Bayram DOLAYISIYLA gidiyorlar, BAYRAM KUTLAMAYA değil – Berat Özipek

Bayram yaklaştı, birileri Suriye’ye giden sığınmacıları diline dolamaya başladı. Hani orada savaş varmış, bayrama, tatile nasıl gidiyorlarmış, demek ki orada savaş yokmuş, gidebiliyorlarsa kalabilirlermiş!

Her yıl yapılıyor bu tartışma ve her yıl da devlet makul bir açıklaması olduğu hâlde o açıklamayı yapmadığı için meydan ayrımcı önyargıya kalıyor.

Nedir o açıklama peki?

O Suriyeliler esas olarak dar bir alana, Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana sürecinde oluşturdukları “Geçici Güvenli Bölgelere” gidiyorlar. Suriye’nin her yerine değil. Bayrama değil, kutlama yapmaya değil, geride bıraktıklarını, yakınlarını, kaybettiklerini aramaya gidiyorlar. O bölgelerin de çok güvenli olmadığını bilerek.

Elbette tek bir amaç yok bu gidişlerde. Geçici güvenli bölgelerde geride kalanlarla bayramlaşmak için gidenler de var ve bu da meşru. Ama sığınmacılar açısından ana gidiş sebebi bu değil. Bayram yapacak halleri yok çünkü çoğunun. Ama geride bıraktıkları var, ailesinden gelemeyenler, yakınlar akrabalar, ev bark, can havliyle ayrılırken yanına alamadığı eşyalar var…

Neden bayramda gidiyorlar?

Çünkü devlet bu fırsatı onlara o zaman veriyor. “Geri döndüklerinde alma garantisi” veriyor ve bunu sadece iki bayramda veriyor. Diğer zamanlardaki çıkışları “gönüllü geri dönüş” kapsamında değerlendiriliyor. Yani çıkanlara “kendi isteğiyle Suriye’ye dönmüş sığınmacı” muamelesi yapılıyor ve o kişiler, -istisnalar dışında- artık öyle kolay geri alınmıyor.

Astana Süreci’nden önce de gidişler yok muydu?

Astana öncesinde de gidişler vardı. Ama devletlerin güvencesi yoktu. Güvenlik garantisi verilmiyordu ve giden sayısı da azdı. Daha çok yetişkinler, belirli fiziksel dayanıklılıkta olanlar gidebiliyordu. Şimdiki gidişlerde -kuşkusuz gittikleri bölgenin güvenliğine de bağlı olarak- aileleriyle çoluk çocuk hep beraber gidenlerin önceki gidişlere kıyasla çok daha fazla olduğunu görüyoruz.

Devlet bu ziyaretlere neden izin veriyor?

Sığınmacının en büyük korkusu şartlar değişmeden geldiği ülkeye geri gönderilmektir. Ama bir yandan da aklının, zihninin, kalbinin bir yanı hep oradadır ve şartlar değiştiğinde bir kısmı mutlaka döner. İmkan bulduğunda ise -kısa süreliğine de olsa- gidip gelmek ister.

Ama devletin bu ziyaretlere izin vermesi, sadece Evrensel Beyanname’nin tanıdığı haklarla, bu kapsamda “sığınmacıların seyahat özgürlüğüne saygı”yla ilgili değil. Devlet, Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden kopmalarını istemiyor; orayla bağlarını muhafaza etmelerini önemsiyor; sığınmacıların güvenli bulduklarında ülkelerine geri dönmeye ikna olabilmeleri için bu ziyaretleri bir fırsat olarak görüyor. Onların güvenli bölgeleri görüp, yaşanabilir bulurlarsa kalmaya karar vermelerinin yolunu açık tutmak istiyor.

Çoluğu çocuğu, yaşlısı, yükü ve eşyasıyla gidenlerin durumu nedir?

Geçmişten günümüze Suriye’nin sınıra yakın yerleşim birimlerinden böyle ziyaretler yapılır. Güvenli bölgelerdeki evleri nihai anlamda güvenli olmasa bile artık dönmeyi düşünen sığınmacılar söz konusu olduğunda ise -özellikle sınır illerinde bulunanlar açısından- ailece gitmek makul olabilir. Nitekim geçen yıllarda gidenlerden dönmeyenler oldu (Bu konuda paylaşılmış bir rakam yok ama her dönüş kararı kâr sayılıyor muhtemelen, devlet tarafından. Bu yönüyle, aslında sığınmacıların ülkeden gitmesini isteyen çevrelerin de desteklemesi gereken bir uygulama bu.)

Siz olsaydınız “gitmişken kal”ır mıydınız?

Uluslararası Af Örgütü, Suriye’nin sığınmacılar için hala güvenli bir liman olmadığını ortaya koyuyor:

“BM ve Suriye sağlık kuruluşlarına göre, Mayıs başından beri İdlib ve Hama’da en az 15 hastanenin zarar gördüğü veya tahrip edildiği bildirildi. Saldırılardaki artış, 180.000 insanın yerinden edilmesine yol açtı. İdlib’deki saldırılar nedeniyle 16 insani yardım örgütü bazı faaliyetlerini askıya aldı. Saldırılar, en az 1,5 milyon insanın acil insani yardıma ihtiyaç duyduğu dehşet verici durumu daha da kötüleştirdi.”¹

Suriyeli sığınmacılar bu şartlarda gidiyorlar ülkelerine. Bayram tatili için ideal bir ülke olmadığını bilerek.

  1. Syria: Security Council must address crimes against humanity in Idlib, 17 May 2019, https://www.amnesty.org/en/latest/news/2019/05/syria-security-council-must-address-crimes-against-humanity-in-idlib/

(Marksist.org’dan alınmıştır)

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR