Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Çiçek, doğa, çocuk, vicdan: Yaşar Kemal

0

Yazının başlığında Yaşar Kemal’i görüp ‘yine mi?’ diyenler mutlaka vardır. Evet, yine ve daima Yaşar Kemal. Keşke onu çok daha sık yazabilsem.

İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) ev sahipliğinde gerçekleşen ve Yaşar Kemal Vakfı (YKV) ile İzBB ortaklığında düzenlenen harika bir sempozyumu geride bıraktık. 2-3 Aralık tarihlerinde Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleşen sempozyumun tam adı şöyleydi: Yaşar Kemal ile Binbir Çiçekli Bahçede Sempozyumu. Her iki kuruma, İzBB başkanı Sayın Tunç Soyer’e, YKV başkanı Sayın Ayşe Semiha Baban Gökçeli’ye ve sempozyumun organizasyonuna büyük emek harcayan Feridun Abi (Sayın Feridun Andaç)’ye ne kadar teşekkür etsem az.

Notlarımda öne çıkanlar

Açılış oturumu dışında altı oturumdan meydana gelen sempozyumda Yaşar Kemal’in eserleri ve kişiliği çok farklı açılardan ele alındı. Öyle önemli saptamalar yapıldı, öyle güzel şeyler söylendi ki not tutmaktan koluma ağrılar girdi. Sempozyum sonrası geri dönüp notlarımı gözden geçirdiğimde, en çok yazdığım sözcüklerin çiçek, doğa, çocuk ve vicdan olduğunu gördüm.

Sempozyumun adında ‘binbir çiçekli bahçe’ olunca ve Yaşar Kemal’in yeryüzüne ilişkin değişik kültürlerin bir arada yaşadığı binbir çiçekli bahçe hayali de dikkate alınınca bu kadar çok çiçek sözcüğünün geçmesi çok normal. Onun, insanın insanı sömürmesiyle insanın doğayı sömürmesi arasında fark görmeyen temel bakış açısını ve bu bakış açısını eserlerine, yazılarına ve konuşmalarına en net şekilde yansıtışını hatırlayınca, doğa sözcüğü de olağan şekilde kendine sıkça yer buluyor konuşmalarda.

Gelelim çocuğa. Ben Yaşar Kemal’i hiç yakından görmedim, onunla hiç konuşmadım. Fakat bu şansa sahip olanlar, onun içindeki çocuğu yaşatmayı ve gizlemden yaşamayı nasıl da güzel başardığını çok iyi gözlemlemişler[1]. Örneğin Sayın Ataol Behramoğlu yaptığı konuşmada, onun bir çocuk olduğunu, hem de öyle çocuk gibi bir yetişkin değil çocuk gibi bir çocuk olduğunu; çocuk gibi güldüğünü, çocuk gibi sevdiğini, çocuk gibi eğlendiğini, her şeyi çocuk gibi yaptığını fakat sadece kıskançlık huyunun çocuk gibi olmadığını, kimseyi kıskanmadığını söyledi. Kendisiyle aynı toplantılarda bulunmaktan (Köln’de de birlikteydik) büyük onur duyduğum Sayın Kenan Mortan ise Yaşar Kemal’de öne çıkan üç şeyin umut, başkaldıran mecbur insan ve çocuksu merak olduğunu söyledi.

Ve vicdan. Yaşar Kemal hem eserlerinde hem de yaşamında daima haksızlığa uğrayanların, ezilenlerin yanında durdu. Haksızlığa uğrayan insan da olabilirdi, genel olarak doğa ya da özel olarak orman (Yanan Ormanlarda Elli Gün), deniz (Deniz Küstü) veya kuşlar (Kuşlar Da Gitti) da. Yaşar Kemal asla sömürüleni insan ya da başka bir canlı diye ayırmadı. Hep sömürenin karşısında, sömürülenin yanında oldu. Yaşar Kemal değil miydi ‘insanın evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kapladığını’ söyleyen. Bu yüzden o, aklını daima yüreğinin (vicdanının) sesiyle yüceltmeyi başardı. Ve o nedenle sempozyum boyunca sıkça vicdan sözcüğü kulaklarıma çalındı. Galiba bu konudaki en net cümleyi de Sayın Tunç Soyer kurdu. Şöyle dedi Soyer: Yaşar Kemal bu toplumun vicdanıydı.

Yaşar Kemal’in bitkileri

Uzun zamandır Yaşar Kemal’in eserlerindeki doğayı, özellikle de bitkileri inceliyorum. Her okuduğumda yeni bir şeyi fark ediyorum. İzmir’de, son çalışmalarımda odaklandığım bir konudan söz ettim bildirimde. İnce Memed serisinde geçen bitkilerden dördü hem kullanım sıklığı olarak açık ara önde yer alıyor hem de anlatıdaki yeri açısından büyük farklılık taşıyor. Bu bitkiler çakırdikeni, karaçalı, keven ve devedikeni.

Bu dört bitkinin her biri İnce Memed serisinin bir bölümünde öne çıkıyor. İnce Memed I’e damgasını vuran bitki çakırdikeni. Zaten İnce Memed destanı çakırdikeni ile başlıyor denilebilir. Çakırdikeni birinci bölümde tam 86 kez kullanılıyor. Adı daha çok geçen bir bitki yok bu bölümde. Bölümün bitişi de çakırdikeniyle. İnce Memed’in Abdi Ağa’yı öldürmesini kutlamak için Dikenlidüzü’ndeki beş köyün halkı çakırdikenliğini ateşe veriyorlar. Bölümün son cümleleri tam olarak şöyledir:

“İnce Memedden bir daha haber alınmadı. İmi timi bellisiz oldu. O gün bu gündür, Dikenlidüzü köylüleri her yıl çift koşmazdan önce, çakırdikenliğe büyük bir toy düğünle ateş verirler. Ateş, üç gün üç gece düzde, doludizgin yuvarlanır. Çakırdikenliği delicesine yanar. Yanan dikenlikten çığlıklar gelir. Bu ateşle birlikte de Alidağın doruğunda bir top ışık patlar. Dağın başı üç gece ağarır, gündüz gibi olur.”

İnce Memed II’de öne çıkan bitki ise karaçalıdır. Karaçalı bu bölümde tam 39 kez geçer. Saz ve kamışın ikisinin birden toplam kullanım sayısı 78, çamın kullanım sayısı ise 63’tür. Çam ormanları ve Akçasaz sulak alanının anlatı coğrafyası olduğunu düşündüğümüzde saz, kamış ve çam kullanımının bu kadar çok olması son derece olağan. İnce Memed II’nin sonunda İnce Memed Kel Hamza’yı öldürünce köylüler kutlamayı yine çakırdikenliğini ateşe vererek yaparlar.

İnce Memed III’te Keven başroldedir. Bölümde 51 kez geçen gülden sonra 47 kez kullanımla keven diğer bitkilerin önünde yer alır. Gül hemen her tür anlatıda çok geçen bir bitkidir. Ayrıca bölümde gül pek çok kez ‘gül gibi’, ‘gül yüzlü’ gibi benzetmelerde kullanılmıştır. Dolayısıyla bu bölümün kahramanının keven olduğu konusunda da şüphe duymamak gerekir. Nihayet, bölüm sonunda, İnce Memed Mahmut Ağa’yı öldürdüğünde köylüler bu kez kevenleri yakarak kutlama yaparlar. Gelin bu bölümün son satırlarını birlikte okuyalım:

“O gün bugündür, Çiçeklidüzü köylüleriyle öbür köylüler kevenli yamaçta, İnce Memedin gittiği gün toplanırlar, büyük bir toy düğünle kevenlere ateş verirler. Yalımlar üç gün üç gece bir sel gibi yamaçta dolanır, bütün dağ tepeden tırnağa ateşe keser, yamaç bir yalım fırtınasında çalkanır, kevenlerden çığlıklar gelir. Bu ateşle birlikte de önce Yıldızlı, sonra Çakmaklı, ardından da Boranlı dağın doruğunda birer top ışık patlar. Dağların doruğu üç gece ağarır, ortalık apaydınlık, gündüz gibi olur.”

İnce Memed IV’te ise öne çıkan devedikenidir. Püren (71), portakal (55) ve nar (52)’dan sonra bölümde en çok geçen bitki 45 kullanımla devedikenidir. Püren sıkça ‘püren balı’ şeklinde yemek yeme anlarında geçer. Portakal ve nar bahçeleri ise İnce Memed’in dağlardan sahile indiği bölümlerde coğrafyanın ana bileşenlerindendir. Oysa devedikeninin anlatıdaki yeri bambaşkadır. Nitekim hem bölümün hem de İnce Memed serisinin sonunda, İnce Memed Arif Saim Bey’i öldürdükten sonra köylülerin kutlama ateşinde devedikeniyle birlikte önceki üç bitki, yani çakırdikeni, karaçalı ve keven de yer almaktadır. Destansı İnce Memed serisi şu satırlarla son bulur:

“Ve Dikenlidüzünü doldurmuş köylü kalabalığı, haberi duymuşlar, gittikçe de çoğalıyorlardı. Bayram, Cümek, öteki davulcular, zurnacılar, davullarını, zurnalarını kapmış gelmişlerdi. Bir anda ortaya çakırdikenlerinden, karaçalılardan, kevenlerden, devedikenlerinden bir tepe gibi bir öbek yığıldı. Hürü Ana gitti öbeğe ateş verdi. Aptal Bayram, öteki davulcular, zurnacılar öbeğin üstüne fırladılar, yalımların içinde kalıncaya kadar oynadılar, bütün kalabalık da onlarla birlikte oynuyordu. Yalımlar bir yanlarını sarınca, öbekten indiler kalabalığa karıştılar. Bütün kalabalığın katıldığı dev bir halaya girildi. Halay bitince sevinç türküleri başladı. Dünya bir sevinç kasırgasına tutuldu, sevinç kasırgasında döndü. Yalımlar diken öbeklerinden düzlüğe atladı. Kurumuş çakırdikeni düzlüğü tepeden tırnağa bir anda yalıma kesti. Yalımlar bütün düzlüğü, yamaçları, koyakları doldurarak aktı. Yalımların kızıltısı mor dağlara vurdu, dağlar aydınlandı, sallandı.”

 Mecbur İnsan, İnce Memed ve bitkiler

İnce Memed mecbur insandı. Adalet, iyilik ve eşitlik için kendini yakmayı göze almıştı. Yaşar Kemal’de mecbur insan anlayışı Osmanlı tarihini okuduğu zamanlarda ortaya çıkmıştı. Büyük usta, Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor[2] adlı eserde Osmanlı tarihi okurken karşılaştığı Sakarya Şeyhi’nin hikâyesinden etkilenerek mecbur insan anlayışının kendinde yerleştiğini anlatır. Şeyh Bağdad seferine giden IV. Murad’ın seraskeriyle gönderdiği hediyeleri ve orduya katılma çağrısını reddeder. Serasker şöyle der Şeyh’e:

“Biz dönüp seni yakalayacağız. Konya çarşısında bir eşeğin üstüne ters bindirerek, dolaştırarak, aşağılayarak, gözlerini oyarak, mafsallarını kanırarak, derini yüzerek öldüreceğiz. Sen deli misin?”

Şeyh’in yanıtı çok nettir: “Deli değilim, ben huruç etmeye mecbur kişiyim.”

Bu hikâye’den Yaşar Kemal’in çıkardığı dersi anlamak için yine onun sözlerine kulak verelim:

“Demek ki bu dünyada mecbur olan kişiler var, diye düşündüm gençliğimde. Sonra düşündükçe, okudukça dünyanın Sakarya Şeyhi gibi, baş kaldırmaya mecbur kişilerle dolu olduğunu gördüm. Dünyamızı bu baş kaldırmaya mecbur kişiler yapmış, yapıyordu. Bu baş kaldıran kişiler insanlığın özüydü. Ve dünyayı onlar değiştirerek bu duruma getirmişlerdi. Bundan sonra da onlar dünyamızı değiştirerek, geliştirerek, kötülüklere karşı koya koya ileriye, daha insanca yaşanacak bir dünyaya götüreceklerdi. Üstelik de, her şeylerini, canlarını yitireceklerini, yenilgiyi bile bile savaşıma girecekler, bir de bakmışsınız ki, sonunda bunlar yengiye ulaşmışlar. Çağımızda, günümüzde çok mecbur insan biliyorum. İşi genelleştirirsek insanlık baş kaldırmaya mahkumdur. Mecburlar, insanın içindeki başkaldırının eylemcileridir. İnce Memedde, dört roman boyunca bu baş kaldırmaya mecbur insanın derinine kadar inmek istedim.”

Açıkça görüldüğü gibi Yaşar Kemal’in mecbur insan anlayışı, onun gibi bir büyük usta olan Nazım Hikmet’in Kerem Gibi şiirinde en yalın şekliyle açığa çıkan, yanmayı göze alarak dünyayı aydınlatma anlayışının aynısıdır. Ne diyordu Nazım bu şiirde;

“…
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,

nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa
…”

Bütün bu anlattıklarımdan ne sonuç çıkar? Şu sonuç çıkar:

Çakırdikeni, karaçalı, keven ve devedikeni mecbur insandır, İnce Memed’dir; yetmez, bu bitkiler Yaşar Kemal’in ta kendisidir.

Kutlama için yakılan bitkilere ve alevlerin arasından gelen çığlıklara sıradan, derinliksiz bir bakışla yaklaşılırsa, yakılan bu bitkilerin Abdi Ağa, Kel Hamza, Mahmut Ağa ya da Arif Saim Bey olduğu da düşünülebilir. Evet, çığlıklar onların çığlıklarıdır. Çığlıklar zulmün çığlığıdır. Ama yanan, o zulmü yok etmek için kendini yakmayı göze alan mecbur insandır; yanan İnce Memed’dir. O nedenle dağlar aydınlanır, ortalık apaydınlık olur, top ışıklar patlar. O nedenle çakırdikeni, karaçalı, keven ve devedikeni mecbur insandır, İnce Memed’dir; o nedenle bu bitkiler bir mecbur insan olan Yaşar Kemal’in ta kendisidir.

*

[1] Belki de o nedenle Sayın Ayşe Semiha Baban Gökçeli’yi bir ziyaretimin sonunda, bana Yaşar Kemal’in masasından hiç eksik etmediği oyuncakların arasından bir cam misket ile uğur böceği hediye etmişti. Kim bilir belki bende az da olsa bir çocuk görmüştür. Öyleyse ne mutlu bana.
[2] Yaşar Kemal (1. Baskı 1992; yararlanılan kitap 9. Baskı, 2019): Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor: Alain Bosquet ile Görüşmeler. Yapı Kredi Yayınları-1990, Edebiyat-581. ISBN: 978-975-08-0738-3

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.