Yeşeriyorum

Barışı ve eşitliği arayan kadınlar – Gülsin Harman

0

2009 yılında Amargi’de yönetmenin de katıldığı bir gösterimde ‘Pray the Devil Back to Hell’ belgeselini seyretmiştim. 1989-2003 yılları arasında Liberya’da 250 binden fazla insanın ölümüne sebep olan iç savaş boyunca çatışmanın tarafları süregiden şiddetin alanını sivillerin bedenleriyle

Leymah Gbowee

genişletiyordu. Kadın nüfusun yarısından fazlasının sistematik tecavüze uğradığı ülkede barışın gerçekleşmesi için çabalayan, örgütlenen, seslerini duymak istemeyenlere haykıran kadınların samimi ve çarpıcı öyküsüydü ‘Pray the Devil Back to Hell’. Uzun bir zaman sonra bu güzel belgeseli hatırlamamı Nobel Barış Ödülü Komitesi’ne borçluyum. Filmde nihai barış anlaşması imzalanana kadar tarafların (tabii ki de hepsi erkek!) odaya kilitlemesini ve kapının önünde kadınlarla nöbet tutmasını büyük bir keyifle seyrettiğim Liberyalı barış aktivisti Leymah Gbowee, Afrika’nın seçilmiş ilk kadın devlet başkan olan gene Liberyalı Ellen Johnson Sirleaf ve Yemen’in 33 yıllık diktatörü ‘Ali Abdullah Salih’in sırtındaki diken’ olarak anılan insan haklar savunucusu ve gazeteci Tevekkül Karman Nobel Barış Ödülü’nün bu seneki sahipleri. Güzel haber.

Ellen Johnson Sirleaf

Nobel Barış Ödülü’nün 110 yıllık tarihinde sadece 12 kadına verildiği göz
önüne alındığında Gbowee, Sirleaf ve Karman’ın 241 aday arasından seçilmesi daha da anlam kazanıyor. 2010’da Çinli muhalif Liu Xiaobo; 2009’da çiçeği burnunda ABD Başkan Barack Obama tercihleriyle yoğun tartışmalar yaratan ödül komitesi 3 kadının ortak özelliğini ve ödülü kazanma nedenlerini ‘barış inşa etme çalışmalarına kadınların tam katılım hakkı için şiddeti dışlayan mücadele’ olarak duyurdu. ‘Demokrasi ve barış için kadınların arz ettiği muazzam potansiyelin tanınması’ yolunda çok önemli bir adım olan ödüller 10 Aralık tarihinde Norveç’in başkenti Oslo’da törenle sahiplerine sunulacak. Bu üç kadının hayat hikayeleri gerçekten de barışçıl yollarla hak mücadelesi, eşitlik ve adalet için mücadele değerleri etrafında şekilleniyor.

Tawakkul Karman

Tunus’ta başlayarak Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasına yayılan ‘Arap Baharı’nı komitenin görmezden gelmeyerek bir selam sarkıtması zaten bekleniyordu. Yemen’li aktivist Tevekkül Karman, Bat medyası tarafından neredeyse ‘devrimin sahipleri’ olarak parlatılan genç blogger ya da twitter kullanıcılarından değil. Ali Abdullah Salih’in 33 yıllık diktatörlüğünde ‘terörle savaş’ kisvesi altında ABD’den aldığı destekle daha da zorbalaşan ‘Yemen Kışı’nın ortasında basın özgürlüğü, kadın hakları ve siyasi tutukluların serbest bırakılması eylemleri düzenlemiş biri Karman. 2005’te kurduğu ‘Zincirsiz Kadın Gazeteciler’ hareketiyle 3 çocuk annesi Karman, rejimi daha da rahatsız etti. Tunus’ta esmeye başlayan rüzgarın Yemen’e varmasıyla birlikte ilk sokağa çıkanlardandı, tutuklandığı öğrenildiğinde ülkenin dört bir yanında adına destek yürüyüşleri yapıldı . ‘Eylemler ve toplantılar sırasında insanlarla iletişim kurmasını zorlaştırdığını’ söyleyerek çarşaf giymeyi bıraktı, alamet-i farikası haline gelen pembe eşarbıyla Yemen sokaklarında yüzlerce kadın ve erkeğin katıldığı gösteri yürüyüşlerine liderlik yaptı . Karman’ n Nobel ödülünü almasını kutlayan onlarca kadına Taiz kentinde hükümet yanlıları tarafından taşlarla saldırılmış olsa da Salih’in koltuğunu bırakması artık an meselesi.
Leymah Gbowee’nin mücadelesi ise Liberya’da iç savaşın bitirilmesiyle sınırlı kalmadı, ülkenin ilk kadın devlet başkanı seçilmesi için çalışmakla devam etti. ‘Women in the World Foundation’ın düzenlediği bir toplantıya katılan Gbowee “Barış anlaşması imzalandıktan sonra (Barış Hareketi’ndeki kadınlar) kendimize sorduk,’şimdi evlerimize geri dönüp tekrar yemek yapıp bebek mi doğuracağız?’ Tabii ki de hayır!” diyordu. Başkanlık seçimleri için seçmen kayıtlarının kapanmasına 5 gün kala sadece 250 kadının çabasıyla 7000’den fazla kişi kaydettiren Gbowee farklı etnik ve dini aidiyetlerden yüzlerce kadını çatışma sonrası parçalanmış bir toplumda barış ve demokrasi arzusu içinde harekete geçirebilmişti.

Fakat 14 yıllık iç savaşın yıkıcı izlerini silip toplumu tekrar inşa etme görevinin esas ağırlığını hisseden Ellen Johnson Sirleaf oldu. Nüfusunun yüzde 80’inin günlük gelirinin 1.25 Amerikan dolardan düşük olduğu Liberya’da Sirleaf’in 5 yıllık performansının tatmin edici bulunup bulunmadığı 11 Ekim’de gerçekleşecek seçimlerle belli olacak. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Dünya Bankası geçmişli Sirleaf’in muhalifleri onu ‘Washington ve uluslararası toplumun gözünü boyamaya Liberya halkını memnun etmekten daha çok önem vermekle’ suçluyor. Sirleaf’ın ABD ordusunun Afrika kanadı olan AFRICOM’un üslerine ev sahipliği yapmaya vakti zamanında istekli olduğunu unutmayanlar, ödülün de seçimler öncesi Sirleaf’ın adaylığına ‘açık bir destek’ olarak yorumluyor. Öte yandan Sirleaf, ülkede halen çok yaygın biçimde karşılaşılan tecavüz ve cinsel saldırı suçlarına karşı özel mahkemeler kurulmasında ve savaşan güçlerin terhis edilmesinde önemli bir siyasi irade gösterdi.

Pray the Devil Back To Hell’i seyrettikten sonra yönetmen Gini Reticker acılı bir iç savaş yaşamış olan ve yaraların bir türlü kabuk bağlayamadığı Bosna’da da filmi gösterdiklerini söylemişti. Mostar’da bir açık hava sinemasındaki gösterim boyunca tamamen kadınların oluşturduğu kalabalıktan arada kahkahalar yükselmiş ama çoğunlukla iç çekişler ve hıçkırıklar gelmiş. Kimbilir belki bazı Bosna’lı kadınların aklından ‘biz ne yapabilirdik?’ sorusu geçmiştir…

Nobel barış komitesinin tercihi kadın haklarına dikkat çekmekten ziyade barış için mücadele veren kadınların takdir edilmesi olarak okunmalı. Eşitliği talep eden, kendilerine biçilen kısıtlayıcı rollerin dışına çıkan ve özgür olabilecekleri bir barışı ne pahasına olursa olsun arayan kadınların ödülü oldu bu sene.

Barış Nobel’i kutlu olsun.

 

 

 

Gülsin Harman

More in Yeşeriyorum

You may also like

Comments

Comments are closed.