Hafta SonuHaftasonuManşet

[BodrumLokal] Ölüler ve deliler- Melis Birder

0

“…Ah serseri bilgeler. Ne kadar da hasretiz sizlere.”

Hiç!

Neyzen Tevfik, Bodrum’da 1879 yılında doğduğunda burada bir meyhane var mıymış, bilmiyorum. Ama Tevfik dokuz yaşlarındayken babası ile birlikte bir kır kahvesinde iki dervişten duyduğu neyin o çok uzak perdeler ardından gelen sesine tutulduğu zaman Bodrum’a sonbahar gelmek üzereymiş.

“Bak, o gördüğün iki dervişin ellerindeki şey birer kamıştan ibaret idiyse de adı ney. Nasıl sadasını sevdin mi? diye sormuş babası. “Ah, hiç sorma. Nasıl yaparlar onu, söyle, of baba yorma.” diye cevap vermiş küçük Tevfik mor yapraklar yerlerde, gün batımları yükseklerde bu üfleyiş ile ilk sarhoşluğunu yaşarken.

(*) Bizimki doğruca indi o anda çardaktan

Kopardı bir kamış indince en münasip olan

Delikleri açarak buldu derdine çare,

O günden sonra kamıştan yaptığı neyi koynunda, kah Bodrum’un tepelerinde kah sandalı ile denizlerinde özlerin sesleri eşliğinde dolaşmış durmuş. Ege’nin denizini toprağını ateşini havasını ve beşinci element eterini üfleye üfleye delilik ile velilik arasında gidip gelen yolculuğuna buradan başlamış Tevfik.

Eterin hem ruhla hem de alkolle uyumundan aldığı güç sayesinde ölümle genç yaşta yüzleşmiş ve böylece bir elinde rakısı bir elinde neyi hiçlikle dans ede ede yaşamın yörüngesini takip etmiş.

(*) O kamış ki bir ot iken

Lisana geldi de birçok hikâye anlattı.

Meyhanenin müdavimlerinden Serdar Benli’nin çizgileriyle Mahmut Kaptan.

Bugün Bodrum’a sonbahar geldiğinde boşalan beach club’lar, kepenklerini indiren lokantalar, ıssızlaşan sokaklar arasında birden bire beklenmedik bir anda sanki bu neyzenin ruhunun mirasçısı olan bir meyhane çıkar karşımıza. Kaptanın Yeri 25 senedir Bodrum barlar sokağında yazın kapanan, kışın açılan bir garip mekan. Sistemin tersine de işleyebildiğini bize kanıtlayan biraz da Neyzen Tevfik gibi melanet hırkası giymiş bir yer. Toplumun koyduğu kuralların peşinden gitmeyi reddeden bu bireysel başkaldırının lideri ise Mahmut Kaptan. Her yaz denize çıktığı için kapatmak zorunda kaldığı meyhanesini artık denize çıkmasa da yazları bir gelenek olarak kapalı koruyor. Menülerin, eğlencenin, müziklerin, insanların, hikayelerin tek tipleştiği, sanatın bile formüller üzerinden kurgulandığı bu zamanlarda bir sonu yaşatıyor burada aslında Kaptan. Tıpkı içtiği sigara Maltepe gibi. “Hala var mı?” diye sorduğumda ise “Amcamın oğlu benim için çıkarıyor.” diyor. Neyin şaka neyin gerçek olduğu onun için önemli değil. 13 yaşından beri doya doya içiyor hem Maltepe’sini hem de rakısını. “Yaşamı da onlarla bitireceğim” diyor. “Bir de karımla tabii.”

(*) Akıl dedikleri bu yırtık yelken,

Hava bekler, kim bu rüzgârı çeken?

Sabahcılık, akşamcılık der iken

Ayılmaya vakit, zaman kalmadı.

 

Elindeki geminin armasında yok noksan,

Direk, dümen, yeke, yelken, filok, seren, camadan

Gerilsin uskutlar, orsa, boşlayın laçka

Dokunma keyfine gitsin bırak biraz da pupa!

Tabii bütün bu özgür yaşama ve bireysel başkaldırı lükslerinin başkahramanları erkekler o zamanlar. Kadın kendini kahramanlaştırabilecek silahlara daha sahip değil. Bugün yeni yeni o silahları kullanmaya başlayanlardan olan biz; Bodrumlokal’in iki kadın kurucusu, kahramanlarımıza yine de kadın erkek olarak bakmamayı seçiyoruz. Bodrum’da kaybolmakta olan hikayeleri son teknolojilerin göz kamaştırıcı efektleri ile değil, film formunun belki de en temel kaygısı olan belge niteliğinde çekiyoruz. Her ikimizin de tek anne olarak fazla sorumluluğu olduğu için de biraz yavaş ve mütevazı ilerliyoruz. Fakat her bir bölümün bir diğerini geliştirdiğini düşünerek belli formlara bağımlılıktan veya formül anlatımlardan kaçınıyoruz. Aslında küçük çiftçilere benziyoruz. Bir ‘Small ve Slow Filmmaking’ ürünüyüz.

Selva Bayyurt, Mahmut Kaptan ve Melis Birder.

Şimdilik toplam 5 bölüm olan Bodrumlokal kısa belgesellerinin 3. bölümü Mahmut Kaptan’ın Yeri bizim hikayelere yaklaşımımızı daha iyi anlamaya başladığımız bir bölüm oldu. Bodrumlokal sosyal meselelerin ötesinde aslında ilhamını şahsına münhasır hikayelerde buluyordu. Tıpkı Mahmut Kaptan gibi. Toplamda üç kez kısa süreler dahilinde çekim imkanı bulduğumuz prodüksiyon kısmından sonra (kızım Alaz’ın meyhane masalarında tek başına oturmaktan sıkılması, Selva’nın oğlu Aliço’nun okula gitmeyi reddettiği için gündüz çekimlerinin aksaması gibi) Kaptanın Yeri bölümünün kurgu süreci epey uzun sürdü. Az sayıda sahneden Kaptanın Yerine layık kısa bir hikâye çıkarmak için bir aya yakın uğraştık.

“Çarşıda iz bırakan ölüler ve deliler” anılarda ve meyhanenin duvarlarında yaşıyorlar.

Mahmut Kaptan’ın kendi de bir film çekiyor meyhanesinin duvarlarında. Kızı Tuna Altunkaya’nın da dediği gibi sadece ölüler ve delilerin oynadığı bir film bu. “Şu en köşede yukarda hoparlörün yanında duruyor. Benim korktuğum oydu. Ben delilerden korkardım ama babam çok severdi onları. Onlarda bir şey buluyordu. Hepsi ile oturup sohbet ederdi.” 

Kaptanın kendi ise “çarşıda iz bırakanlar” diyor onlara.

Bu Fıstıkçı Ali bizim. Hiç parasız kalmaz rakısız alkolsüz kalmaz. Uyur uyanır. Pire İbram. Lakabı öyle. Çıplak gezer. Soğuk ayaz sıcak dinlemez. Bu Yavalet Ali. Bu bu da Godeş İbram.”

Bugün meyhaneyi birlikte kurdukları arkadaşlarının çoğu ölmüş Kaptanın. Her gece duvarların karşısında onların fotoğraflarıyla birlikte uzaklara dalıyor. Cümbüş Babanın efkarlı sesi eşliğinde dönülmez akşamın ufkunda.

(*) Demirci, terzi, balıkçı, kalaycı, kunduracı,

Kayıkçı, avcı, marangoz, cilacı, lostracı,

Fırıncı, oymacı, aşçı, tulumbacı, nakkaş,

Dövüşçü, kavgacı, uysal, inat, biraz kallaş

Delilerden korktuğumuz gibi korkuyoruz aslında ölülerden de. Halbuki varlık kadar kutsal olan ölümü idrak etmeden hayatı nasıl tam yaşarız? Zaman zaman hiçliğe taşınmadan çığlıklarla tekrar doğmadan nasıl varoluşun anlamını kavrayabiliriz? Ama ne kadar zor bugün ruhun sadece imajlara sıkıştığı bu dünyada bu yolculuğu yapmak. Veya bu yolculuğu yapan gerçek insanlarla karşılaşmak.

Kaptan ölüler ve delilere sahip çıkıyor işte burada. Tıpkı Neyzen Tevfik’in hiçlik ve delilik için savaştığı gibi savaşıyor takipçilikle, aynılıkla ve beğenilerle onaylanmaya mahkum biz insanlarla. Ah serseri bilgeler. Ne kadar da hasretiz sizlere…

(Yeşil Gazete)

(*) Neyzen Tevfik

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.