Dış Köşe

Dünyanın üç büyük sorunu: Enerji, su, gıda – Pelin Cengiz

0

Nüfus artış hızı, küresel iklim değişikliği ile beraberinde tarımsal alanlarda meydana gelen sorunlar, gıda fiyatlarında dalgalanmalar ve nihayetinde günümüzün tüketim alışkanlıkları, dünyanın gıda güvenliğinin önündeki en büyük tehditler olarak sıralanıyor. Küresel ölçekte yaklaşık bir milyar insan açlıkla mücadele ederken, 1,5 milyar insan dengesiz beslenme sonucu aşırı kilolu ve 500 milyon insan da obezite problemi yaşıyor. Bu arada, 1,3 milyar ton gıda ise her yıl çöpe atılıyor. Kimileri yokluktan mustaripken kimileri ise tokluktan mustarip…

Tahminler 2050’de dünya nüfusunun dokuz milyara çıkacağı yönünde. Bu nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için gıda üretiminin yüzde 70 artması gerekli. Dünyada hâlen sekiz kişiden birinin kronik olarak yetersiz beslendiği gözönüne alınacak olursa, daha kat edilecek çok uzun bir yol var. Bu da gıda güvenliği, giderek daha kritik bir mesele hâline gelecek demek. Daha fazla gıda üretebilmek için daha fazla enerji gerekli, daha fazla fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi de yine dönüp dolaşıp iklim değişikliğinin önüne geçememek, karbon emisyonları azaltım hedeflerini uygulayamamak, dünyayı daha da yaşanmaz bir hâle getirmek demek. Bu kadar insanı doyuramadığınız takdirde de, gıdanın yokluğu kargaşa demek, savaş demek, ölüm demek.

Dünyanın gelecekteki üç mücadele alanı enerji, su ve gıdaya erişim etrafında şekillenecek. Suyun yüzde 75’i gıda amaçlı tarımsal faaliyet için kullanıldığından aslında başlık sayısı da ikiye iniyor diyebiliriz. Geçen hafta TGDF (Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu) tarafından Antalya’da “Yüzüncü yıla 10 kala” başlığıyla düzenlenen Gıda Kongresi’nin oturumlarında da ağırlıklı olarak bu başlıklar üzerinde duruldu. Türkiye özelindeki mevcut durumu gelecek yazıda ele alacağım.

Gıda güvenliğinde global yaklaşımlarla, gıda ve sürdürülebilirlik başlığı altında yapılan oturumlarda dikkat çekildiği üzere, açlığı azaltırken tüketimi de en etkin şekilde gerçekleştirmek, gıda kaybını en aza indirmek zorundayız. Mesela, tarlada, işlenme aşamasında ya da tedarik zincirinde gelişmekte olan ülkelerde gıda kayıpları 680 milyar doları bulurken, bu gelişmiş ülkelerde 310 milyar dolar civarında. Sürdürülebilirlikle verimi aynı anda sağlayacak, kayıpları en aza indirecek üretim modellerine geçilmeli.Son 125 yılda dünyada bir trilyon varil petrol tüketilmiş, tüketim trendlerinin bu şekilde devam etmesi hâlinde dünya gelecek 30 yılda 125 yılda tükettiği bir trilyon varil petrolü tüketecek. FAO’ya (BM Gıda ve Tarım Örgütü) göre, kullanılabilir tarım arazileri azalıyor, sürekli tarım yapılan araziler ise tuzlanıyor. Hızlı şehirleşme, doğal kaynaklar üzerindeki baskı gibi sebeplerle gıda fiyatlarında iniş çıkışlar yaşanıyor.

Bu da beraberinde dünyadaki tarımsal arazilerin uluslararası şirketler tarafından kontrol edilmesi gerçeğiyle bizi yüzleştiriyor. 203 milyon hektar tarım alanı uluslararası şirketler tarafından ya satın alınmış ya da kiralanmış durumda. Bu tarımsal alanların yüzde 70’i 11 ülkede bulunuyor, bu 11 ülkenin yedisi Afrika kıtasında. Ne büyük çelişki ki, kiralanan ya da satın alınan bu arazilerin en büyük bölümü dünyanın en fazla açlık çeken bölgelerinde. En büyük talep gören yerlerden biri Etiyopya toprakları. Tarım yapabilecek arazi olmasına rağmen insanlar açlık çekiyor, araziler yabancı yatırımcılarca işletilerek endüstriyel tarım için kullanılıyor. Uzmanlar, bu durumu “tarım emperyalizmi” olarak nitelendiriliyor.

Gıdaya erişimin herkes için hak olduğunu hatırlamak için, bu paradoksa, bu derin ikileme, bu vicdanları yaralayan çelişkiye dur demek için bugün harekete geçilmeyecekse, doğru gün ne zaman?

Pelin Cengiz – Taraf

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.