Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[Cadı Kazanı] 8 Mart’larda hatırlanan yüzde 50

0

1975’den bu yana feminist olarak sürdürdüğüm kadın hakları aktivistliği süresince, her yıl özellikle muhafazakar kesimde aynı söylem  yinelenirdi.  ”Kadınlar fıtratları nedeniyle eşit değildir”, “Kadın her şeyden önce annedir, eştir”, “Kadının yeri evidir” diyerek, eşitliği bedensel algılayan akıllar bile kutladı bu günü, kutlanacak ne varsa..

Balık hafızamızı bir yoklayalım. 

1975 yılında İlerici Kadınlar Derneği (İKD) ile başlayan kadın hareketindeki aktivistliğim, kadına karşı şiddetle mücadele için 1991’de kurulan ve  Türkiye’de ilk sığınma evini açan Kadın Dayanışma Vakfı‘nın 2000 yılında kurulan İris Eşitlik Gözlem Grubu‘nun kurucu üyesi ve MEDİZ‘in (Medya İzleme Grubu) bir üyesi olarak, bugüne kadar kaç arpa boyu yol gittiğimizin, eşit haklar konusunda elde edilen başarıların, feminist kadın örgütlerinin büyük çabası ve asla geri adım atmayan iradeleriyle kazanıldığının birebir şahidi olarak yazıyorum.

Medeni Kanun değişikliğinden Pembe Otobüs’e

AKP daha iktidara gelmemişken, kadın hareketinin yıllarca süren mücadelesi sonucu Medeni Kanun’da kadınlar için devrim sayılacak köklü değişiklikler yapılmıştı. AKP iktidarda henüz yeniyken, 2004’te Ceza Kanunu değiştirilip 2005’te yürürlüğe girdi. Kadını bir birey olarak görmeyen, eşitliğe aykırı birçok madde her iki kanundan çıkarıldı veya değiştirildi. 2012 yılında ise kadına karşı şiddet için Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girdi. CEDAW(*) gibi TC hükümetlerinin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri saymıyorum bile..

Diyeceksiniz ki bu kadar yasa varken ve Anayasa’da bile kadın-erkek eşitliğine yönelik pozitif ayrımcılık öngörülmüşken, 2021 yılı 8 Mart’ına geldiğimizde hala her gün en az bir kadın katlediliyor, binlercesi ekonomik, psikolojik, fiziksel  şiddet görüyor. Çocuklar taciz edilip evlendiriliyorlar. 

Kanunlar, uygulanmak ve uygulanmasının en iyi şekilde denetlenmesiyle anlam kazanır ve hayata dokunur. Sadece kağıt üzerinde kalmaması için  siyasi irade ve kararlılık gerekir. Oysa en az 15 yıldır bu kararlılık ve iradeden eser kalmadı. Üstüne üstlük eşitliği Pembe otobüslere indirgeyerek, kadını toplumdan soyutlayıp eşitsizliği pekiştiren uygulamalara imza atıldı.

Aile içine hapsedilen kadın 

Adaletin yokluğu, yargı sistemine güvensizliği pekiştiren bir çok uygulama yaşandı. Yargıda bile kadına karşı ayrımcılık, kadına karşı şiddete cezasızlık ya da tutuksuz yargılamalar, ağır tahrik ve iyi hal indirimleri şiddet uygulayan erkekleri cesaretlendirdi. “Ahlak ve namus kavramları”, Demokles’in  kılıcı gibi sadece kadınların tepesinde sallandı.

Muhafazakar söylem, kadınları eve hapsedip aile kavramını yüceltirken, ailede kadına karşı şiddet “kol kırılır yen içinde kalır” sözleriyle pekiştirildi. İktidarın bir bakanının, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Nisan 2016 da söylediği; “Aile içi şiddetin, kadınla erkek arasındaki uyuşmazlıkların, devletin bu kadar polisiyle, askeriyle, hakimiyle, psikoloğuyla ,sosyal çalışmacasıyla, uzmanıyla bu kadar kadınla erkeğin arasına girmesi ne kadar doğru?” şeklindeki açıklaması, bugünkü noktaya nasıl geldiğimizin açık beyanı .

2011’de dönemin başbakanı AKP için “Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz” itirafıyla “Kadın” kelimesini ilgili bakanlığın bile adından çıkardı, kadını ailenin içine hapsetti.

Kadın ve erkeğin “geleneksel” rolleri, Sünni İslam referanslarıyla, bu rollerine uygun davranmasını sağladı. Kadınlar eşit ve bağımsız  bireyler olarak görülmediğinden, aileden bağımsız olarak kendi hayatlarını kurduklarında “uygunsuz” bir davranış kalıbına sokulunca, erkekler bu kadınlara her türlü eziyeti ve şiddeti , boşanmak isteyen, boşanma davası açan kadınları öldürmeyi kendilerine hak gördüler. Kadın katliamlarında bugün, en çok boşanan  ve boşanma davası açan kadınların olması sizce neden?

Erkek zihniyetli kadın vekiller

Zurnanın zırt dediği yer, geçtiğimiz günlerde AKP’nin bir “kadın” milletvekilinin yaptığı “kadınlara yönelik şiddetin abartıldığı hatta erkeklerin kadınlardan daha çok şiddet gördüğü” şeklindeki  traji-komik açıklamasıydı.

2020 yılında 300 kadının erkek şiddeti sonucu katledilmesi, demek ki abartılmamalı. Bu açıklamayı yapan ya da bu düşüncede olan muhafazakar  görüşteki bir “kadın” vekilin, bir erkeğin yerine mecliste olması sizce fark yaratıyor mu?

Yıllarca önce Kadın Adayları Destekleme DerneğiKA-DER’in kuruluş çalışmalarını yaparken bir  toplantıda bu düşünceyi dillendirdiğim için neredeyse afaroz edilmiştim. Oysa bunu söylememin nedeni, KA-DER in kurulmasına yol açan, rol modeli olan Emily’s List’in (**) kurucusu ile ABD’de yaptığım görüşmede -ki o sırada kendisi senatördü- bana söylediği; “ Emilys’t List’in sadece sosyal demokrat kadınlarla yola çıktığı, bunun muhafazakar kadınlarla olamayacağı” gerçeğiydi.

Olduğun gibi görünmek ya da göründüğün gibi olmak 

AKP, kadın erkek eşitliğine inanmayan bir siyasi parti olarak göreve geldiği ilk yıllarda, kadın hareketi ve AB sürecinin etkisiyle, asıl düşüncesini açığa vurmadı, söylemlerine niyetini yansıtmadı. Ancak 2010’dan sonra görünür bir şekilde kadın erkek eşitliğine inanmadığını beyan etti. Parti mensupları, kamu görevlileri, artık gerçek düşüncelerini söylemekten öte, Sünni İslam’a uygun olduğu savunusuyla hukuk devleti  olduğumuzu unutup, bu söylemi haklı göstermeye çalıştılar.

2016 yılında kurulan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu”nun raporu, bu komisyonun kurulma nedenindeki ana niyetini kısa süre sonra ortaya çıkaran kararlara imza attı:

Aile içinde şiddet vakalarında zorunlu danışmanlık ve arabuluculuk uygulaması aslında “kocandır döver de sever” anlayışının bir anlamda modern versiyonuydu. Bu rapordan sonra, aklıma geldiğinde bugün bile kanımı donduran AKP’nin meclise getirdiği (2016) TCK’nın “çocukların cinsel istismarı başlıklı” 103. maddesinin değiştirilmesine yönelik verilen bir önerge vardı ki bu düşüncenin sonuçlarını hep birlikte gördük yaşadık. Neydi bu önerge hatırladınız mı?

”Çocuklarla cinsel ilişkide “rıza” aranabileceği ve böyle durumlarda istismara uğrayan çocukların istismar edenle evlendirilmeleri durumunda failin cezasının ertelenmesi ve beş sene sonra düşmesine” dairdi ve kadın örgütlerinin mücadelesiyle yasalaşması engellenmişti.

‘Toplumsal değerlere uygun’

Aynı rapor için MHP’nin “Aile müessesesini güçlendirmek için” verdiği araştırma önergesinde şu cümleler yer alıyordu:

“Ülkemizde giderek sosyal bir sorun halinde gelen evlenme oranındaki azalış buna karşın aile içi şiddet ve beraberinde getirdiği boşanma oranlarındaki artış bizleri bu konuda daha duyarlı olmaya ve bu sorunların nedenlerini araştırmaya, çözüm önerileri geliştirmeye itmektedir.

Medeni Kanun başta olmak üzere uygulanmakta olan kanunlar (örneğin: Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin önlenmesine Dair ’20 Mart 2012 tarih ve 28239 sayılı Kanun’ ve diğer yönetmeliklerin yeniden gözden geçirilerek kendi toplumsal değerlerimize uygun hale getirilmesi gerekmektedir.”

“Toplumsal derken herhalde “erkek” değerleri kastediliyordu ve nalıncı keseri hep erkeklerin elinde olduğu için bu “değerlerin” gereği olarak kadınların katli vacip oluyordu.

Yaşadıklarım ve şahit olduklarım dışında bu örnekleri o kadar çoğaltabilirim ki ansiklopedi olur ve bu ansiklopedinin her sayfasında bir kadının ölüm ilanına rastlarsınız. 365 günde 300 kadının katli ilanı!

Erkek pandemisi için aşı çalışmalarını ilan edip uygulayacak  siyasi kararlılığın özlemiyle….

*

*CEDAW: Kadınlara Karşı Her türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (Kadınların Anayasası olarak anılır)
**Emily’s List: Demokrat kadın adayların seçilmesine yardımcı olmayı    amaçlayan bir Amerikan siyasi eylem komitesidir (PAC).1985 yılında Ellen Malcolm tarafından kurulmuştur.

Olanca kötülüğün, karanlığın içinde her şeye rağmen ışık vardır ve ışığa zaten en çok ‘karanlık zamanlar’da ihtiyaç duyarız. Her doğum bir mucize, her insan yeni bir başlangıçtır ve insanlar bir araya gelip ortak eylemde bulunabildikleri sürece umut da vardır. Dünya sevgisini mümkün kılan, içinde yaşadığımız dünya için sorumluluk alıp ortak eylemde bulunma yetimizdir.” (Hannah Arendt) 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.