Çamuralemin mandaları ve ortak geleceğimiz

17. İstanbul Bienali'nin bir parçası olarak gerçekleştirilen 'Çamuralem' etkinliğinde, üçüncü havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu ve olası Kanal İstanbul projesi nedeniyle paramparça edilmiş, çitlenmiş, çamur göletleri kurutulmuş, meraları yok edilmiş Arnavutköy'de hala yaşama tutunmaya çalışan mandaları ve onlarla birlikte direnen küçük işletmeci aileleri ziyaret ettik.

Bundan sadece birkaç sene önce, İstanbul Havalimanı proje alanının yüzde 81’i ormanla, yüzde 9’u ise suyla kaplıydı. 2014 ile 2018 yılları arasında gerçekleşen inşaatın sonunda Arnavutköy ilçesindeki tarım ve hayvancılık faaliyetleri büyük ölçüde kısıtlandı veya yok oldu.

Bugün havalimanından arta kalan yeşil alanların çoğu beyaz renkli dikenli tellerle çevrili. Bu beyaz çitler yeşil alanları üçgenlere, dikdörtgenlere ve yamuklara bölmüş durumda. Aralarında mandalar dolaşıyor ve otluyor. Afgan çobanlar ellerinde değnekle manda güdüyor. Bazı yerlerde, mandalar çitlerin üzerinden geçerken çitleri yıkmış, bacakları kan içinde yoluna devam ediyor. Eskiden çamurlu sulara battıkları ve yuvarlandıkları göletler kurumuş. Mandaların fotoğrafını çekecek olursanız ufukta muhakkak bir uçak kareye giriyor. Hayvanlar uçakların gürültüsünden huzursuz. O beyaz çitler yüzünden tüm peyzaj gökyüzünden sarkan bir çift elin eskiz kâğıdı gibi görünüyor. Bu gidişle, güzelim Arnavutköy ilçesi asfalt ve betonla kaplı sıradan bir İstanbul ilçesine dönüşecek.

Fotoğraflar: Akgün İlhan.

Mandalar 17. İstanbul Bienali’nde

Bu gidişata mandaların hikâyesi üzerinden “hayır” demek için Cooking Sections sanatçı kolektifinin kurucuları Daniel Fernandez Pascual ve Alon Schwabe, “Çamuralem” adlı projede, benim de aralarında bulunduğum Türkiye’den araştırmacılar;  Anadolu Meraları, Burçin Çıngay, Itri Levent Erkol, Melisa Bal ve Mustafa Avcı ile bir araya geldi. Bu kolektif çalışma, Büyükdere35 Sanat Galerisi’nde bir yerleştirme ve Manda Festivali ile İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 17. İstanbul Bienali’nin parçası oldu.

Manda Festivali, 17 Eylülde 2022 tarihinde Arnavutköy ilçesinin Baklalı köyü yakınlarında gerçekleşti. Festivalde eş zamanlı rehberli yürüyüşler gerçekleştirildi. Mandaların yaşamını anlatmak üzere manda yetiştiricileri Müslüm Aybaş ve Cengiz Akın’ın düzenlediği iki gezinin yanı sıra, benim  İstanbul’un su yönetimini anlattığım Terkos Gölü’nde son bulan bir su yürüyüşü yapıldı. Ayrıca festivalde, civardaki bitki türlerini tanıtan Burçin Çıngay ve kuş türlerini anlatan İnci Şardağ tarafından yapılan iki farklı yürüyüş daha vardı. Arnavutköy Müzisyen ve Sanatçı Yetiştirme Derneği müzisyenleri iki yüzden fazla katılımcıyı enerjik performanslarıyla dans ettirdi. Festival sanatçı Gülinler’in projeye özel hazırladığı şarkının prömiyeri ve şarkıları ile sona erdi.

Manda yetiştiriciliğinin sorunları

Manda yetiştiriciliğinin en önemli sorunlarının başında ortak meraların kaybı geliyor.  Mandalar İstanbul Havalimanı inşa edilene kadar ortak çayır ve meralarda serbestçe gezinir ve otlanırdı. Ancak hem havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu gibi gerçekleştirilmiş projeler,  hem de Kanal İstanbul gibi henüz planlama aşamasındaki projeler nedeniyle arazinin emlak değeri arttığından, topraklar arazi sahipleri tarafından satılarak defalarca el değiştirdi. Büyük kısmı proje alanında kalan, geriye kalanı da parçalanmış ve çitlenmiş eski meralar artık mandaların erişimine açık değil. Mandalarını hazır yemle beslemeye çalışan küçük ölçekli aile işletmeleri büyük bir gider kalemi ile baş başa kalmış durumda.

Mandaların tek sorunu bu değil. Arnavutköy’ün doğal peyzajı içinde bulunan çamur göletleri toprakla birlikte kaybedilmiş durumda. İstanbul Havalimanı kurulurken proje alanında bulunan 70 gölet kurutulmuş ve molozla doldurulduktan sonra toprak sıkıştırılmıştı. İstanbul’un iklim değişikliği ile birlikte değişen mikro iklimi de bölgeyi daha uzun kurak dönemlere maruz bırakıyor. Derelerin akmadığı, sulak alanların kuruduğu ve göletlerin olmadığı topraklarda mandaların yaşaması giderek güçleşiyor. Çiftçiler birer ikişer ata mesleği mandacılığı bırakıyor.

Ortak geleceğimiz için korumak

Bu hikâyenin kaybedeni sadece mandalar ve manda yetiştiricisi aileler değil. Bu hikâyenin diğer kaybedenleri de biziz. Mandasıyla ve insanıyla doğa ve kültür mirasını kaybeden biziz. Size bir sorum olacak. Siz İstanbul’un Yeniköy, Tayakadın, Baklalı ve Akpınar gibi muhteşem köylerini gidip gördünüz mü? Mandaları ve mandalarına evlatları gibi emek veren insanları tanıdınız mı? Manda kaymağına bal katıp simitle yediniz mi? Ya da manda yoğurdundan yapılmış bir bardak ayran içtiniz mi? Bu sorular, nerde eksik kaldığımızı ve nelerden mahrum bırakıldığımızı gösteriyor. Mandalar, insanlar, kuşlar, bitkiler ve su, Manda Festivali’nde buluştu. Her şey çok güzeldi. Neleri kaybetmek üzere olduğumuzu bir kez daha gördük. Doğayı ve insanı bir arada korursak, her şey çok güzel olacak.

Akgün İlhan
Akgün İlhanhttps://akgunilhan.blogspot.com
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı’nı 1996’da bitirdi. Önce Hacettepe Üniversitesi Eğitim Programları bölümünde (2002) ve sonra İsveç Enstitüsü bursu ile Lund Üniversitesi Uluslararası Çevre Bilimi (2005) ana bilim dalında yüksek lisanslarını tamamladı. UNESCO Su Bilimleri Bölümü’nde (Paris) tüm dünyada 100’den fazla büyük nehir havzasını kapsayan su yönetimine halk katılımı temalı “Çevre, Yaşam ve Politika için Hidroloji”(HELP) adlı bir projeyi yürüttü. 2005’te Barselona Otonom Üniversitesi (UAB) Çevre Bilimleri ve Teknolojileri Enstitüsü’nde (ICTA) Politik Ekoloji dalında başladığı doktorasını Katalan Hükümeti bursu ile tamamladı (2010). Aynı dönemde (2005-2008) Avrupa Birliği fonlu Bütünleşik Sürdürülebilirlik Değerlendirme Yöntem ve Araçları (MATISSE) adlı projede araştırma görevlisi olarak çalıştı. İspanya’da Eco-union adlı STK’da profesyonellere yönelik eğitim programları da veren Akgün (2006-2009), 2012-2018 arasında da Su Hakkı Kampanyası’nda (İstanbul) çalıştı. Çeşitli dergi ve kitaplarda yazıları olan Akgün, ”Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye’de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler” (2011) adlı kitabın yazarıdır. Ayrıca Açık Radyo’da önce Su Hakkı’nı (2012-2018) hazırlayıp sunmuştur. 2018 yılından bu yana ise Sudan Gelen adlı programın yapımcısıdır. Akgün ayrıca 2016 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü’nde ”Çevre ve Turizm” ile ”Sosyal ve Çevresel Perspektiflerden Sürdürülebilirlik” adlı lisans dersleri vermektedir. Akgün aynı zamanda 2019-2020 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışmaktadır.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Düzce’de çocukların baktığı yavru köpeklere, okul bahçesinde silahlı saldırı

Bir saldırgan, Düzce'de bir okulun bahçesinde çocuklar ve öğretmenlerin baktığı yavru köpekler ve annesine havalı tüfekle ateş açtı. Hak savunucuları kaçan yaralı hayvanları arıyor.

[COP16] Küresel Güney, küresel doğa koruma fonunda söz sahibi olmak istiyor

Kolombiya'da süren COP16'da gelişmekte olan ülkeler koruma faaliyetleri için oluşturulan fonların yetersizliğinden ve zengin kuzey ülkeleri tarafından yönetilmesinden şikayetçi.

Açık uyarı: Okyanus akıntısı’nın çöküşü hafife alınıyor, ‘eşik’ neresi bilmiyoruz

15 ülkeden 44 iklim bilimcinin yazdığı açık mektupta, Atlantik meridyen devrilme dolaşımının çöküşünün tahmin edilendan çok daha yakın bir tarihte olabileceği uyarısı yapıldı.

UNEP’ten kritik uyarı: 3,1C’lik artışa doğru gidiyoruz, eylemsizliğin sonuçları yıkıcı olabilir

UNEP'in yıllık emisyon açığı raporuna göre, radikal önlemler alınmazsa sıcaklık artışı 3,1°C olabilir ve bunun ekonomiler, ekosistemler ve toplumlar üzerinde yıkıcı etkileri olabilir.

‘Etki ajanlığı’ yasa teklifi komisyondan geçti

Basın özgürlüğüne karşı ciddi bir tehdit niteliği taşıyan 'etki ajanlığı' tasarısı, Meclis Adalet Komisyonu'nda kabul edildi. Gazeteciler endişeli.

EN ÇOK OKUNANLAR