Dış Köşe

BDP ve demokratlık – Fuat Keyman

0

Demokrat tavır, BDP’ye nasıl yaklaşmalı? Bu soruya yanıtı, ne sessiz kalarak, ne her BDP eleştirisini savaş çığırtkanlığına indirgiyerek ne de “Acaba BDP eleştirisi yaparsam hükümete yakın bir konumda olur muyum” endişesine kapılarak verebiliriz. Gazete köşe yazarlarını taradığımız zaman, demokrat olarak bildiğimiz ya da kendisini demokrat olarak tanımlayan çoğu yazarın, yukarıdaki seçenekler içinde hareket ettiğini görüyoruz. Demokrat tavrın çok gerekli olduğu bir anda, demokratlık-BDP ilişkisi giderek ikircikli, muğlak ve kabul edilemez bir nitelik kazanıyor. Demokrat bildiğimiz arkadaşlarımızın bazıları tümüyle sessiz kalmayı tercih ediyor. Siyaseti anti-AKP konum almaya indirgeyenlerse ya “BDP’yi eleştirmekle-savaş çığırtkanlığı yapmayı özdeşleştirerek” ya da Kemal Burkay gibi barış taraftarlarını bile “BDP’yi eleştirirsen AKP’li olursun” diye tenkit ederek, BDP eleştirisine hiçbir alan bırakmıyorlar. Bazıları daha da ileri giderek, bir taraftan “korkuyorum” derken, diğer taraftan rahatlıkla, daha önce karanlık sokaklarda kurşunlanmış, ölümden dönmüş, Diyarbakır Cezaevi’nde işkencelerle dolu uzun zaman geçirmiş Kürt aydınlarına hakaretler yağdırabiliyor ve onların BDP eleştirilerini AKP’li olmakla bir tutabiliyor ama kendileri BDP’yle en ufak eleştirel bir ilişkiye girmiyorlar. Böyle konumlar demokrat olabilir mi?
Doğrudur; bugünün ve yarının Türkiyesinde, demokratikleşmenin ve farklılıklarımız içinde birlikte yaşamanın önkoşulu, Kürt sorununun çözümü olacaktır. Doğrudur; Kürt sorununun çözümünün anahtarı da savaş ve güvenlik temelli politikalar değil, tam aksine demokratik müzakere ve siyasi çözümdür. Doğrudur; demokratik müzakerenin tarafları, başta siyasi partilerdir ve bu bağlamda da bugün için Kürt sorununun yasal ve siyasal temsilcisi BDP’dir. Doğrudur; demokratik çözüm için BDP’yi kazanmamız, BDP’yi parlamentoya ve yeni anayasa sürecine davet etmemiz ve başta hükümet olmak üzere siyasi partilerden ve siyasi aktörlerden BDP ile diyaloğa girmelerini talep etmemiz gerekiyor. Kürt sorununun temsilinde, AK Parti ile birlikte iki yasal siyasi ve kilit aktörden birisi BDP’dir. Bu nedenle de, BDP’yi kazanmamız lazım ve demokrat bir pozisyonun BDP’ye yaklaşımı, bu partiyi kazanma amacında olmalı. Ama bugün BDP’yle yapıcı eleştiri temelinde bir ilişkiye girmeden, BDP’yi kazanabilir miyiz? Bence “hayır”! Demokrat tavır, BDP’yi eleştiri dışında bırakmayı değil, aksine BDP’yi eleştirerek onu kazanmayı amaçlamalı.

BDP’ye yapıcı eleştiri
Kabul etmeliyiz ki, 12 Haziran seçimlerinden sonra ve özellikle de Silvan ve Çukurca saldırıları karşısında BDP çok kötü bir performans sergiledi. Seçimlerden sonra, biraz da CHP’nin aldığı başarısız sonuç nedeniyle BDP, Türkiye siyasetine etki etmek ve AK Parti’ye etkili muhalefet yapma temelinde, “gerçek ana muhalefet partisi” olarak algılandı. BDP parlamentoyu boykot ederek, kendisini tümüyle PKK’ya, DTK’ya ve KCK’ya güdümlü konuma getirerek, ölümlere ve şiddete tavırsız kalarak, içini dolduramadığı ve tanımlayamadığı demokratik özerklik kavramının arkasına sığınarak, siyasi etkisini sıfırlama noktasına geldi. Sırrı Süreyya Önder gibi BDP çatısı altında seçime girenlerse, seçim öncesi biber bombaları nedeniyle gözleri yaşlı televizyon kanallarına çıkarken ve etkili muhalefet yaparken, bugün sesleri çıkmayan, ölümlere karşı gözleri yaşarmayan ama Murat Belge gibi çok önemli aydınlara saldıran bir tavır içindeler. BDP’yse Silvan’dan, Çukurca’dan sonra değil, askeri uçaklar bomba yağdırmaya başlayınca siyaset yapması gerektiğini anlıyor ve başlıyor. 12 Haziran seçimlerinde Türkiye yüzünü BDP’ye dönmüş, elini BDP’ye uzatmıştı. Kürt sorununa demokratik çözümün ana ve kilit aktörlerinin başında BDP’nin geldiğini de verdiği oylarla ortaya koymuştu. Bugün geldiğimiz noktada, BDP sırtını Türkiye’ye dönmüş durumda ve kendisine uzatılan eli sıkmama kararında. Bu tavırları kabul etmek mümkün değil: Demokratlık bu tavra karşı eleştirel olmayı gerektirir.

Sessiz kalma tavrı
Bu süreçte, özellikle sol eğilim içindeki demokrat arkadaşlarımız, hayretle izlediğim bir biçimde, BDP’yi ne eleştirdiler ne de sorumlu davranmaya ve siyaset yapmaya çağırdılar. Hatta bazıları, BDP eleştirilerini savaş istemekle özdeşleştirerek susturmaya çalıştılar. Bu özdeşleşmeyi yapanlara, saldırgan tavırlarını “korkuyorum” ya da “anti-AKP konum” ile meşrulaştırmaya çalışanlara denilecek fazla bir şey yok. Bu tavır, ne demokrat ne de sol olabilir. Ama Radikal’de Tarhan Erdem’in çok önemli “BDP’nin yeri neresidir?” yazısı haricinde (17.08.2011), bugüne kadar süren “sessiz kalma”yı ya da “BDP’yi eleştirmeme” tavrını anlamak çok zor. Radikal’deki arkadaşlarımın bazılarının “siyaset=anti-AKP tavrı” konumları o kadar güçlü hale gelmiş ki, demokrat olmanın bugünkü gerekliliğinin BDP’yi yapıcı bir şekilde eleştirmek, sorumluluğa ve siyaset yapmaya davet etmek olduğunu göremiyorlar. BDP’nin 12 Haziran seçimlerinden bugüne kadar seslendirdiği söylemin, ortaya koyduğu tavrın ve siyasi performansının kabul edilemez olduğunu söyleyemiyorlar. Daha da önemlisi, bugün BDP’yi yapıcı eleştirmenin aslında onu kazanmak olduğunu anlayamıyorlar.

Şiddete karşı ama olmamalı
Kürt sorununun şiddetle, silahla, savaşla değil aksine demokratik müzakere yoluyla çözümü için BDP’ye ihtiyaç duyduğumuzu ama onu kazanmamız için de, bugün yapıcı bir diyalog içinde eleştirmemiz gerektiğini algılayamıyorlar. Ve sessiz kalarak, eleştirmeyerek, aslında BDP’yi kaybettiğimizi göremiyorlar. Bu tavır içinde, aslında Radikal de kaybediyor. Radikal, Sırrı Süreyya Önder’i ve BDP’yi eleştirilmez bir konuma koydukça, sadece siyaseti AKP eleştirisi yapmak olarak gördükçe, okur gözünde de o kadar kaybediyor. Halbuki, Radikal, başörtüsü tartışmalarından parti kapatma davalarına, darbe tartışmalarından demokratik, adil, özgür Türkiye özlemine kadar uzanan geniş bir yelpazede, demokrat konumun bugüne kadar yer aldığı ve güçlü olarak seslendirildiği bir kamusal alandı. Umarım, bu demokrat konumuna döner.
Bu yazıyı yazma kararımda önemli bir etken de, Ahmet Altan’ın, bu yazının başında sorduğum, “Demokrat tavır BDP’ye nasıl yaklaşmalı?” sorusuna çok önemli yazılarıyla verdiği yanıt oldu (BDP’yi Davet Edin, Bir Ümit, Temel Soru, 21, 20, 19 Ağustos 2011). Altan, BDP’yi yapıcı eleştiren ve onu sorumlu olmaya çağıran yazılarıyla, demokrat tavrın kurucu niteliklerini de ortaya koydu: Savaşa ve şiddete “ama’sız ve koşulsuz karşı” olmak, Kürt sorununa çözümü koşulsuz olarak demokraside ve ötekisi olmayan müzakerede aramak ve BDP’yi yeniden kazanarak siyasete davet etmek ve başta hükümet olmak üzere tüm siyasi partilerin ve siyasi aktörlerin BDP ile konuşmalarını talep etmek… Bence de.

 

Fuat Keyman – Radikal2

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.