ABD’nin Baltimore kentindeki polise karşı halk isyanını Baltimore’de yaşayan ve John Hopkins Üniversitesi’nde çalışan Şahan Savaş Karataşlı‘dan Yeşil Gazete okurları için Türkiye’de yansıtılmayan yönleri ile kaleme almasını istedik. Hem kendisine hem de bizi Şahan ile buluşturan gazetemizin gönüllü emektarlarından Işıl Sarıyüce‘ye teşekkür ediyor, bu geniş kapsamlı yazıyı sizinle paylaşıyoruz
* * *
Son günlerde uluslararası medya, Baltimore’da siyahların ayaklandığını, kendi mahallelerini yakıp, yıkıp, yağmalamaya başladığını anlatıyor. Televizyon kanalları yangınların, yağmalanan dükkanların, tahrip edilen polis arabalarının, maskelerini takıp şehri talan eden siyahların görüntülerini yayınlıyor. Baltimore’da siyahların ayaklandığı, olağanüstü hal ve sokağa çıkma yasağı ilan edildiği yanlış değil. Ancak olayın akışı, şekli ve niteliği, ana akım medyada anlatılandan oldukça farklı.
Baltimore’da siyahların ayrımcılıktan işsizliğe, ırkçılıktan polis şiddetine uzanan geniş bir yelpazedeki pek çok sorundan muzdarip oldukları sır değil. Baltimore’daki ayaklanmayı tetikleyen son olay ise geçtiğimiz haftalarda Freddie Grey adında 25 yaşındaki siyah bir gencin polis tarafından öldürülmesi oldu. Freddie 12 Nisan Pazar günü polis tarafından üzerinde ‘sustalı bıçak’ taşımak gibi oldukça sıradan ve keyfi bir nedenle gözaltına alındı. Polis aracına bindikten sonra omurgasından, belkemiğinden ve gırtlağından aldığı darbelerle komaya girdi. Polis Freddie’i doğrudan hastaneye götürmek yerine, önce dolaştırdı ve polisin olduğu mahalleye götürdü. Tıbbi müdahale gecikti. Freddie bir hafta sonra da yaşamını yitirdi.
Freddie Grey’in polis tarafından öldürülmesi olayı münferit bir vaka değil. 2010-2014 yılları arasında Baltimore’da 30’u aşkın buna benzer olay gerçekleşti. Olayların hemen hepsinde öldürülen kişiler silahsızlardı ve bilinen herhangi bir suç işlememişlerdi. Geçtiğimiz Ağustos ayında Ferguson ayaklanmasına neden olan Michael Brown’un öldürülmesi örneğinden de hatırlanabileceği gibi bu olaylar sadece Baltimore’la da sınırlı değil. Aksine, polis şiddeti sorunu Amerika’nın dört bir yanını sarmış, ırkçılık ve sınıf ilişkileri ile iç içe geçmiş genel ve yapısal bir sorun. Polis şiddeti sadece siyahlara yönelik olmasa da ağırlıklı bir şekilde siyahlara ve özellikle de Amerikan ‘varoşlarında’ yaşan siyahlara yöneliyor. Nüfusun sadece üçte birinin siyah olduğu Maryland eyaletinde polis tarafından öldürülen insanların oranı yüzde 70’lere yaklaşıyor. Nüfusun %63’ü siyah olan Baltimore’da bu oran çok daha fazla. Dolayısıyla, siyahlar her gün kendi yaşamlarını tehdit altında görüyorlar ve ‘adalet istiyoruz’ diyorlar. Sadece üç beş polis memurunun yargılanmasını değil ‘ırkçı polis sisteminin’ tümünden sona ermesini talep ediyorlar.
Ayaklanma Öncesindeki Barışçıl ve Geniş Katılımlı Protestolar
Freddie Grey’in yaşamını kaybettiği 19 Nisan’dan bugüne kadar Baltimore’un dört bir yanında siyahların başını çektiği barışçıl eylemler düzenlendi. Bu eylemlerin en büyüğü de 25 Nisan Cumartesi günü yaklaşık 10 bin kişinin katıldığı, protestocuların Batı Baltimore’un varoşlarından kalkıp şehir merkezindeki belediye binasına kadar yaklaşık 10 kilometrelik bir yolu yürüdükleri protesto eylemi oldu. Bu eylem 1968’den bu yana Baltimore’da görülmüş en büyük toplumsal protesto eylemiydi.
Polisin helikopterlerle takip ettiği ve video çekmek için tasarlanmış insansız hava araçlarıyla – yani dronelarla – izlediği bu eylemlerin en çarpıcı özelliği ise Baltimore’da oldum olası birbiriyle mücadele eden siyah çeteleri, Nation of Islam’dan Kara Panter’lere uzanan geniş bir yelpazedeki siyah siyasi grupları, Hıristiyan ve Müslüman siyah dini liderleri, sosyalist ve anarşistler siyasi örgütleri, Baltimore’un dört bir yanından öğrencileri ve öğretmenleri, farklı renklerden, milletlerden oluşan daha önce benzeri pek görüşmemiş geniş yelpazede bir kesimi bir araya getirmiş olmasıydı. Eylemler siyasi gruplar arası farklılıklar nedeniyle neredeyse ikiye bölünecekti; ancak buna izin verilmedi.
Eylem boyunca protestocular ortak bir şekilde “Freddie için adalet istiyoruz”, “Adalet yoksa barış da yok”, “ırkçı polis istemiyoruz”, “Gece, gündüz Freddie Grey için mücadele edeceğiz” sloganlarını attılar. Saat 1’de başlayan ve 5.30’a kadar Belediye Binası önünde devam eden eylemler son derece barışçıl ve olaysız geçti. Ancak eylemler son derece etkili oldu: tüm şehirde yaşam durduruldu. Bir hafta boyunca süren ve Cumartesi günü zirveye ulaşan bu demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi basında gerektiği gibi yer bulmadı.
Medya öldürülen siyahları değil kırılan camları haber yapıyor
Cumartesi günü gerçekleşen kitlesel eylem saat 5.30 gibi dağılınca, protestocuların bir kısmı Camden Yards Beyzbol stadyumu önüne yürüyerek, protestolara devam etme kararı aldı. Yaklaşık 500-600 kişilik grup, stadyum önünde “adalet yoksa beyzbol da yok” sloganları attılar. Taleplerini Orioles maçını izlemeye gelmiş diğer Amerikalılara ulaştırmaya çalıştılar.
Polis ilk defa burada sertleşmeye ve siyah göstericilere yer yer sataşmaya başladı. Bu arada 15-20 kişilik bir siyah genç grup bir kaç polis aracının camını kırdılar, lastiklerini patlattılar, polis araçlarının üstünde yürüdüler, arabaların içerisinden polis şapkalarını çıkarıp kafalarına takıp dans ettiler, polis barikatlarına su şişesi attılar. Bu olaylar göstericilerin alkışları arasında gerçekleşti. Polis de göstericileri dağıtmak için müdahale etti.
Aslında bu sözüm-ona şiddet olayları ABD’de hemen her yıl derbi maçlar sonrasında çıkan olaylarla karşılaştırıldığında, haber değeri bile taşımayacak kadar küçük ve basit olaylardı. Ama medya öldürülen siyahları ve polis şiddetine karşı demokratik bir mücadele veren kitleleri değil kırılan camları haber yapmayı daha uygun buldu. Cumartesi akşam saatlerinde gerçekleşen bu birkaç olay ertesi gün basına “Baltimore’da eylemler kaos’a, vandalizme döndü” diye yer aldı. Siyahlar ayaklansalar, ayaklanmakta haklılardı ama henüz ayaklanmamışlardı.
Ayaklanmayı Tetikleyen Polis Müdahalesi
Pazartesi günü ise Freddy Grey’in olaysız geçen cenazesinin ardından ise herşey değişti. Olayları değiştiren de polisin ‘operasyon planı’ oldu. Baltimore polisi ‘çeteler polise karşı birleşti, bugün saat 15.00’de Batı Baltimore’daki Mondawmin Mall’da ayaklanacaklar diye duyum aldık’ diyerek saat 15.00 öncesinde Mondawmin Mall’a geldi. İşin doğrusu Cumartesi günkü eylemde çeteler birleşmiş ve ortak fotoğraf çektirmişlerdi. Ama “polise karşı” değil ‘polis şiddetine karşı’ birleştirmişlerdi. Yine de çetelerin bir araya gelmesi polis için büyük bir sorundu.
Polis’in operasyon için seçtiği bölge Mondawmin Mall’da siyah öğrencilerin gittiği Frederick Douglass lisesinin tam karşısıydı. Saat 3 de öğrencilerin liseden çıkış saati… Bu liseye sadece bu mahallenin değil, etrafındaki pek çok mahalleden siyah öğrenciler gelir. Ve buradaki siyah öğrenciler ayrımcılıktan, işsizliğe, polis şiddetinden, uyuşturucuya ABD’de ve Baltimore’da siyah olmanın ne anlama geldiğini son derece iyi bilen öğrenciler. Siyah gençler için tüm bu sorunlarının en acili ve en günceli ise mahallelerindeki polis baskısı. Polislerden nefret ediyorlar ve çok öfkeliler.
Pazartesi günü saat 3’de bu öğrenciler okuldan çıkınca, karşılarında tam takım kuşanmış, silahlanmış, ellerinde kalkanlarla bekleyen polisleri gördüler. Öğrenciler eve dönmek için otobüse binmek zorundalar, ama polis alana öğrencilerin otobüse gitmesini ve bölgedeki tek metro durağını kullanmalarını engelleyecek şekilde yerleşmiş, yani tüm yolları kapatmış. Polise soruyorlar ‘otobüse yetişmemiz lazım, eve nasıl gideceğiz?’ diye. Ama polisler yanıt vermiyor. Siyah öğrencilerin eve ulaşabilecekleri başka bir ulaşım şekli de yok.
Pazartesi günkü büyük ayaklanmayı tetikleyen işte liseden çıkan öğrencilerle polis arasında geçen bu gerginlik oldu. Polis güçleri bu öğrencilerin önlerini kesip, evlerine, mahallelerine dönmelerini engelleyince, öğrenciler de polise taşlarla saldırdı, polis de onlara taş atarak yanıt verdi. Basında ‘çeteler polise saldırdı’ diye anlatılan video görüntülerinde, kızlı erkekli ‘çete mensuplarının’ sırtlarındaki okul çantalarını görmek zor değil. Siyah mahallesinde çıkan bu çatışma, bölgedeki tüm siyahları hızlı bir şekilde çatışmaya çekti. Ve siyahlar asıl olarak polisleri kendi mahallelerinden atmaya çalıştı. Ayaklanma işte böyle başladı…
Siyahlar Değil Polis Şiddet Kullanıyor
Eğer “iyi niyetli” bir şekilde konuşacak olursak, eğer polis gerçekten burada böyle bir ayaklanma olacağını duyum aldıysa da onu durdurmak için yaptığı herşeyin bu ayaklanmayı başlattığını söylemek daha doğru olur. Çünkü böyle bir bölgeye bu şekilde yapılan bir operasyonun böyle bir şiddeti tetiklememesinin bir yolu yok. Özellikle de söz konusu olan lise yaş grubunda olan bu siyah gençler olduğunda…
Ama bu ayaklanmanın çıkması en çok da Baltimore polisine yaradı. Doğru, Pazartesi günü çıkan ayaklanma sonucunda tüm gözler Baltimore’daki ayaklanmaya çevrildi ancak bu kez, sorun tümüyle tepetaklak olmuş oldu. Siyahlar polis şiddetini protesto ediyorlardı ama döndü dolaştı sorun siyahların kullandığı şiddet olarak tarif edildi. Tüm şehirde olağanüstü hal ve akşamları sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Polislere destek için ulusal muhafızlar çağrıldı ve şerifin kontrolündeki güvenlik güçleri aktive edildi, diğer şehirlerden ve eyaletlerden güvenlik güçleri geldi. Ve tüm şehir, özellikle de siyahların bulunduğu bölgeler abluka altına alındı. Siyahlar polis şiddetinin son bulmasını istiyorlardı ama kendilerini daha önce eşi benzeri görülmemiş bir polis kuşatması altında buldular. Şu anda sokağa çıkmış herhangi bir siyah sorgusuz sualsiz gözaltına alınabiliyor.
Asıl yağmacılar kim?
Baltimore’daki olaylar basında en çok da siyahların kendi mahallelerini yağmalaması ve talan etmesiyle gündem oldu. Obama da dahil tüm devlet birimleri yaptığı açıklamalarda thug (eşkıya/çapulcu) terimini kullandı. Baltimore’lu siyahları en çok da bu tarif rahatsız etti.
Yağmacılık konusunu daha düzgün yorumlamak için Freddie Grey’in mahallesinde biraz dolanmak yeterli olacaktır. Freddie Grey’in mahallesi Batı Baltimore’da Sandtown-Winchester bölgesinde, nüfusun %99’un siyah olduğu, işsizlik oranının ABD’nin ortamalasının iki katı üzerinde olduğu bir işçi sınıfı mahallesi. Mahalle zaten bankacılar tarafından riskli ipoteklerle ‘yağmalan’mış durumda. Mahalledeki her üç evden birisine bankalar tarafından el konulmuş ve kapısına kilit takılmış. Evlerden çıkarılan aileler sokaklarda evsiz olarak bulunuyorlar. Baltimore’da şu anda 16,000 boşaltılmış ve yaklaşık 30,000 evsiz var. Freddie’nin mahallesindeki duvarlar acil nakit para ihtiyacını sömürmek için tasarlanmış ‘evinizi satmak isterseniz biz satın alırız’ diyen reklamlardan geçilmiyor.
Sorunun bir de başka bir boyutu var… ABD dünyada tutuklama oranının en yüksek olduğu ülke. Baltimore bu oranın en yüksek olduğu şehirlerden birisi… Ve Sandtown-Witchester da bu sorunun Baltimore’da en yoğun bir şekilde yaşandığı mahalleler arasında geliyor. Hapislerin, gözaltıların bu kadar yüksek olduğu mahallelerde her köşe başında üç beş tefeci dükkanı görürsünüz. Sandtown-Witchester da bunlardan birisi. Siyahlar ailelerini ve dostlarını gözaltından çıkarabilmek için gereken kefalet ücretini bulamadıkları için ellerinde ne kalmışsa, aile yadigarı bir yüzük, bir saat, bir saksafon, bir televizyon bu tefecilere veriyorlar. Mahalleler inanılmayacak derece yüksek faizlerle nakit para sağlayan, çek bozan tefecilerle dolu. Tefecilerin borçların ödenmesini sağlamak ve ödenmeyen borçları cezalandırmak için şiddete başvurabildikleri de sır değil. Baltimore ayaklanmasında ‘yağmalanan’ bir kaç dükkan işte buraları…
Ancak durup düşünüldüğünde, kimin kimi yağmaladığı biraz şüpheli. Bu mahallelerdeki siyahlara soracak olursanız, onlar kendilerini öldüren ve haksız yere gözaltına alan polisler, polislerle işbirliği halinde çalışan tefeciler ve evlerine el koymak için bekleyen bankacılar üçgeni tarafından yağmalanmış hissediyorlar. Ve bu yağmacılık sisteminin son bulmasını istiyorlar.
Yanan CVS binası hakkında anlatılmayanlar
Baltimore’da olaylarında siyahların önce “talan edip” sonra da “ateşe verip yaktıkları” iddia edilen CVS (süpermarket şeklinde işletilen ABD çağında bir eczane zinciri) meselesi ise bunlardan biraz daha farklı görünüyor. İşin tuhaf tarafı şu ki, bu mahalledeki tek eczane burası. Yani burayı yakmak, öyle dükkanları tefecileri talan etmeye benzemiyor. Bu mahallede CVS’in olmaması demek, burada yaşayanların en ufak bir ilaç için otobüse binip başka bir mahalleye gitmeye mahkum olmaları demek. Burada bir CVS’in yanması demek, bir daha buraya bir CVS’in de gelmemesi demek. Mahalleli de kara kara bunu düşünüyor. Yakınlardaki mahallelerde hemen bir CVS bulunabileceği de şüpheli.
Meydanda bulunan yanmış CVS binasından içeri girmek isteyince hemen bir yazı görüyorsunuz: “Bu polis yüzünden oldu, bizim yüzümüzden değil (biz yapmadık)” diyor yazı. İçeri girdiğinizde ise bambaşka bir manzara görüyorsunuz: Mahalledeki siyahlar örgütlenmişler, gönüllü ekipler kurmuşlar, iş bölümü yapmışlar, içeriyi temizliyorlar. Bir tek CVS için değil, tüm mahallelerinde yapıyorlar bunu.
Medya “siyahlar kendi mahallelerini talan ediyorlar” haberlerinden geçilmiyor, ama olayların başından beri bu mahalledeki gönüllü bir şekilde çalışan, ekipler kurup, mahallelerini yeniden inşa etmeye çalışan siyahların hikayesi hiç anlatılmıyor.
Şahan Savaş Karataşlı