[Provokatif bir fıkra yazısı:II ]
Galiba beş yıl kadar evveliydi, aslında bir Kanada firması olmakla beraber Teksas’da merkezi bulunan Enbridge Inc.Co adlı uluslararası petrol şirketinin binası girişinde, herkesin görebileceği bir duvarda, ¨Bu yılın verimli, çalışkan, en iyi elemanı: Hugo Chavez¨ başlığıyla bir fotoğraf yer alıyordu, giren çıkan bakıp bakıp, bıyık altından gülümsüyordu.
Hugo, rahmetli Hugo, o fotoğrafında kızıl beresini başına takmış, yüzünde hafif müstehzi bir gülümsemeyle poz veriyordu; Venezüela halkının asil ve nâdir % 57’si bu gülümsemeye inanıyordu…
Hugo komik bir adamdı, kürsüye çıktığı zaman mangalda kül bırakmıyordu…
Tıpkı dünyanın başka yerlerinde yüzde 57’nin inandığı öteki komikler gibiydi…
Enbridge Inc.Co‘nun CEO’su olan Stephen Levin’in söylediğine bakarsanız, Chavez kapitalizmin arayıp da bulamayacağı en iyi işçiydi:
¨Hugo bize çok kâr bırakan, kazandıran, sayesinde paraya para demediğimiz en iyi elemanımızdan daha iyidir…¨
Dünya solcularını bir yana bırakın, Venezüela Başkanı’nın kaybına, insanî değerlerimizi unutmaksızın eklemeliyiz ki, en çok üzülen Türkiye’nin solcu tarikatları olmuştur.
Chavez’in ölümüne bizim tarikat solcularından daha fazla üzülen ise, Exxon Mobil Corp., Shell Co., Statoil-USA Co., Total Petrolium, BP British Petrolium., Texaco Co., gibi dev şirketlerdir; dünyanın enerjisi onlara aittir…
Şaka etmiyoruz, bu kartellerin Chavez’den sonra kârları düşecek görünüyor; nasıl üzülmesinler…
Havaî ve hercaî Hugo, Açık Gazete’nin yazarlarından Hasan Aksakal refikimizin kulakları çınlasın denilecek biçimde Politik Romantizm yaparak, fuzulî bir Amerikan-Batı karşıtlığını sürdürmekle, buna dayalı bir iç politika sonucu global kapitalizme yardımcı olmuştur.
Nasıl mı oluyordu, anlatalım; işimiz bu zaten!
Ülkesinde, artezyen kuyusuna benzer biçimde her yerden fışkıran petrolü Terkos suyu gibi metreküp hesabına dikkat etmeden harcayan Chavez, yoksul halkın bir anda sevgilisi olmuş, ancak izlediği petrol fiyat politikasıyla başta Kanada petrol şirketleri olmak üzere kapitalizme farkında olmadan kâr musluğunu açıp para akıtmıştır.
Lenin, ¨Sosyalizmi inşaa etmek için kapitalizmi öğrenmemiz gerekiyor¨, demişti; Chavez galiba bu satırı atlamış olmalıydı…
Onun, ciddiyetle oturup ne KAPİTAL‘i, ne de EMPERYALİZM: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması adlı kitapları elden geçirdiğine ben şahsen inanmıyor, inanamıyorum…
Fakat, öteki Hugo, Victor Hugo‘nun epik romanı Sefiller‘i okumuştur; ¨Bu romandan sonra sosyalist oldum!¨ ifşa etmiştir.
Günde 3 buçuk milyon varil petrolü bana mısın demeden şakır şakır yeryüzüne çıkartıp depolayan, Allahın yürü yâ kulum dediği Venezüela’nın halkçı, paraya para demeden israf etmek ısrarındaki rahmetli, sabık Başkanı, tüm devlet kademelerine emir yağdırıp, irticalen söylendiği gibi, ¨Petrolü ABD’ye vermeyin de nereye akıtırsanız akıtın! İsterseniz Cibuti Cumhuriyeti’ne veya hiç ihtiyacı olmayan Fuji’ye dahi verebilirsiniz, kimse almazsa denize akıtın gitsin¨ demiştir.
On dört yıla sığan iktidarında, tıpkı Türkiye’nin Başbakanı Tayyip Bey gibi yüzde 50-60 oranında oy alıp çok sevilen bu liderin talimatı üzerine petrol musluklarına bağlı hortumlar Latin Amerika’nın o güne kadar sermaye sıkıntısı çeken ülkelerine çevrildi.
Chavez, İspanyol-Latin Amerikasını petrolle sulamaya devam ederken, ideoloji diye eski bir anti-kolonyalizm hareketine müracaat etti ve adını da Chavezcilik-Chavizmo koydu.
Kolonyalizm karşıtı hareket olan, 19.yüzyıldan bakiyesi devretmiş Simon Bolivar adına kurulu Bolivarcılık gibi eskimiş bir ideolojiye kuyruğu takılıydı Chavizmo’nun…
Güyâ adı üzerinde bir sosyalizmle Latin Amerikan kapitalistlerinin acıkan karınları böylece, farkında olmadan doyuruldu.
Venezüela Komünist Partisi’nin kerhen deteklediği Chavez’e karşıt bildirgelerinden galiba Türk solcularının pek haberi yok!
Yoldaşlar Chavez’den yaka silkiyordu, haberiniz olmadı…
Arjantin’in Peroncu diktatör lideri, kocasından devraldığı koltukta esneye gerine zaman geçiren dul Bayan Cristina Elisabet Fernández de Kirchner, Chavez’in ardından ne kadar göz yaşı dökse azdır; onun sayesinde Arjantin dünya piyasalarından düşük fiyata petrol almış, on yıl evvel ekonomik krizde olan Patagonya kapitalistleri rahata ermiştir.
Latin dünyasının, Portekizce konuşan ve öyle yaşayan Brezilya hariç, hemen tüm ülkeleri Chavez’e çok şey borçludur.
Lakin ABD, dünyanın en büyük enerji tüketicisi olan bu ülke, bu kıt’a ülkesi Chavez’e kırgın, hatta düşmandır.
Zira Chavez, ülkesinin ABD’de benzin istasyonları işleten Citgo isimli bayilerindeki pompalarda dahi ucuz petrol satışı yapmamış, önceleri Bush yönetimini ve şimdi Obama ekonomistlerini şaşırtacak hamlelerle ABD’yi petrol tuzağına sokmuştur; bunu sosyalizm adına yapmış olması, Dünya Solu’ndan aferin almasına yetmiştir.
ABD’nin bu çemkirmeden rahatsız olmadığı açıktır; o kendi dalgasındadır.
Ama, Dünya ve Türkiye solu, yeter ki ABD’ye bir dokunan çıksın onu derhal kahraman ilan edeceğinden Chavez’i de Amerika’ya laf ediyor diye yere göğe koyamamıştır.
ABD kartını poker masasına böyle açan Chavez sayesinde, kumar masasındaki Kanada ve Arap petrolcüleri, hatta İran bu işten en kârlı çıkan taraf olacaktır.
İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedi Nejad‘ın ikide bir başkent Caracas’a gidip Chavez’le kucaklaşması, unutulmasın!
Kanada petrolcüleri, Venezüela’dan yüz bulamayan ABD’ye topraktan elde edilmiş düşük kaliteli, bulaşık suyu gibi bir petrolü satarak dünyalık yaptı; bu da unutulmasın.
Obama’nın şu sıralarda imzalayacağı Key Stone Petrol Hattı Anlaşması, hep Chavez’in içerdeki yoksul halkı mutlu etmek pahasına uyguladığı petrol siyasetinin sonucudur; kimilerinin devrimci saydığı, öyle olduğuna inandığı bir siyaset…
Chavez’in ABD’ye petrol satmayarak öç aldığını zannetmekle kârlı çıkardığı Kanada’dan ve düşmanı olduğu ABD’den, petrol teknolojisini, sudan ucuz sattığı millî servetini üretebilmek hevesiyle pahalıya satın alması ayrı bir hatadır.
Chavez’in yaptığına üçe sattım, ama beşe geri satın aldım denir…
Dünyanın kapitalistleri de bu ticarete gülmüştür…
Dahası, hâlen Kanada’nın petrol sahalarında 18 bin Venezüelalı petrol işçisi çalışmaktadır; ¨sosyalist ülke¨ onlara iş bulamadan kuzeydeki petrol sahalarına göndermiştir; istihdam politikası dikkate alındığında bir büyük hatadır.
Kanada Başbakanı S.Harper, Chavez’in ardından yapılacak seçimler sonrasında yeni bir yönetim beklemediğini öngörmekte, içi rahat olarak ¨Bize 5 yıl daha aynı yönetim, Chavez politikası sürdüren bir başka lider olsun, yeter! Kuyruğu doğrulturuz!¨ demektedir; Ârif olan anlar…
Latin Amerika’nın Robin Hood‘u olan Chavez yabana atılacak bir lider değildi.
Tam bir halk adamı, neş’eyi üzüntüsüne katan, yüzü gülücük dağıtan, kâh dans edip kâh şarkı söyleyen ve ardından kâh küfür eden tam bir hayat erbâbı insandı.
Zenginden alıp fakire dağıtmak üzerine mumla aransa ondan iyisi bulunamazdı.
Ordu kökenli eski bir subay olduğundan alışkanlıkla, ordusuz yapamıyordu. Bol parayı da bulunca, tuttu kendisine bağlı bir Sipahi Ocağı yarattı.
125 bin kişilik silahlanmış özel bir milis kuvvetinden söz ediliyor.
Ülkenin yeni lideri yanlışlıkla muhalefetten seçilirse, durumu zor olacak!
Bütçesinden, bu macho‘lara yılda 700 milyon Dolar para aktarması ise Chavez için Şeytan’a pabucunu tersten giydirmesi kadar kolay bir şeydi.
Venezüela’nın generalleri bu milislere karşı son derece dikkatli, duyarlı kalacaktı; gelecekte bu milislerle ne olacağı ise belirsizdir.
Onun şakacı vaziyetleri, duruma göre derhal İsmail Dümbüllü gibi kılık kıyafet takınan Pişekâr hâlleri asla unutulmayacaktır.
21.yüzyılın buna benzer başka liderler, yöneticiler ve şahsiyetler kazandıracağını da biliyoruz; ömrümüz vefâ etmeyeceğinden onların silsilesini göremeyeceğiz…
Lakin, bana kalırsa, Chavez kendinden sonra gelecek benzerlerinden kat bekat üstündü; zira o Roma İmparatorluğu’nun Caligula‘sından farklı değildi.
Hani şu, atını senatör seçtirip, sonra Roma’da Konsül binasına getirerek ona oy kullandırtan meşhur, deli imparator…
Chavez’in 1992’de asker olarak görev yaptığı sıra Ordu başına geçip darbe yaptığını da biliyoruz; faşist darbelerden çok çekmiş solcular bunu galiba bilmiyor…
Chavez başarısız darbe girişiminden sonra tutuklanıp iki yıl hapis cezası almıştı; boş yere yatan Silivri paşalarımız ve dahi aydınlarımız bunun yanında solda sıfır kalacaktır.
Ne var ki demokratik seçimle iktidarı 1999’da alan Chavez’e karşı bu kez Ordu darbe yapmak istemiş, eski darbeci Chavez o vakit birden darbe karşıtı olmuştur; bunu da hatırlamalıyız.
Devrim ve darbe arasındaki ilişkiyi anlamak için, referans- derkenâr vereceğimiz İtalyan yazarı, düşünür Curzio Malaparte‘nin Darbe-i Hükümet Sanatı adlı eserine ihtiyacımız bulunuyor; her eve lazım…
Ülkesinin kaynaklarını, 14 yıllık iktidarında, kesenin ağzını açıp halka karşılıksız yardım diye dağıtan bir lider olarak harcamıştı Chavez, şimdi ardından Venezüela’yı bütçe açığı %26’ya ulaşmış bir ekonomiyle başbaşa bırakmıştır.
ABD’nin umrunda mı, Obama’nın bütçe açığı sadece yüzde 7 civarındadır.
Habire petrol pompalamak yüzünden teknolojik yatırım yapmayı ihmal etmişti Chavez; dışa bağımlı kaldı sonuçta…
Petrol satmam dediği ABD’den petrol mühendisi getirmek zorunda kalıyordu; ama gel de bunu anlat…
1999 yılında günde 3.5 milyon varil üretirken teknoloji sorunu yüzünden on yıl sonra kaybı 2.5 seviyesine indi…
Gerçek anlamda gelen parayı üretime, araştırma ve yatırıma ayırmayan bir ülkenin enflasyonu da hızlı olur; Venezüela’nın ortalama enflasyon hızı yüzde 40 oranına yaklaşmaktadır.
Gelelim Venezüla’nın suç tablosuna: Cinayetler, tecavüz ve hırsızlıklar sosyalist ülkede nüfusa oranla önceleri yüzde 18 iken nihayetinde yüzde 73’e varmıştır.
Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletler raporları öyle diyor, ben onların yalancısıyım.
Petrol parasıyla libidosu artan tecavüzcü, Venezüela’nın güzel hanımlarına bulduğu yerde saldırmakta, olmadı cinayet işlemektedir…
Kalkınmak ve gelişmek birbirinden farklı şeylerdir, bu iktisat kuralını da Chavez önemsemiyordu…
Venezüela köylüsü de bu para akışından nasiplenmeyi ihmal etmemiş, ¨Ülen bu dünyanın aptalı biz miyiz, kesmiyorum şeker kamışını, kahve çekirdeğini ufalamıyor, muzu, ananası, babanası toplamıyorum, bana ne!¨ demiştir, nasılsa para Chavez’den gelmektedir.
Sonuçta bir zamanlar gıda ihraç eden bu ülke geçen yıl % 73 oranında ithal gıda maddesi almıştır ki dünyanın gıda üzerine iş yapan kapitalist firmaları şıkır şıkır göbek atmıştır.
Bu şuna benzemektedir: Para kazanmayan bir baba, çocuklarını lüks ve sâfahat içinde yaşatıyorsa, işte sonuç budur.
Sosyalizm, bedavaya yaşamak değildir. Herkesin, üstün insan ahlakıyla katıldığı, katılması gereken toplumsal ekonomiye dayalı ilişkiler bütünüdür.
Chavez petrol gelirleriyle sağlık hizmetleri başta olmak üzere tüm kamu harcamalarını sıfırlamış, neredeyse beleşe dağıtmıştır.
Kendisini sosyalist kültürle geliştirmek hevesinde olmayan, sorumluluğunu hissetmeyen, beleşe hayat yaşayan milyonlarca insan güyâ birden sosyalist oluvermiştir, rahmetli sayesinde…
Aklı başında Marksist eleştirmenlerin Chavez’e karşı çıktığı yer, işte tam da burasıdır; biz de buna katılırız!…
Şeker kamışı kesen köylü ahalisine yaranmak için yapılmış petrol parasına dayalı şımarıklık sosyalizm değildir; sosyalizm ve bir sonraki aşaması komünizm gerçek anlamda insan ahlakı, olgunluk ve insan yüceliği gerektirir.
Dünyanın tek sosyalist ülkesi olduğunu iddia edeceğim Küba ise uyanıklıkta en önde gidenidir ve bu işten parsayı toplayan taraf olmuştur.
Chavez zorda kalmış Küba’ya nimet, ekmek, sadaka aktarmıştır.
Kayıtlara bakılırsa, Küba’ya günde 100 bin varil yarı fiyatına petrol gönderen Chavez, karşılığında yüksek ücretlerle, Venezüela’nın tıp fakültelerine asma kilit vurduracak sayıda Kübalı doktor, hemşire, sağlık elemanı almıştır.
Şu ânda Venezüela’da görev yapan Kübalı doktor ve sağlıkçıların sayısı 5 bini bulmaktadır.
Caracas’taki merkez hastanenin dahiliye servisinde bir hastaya 7 doktor düşecek kadar fazlasıyla eleman alınmıştır; yaşasın sosyalizm…
Chavez’in Caligula tavırlarını burada ¨Es geçmek¨ şart oluyor, zira yazı uzuyor; bazı dostlarımız da galiba sinirlenmeye başlıyor…
Basını susturması, aklına estiği zaman dilediğini, ¨Halk benim arkamda, yüzde 57 oy aldım, bana kim karışır, ananı da al git, ben haklıyım¨ diye diye yapması, vesaire şeyler bir yana aslında efendi, ahlaklı bir adamdı dememiz gerekir ölünün arkasından…
Gerçekten de öyleydi, şeytan tüyü var dedikleri cinsten şaşırtıcı bir karizması vardı.
Herkesin gönlünü çelen biriydi.
İstese hesabına milyarlar geçirirdi, tek kuruşa tenezzül etmedi.
İstese çapkınlığı ve zamparalığı tutar, çalsın sazlar oynasın kızlar diye sefahat sürer, Başkanlık Sarayı’nda pezevenk bürosu bile açar, arka kapıdan aldıklarını yan kapıdan gönderirdi; tek bir dedikodusu dahi çıkmadı.
Chavez tam bir popülist, halk adamıydı; Katolik Venezüla halkı önünde haç çıkarıyor, dua ediyor, İsa Hazretlerine yakarıyordu.
Marksist diyalektik materyalizm gereği ateist olması gereken Chavez’in Birleşmiş Milletler Meclis kürsüsünde Kutsal Hacını çıkarıp dua ettiğini hatırlayınız; eğer bu doğruysa o bir Marksist değildi, yok tersini düşünürseniz Chavez bir hipokrasi ustasıydı, iki yüzlülük içindeydi.
Troçki‘nin sürgünde olduğu Büyükada‘da Cuma Namazına gitmesi bundan farklı olamazdı…
Chavez’in bütün yaptıkları içinde benim alkışladığım tek şey, Cervantes‘in ölümsüz eseri Don Quijote‘yi-Don Kişot’u en üstün kalitede yüzbinlerce adet bastırıp her kapıya bedavadan dağıtması olmuştur.
İlk duyduğumda eskiden kalmış damarım tuttu, ¨Helal, Adanalı Celal!¨ diye söylendim, ama sonra görüldü ki kâğıt toplayıcılarının jüt çuvallarında en çok bu kitap yer almıştır.
Venezüela halkı Don Kişot’un bedava nüshasını sevip okşayarak okumak bir yana, çöpe atmıştır.
Bedava olan her şey değersizdir!
Bedava petrol de öyle…
Hasılı, parlayan bir yıldız gibi hızla geldi geçti bu dünyadan Hugo!
Zaten Sultan Süleyman’a kalmamış olan dünya, ona da kalmayacaktı…
Kendi gitti, adı kaldı yadigâr…
Mahmut Şenol – www.acikgazete.com