Dış Köşe

Darbe mağdurunun ilk işi kışla yapmak mıdır? – Pelin Cengiz

0

Pelin Cengiz’in bu yazısı www.haberdar1.com sitesinden alındı

Türkiye, geçen hafta daha öncekilerden çok farklı bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Son 10 yılda askeri vesayetin ve militarizmin geçirdiği süreçlere bakınca Türkiye’de artık bir daha darbe olmaz demek mümkündü. Oysa ülkenin darbeler tarihine bakıp da hiçbir sorununu darbelerle çözememiş olduğunu görememe körlüğü, 2016’da hukuku işlemeyen, temel hak ve özgürlükleri kısıtlanan, medyası baskılanan, Kürt coğrafyasında çatışma yaşanan, muhalifleri hapse atılan, doğası her gün talan edilen Türkiye’nin kucağına yeni bir sorun daha bıraktı. Ne tezgahtı, ne tiyatroydu, ne de oyundu, gün gibi gerçekti. Her ne kadar girişim başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da, 15 Temmuz’da yaşananların dehşeti, acımasızlığı ve beceriksizliği zihinlerimizden asla kolay kolay silinmeyecek.

Erdoğan’ın “Allah’ın bize büyük bir lütfudur” dediği darbe girişimini planlayanlar kimlerdi, nasıl bir plan içindeydiler, darbe gecesi halkla askerin karşı karşıya gelmesine kimler sebep oldu? Yüzlerce masum insanın kanının döküldüğü gecenin ertesinde “demokrasi şöleni” diye sokak kutlamaları yapılmasında bir anormallik yok muydu? Bunlar elbette bir süre daha tartışılacak. Şu anda bakmamız gereken tam da 15 Temmuz gecesinin ardından darbeye maruz kalan iktidarın ne yaptığı olmalı.

Darbe kaybetti ancak demokrasi kazanmadı.

İktidar, darbe girişimini savuştururken, askıya aldığı, zamana yaydığı, yarım kalmış işlerini görmeye başladı.

Darbe girişimi gecesi ölenlerin cenazeleri kalkmamışken, kimsenin ölülerden bahsetmeden bizzat Erdoğan’ın çağrısıyla bastırılan darbeyi protesto etmek amacıyla meydanlarda tekbir getirip, davullu zurnalı şarkı söylemesi normal mi?

İktidarın kitlesinin büyük zafer sarhoşluğunu normal görmeye çalışsak bile, sınırsız bir öfke ve cehaletle Alevilere, Suriyelilere, kiliselere saldırıları, kıyafetini kendince beğenmediği kadınlara tacizleri nasıl açıklayacağız?

Sosyal medyada birtakım anonim hesaplar üzerinden gözaltına alınacak isimler listeleri yayınlayarak korku, sindirme ve cadı avı iklimini yaygınlaştırmaya kimin hakkı olabilir?

Halihazırda ülkede şiddeti ve sayısı giderek artan antidemokratik uygulamalar gerçekleşiyorken, yargı erkinin bağımsızlığı giderek zorlanıyorken, Erdoğan’ın toplumun tek ve öncelikli beklentisiymiş gibi lanse ederek, “Parlamento’dan idam kararı çıkarsa onaylarım” demesi sorunlu değil mi?

Akabinde Başbakan Yıldırım “İmtina etmeyiz” derken, MHP Lideri Bahçeli’nin trafikte ambulans arkasına geçen kurnaz şoför edasıyla, “AKP hazırsa, idam talebine evet demeye biz de varız” açıklamasının yeri ve zamanı mı?

Darbe, her zaman sadece tankla, topla, tüfekle, kışladan emirle hayata geçirilen bir süreç değil. Pekala, sivil iktidarlar da dikta uygulamalarıyla darbeyi aratmayabilir. Sivil darbe, krizden çıkış esnasında dengelerin anayasal yollar dışında yöntemlerle yeniden düzenlenmesidir. Darbeye meyledenler askerden demokrasi beklentimiz yok ama seçilmiş iktidardan sonuna kadar var.

Avrupa Komisyonu’ndan Johannes Hahn’ın, darbe girişimi sonrası binlerce kişinin tutuklanmasına değinerek, hükümetin darbe girişimi öncesinde tutuklanacakların listesini hazırladığını söylemesi son derecek dikkat çekici.

Günlerdir asker, polis, yargıda gerçekleşen büyük çaplı toplu gözaltı ve tutuklamalar, bakanlıklar, eğitim kurumları, üniversiteler başta olmak üzere temel kurumların 50 binden fazla kişinin görevden uzaklaştırılması suretiyle içinin boşaltılması, tam da iktidarın darbe sonrası korkunç fırsatçılığına işaret ediyor.

Uluslararası Af Örgütü, cuntacı askerlerin başarısız darbe girişiminden sonra yaptığı açıklamada, Türkiye’de insan haklarının tehlike altında olduğunu ifade ederek, “Türkiye yetkililerinden, gerekli soruşturmaları yürütürken hukukun üstünlüğüne bağlılık ve saygı göstermelerini, tutukluların adil yargılanmasının sağlanmasını ve suç unsuru taşıyan eylemlerde yer aldığına dair aleyhinde somut delil olmayanların salıverilmesini talep ediyoruz. Türkiye’nin insan haklarının daha da kötüleşmesine ihtiyacı yoktur” dedi.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Raad Hüseyin de, “Kalkışılan darbeye karşı Türkiye’nin müdahalesi insan hakları ve hukuk devleti temelli olmalıdır” açıklaması yaptı. Haksızlar mı?

Daha dün 34 gazetecinin milli güvenliği tehdit ettikleri gerekçesiyle basın kartları iptal edildi. YÖK, 1577 dekanın istifasını istedi. Gazeteciler, dekanlar mı kışlalarda plan yapmış, silah kuşanmış?

Darbe, aşağı yukarı tam da böyle birşeydir. Açık veya gizli başka ajandaların devreye girdiği zamanlardır.

Kimse demokrasiden, insan hakları ve hukukun üstünlüğünden bahsetmezken toplumu en fazla kutuplaştıran Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılması gündemini kaşımanın süreci sorunsuz atlatma iyi niyetiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Darbe tehlikesinin bile içinden Topçu Kışlası çıkıyorsa, Gezi’nin açtığı yara belli ki darbeden betermiş…

Son derece tehlikeli ve kanlı bir darbenin mağduru olan bir Cumhurbaşkanının “isteseler de istemeseler de yapılacak” açıklaması, toplumun en gerilimli damarlarından birine ısrarla basmak, toplumun taleplerini gözardı etmek değil de nedir? Erdoğan’ın Gezi direnişi sırasında “evde zor tuttuğu” kitlesi sokaktayken, kışladan çıkanların katliam yaptığı, Meclis bombaladığı günlerde adıyla simgesel Topçu Kışlası açıklaması, toplumun diğer kesimlerini de sokağa dökme çabası mı? Bugün darbeye karşı tankın önünde olanların, yarın Gezi’de Topçu Kışlası’na hayır diyenlerin karşısına çıkmayacağının garantisini kim verebilir?

Şu ana kadar iktidar karar ve uygulamalarıyla, darbe girişimi sonrası sürecin demokratik şekilde normalleştirilmesi bakımından sınıfta kaldı.

Hepimizi gerilimli, zorlu günler bekliyor, herkese sabır, sağduyu ve sakinlik diliyorum.

Pelin Cengiz – www.haberdar1.com58-pelin-cengiz

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.