030’da elektrik talebinin yüzde 50’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanabilir olduğunu ve bunun maliyetinin de kömüre dayalı politikaların maliyetiyle başa baş olduğunu ortaya koyuyor. 2030’a kadar Türkiye’nin artan enerji ihtiyacını karşılayacak elektriğin üretimi için taş kömürü ve yerli linyit kullanımının maliyetiyle, yenilenebilir enerjinin maliyeti hemen hemen aynı olacak, yani 400 milyar dolar. Gelecek 15 yılda güneş ve rüzgarın seviyelendirilmiş enerji maliyetlerinde görülmesi beklenen düşüş bunu mümkün kılacak. Türkiye’de şu anda rüzgar enerji santralinin ortalama maliyeti MW/saat başına 120 dolarken benzer bir proje 2030’da 60-80 dolara mal olacak. Şu anda MW/saat başına 150 dolara mal olan güneş santrali ilse 85-120 dolara inecek. Bu da kömürün 80-105 dolar olan maliyetine denk düşüyor.
4- Erdoğan: İlla ithal kömür alalım ısrarında olanlar var. Şahsen ithal kömürün ülkemize gelmesine karşıyım. Niye karşıyım, cari açığı tahrik ettiği için. Yerli kömürüm var mı, var. Kalorisi düşüktür, olabilir.
Enerji Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’nin toplam kömür rezervi 12,9 milyar ton. Bunun yüzde 90’ı (11,6 milyar tonu) enerji verimi son derece düşük bir kömür çeşidi olan linyit. Türkiye’nin yıllık kömür tüketimi 104 milyon ton, bunun ancak 80 milyon tonu yerli, kalan 24 milyon tonu ise ithal. Türkiye ürettiği kömür miktarı açısından dünyanın en büyük 11. kömür üreticisi, tüketimde ise dünyada 15. sırada. Türkiye 80 termik santral planıyla dünyanın en büyük 4. kömür tehdidi. “Kömürü Finanse Etmek” raporunda, “Türkiye düşük kalorili linyit sahalarını ekonomiye kazandırdıkça, bir yandan emisyonlarını arttırırken, diğer yandan, ithal kömürle bu artışı katlıyor. Birim kömür miktarı itibariyle daha yüksek emisyon değerine sahip ithal kömür yakılarak, küresel rezervlerinin yüzde 80’den fazlasının toprak altında kalması engelleniyor. Yani dünyanın başka bir köşesinde çıkartılan rezervler, ithal kömüre dayalı santrallerle iklimin değişmesi için Türkiye’de finanse ediliyor. Bir başka deyişle, Türkiye kömür açısından başka ülkelerin karbonunu da yüksek karbon ekonomisine kazandırıyor” deniyor.
5- Erdoğan: Köprü yaparsın, baraj yaparsın, ağaç dikersin karşı çıkarlar. Her şeye karşı çıkar bunlar.
Türkiye’de doğal, kültürel ve tarihsel varlık kıyımıyla yaşam alanlarını talan eden enerji, altyapı ve inşaat projelerine dayanan ekonomi politikaları pek çok yerde sorun yaşanmasına neden oluyor. Bunun temelinde de ister enerji yatırımı olsun ister otoyol, sanayi tesisi, köprü gibi altyapı projesi olsun ayrıntılı ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) süreçlerinin işletilmemesidir. Hiçbir belli bir ömür olan projenin, doğada ve yaşam alanlarında geri dönülmez tahribatlara yol açacak şekilde uygulanmasına izin verilemez. Projelerin vereceği zarar ve tahribatlar titizlikle ortaya konmuş olsa bu kadar çok karşı çıkış yaşanmazdı.
6- Erdoğan: Dünyada kömür yüzde 29 ile en çok kullanılan enerji kaynağı olarak petrol ve doğalgazın önünde. Enerji talebini karşılaması bakımından kömürün uzun yıllar liderliği elden bırakmayacağı gözüküyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın “Dünya Enerji Görünümü 2015” raporunda, gelecekte kömür için çalkantılı bir dönem olduğu, kömürün talihinin ters gittiği belirtilmişti. Geçen 10 yılda küresel enerji talebindeki yüzde 45’lik artışı karşılayan kömür, 2040’a kadarki artışın ancak yaklaşık yüzde 10’unu karşılayacak. Raporda, kömürün çok güçlü karşı politikalarla karşılaştığı OECD’deki tüketimin aynı dönemde yüzde 40 azalacağı öngörülüyor. Paris Anlaşması’ndaki taahhütlerin de etkisiyle daha düşük karbon enerjisi seçeneklerine yönelik politika tercihleri, maliyetlerdeki eğilimlerle desteklenecek. Petrol ve gazın çıkartılması gittikçe daha pahalı hale gelirken, yenilenebilir kaynakların ve daha verimli son kullanım teknolojilerinin maliyetleri düşmeye devam edecek. Sonuç olarak, 2030 civarında yenilenebilir enerji kömürü geçerek en büyük elektrik kaynağı olacak.
7- Erdoğan: Kömürün artık kirli, çevreye zarar veren enerji olduğu iddiası yıkılmıştır. Çevre dostu santrallerin olduğu projeleri destekliyorum.
Bu tamamen fosil yakıt endüstrilerinin kömürü temiz bir enerji türü olarak sunmaya çalışma çabasında başka bir şey değil. Akademisyenler tarafından yazılan “Kömür Raporu: İklim Değişikliği, Ekonomi ve Sağlık açısından Türkiye’nin Kömür Politikaları” raporunda, “Temiz kömür teknolojisi olarak lanse edilen ve yeni termik santrallerde kullanılacağı iddia edilen gelişmeler yanıltıcıdır. Termik santrallerin iklim değişikliği üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldıracak, geniş çapta uygulanabilir bir teknoloji bulunmamaktadır” deniyor.
8- Erdoğan: Türkiye’yi anlamak için buraya, bu tesise bakacaksın.
Evet gerçekten AKP zihniyetini çok iyi anlatan bir örnek. Çevre ve insan refahı birbiriyle son derece bağlantılı iki kavram. Hükümetler, şirketler ve diğer karar vericilerin doğal varlıklara ilişkin aldığı kararlar, halkların sağlığını, yaşam kalitesini ve geçim kaynaklarını doğrudan etkiliyor. Halkların çevresel etki yaratacak karar alma süreçlerine doğrudan katılımı, ekosisteme ne tür zararlar verileceğini bilmeleri, insan hakları ihlali olup olmadığını görebilmeleri önemli artık. Bu üç temel hak çevresel demokrasi anlamına geliyor ki, tüm ülkeler yurttaşlarına bunu sağlamak zorunda. Bunu ortaya koyan yeni bir endeks olan Çevresel Demokrasi Endeksi’nde Türkiye 70 ülke arasında 47’inci sırada.
9- Erdoğan: Bizdeki bazı çevrecilerin kömür, HES ve nükleer santral karşıtı eylemleri kimseyi yanıltmasın. Bunlara kulak asmayın.
Bence asın, zira Türkiye’de iklim politikalarından ve çevre sağlığından bahsederken, önce kömürü sorgulamak, önce kömürle mücadele etmek gerekiyor. Kullandığı petrolün yüzde 90’dan fazlasını, doğalgazın tamamına yakınını, kaliteli taş kömürünün neredeyse tümünü ithal ediyor. Birincil enerjisinin yüzde 90’ını ve elektriğin yüzde 70’ini fosil yakıtlardan karşılayan Türkiye’de elektrik enerjisinin yüzde 30’a yakını kömür yakılarak üretiliyor. Pek çoğu verimli çalışmayan, yüksek oranda fosil yakıta dayalı elektrik üretim tesislerin yarattığı sağlık sorunları da mevcut. “Ödenmeyen Sağlık Faturası” adlı araştırmaya göre, Türkiye’de faaliyet gösteren termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliğinin sadece sağlık alanında yıllık 3.6 milyar avroya kadar çıkan bir maliyeti var. Bunun yanında en az 2876 erken ölüm ve 637 bin 643 yitirilen işgünü mevcut.
10- Erdoğan’dan çok bahsettik son maddede çevreci örgütler bu zihniyete karşı çağrı yapsın: “Burada İnsan Yaşıyor. 15 Mayıs’ta Aliağa’dayız!”
Türkiye, mevcut 21 kömürlü termik santrale eklenmesi planlanan 80’e yakın yeni santralin yarattığı tehditle karşı karşıya. Kömür havayı ve suyu kirletirken hem güvensiz ve ucuz istihdam vaadiyle iş gücünü madenlere bağımlı kılıyor, hem de geri dönüşü olmayan iklim değişikliğine en büyük tehditlerden birini oluşturarak geleceğimizi tehlikeye atıyor. Bu projeler hayata geçtiği takdirde Türkiye, en az 200 milyon ton sera gazı emisyonu ortaya çıkartarak hızla dünyanın emisyon şampiyonu ülkelerinden birine dönüşecek; küresel seviyede iklim değişikliğinden dolayı ortaya çıkan adaletsizliğe en fazla neden olan ülkelerden biri olacak. 4-15 Mayıs tarihlerinde beş kıtada 13 ülkede yaşamı savunan milyonların bir araya geleceği fosil yakıt karşıtı harekete, Türkiye’den zehir solumaya mahkum edilmek istenen, mevcut sanayi ve enerji kirliliğine ek olarak dört yeni termik santral projesinin planlandığı Aliağa’dan ses verilecek.