Doğa MücadelesiGünün ManşetiManşet

Doğa savunucuları ve hukukçular ekoloji davalarındaki kazanımları değerlendirdi

0

Ekoloji alanında verilen mücadele son aylarda daha da önem kazandı. Doğanın ve canlıların yaşam alanlarının korunması açısından arka arkaya çıkan “olumlu” mahkeme kararları dikkat çekti. Bu bağlamda çıkan kararların nasıl okunması gerektiğini, ekoloji hareketlerinin bu gelişmelerden hareketle ne gibi dersler çıkarabileceğini ekoloji hareketi avukatlarından İsmail Hakkı Atal ve Diren Cevahir Şen; doğa savunucularından Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan ve Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) bileşeni olan Akdeniz Yeşilleri Derneği Eş Sözcüsü Mustafa Tuncaelli Yeşil Gazete’ye anlattı.

Son aylarda öne çıkan bazı davalar

İzmir Körfez Geçiş Projesi 

Flamingolar başta olmak üzere çok sayıda kuş türünün dünyadaki en önemli yaşama alanlarından biri olan İzmir’in Gediz Deltası ile ilgili, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen 4 Nisan 2017 tarih ve 4586 sayılı “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı İzmir 3. İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi.

Fotoğraf: Kemal Özer

Munzur Vadisi Milli Parkı 

Ankara 3. İdare Mahkemesi, Munzur Vadisi Milli Parkı’nda planlanan tüm baraj ve HES projeleri ile 2003 yılında işletmeye alınan Mercan HES projesini “üstün kamu yararı” gözetilerek iptal etti.

Kısacık Altın Madeni Projesi 

Ankara’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda gerçekleştirilen 2. İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında, Pumice Madencilik A.Ş. tarafından Çanakkale’nin Ayvacık İlçesi’nde gerçekleştirilmek istenen Kısacık Altın Madeni Projesi için ikinci kez “ÇED süreci durdurulmuştur.” kararı çıktı. 

Cenal Termik Santrali 

Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Karabiga beldesine inşa edilen Cengiz Holding’e ait Cenal Entegre Enerji Santrali projesinin “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı” Çanakkale İdare Mahkemesi tarafından hukuka aykırı bulunarak iptal edildi.

Adana ve Hatay’daki termik santraller 

Doğu Akdeniz Bölgesi’nde lisans almış 8 termik santralin çevreye ve halk sağlığına kümülatif (toplam) etkisinin belirlenmesi gerektiği için 2011 yılında Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri, Adana Barosu ile çeşitli dernek ve meslek örgütleri EPDK aleyhine lisans iptal davaları açmıştı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Adana’nın Yumurtalık, Hatay’ın İskenderun ve Erzin ilçelerinde bulunan üç termik santralin etkilerinin bütüncül olarak değerlendirilebilmesi amacıyla üçüncü kez yürütmeyi durdurma kararı verdi.

İzdemir Enerji Elektrik Üretim A.Ş.’nin termik santrali

İzmir’in Aliağa ilçesinde faaliyet gösteren termik santralin genişletilmesi talebi doğrultusunda, 2010 ile 2016 yıllarında verilen “ÇED olumlu” kararı, çevrecilerin açtığı davaların ardından iptal edildi.

Cerattepe ve Genya’daki madencilik faaliyetleri

Artvin Cerattepe’de madencilik faaliyeti için ÇED olumlu raporunda 22 hektar gösterilen alana verilen işletme izninin 240 hektara çıkarılmasına karşı açılan davada, mahkeme işletme izni kararını iptal etti. Madencilik faaliyeti Cengiz Holding’e bağlı Eti Madencilik şirketi tarafından başlatılmıştı. 

Kozak Yaylası Çukuralan Altın Madeni 

“Ekolojik hassas bölge” olarak tanımlanan Kozak Yaylası sınırındaki Çukuralan Altın Madeni için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verdiği ÇED olumlu raporuna karşı EGEÇEP ve Bergama Belediyesi’nin yanı sıra 21 yurttaş tarafından dava açılmıştı. İzmir 6. İdare Mahkemesi kapasite artırımı projesinin canlı sağlığı açısından riskli olduğu ve yer seçiminin yanlışlığına vurgu yaparak önce yürütmeyi durdurma kararı verdi, ardından da ÇED olumlu raporunu iptal etti. Ancak bir hafta içinde mahkemece iptal edilen ÇED’inin yerine yenisi verildi. 

Dedegöl Dağları

Türkiye’nin en önemli uzun duvar tırmanış rotalarının bulunduğu ve maden arama tehdidi altında olan Dedegöl Dağları’nın tamamı doğa sporcularının mücadelesinin ardından Kızıldağ Milli Parkı sınırları içerisine dahil edildi. Dedegöl Dağları ve Kuzukulağı Yaylası için maden arama ruhsatı verilmişti.

Şavşat’ta HES projesi 

Şavşat’ta Arpalı Deresi üzerinde kurulan Susuz Regülatörü Susuz Regülatörü ve Hidroelektrik Santrali  (HES) projesi için zaman aşımını gerekçe göstererek dava başvurusunu reddeden Rize İdare Mahkemesi’nin kararı, Danıştay İdari Dava Genel Kurulu tarafından bozuldu. 7 yıldır süren hukuk mücadelesi sırasında HES projesi tamamlandı. 

Tekirdağ’da taşocağı

Tekirdağ Saray’da Güngörmez Mahallesi’ndeki ormanlık alanda taşocağı projesine mahkeme “dur” dedi. Tekirdağ İdare Mahkemesi ders niteliğinde verdiği kararda taşocağının binlerce yılda oluşmuş ekosistemi yok edeceğine ve bu etkinin taş ocağının üretim süresi olarak hesaplanan 136 yıl boyunca devam edeceğine dikkat çekildi.

Doğa savunucuları ve hukukçular ekoloji davalarındaki kazanımları nasıl yorumluyor? 

Avukat İsmail Hakkı Atal‘a göre çoğunlukla gönüllü yürütülen çevre-ekoloji davalarının sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için yeni istihdam alanları yaratılması şart. 

“Türkiye’de 140 bin avukatın içinde çevre-ekoloji davalarında kamu yararına davacı vekilliği görevini üstlenen avukatlar 50 kişi civarında” 

“Hukuk mücadelesindeki olumlu gelişmeler, mücadelenin bu alanının yoğunluk kazanarak sürmesi gerektiğini gösteriyor. Ancak çevre-ekoloji davaları avukatlar tarafından çoğunlukla gönüllü yürütülen davalar. Bu davalardan davalı şirket avukatları mesleki kazanç elde ediyorlar. Bu nedenle de Türkiye’de 140 bin avukatın içinde çevre-ekoloji davalarında kamu yararına davacı vekilliği görevini üstlenen avukatlar 50 kişi civarında.

Çevre-ekoloji davalarının sürdürülebilir bir sistem içinde etkisi ve yoğunluğu artarak sürebilmesi için Türkiye’de her baronun bünyesinde, bizim bilgi ve tecrübelerimizi aktarabileceğimiz genç-idealist avukat arkadaşlarımızı istihdam etmesi gerektiğini düşünüyorum. 

Şu anda Türkiye Barolar Birliği bu ihtiyacı karşılayabilecek veya Türkiye’deki barolara bu doğrultuda önderlik edecek düzeyde ve istekte değil. Türkiye Barolar Birliği’nin çevre-ekoloji hukuku alanında yarattığı boşluğu dolduracak bir sürecin Barolar tarafından fiilen doldurulacağını tahmin ediyorum. Doğa gibi sosyal sistemler de boşluk kabul etmez. Toplumun ihtiyaç duyduğu bir konuda boşluk yaratırsanız, bu boşluk doldurulur.

İsmail Hakkı Atal

“Sadece kendi çocuklarımızı değil, dava açtığımız şirketlerin sahiplerinin çocuklarını da kendi ebeveynlerinin yarattığı yıkımdan korumaya çalışıyoruz”

Çevre-ekoloji davalarının ve bu konuda yürütülen mücadelenin diğer toplumsal mücadelelerden şöyle bir farkı var: Biz açtığımız davalar ve yürüttüğümüz mücadeleyle, sadece kendi yaşam hakkımızı değil; siyasilerin, bürokratların, hakimlerin, davalıların, şirketler sahiplerinin de yaşama hakkını savunuyoruz. Sadece kendi çocuklarımızı değil , dava açtığımız şirketlerin sahiplerinin çocuklarını da kendi ebeveynlerinin yarattığı yıkımdan korumaya çalışıyoruz.

Nükleer kirlilik, termik santral, partikül madde kirliliği, hava-su-topraktaki ağır metaller, kanserojen maddeler davacı-davalı ayırt etmez. Türkiye’deki ekolojik yıkım öyle bir boyuta ulaştı ki artık herkes sağlıklı yaşama hakkının tehlikede olduğunun farkında. Diğer yandan kapitalizmin dünya üzerinde yaşadığı krizin boyutu da, şirketlerin yarattığı ekolojik yıkımın şiddetini azaltmaya başladı diye düşünüyorum.” 

“Çevre-ekoloji mücadelesi bizim kısa hayatımızla sınırlı bir süreç değil”

Avukat Atal, ekoloji hareketinin ve mücadelesinin amaç odaklı değil, süreç odaklı değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor .

“Ekoloji hareketi ve mücadelesi  ‘amaç odaklı değil’, ‘süreç odaklı’ değerlendirilebilir. İnsanlık tarihinde çok sıra dışı süreçlere, değişim ve dönüşüme tanıklık ettiğimiz bir dönemi yaşıyoruz. İklim değişikliği sürecinde insanlığın bir değişim-dönüşüm dönemine girdiğini düşünüyorum. Sosyal, siyasal sistemler de değişmek dönüşmek zorunda kalacak. Çevre-ekoloji koruma odaklı yaptığımız her olumlu çaba gelecekte çok büyük değişim ve dönüşüm süreçlerinin altyapısını oluşturacak. Bu bağlamda çevre-ekoloji mücadelesi bizim kısa hayatımızla sınırlı bir süreç değil. Ve yaptıklarımızla kısa vadedeki amaçlarımız gerçekleşmese dahi; uzun vadede belki de bizim göremeyeceğimiz değişimin-dönüşümün altyapısını hazırlayan bir süreç olarak bakılması gerektiğini, bu bağlamda düşünüldüğünde umutsuzluğa kapılmak için de bir neden olmadığını düşünüyorum.” 

“Elde edilen kazanımlar çok sevindirici ve ileriye dönük de umut verici nitelikte” 

Ekoloji hareketi avukatlarından Diren Cevahir Şen ise, davalardan çıkan sonuçların umut verici ve doğa korumacıların zor koşullara rağmen ısrarlı ve inançlı mücadelesinin sonucu olduğunu söylüyor.

“Son dönemde doğa-çevre davaları mücadelelerinde elde edilen kazanımlar çok sevindirici ve ileriye dönük de umut verici nitelikte. Doğanın hakları bakımından çok önemli buluyorum. KHK hukuku ve OHAL döneminde daha da budanan haklar ve çıkarılan ihlal edici yasalara rağmen böyle sonuçların alınması bir yanda da şaşırtıcı. Doğanın hakları bakımından çok çok gerideyiz ve son zamanlarda çıkarılan yasalar ya da yapılan yasa değişiklikleri aslında bir tehlikeye de işaret ediyor. Bu kararlara rağmen mevcut yasalar eliyle ileride doğaya ciddi müdahaleler gündeme gelebilir. Doğa korumacı hareketler bu hususu göz önünde bulundurmalılar.

Bu kazanımlar elbette çok sevindirici ve heyecan verici. Yaşam savunucularının, doğa korumacıların zor koşullara rağmen ısrarlı ve inançlı mücadelesinin sonucudur. Çünkü doğa için mücadele sadece hukuk yolu ile olmuyor. Bizler bir yandan hukuki mücadeleyi yürütürken, bir yanda da meşru olan doğa hakları mücadelesini ve gezegenin geleceği için aktivizm de yürütmeliyiz. Bu ikili bir mücadele. Herkese, her yerde doğanın haklarını ve gezegenin geleceğini anlatmalıyız. Kazanımların da uzun süren ve artık Türkiye’de görünür olan doğa mücadelesinin bir başarısı olarak görülmesi gerekiyor.”

Diren Cevahir Şen

“Mahkeme keşiflerinde yargıçlar bu mücadeleyi veren, köyüne, toprağına, havasına, suyuna sahip çıkan insanları dinliyor, onlara sorular soruyor”

“Mahkemeler doğanın hakları mücadelesini görmeye başladılar. Yeterli düzeyde değil elbette ama örneğin mahkeme keşiflerinde yargıçlar bu mücadeleyi veren, köyüne, toprağına, havasına, suyuna sahip çıkan insanları dinliyor, onlara sorular soruyor, onlarla sohbet de ediyor. En önemlisi bu keşiflerde doğanın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğu ile yüzleşiyorlar. Bu bence onlar açısında da öğretici bir şey. Ancak karşımızda da çok büyük şirketler var.

Türkiye’de şirketlerin ne denli güçlü olduğu ve doğanın bizzat devlet ve iktidar eliyle sömürüye açıldığı da düşünülürse işimiz kolay değil, mahkemeler de etkiden uzak değil. Ancak şunu da söylemeden geçmemek lazım, çevre davası dediğimiz davaları inceleyecek mahkeme heyetlerinin, yargıçların bu konuda biraz olsun ihtisas yapmış, biraz bu konulara duyarlı kişilerden seçilmesi gerekir. Böylelikle şirketler ve devlet eliyle sömürülen doğadan yana çok daha fazla karar tesis edilsin.”

“Hukuki mücadele de çok önemli bir alan ancak doğaya sahip çıkmak için yeterli değil”

Avukat Şen, ekoloji mücadelesinin ancak ısrarlı, kararlı, dayanışma içinde ve kolektif bir uğraşı ile sonuç verdiğini sözlerine ekliyor: 

“Daha örgütlü, daha birlikte, kaybettiğimizde bırakmadan, daha çok dayanışan bir mücadele kurmalıyız. Çünkü biz ağaçları, ormanları, akarsuları, balıkları, ayıları, domuzları, kuşları da savunmak durumundayız. Yeniden başlayarak, birbirimize dokunarak, doğaya dokunarak ayağa kalkmalıyız. Hukuki mücadele de çok önemli bir alan ancak doğaya sahip çıkmak için yeterli değil. Kazanımlar bir yandan hukuku işleterek ve adaletin gelmesi için çalışarak bir yanda da doğanın içinde ona sahip çıkarak geldi ve böyle gelecek. Kızılcaköy’de de olmak, orada bulunmak, o feryada sahip çıkmak, köylülere el vermek zorundayız. Mahkemeler ise zaten hak arayalım diye bizi bekliyor.” 

Neşe Karahan

“Umudumuz ekoloji konusunda herkesin aklını başına toplayıp doğru kararlar vermesi”

Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, yurttaşların yanında olması gereken güvenlik güçlerinin şirketlerin yanına verilmesinden vazgeçilmesi gerektiği görüşünde.

“Son dönemde enteresan bir şekilde davalarda kazanımlar yaşanıyor. Umudumuz ekoloji konusunda herkesin aklını başına toplayıp doğru kararlar vermesi ve doğru uygulamalar yapması. Yoksa hem dünyada hem ülkemizde hem de yöremizde her yerde büyük sıkıntılar var. Yaşanacak dünyamız kalmayacak. O yüzden bu herkesi ilgilendiriyor. O yüzden bu kararların devamının gelmesini diliyoruz. Biz yanlış olan şeyleri söylüyoruz. Onların bir an önce durdurulmasını istiyoruz.

Bizimki yaşamsal bir mücadeledir. Olmaması gereken şeyleri yapıyorlar. Bunların doğrularını yıllardır bilimsel verilerle anlatmaya, kanıtlamaya çalışıyoruz. Ne yazık ki inanılmaz kararlar çıkıyor. Halkın yanında olması gereken güvenlik güçlerinin şirketlerin yanına verilmesiyle halkın üzerine yollanmasıyla alanlara çıkıyorlar. Şirketlerin emrindeler. Onların orada çalışmalarını sağlıyorlar. Diliyoruz bir an önce uygulamalardan vazgeçsinler. Dileğimiz bir an önce yapılan tüm yanlışlardan geri dönülmesi.”

“Bu ülkede hâlâ yasalar var ve hâlâ işini doğru yapmaya çalışan hakimler var”

Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) bileşeni olan Akdeniz Yeşilleri Derneği Eş Sözcüsü Mustafa Tuncaelli, davalardan çıkan olumlu sonuçların artışının açılan dava sayının artışıyla orantılı olduğunu söylüyor.

“Ekoloji alanındaki hukuki kazanımlar yeni değil. Hükümet yasalardaki koruyucu kanunları sulandırmak ya da kaldırmak için elinden geleni yapsa da yine bu girişimler mevcut yasalara dayanarak tamamı olmasa bile bir çoğu engellenebiliyor. Bunda tabii ki en önemli faktör önlerine maddi manevi birçok engel çıkarılsa da bıkmadan, yılmadan uğraşarak sonuna kadar işin takipçisi olan ekoloji örgütlerinin varlığıdır. Bu kıssadan çıkarılacak hisse, yılgınlığa düşmeden işin takipçisi olmaya devam etmeliyiz. Bu ülkede hâlâ yasalar var ve hâlâ işini doğru yapmaya çalışan hakimler var.

Davalardan olumlu sonuçların artışı, açılan dava sayının artışıyla orantılı bence. Artık Türkiye’nin her yeri tüm korunan alanları, milli parkları, sit alanları, koyları, ormanları, meraları, su kaynakları aklınıza ne gelirse her yer saldırı altında. Her yer, her şey, doğamız, suyumuz, toprağımız satışa çıkarılmış vaziyette. Bu saldırı doğasını, ülkesini sevenleri de ayağa kaldırıyor, her yerde ranta karşı davalar açılıyor. Yaptıkları işte hukuksuzluk o kadar açık ki, her türlü siyasi baskıya rağmen mızrak çuvala sığmıyor ve birçok dava kazanılıyor.”

Mustafa Tuncaelli

“Davaları kazanmak önemli ama yeterli değil. Çünkü davayı açmış olmak, saldırıyı durdurmaya yetmiyor”

Tuncaelli, ekoloji mücadelesi veren herkesin kazanılan davaların rehavetine düşmeden kamuoyu baskısı yaratmasının gerekli olduğunu ekliyor. 

“Davaları kazanmak önemli ama yeterli değil. Çünkü davayı açmış olmak, saldırıyı durdurmaya yetmiyor. Davayı kazanıyorsunuz ama o zamana kadar atı alan Üsküdar’ı  geçmiş oluyor. Hukuka aykırı bir şekilde binlerce ağacı keserek yol yapacaksa, yolunu yapıyor, HES yapacaksa, dereyi yok ederek HES’ini yapıyor, maden ocağı açacaksa dava devam ederken ocaklarını açıp dava sonuçlanana kadar doğanın canına okuyor, çalışmaya devam ediyor. Sen davayı kazanıyorsun ama korunacak bir alan kalmıyor elde.

Yürütmeyi durdurma talepli davalarda idare, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermiş olsa bile çoğu yerde mahkemeyi dinlemiyor, hukuka aykırı idari işlemini yürütüyor ve katmerli hukuksuzluk yapıyor. Çözüm bir yandan hukuk mücadelesi yaparken, diğer yandan da idarenin bunu dinlemeyebileceğini bilerek idareye karşı kamuoyu baskısını arttırmak için elimizden geleni yapmak ve davayı kazandık diye rehavete düşmemek.”

Haber: Merve Damcı

(Yeşil Gazete)

You may also like

Comments

Comments are closed.