Cemaate düşen – Erol Katırcıoğlu

Şimdi bu iftiraya cevap vermek sanırım “Cemaat”e düşüyor. Üstelik de “Hizmet” adını kendilerine uygun bulan Fethullah Gülen Cemaati’nin en önündekilere. Ne ilgisi var derseniz, ilgiyi bulmanız için birkaç saniye düşünmeniz yeterlidir. Özellikle son MİT kriziyle ilgili yazılan çizilenleri gözönüne getirdiğinizde bu, Yeni Akit denen gazetede ve onun haber sitesi olduğunu öğrendiğimizHabervaktim’de Ali Bayramoğlu ile ilgili iftira olmanın da ötesindeki aşağılık saldırının adresi orasıdır da ondan.
Bu sözü benzer bir aşağılık saldırıyı ben de yapayım da görsünler kabilinden söylemiyorum. Ama açıktır ki Ali Bayramoğlu ile ilgili sağda solda bel altından vurma denemeleri özellikle Ali’nin MİT krizinde “Cemaat”e işaret etmesiyle, polis ve yargı merkezli “otonomlaşma eğilimi taşıyan”etkin bir gruptan söz etmesiyle başladı. Bunu biliyoruz.
Daha sonra çeşitli yazılarında MİT krizini değerlendirirken Cemaat’in, “cemaat olma sınırlarını aşmasının, politik olarak aktif hâle geçmesinin, iktidarlaşmasının” sorunun temelinde yatan unsur olduğuna dikkat çekmesi ve sosyolojik olarak değerli bulduğu bu yapılanmanın Cemaat’e de zarar veren bir yere gelmiş olduğuna vurgu yapması bu evrende “Cemaat”ten bilinen çeşitli yazarlar tarafından rahatsızlıkla karşılandığını da biliyoruz. (Bu yazarları onların yaptığını yapmamak, birtakım mahfillere hedef tahtası olmalarına yol açmamak için vermiyorum ama onların kimler olduğu da bilinmeyen bir konu değil.)
Bu nedenle de yazının başında kullandığım cümleleri doğrudan bir bilgi üzerine değil ama, bu saldırıyla; Ali’nin “Cemaat” üzerine yazdıkları arasında yukarıdaki olaylar bağlamında bir illiyet bağı olduğunu düşündüğümden yazıyorum. Eğer böyle bir illiyet bağı yoksa, o zaman bile yazının başında söylediğimi söylemek için bir zemin var bence. Yani, bu iftiraya cevap vermek “Cemaat”e düşen bir iş, bir jest. Çünkü bu iftira saldırısı en azından onları da kapsama alanına almış durumda.
Cemaatler toplumunda yaşadığımızı bilinen bir özelliğimiz. Üstelik “cemaatlerimiz” de yalnızca “dinî” değil. “Sağ”da, “sol”da bir yığın cemaat var. Aslında cemaat toplumu olmak ulus-devlet yapısı içinde “toplum” olma talebinin bir ifadesi. Daha doğrusu bugünün “zihniyet dünyasının” ve “temsilî demokrasisinin” biçimlediği “ulus-devlet” çatısının insanların “kendilerini kendilerinin tanımladıkları biçimde” yaşamalarına ve geleceklerini belirlemelerine izin vermemesi cemaatleşmenin de asıl sebebi.
Bu nedenle de cemaatleri anlamak ve onları meşru görmek demokratik bir tavır bence. Cemaat hâlinde yaşayan insanların taleplerini ciddiye almak ve onların varoluşlarını desteklemek de öyle. Ama eğer bir cemaat kendi taleplerini dile getirme siyasetinin ötesine geçip her şeyi kendi cemaatinin çıkarları içinden görmeye başlarsa, yani “cemaatçi” bir davranış benimserse o zaman o cemaat siyasi çatışmanın bir parçası hâline gelir. Bence “Gülen Cemaati”nin başına gelen de budur.
Hele hele “cemaatçilik” bir “iktidar gücüyle” ilişkilenirse durum daha da vahim hâle gelir. Nitekim Ali Bayramoğlu da bir yazısında bu duruma işaret etmişti: “Şunun farkına varmalı cemaat üyeleri: güçlenme, yayılma, özellikle güvenlik birimleri ve stratejileriyle yapılmaya başlanmışsa, o strateji ve uygulamalar cemaati kontrol etmeye başlarlar, ve cemaat polis mantığına, polise, güvenlikçilere teslim olur.”
Ali Bayramoğlu’nun söyledikleri bunlardır ve bunları güçlü bir biçimde söylediği için birilerinin damarına basmıştır. O birilerinin kimler olduğunu bilmesek de Ali’nin “Cemaat’in”, kendi sınırlarını aşan” bir işleve dönüştüğüne ilişkin eleştirel yazılar yazmasıyla ilgili olduğu da ilk akla gelendir. O nedenle de bu iftiranın kapsama alanı “Cemaat”i de içeriyor ve “Cemaat”in bu iftiraya bir cevap vermesi gerekiyor.
İftiraya gelince… Yani Ali’nin Ermeni olduğu meselesine gelince…
Aklıma, “Anlaşılan bu şaşkınlar aslında ‘Hepimizin Ermeni’ olduğunu daha henüz duymamışlar” demek geliyor.
Ayıp onların…

Erol Katırcıoğlu – Taraf

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR