Yeşeriyorum

Domuz Gribi, Aşı, Endüstriyel Hayvan Çiftlikleri (Karışık Meseleler)

0

Yolu bilmekle o yolda gitmek arasında fark vardır

Morpheus -The Matrix

Kitlesel davranış biçimi tarihin her döneminde çoğunlukla aynı dairesel/mantıksal süreç içinde işler ve yine çoğunlukla akılcı değildir. Kendi içinde tutarlı bir akıl yürütme ile başlayan toplu davranış şekilleri zaman içinde aşırılığa dönüşür ve her kitlesel aşırılık genelde korku ve panikle son bulur. Domuz gribi aşısında hareket olumsuz yönde başladı. Ama aşı olmama trendi önce yavaştı ve insanların yarısı yaptırmama eğilimdeydi. Sonra bu hareket tarzı giderek kitleselleşti ve aşırılığa yaklaştı. Bugün aşı yaptırma oranının (ya da yaptırma düşüncesinin) % 4-5 civarında olduğunu görüyoruz. Bu süreç başta da söylediğim gibi hiçbir akılcı, bilimsel nedene dayanmıyor. Nedenler arasında kendi içinde tutarlı olma, aşının olası yan etkileri, aşının güvenilir olmaması, politik açıklamalar, domuz gribinin mevsimsel gripten daha öldürücü olmadığı iddiası, rol modeli olan kişilerin olumsuz düşünceleri vb. sayılabilir.

Başbakan Erdoğan bayram sabahı mesajında aşı ile ilgili bir soruya verdiği yanıtta “önce siz zaten mevsimsel gripten kaç kişinin öldüğüne bir bakın” dedi. Bu sizce nasıl bir bakış açısı? Ben istatistiklere baktım. Her yıl dünyada 500.000 kişi mevsimsel gripten ölüyor. Türkiye’den sağlıklı veri bulmak zor ama bazı kaynaklar Türkiye’de bu sayının 17.000 olduğunu söylüyor. Peki Başbakan’ın ya da bu şekilde düşünenlerin bunu normalleştirmesi doğru mu? Bir zamanlar kızamıktan binlerce çocuk ölümü olurdu.. Kızamık aşısının rutin takvime alınması ve yürütülen aşı kampanyaları ile artık neredeyse kızamıktan ölen çocuk yok. Belli yaşın üstündekilerin mutlaka çocuk felci sekeli nedeniyle yürüme engeli olan birkaç tanıdığı vardır. Şimdilerde pek görmüyoruz, çünkü polio aşı kampanyaları sayesinde hastalık eradike edildi.

Belki de grip aşısının takvime sokulmasını konuşmamız gerekirken, tam da bir pandeminin orta yerindeyken “domuz gribi aşısı olmayın kampanyası” ile karşı karşıya kalmamız akılcı mı?. Ama öyle ya, 17.000 insanımızın gripten ölmesi normalmiş. (Yine de hakkını teslim edelim, risk grubunda olup sağlık kurulu raporu olanlara ve 65 yaş üstüne grip aşısı ücretsiz. Ancak etkin bir aşılama olmadığı da bir gerçek.) Diğer yandan Başbakan’ın aynı röportajda söylediğine göre hükümetin bu salgındaki diğer çözümü medyanın konuyu gündemden düşürmesi.

Gelelim bugünkü duruma.

H1N1 üçüncü kez salgın yapıyor insanlar arasında: 1918, 1976 ve 2009 – 2010.

Yeni Resimi

*European Centre for Disease Prevention and Control

Based on various talks given by ECDC staff
Version 31 July 2009

1918’de herkesin malumu olan İspanyol gribinde (yani ilk domuz gribi salgınında) süreç iki atakta gelişti. İlk salgın atağında grip %1,18 ölüm oranı ile sahnedeydi. İkinci atak ise yaz aylarına denk gelmesine karşın ölüm oranı %5’e çıktı. Bu salgınlar toplam 20 ile 40 milyon arasında insanın ölümüne yol açtı. Aynı virüs 1976’da tekrar sahneye çıktı, ama pandemi boyutuna gelmedi. Şimdi üçüncü kez aramızda domuz gribi. Bu nedenle 65 yaş üstü insanlar ya hasta olmuyor ya da hafif hasta oluyorlar, çünkü daha önce virüsle bir şekilde karşılaşmışlar. Oysa çocuklar, gençler ve özellikle de gebeler ciddi risk altında.

O halde son yüz senede altı pandemi bizi yeterince tecrübeli yapmıştır diyebilir miyiz? Evet, korunmaya çalışıyoruz. Elimizi yıkıyor, öpüşmüyoruz. Bunlar aslında her zaman gerekli, ama salgın sürecinde korunmanın en rasyonel şekli aşı olmak. Oluyor muyuz?

Aşı hakkında da bir özet yaparsak:

1- Grip aşıları çok uzun zamandan beri belli ilaç şirketleri tarafından üretiliyor. Bugüne dek güvenliği bu ölçekte (en azından Türkiye’de) sorgulanmadı ve bütün dünyada güvenli kabul ediliyor. Domuz gribi aşısında içerik yönünden değişen bir şey yok, mevsimsel aşılarda kullanılan önceki antijenin yerine domuz gribi yüzey antijeni konmuş.

2- Belli oranlarda kısa-uzun vadede yan etkileri tanımlanmış. Aşıların prospektüslerinde bunlar yazılı. Ciddi yan etki olarak addedilen Gullian-Barre Sendromu olasılığı milyonda bir olarak bildirilmiş, tüm diğer grip aşılarında olduğu gibi. Ama bilim insanları bu sendromun grip enfeksiyonu geçirdikten sonra ortaya çıkma olasılığının bu orandan fazla olduğunu söylüyor.

3- Bu aşılarda kullanılan adjuvanlar (namı diğer squalen) eski grip aşılarında da vardı, hatta bir çok çocukluk çağı takvimsel aşılarda da. Diğer yandan cıva da öyle.

Pasteur’un enfeksiyon hastalıklarının mikroplar nedeniyle meydanda geldiğini keşfetmesi ile bu hastalıklardan korunmanın mümkün olduğu da anlaşılmıştır. Üstelik sadece kaçınma yolu ile değil, bağışıklama yolu ile de korunmanın mümkün olduğu anlaşılmıştır. Aslında mikroplar bilinmezden önce dahi bu bağışıklama işlemi yapılıyordu. Çin’de MÖ 5. yüzyılda çiçek hastalığına karşı aşılama yapılıyordu (çiçek hastalarının yaralarından alınan salgının burun içine çekilmesi ile.) 18. yüzyılda E. Jenner öncülüğünde öncelikle çiçek hastalığına karşı sistemli aşılama başlamıştır. Pasteur’den sonra bildiğimiz gibi kuduz aşısının keşfinden sonra bugünlere geldik.

Şimdi aşıların üreticisi ve sahibi, sistemin en güçlü dört endüstrisinden biri, yani uluslararası ilaç kartelleri. Bu her ne kadar can sıkıcı da olsa fiilen durum bu. Keşke aşı üretimimizi kendimiz, bakanlık eli ile yapabilseydik. Bu konuda daha önceki TTB uyarıları doğruydu. Ama şimdi ülkemizin aşı üretecek teknolojiyi kurmasını bekleyecek zamanımız olmadığına göre başka şansımız yok.

Bugünlerde ise aşı var, risk gruplarına yetecek kadar ithalat yapıldı. Ama güven yok…

Diğer yönden farkında mısınız, bu tarz bir “sağlıkçılara, hatta Sağlık Bakanlığı gibi bir sağlık otoritesine karşı güvensizlik ve öneriyi reddetme” toplumumuzda ilk kez yaşanıyor. Doktor hatalarına (malpraktis) karşı oluşan tepkiler dışında bu ölçekte bir karşı koyuş ve aşıyı reddetme ilk kez yaşanıyor Oysa senelerdir polio eradikasyonu için aileler çocuklarını defalarca aşılattılar. Bu aşının yan etkileri domuz gribi aşısından daha korkutucu olmasına karşın. Gerçi o aşı kampanyalarında anne babaların önüne imzalamaları için korkutucu iki sayfalık yan etki listesi ve onam imzası istenmemişti.

Bu noktada bakanlığın hatalı olduğunu düşünebiliriz. Bugüne dek yapılan aşı kampanyalarında da bu tarz bir aydınlatılmış onam belgesi alınmalıydı. Yapılan maddenin ne tür bir ürün olduğunu herkes ve aileler bilme hakkına sahip olmalıydı. Ama bugüne dek yapılmayan şeyin bugün yapılması tek şeyi akla getiriyor. Olası yan etkilerden sonra siyasi ya da maddi olarak zarar görmekten korkma, tazminat davalarından kaçınma. Ama sonuç bakanlığın kendi eliyle doğru yürüttüğü pandemi yönetimini ve aşılama kampanyasını baltalaması oldu. Başbakan ve onun izindeki bakanlarının katkısıyla elbette. İkinci dalga salgının ve ölümlerin sayısını azaltabilecek olan tek silah olan aşılama böylece kaybedilmiş oldu. Bu arada tek satır bilimsel veri okumadan aynı karşıt grupta olan hekimlerin katkısını da unutmamak gerek.

Bu hatalar iki dolarlık aşı ile korunma sağlanacak hastalar için (en azından risk gruplarına) hasta olduklarında 40 dolarlık antiviral kullanımını da (tedavi izlem tablosuna göre) gerektirecek. İşin hastalık-maliyet boyutu da bu.

Başka bir konu endüstriyel hayvan çiftlikleri. Bu çiftliklerin hayvan hakları boyutu korkunç yaşam şekilleri bir yana bir tür hastalık üretim fabrikaları olarak çalıştıklarını söyleyebiliriz. Hayvanlara yüklenen kimyasallar ve özellikle yoğun olarak verilen antibiyotikler, sonunda dirençli bakteriler ve hastalıklar üretiyorlar. Amerika’dan bir kaynağın Meksika yerel basınına dayandırdığı bir iddia bu salgının Meksika Vera Cruz’da kurulu bir endüstriyel domuz çiftliğinden başladığı yönünde (Şirketin ismi ve yeri belli). Çiftliğin yanına kurulu olduğu kasabada 1600 kişi yaşıyor ve salgının ilk çıktığı haftalar içinde kasabanın %60’ı domuz gribine yakalanmış. Hatta yazar tanıyı koymuş: “Semptom: domuz gribi, Tanı: endüstriyel çiftlikler.” Yani asıl hastalık bu çiftlikler. Konu açığa çıktıkça (tabii izin verirlerse – çünkü bu çok büyük bir şirket) belki ayrıntıları öğrenebiliriz..

Sonuç olarak şimdilik aşı konusundaki ön yargı ve dirençleri gidermeye çalışmak en aklı selim yaklaşım bence. Bunun dışında Pazartesi ve Perşembe günleri Sağlık Bakanlığının açıklayacağı verileri izleyeceğiz. Umarım bu pandemi en iyi senaryo ile son bulur.

Kahraman Şahin

* Dr, Göğüs Hastalıkları Uzmanı

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.