Diktatörlükten demokrasiye Tunus’un zeytin ağaçları -Kıvanç Eliaçık

Bu yazı karasaban.net/ den alınmıştır

Tunus, bin yıldır bir zeytin memleketi; kültürü, ekonomiyi hatta halkın biyolojik ritmini zeytin belirliyor.

2011 yılında Arap Baharı veya Yasemin Devrimi olarak adlandırılan günlerde Bin Ali diktatörlüğünün yıkılmasıyla yeni bir dönem başladı. Aslında yaşanan bir zeytin devrimiydi. Devrim, siyasetçilere Nobel Barış Ödülü’nü kazandırırken ülkeyi zeytinle ödüllendirdi. Demokrasinin acemilik, ekonominin kırılganlık günlerinde Tunus zeytin sayesinde ayağa kalktı.

Zeytincilik diktatörlüğe ve şiddete karşı demokrasinin, eve dönüşün ve gelecek arayışının simgesi oldu. Tunus’un zeytin ve zeytinyağında dünyanın aradığı adres haline gelmesi de cabası…

Kartaca’dan Bourgiba’ya

Zeytinin bu çorak diyara nasıl geldiği tam olarak bilinmiyor ama Fenikelilerin getirdiği tahmin ediliyor. Kap Bon bölgesinde yaşı 2500’e varan kadim ağaçlara rastlamak mümkün. Bu ak saçlı ihtiyarları Kartacalılar dikmiş olmalı.

Romalılar, Kartaca’dan emanet aldıkları ağaçlarla yakından ilgilenmişler. Sulama ve sıkma yöntemleri verimi arttırmış. İmparatorluk, su kemerleri, saraylar ve tiyatrolar inşa ederek cevap vermiş. Ortaçağ’da Araplar zeytin tarımı azaltırken otlakları yaygınlaştırmış. 1881’de başlayan Fransız sömürgesiyle zeytine dönüş yaşanmış.

Aileler zeytinlikte buluşuyor

Tunus, ekili tarım arazilerinin üçte birine denk gelen 1.8 milyon hektarda 82 milyon zeytin ağacına ev sahipliği yapıyor. Ülkenin en önemli ihraç ürünü zeytin ve zeytinyağı. Dünya Bankası’na göre 2016 yılında Tunuslu zeytincilerin toplam cirosu 374 milyon dolara yaklaştı.

Tunus’ta genellikle tatlı, altın yeşili Şemlali ve kekre, koyu renkli Şetoui zeytinleri yetişiyor. Son dönemde Yunanistan’dan gelen Koroneiki’ye rağbet var. Diğer yağlık türler Oueslati, Zalmati, Zarazi. Sofralık zeytinde Meskli, Besbesi, Limoni gibi türleri bulmak mümkün. Doğu’nun, Afrika’nın, Endülüs’ün ve Avrupa’nın bitkisel çeşitliliğini buluşturan Tunus bitki örtüsü zeytinlerin tadını zenginleştiriyor.

Polifenol ve anti-oksidan yönünden zengin Tunus zeytinyağı çoğunlukla geleneksel yöntemlerle toplanıyor, taş değirmenlerde sıkılıyor. Toprak kurak olduğu için pestisit (haşere öldürücü) ve herbisit (bitki öldürücü) kullanmaya gerek olmuyor. İster toprak sahibi ister yarıcı olsun zeytinciler, hasadı aileleriyle birlikte topluyor. Öğrenciler okuldan, memurlar kentteki işlerinden izin alıp köyde buluşuyor. Makineler pahalı olduğu için zeytinler elle ve sopayla toplanıyor. Çalışır gibi değil daha çok piknik havasında, semaver, nargile ve oyunlar eşliğine “hadi hadi” demeden, acele etmeden toplanıyor.

Devrimin yarattığı iyimserlikle Avrupa’dan memlekete geri dönenler oldu. Yeni kuşak diğer ülkelerdeki zeytinciliği inceledi, yurtdışından fidanlar getirdi. Hem nitelik hem de verim arttı. Genç kuşak zeytinciler arkalarına değil önlerine, çöle değil Akdeniz’e baktılar. Kurak ve kumluk arazide zeytin yetiştirdiler. Zeytinle beraber hurma, tuz ve fosfat ticaretine başladılar.

Zeytini anlatmak

Tunus zeytini, şöhretini lezzeti ve doğallığı kadar tanıtım kampanyalarına da borçlu. Çiftçiler, şirketler, uzmanlık ajansları ve kamu kurumları hep birlikte ürünleri dünyaya tanıtmaya çalışıyor. Bakanlık, tarımsal kalkınma programlarını Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi ve çiftçi sendikalarının yanı sıra Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Zeytin Konseyi (IOC) gibi uluslararası kurumlarla birlikte yürütüyor. Sürekli yeni ağaç dikimi yapılırken kırsal bölgedeki çiftçilerin teknik bilgisini arttırmaya yönelik eğitim programlarını düzenleniyor. Uluslararası festivallerde madalya avcılığı yapan Tunuslu zeytinciler biryandan da bilimsel toplantılar düzenliyor.

Tarım Bakanlığı, zeytinciliği geliştirmenin teröre ve işsizliğe karşı mücadelenin bir parçası olduğunu söylüyor. Tunus, devrim sonrasında hem intihar saldırılarının hedefi oldu hem de çok sayıda Tunuslu IŞİD’e katılarak başka ülkelere savaşmaya gitti. Kırsal bölgelerdeki yoksulluk gençleri belirsizliğe ve şiddete sürüklerken zeytin seferberliği çiftçiler için hem köye dönüş hem de dünyaya açılmak anlamına geliyor.

Zeytin, Tunus için bir ihracat kalemi olsa da 30 bin tonu iç pazarda tüketiliyor. Kişi başı tüketim yaklaşık 3.5 kilogram. Tunus’ta zeytinsiz sofra kurulmaz. Zeytinyağlı kuskus, harissa, şaksuka ve ojja yemeden sofradan kalkılmaz. Bazı yörelerde bebekler zeytinyağıyla yıkanır.

Zeytini anlamak

Tunus zeytinyağı, Türkiye’deki zeytin üreticilerinin gündemini meşgul ediyor. Tunus’tan zeytin ithalatı büyük tepki çekiyor. Herkes “bir zeytin ülkesi olan Türkiye neden dışarıdan zeytin alıyor?” sorusunu soruyor.

Uluslararası Zeytin Konseyi’nin (IOC) verilerine göre Tunus 2016-17 döneminde 100 bin ton zeytin üretti ve 85 bin ton ihraç etti. 2017-18 dönemi için 220 bin tonluk üretim ve 180 bin tonluk ihracat tahmini yapılıyor. Türkiye’nin aynı dönemlerde 177 ve 287 bin tonluk üretimine rağmen, ihracatta 45 ve 90 bin ton ile Tunus’un gerisinde kaldığı görülüyor.

Bir yanda zeytini kalkınmasının odağına koyan, geleneksel üretim yöntemlerine sahip çıkan ve köylüye kulak veren bir tartım politikası diğer yanda asırlık ağaçlarını kesen, tarım alanlarını madenlere ve inşaatlara açan, çiftçi birliklerini tanımazlıktan gelen bir anlayış. Daldaki zeytine sahip çıkmayan bir ülke önce market raflarındaki ithal paketlere sonra açlığa mahkûm olacaktır.

“Yerli-milli” zeytinine sahip çıkan Tunus’un en önemi camisinin ismi Zeytune, yani Zeytin Ağacı. Çevresindeki esnaf herkese hatırlatıyor: “Zeytin doksan dokuz derde devadır.” Ölüm hariç, demokrasi dahil!

* Fotoğraflar: Cain Burdeau

Bu yazı karasaban.net/ den alınmıştır

 

 

 

Kıvanç Eliaçık

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR