Dış Köşe

Belki de – Sennur Baybuğa

0

Sistem dediğin koskoca bir ağ. Ne zaman ne tarihte kimler tarafından akıl edilip örgütlenmeye başlanmış, tekerleği bulan insanoğlu mu başımıza bugünün belasını tebelleş edip buldum diye bağırmış bilmiyorum. Devlet, onu oluşturan aygıtlar ve o aygıta göre şekillenmiş bir milim ötesine şahsiyet tesis edemeyen insanlar. Ve terbiyenin vücud bulmuş son haddi silahlar. Öldürmekle, eğitmek arasında ne kadar sıkı bir ilişki var farkında mısınız?

Doğduğumuz evlerde uslandırabildikleri kadar uslandırdıkları, sonra okulların merhametsiz yalanlarla dolu ‘bilgi’lerine hapsettikleri ruhumuzu, yetmezse bir yaşa geldikten sonra askere gönderip iyi birer ağ örücü haline getirdikleri vatandaş bizler.

O meşum kültürü taşıyacak, o kötü soruları soracak, o verdiğin cevaplardan seni mahkum edecek, beğenmezse susturacak tüm malzeme bu devletçe sonra ailece ve en sonda ve neredeyse biz itiraz edenlerce bile çoğaltılan bir şey. Hepsi birbirine bağlı hepsi birbirinden bağımsız gibi görünen.

İdeolojiler, dinler, yönetme biçimleri ve yönetilme biçimleri, tümü bu kötü keşfin bir örümcek ağı gibi bizi sarmaladığı ağın birer küçük parçaları. Devletin yaptığı bir katliamı anlatırken, artık ölen çocukların morglarda çekilmiş fotoğraflarını yayınlamadan duyarlılık bile yaratamayacağımızı düşünürken, aslında o fotoğrafı koyarken hiç birşey hissetmediğin, koyanın bile anlamayacak şekilde parçası olunan katliamcı insan hali. Sesimiz nasıl da yüksek çıkıyor, bağıra bağıra erkek çıkıyor ama kimse birbirini kesinlikle duymuyor. Dinlemeye gerek yok artık duymuyor diyorum heyy.

Bir türlü doyurulamamış, hep yarı açlık sınırında bırakılmış taleplerimiz ve ruhumuzun, kendini doyurmak için üzerine basa basa yükseldiği her türlü sosyallik durumunda, edindiğimiz terbiyenin bizden nasıl kıyımcılar yarattığı ortada değil mi?

Çok çok çalıştığım günlerin akşamında bazen eve döndüğümde, bedenimin halsizliğinden küçücük bir tabak çorbayı zor içerken, bu kadarcıkla doyan bir insanın neden gününü o anlaşılmaz, kendini de yok eden çalışma hırsı ile geçirdiğini düşünürüm. Bıraktım doymayı, barınmayı daha başka sadece ‘insana özgü’ olan sahip olma hırsımızın yarattığı cinayetlerimizin hangi taammüde dayandığını bulamam bile.

Ve işte siyaset ihtiyacımızın da alemi nizamata verme hastalığımız dışında hadi ‘iyi’insanlar için kurayım cümleyi, dünyayı güzelleştirme ya da insanlığı kurtarma yüce idealimiz dışında, aslında bir tabak çorba ile doyabilen bedenimizin yaşadığı çok dışsal ve başka açlıkların doyurulmaya çalışılması olduğunu da görüyorum son zamanlarda.

Sosyal medya denen devasa bir dünyanın içinde, eğlenceli zaman geçirirken bir yandan da ‘sosyal’ yanımızın, hangimizde neye karşılık geldiğini gözlemleme şansım oluyor. Devrimcilerimiz çok devrimci görüyorum, öyle ki oturdukları yerde yazı yazdıklarını bilmesem kapılıp gitmek üzere bir gence dönüşebilecek kadar şaşırtıyorlar beni. Ağlayanlarımız çok ağlıyor, üzülenlerimiz en çok üzülüyor ve işlenmiş cinayetlerin en pornografik fotoğraflarını koyma yarışında geride kalırlarsa sanki bu dünya onların üzülmediğini düşünecek diye korkuyorlar. Belki ben de korkuyorum, emin değilim. Buralarda, yazılı dünyanın içinde turlarken zamanımın epeycesinde; evet, bizi baştan başa sarmalamış binlerce yıldır örülen o ağın tüm fotoğrafını kısa sürede çekebilecek duruma geldiğimizi de görüyorum. Artık şarkılardan, marşlardan ve dünya kahramanlık hikayelerinden, feda edilmiş bedenlerden kendine gelecek hayali devşiremeyen ben, okuduğum tüm o yüksek sesle yazılmış kitapların arasındaki fısıltıların peşine düştüm bir süredir.

O fısıltılarda bulmayı umud ettiğim insan, dolayısıyla kaybolmuş kendim için her tarafımıza örüldüğü bas bas bağrılan o ağdan kurtulmanın yolunu bulacak diye hayal ediyorum. Sadeleşeceğiz ve bize öğretilen karmaşık bilgilerdern kurtulup, birbirimizi kandırmaya ve öldürmeye son vereceğiz böylece.

Sennur Baybuğa – Basnews.com

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.