Köşe Yazıları

Başkan’ın bütün planları

0

ABD Başkanı Barack Obama, 25 Haziran’da Georgetown Üniversitesi’nde bir konuşma yaptı ve ülkesinin iklim değişikliği politikalarında yeni dönemin başladığını ilan etti. Hemen ardından “Başkan’ın İklim Eylem Planı”nın satır aralarında nelerin gizli olduğuyla ilgili iki noktada ciddi eleştiriler yöneltilmeye başlandı: Öngörülen politikaların iklim değişikliğini engelleyemeyecek kadar zayıf ve yetersiz olduğu. Ve bazı politikaların iddia edildiğinin aksine sera gazı salımlarını ve çevre kirliliğini artırabileceği.

Obama’nın iklim eylem planı, ABD’nin sera gazı salımlarının düşürülmesini, iklim felaketlerine hazır hale getirilmesini ve uluslararası iklim politikalarına liderlik etmesini amaçlıyor. Ama asıl önemli olan ABD gibi iklim değişikliğiyle mücadelede kilit öneme sahip bir ülkenin bu amaçlara uygun politikalar öngörüp öngörmediği. ABD, iklim değişikliğinde tarihsel sorumluluğu en fazla olan ülke. Hâlâ toplam sera gazlarının yüzde 20’den fazlasını salıyor. Yüksek tüketim düzeyi ve enerji, ulaşım, tarım gibi başlıca sektörlerdeki fosil yakıt yoğunluğu nedeniyle ekonomisi ve yaşam biçimi kömür, petrol ve doğalgaza bağımlı. Dolayısıyla ABD’nin ciddi sorumluluk alarak katılmadığı bir uluslararası çabanın sonuç vermesi (Kyoto’da olduğu gibi) ne mümkün ne de adil. Obama’nın yeni girişiminin vereceği sonuçlar bütün dünyayı ilgilendiriyor.

Üç temel beklenti

ABD’nin iklim değişikliği konusunda tatmin edici bir hamle yapması için üç temel beklentinin karşılanması gerekli: Hızlı ve işe yarar düzeyde bir sera gazı salımı azaltım hedefi, enerji ve diğer sektörlerde fosil yakıtlardan anlamlı biçimde uzaklaşacağına dair bir yol haritası ve altyapının hızla yenilenebilir enerjiye döndürülmesi. Ancak bu üç konudaki hedefler çok mütevazı: 2009’da Kopenhag’da açıklanan, salımlarda 2020’ye dek 2005 seviyelerinden yüzde 15 azaltım hedefine bağlı kalınıyor. Kömürlü santrallardaki karbon emisyonlarını düşürecek teknoloji standartlarının geliştirilmesi öngörülüyor. 2020’ye kadar yenilenebilir enerji kapasitesinin iki katına çıkarılması hedefleniyor.

Sera gazı azaltım hedefi o kadar yetersiz ki, bu hedefin başarılması halinde inilecek salım düzeyi, ABD Kyoto’yu imzalayıp 1990 seviyesine göre yüzde 7 indirim taahhüdünü yerine getirmiş olsaydı, 2012’de inmesi gereken düzeyin bile üzerinde. Üstelik ABD’de salımlar doğalgaza geçiş ve enerji verimliliği standartlarının iyileştirilmesi nedeniyle zaten düşüş eğiliminde. Bu eğilim sürerse bu çok mütevazı hedef, yeni iklim eylem planındaki ek önlemler olmasa da tutturulabilir. Bu da Obama’nın Amerikan ekonomisini ve şirketleri sıkıntıya sokmak istemediğinin bir göstergesi.

ABD’de elektriğin yüzde 37’si 589 kömürlü termik santal tarafından üretildiği ve sera gazı salımının üçte biri, karbonun yüzde 40’ı kömürlü termik santrallardan kaynaklandığı için kömürle elektrik üretiminden vazgeçmeye yönelmeden işe yarar bir adım atmak zor. Gerçi protestolar nedeniyle yeni yapılacak pek çok kömürlü santraldan vazgeçildi. 2007’de 151 olan yeni kömürlü santral projesi sayısı, 2012’de 15’e düşmüş. Kullanım ömrü dolmaya başlayan santralların yerine yenilerinin yapılamaması nedeniyle kömürlü santral sayısında kendiliğinden bir düşme başlıyor. Yani en azından termik santral sayısının arttığı bir süreç yaşamıyor ABD. Ancak bu eğilim, kendi haline bırakılırsa, iklim değişikliğini yavaşlatmak için yeterli değil.

Obama tarzı hokus pokus

Bunun bir nedeni de enerjide ağırlığın kömürden yeraltı kayaçlarının parçalanmasıyla (fracking) çıkarılan kayagazına kaydırılmak istenmesi. Geçiş yakıtı ilan edilen bu “yerli” doğalgaz, sanki hiç sera gazı salmıyormuş izlenimi veriliyor. Oysa doğalgazın yaygınlaşması halinde karbondioksit kadar, metan salımları da artacak. ABD’nin çevreyi tahrip eden ve yeraltı sularını kirleten fracking yöntemiyle doğalgaz üretiminde 2011’den 2040’a kadar yüzde 44 artış bekleniyor. Hatta Obama’nın planının neredeyse sırf kayagazının önünü açmak için yazılmış olabileceğini düşünenler var.

Planda nükleer enerjinin çözümmüş gibi gösterilmesi ve bir efsaneden ibaret olan temiz kömürden bahsedilmesi, Obama’nın fosil yakıttan uzaklaşıp yenilenebilir enerjiye geçme yönünde kararlı adımlar atmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Şu an yüzde 10’un altında olan yenilenebilir enerjinin payını 2020’ye kadar iki katına çıkarma hedefi bir yazarın deyimiyle Obama tarzı hokuspokuslardan biri. Çünkü bu 2020’de enerjinin yüzde 80’ini hâlâ fosil kaynaklardan ve nükleerden elde edeceğini ilan etmek demek. Planda az enerji harcamak için az tüketmek gibi hedefler aramak ise hayal.

Türkiye’ye etkisi

Dolayısıyla iklim değişikliğinin bir numaralı sorumlusu, dünyanın hâlâ en büyük ikinci sera gazı üreticisi (Çin’den sonra), enerji devi ABD’nin iklim konusundaki belagatiyle meşhur başkanı Obama’nın, mevcut sistemi gerçek bir dönüşüme zorlamayan zayıf bir iklim eylem planıyla karşı karşıyayız.

İklim politikalarından giderek daha da uzaklaşan Türkiye’ye bu planın bir etkisi olacak mı? Normalde ABD’nin adım atmasının Türkiye’de de devletin yaklaşımına olumlu etki etmesi beklenir. Türkiye’de yapım halinde veya proje aşamasında olan 76 yeni kömürlü termik santral yolda. Kömürlü termik santralların artış hızında Çin, Rusya ve Hindistan’ın ardından dünya dördüncüsüyüz. Üstelik Rusya’nın doğal gazından kurtulma kaygısıyla çevreyi kirleten fracking teknolojisine de kapı aralanıyor. İklim politikaları alanında da gerileme var. Bakanlıkların yeniden yapılanması sürecinde İklim Değişikliği Dairesi’nin kapatıldığını ve tecrübeli kadroların farklı yerlere atandığını biliyoruz. Dolayısıyla Obama’nın planının, Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda 2020’ye kadar pek bir şey yapmamaya karar verdiği bir dönemde ciddi bir politika değişikliği sağlayacak güçte olduğunu söylemek zor. Yine de olumlu taraftan bakmak ve kamu kurumlarını hiç olmazsa planın içerdiği detaylar yönünde teşvik etmek gerekiyor.

Bu plan ABD’yi gerçekten uluslararası iklim politikaları zeminine geri döndürseydi ya da gerçekten enerji altyapısını yenilenebilire doğru çevirmeyi hedefleseydi (oysa altyapıyı kayagazına ve nükleere doğru yönlendirerek, ABD ekonomisini daha uzun yıllar içinden çıkamayacağı yeni bir kapanın içine sokabilir) daha iyimser olabilirdik. Zaten iklim değişikliğini sınırlamak için yapılacak “yeşil yatırımların” iş yaratacağı söylemi de arada kaynıyor.

Obama iklim değişikliğini durdurma konusunda gerçekten samimi idiyse, maalesef büyük bir fırsatı kaçırmış demektir. Türkiye’den ise, tıpkı AB ve Çin gibi, ABD’den daha ileri politikalar belirleme cesaretini göstermesini talep etmek zorundayız.

Ümit Şahin
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi

* Bu yazı ilk kez 22 Eylül 2013 tarihli Radikal İki’de yayımlanmıştır.

You may also like

Comments

Comments are closed.