Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[Babil’den Sonra] Adnan Genç’in ardından

0

Adnan Genç’i 2007 yazında, Ufuk Uras’ın Kadıköy’deki seçim kampanyası sırasında tanımıştım. Sonra EDP’nin kuruluşunda beraber olduk. Ardından bir Yeşil Parti girişiminde yer aldık ama olmadı.

Onunla Yeşil hareketin Kadıköy’deki toplantıları sırasında, yani 2017’den sonra daha yakın bir ilişkim oldu. O da benim gibi geç saatlere kadar oturmayı seviyordu. O günlerde Yeşil Gazete’ye yazılar yazmaya çalışan bendenizin acemiliklerini kırmadan- incitmeden düzeltmeye, örneklemelerle daha iyi yazmanın inceliklerini göstermeye çalışıyordu. O zaman onun gazeteci- yazar tarafını yakından tanıma şansım oldu. Tanıdığım en çalışkan yazardı. Birden çok gazetede aynı günde birçok yazısı yayımlanıyordu. Kitaplar yazmıştı ve hala yazmaya çalışıyordu.

2017’de Açık Radyo’da programlar yapmaya başlayınca koruyucu- ufuk açıcı önerileriyle yine yanımdaydı Adnan abi. Sağlığı kötüleşmeye başlayınca e-postalar ve telefon görüşmeleri yerini WhatsApp mesajlarına bıraktı. Konuşurken nefes nefese kalıyordu, bilgisayarın başına oturup yazışacak zamanı da pek yoktu. Uzun zamandır üzerine çalıştığı, zaman zaman yazdıklarını benimle de paylaştığı casus romanını bitirmeye çalışıyordu daha çok. Bittiğinde de şöyle yazmıştı: “Casus kitabım ekim gibi basılmış olacak… Artık bekleyeceksiniz, birkaç yayınevine vermiştim. 150 kadar kitap yaptığım için bir kitap neye benzer, niye kitap değildir, biliyordum. Tempolu, heyecanlı ve neredeyse Ahmet Haşim kitapları gibi öğretici bile oldu:) Ne güzel bir ödül oldu, inanamazsınız… Kusura bakmayın. Eşşek kadar herif sevindim işte!”

“Ruhen yaşlanmıyoruz Ercü” demişti bir telefon konuşmamızda. “Okuyoruz, yazıyoruz, söylüyoruz… dolayısıyla ruhumuzu hep diri tutmayı başarıyoruz ama bedenen yaşlanma diye bir şey var. Geçen gün düştüm kaldım, zor bela komşulara ulaştım da gelip beni koltuğa oturttular!” Ona yakın oturmadığıma üzülmüştüm. İstanbul’un iki ayrı ucunda yaşıyorduk. Belki dayanışmayla daha farklı bir biçimde sürerdi dostluğumuz. Bunu söylediğimde yorgun bir sesle “artık dayanışmayla çözülemeyecek sıkıntılı günlere hızla yaklaştığını” söylemişti…

‘Buradayım, devam…’

Radyo programımı yayınlandığı saatte dinlerdi ve program devam ederken cep telefonuma düşen pıt pıt mesajlarıyla adeta “Buradayım, devam!” derdi. Geçen gün o gidince dönüp mesajlarına baktım. 23 Aralık 2019’da başlamışız daha çok yazışmaya. Bu yazışmalar onun telefonunda da duruyordur. İzninizle bazılarını buradan sizlerle de paylaşmak istiyorum.

“Selam. Yemin billah edip radyoyu kapamadım ama uykuya dalınca programı kaçırdım. Kolay yorulduğum için, nefes nefese kalabiliyorum. Ve gece de geç yatınca, uyuklayabiliyorum”

“Selam Aslında, Youtube üzerinden tıklayınca 2 saat durmadan Dalaras dinlemem mümkün ama şu anki gibi; dostumun sesini, sesindeki sağaltıcı sıcaklığı duyamam. Emeklerine sağlık”

“Eskiden bir oyun oynardık; üçüncü türkü benim, sonraki Sarkis ahpariğim için olsun” Sarkis Seropyan’ı kastediyor.

Baklahorani programımda Kurtuluş’tan Hüseyin Irmak’la söyleşirken heyecanlı bir mesaj düştü telefonuma “Aaa, bizim Hüseyin’le konuşuyorsun yahu. Son derece kaliteli ve insan evladı bir dostumdur.”

Eylül 2020’de Yeşiller Partisi’ni kurmak için kollarımızı sıvadığımızda da yanımızdaydı Adnan abi. Evini bir an önce halledip bir bakım evine yatmaya karar vermişti. Hep birlikte bir yer arıyorduk. Ben de bir yer buldum ama parası ödeyebileceği bir para değildi. Bu arada durumu zaman zaman ağırlaşıyor ve hastaneye yatmak zorunda kalıyordu. Mesajında “ Salı günü de gene ödem atmak için hastaneye yatacağım birkaç gün. İyiceyim ama daha iyi olmam gerekiyor” yazmıştı. Onun en çok bu inadını seviyordum. Gittikçe bozulan sağlığı onun yazmasına engel değildi. Yeşiller Partisi eş sözcüleriyle bianet’e bir söyleşi yapmıştı bu arada. Bir mesajında “Tamam, arada hastaneye bile yatıyorum ama şu son on günde yaptığım işlerden söz etmek istiyorum. Öyle boş boş oturmuyorum, yani… Niye derseniz, enerjimden hoşnudum ve beni olabildiğince ayakta tuttuğuna inanıyorum” diye başlıyordu yaptığı işleri sıralamaya.

Diaspora Hemşinlilerini bulmaya çalışıyordu. Bir dizi söyleşi yapacaktı ABD, Polonya, Ukrayna, Mozambik (ve Dominik), Ermenistan, Rusya, Abhazya, Almanya ve Vietnam’da yerleşik düzen içinde yaşayan ve çalışan Hemşinlileri buldum. Latin dünyası için yazar Metin Yeğin’e başvurdum. Avustralya için gene bir gazeteci dostum bakındı ve tarikatçı bir herif buldu, onunla yapmayacağım… Bu dizi de yeni1mecra sitesinde yayımlanacak” yazıyordu bir başka mesajında.

‘İyi bari!’

Putin’e serzenişte bulunuyordu başka bir mesajında: “…6 adımda dünyanın öte ucundaki birine ulaşmak (doğru aracılarla) mümkünmüş. Ben de bunu deneyeyim, dedim ve sorularımı Putin’e yolladım. Önce Ermenistan’daki bir Türkologa; oradan Sochi’deki zengin bir Hemşinli belediye meclis üyesine; o da Moskova’nın İGDAŞ başkanı Margarita hanıma yolladı. Ama on gündür Putin bir telefon bile açmadı, arkadaş az bekle yazdırıyorum, diyebilirdi…”

Adnan abi için ters adamdı diyenler oldu ama ben muhabbetimizin aralıksız sürdüğü son 4-5 yılda hiçbir tersliğine muhatap olmadım. Bu yıl ocak ayında akordeon derneği AKORDER’i kurmuşuz ve dernekten arkadaşlarla Dünya Akordeon Konfederasyonu’nun üç önemli ismini programda konuk ediyoruz. Biri başkan, Fransa’dan katılıyor, diğer iki isim de başkan yardımcısı ve sekreter. Londra’dan. Bizim dernekten de üç-dört isim var. Program sürerken Adnan abinin mesajı düşüyor telefonuma. Diyaloğumuz şöyle:

  • Şu ana kadar hep konuşma, hiç ilgimi çekmedi.
  • Toplam 4 şarkı var Adnan abi. Amaç derneği dünyadaki akordeoncu dostlarımıza anlatmak. Muammer‘in bestesiyle program bitecek…
  • İyi bari! Duyduğum en ters sözü “İyi bari!” olmuştu.

Bir başka akordeon programıma derneğin gençlerini davet etmiştim. Edward Aris’in yaşadığını da orada öğrenmiş veEdvar Aris yaşıyormuş ya ve derneğe YK yapmışsınız. Müthiş bir vefa. Ben çocukken adını duyardık, radyoda veya kimi törenlerde… Çok sevindim.” notunu göndermişti.

Program sonrası bizim gençleri kaldığı bakımevine davet etmişti: “AKORDER’in sevgili genç üyeleri, merhabalar. Sevgili Ercüment Gürçay dostumun programında sizleri dinledim. Saza tutkunuzu heyecanla dinledim, tabii eserlerinizi de. Ben 45 yıllık gazeteciyim ve son 4 aydır Çengelköy’de bir bakımevinde kalıyorum artık. Zamanında akordeonist Cengiz Berkün arkadaşımla bir yurtdışı turnemiz de olmuştu. Ben kimi panellerde hem konuşmacı hem de bir fotoğraf sergisi götürmüştüm oralara. Bizbize Bakımevi yönetimi sizleri burada görmeyi çok ister sanırım. Hele bir konuşayım, pandemi koşulları hafifleyince sizleri ağırlamak, dinlemek isteriz… Sevgilerimle”

Feyruz’lu selam

Adnan abi çok iyi bir müzik yazarıydı. Adı sanı duyulmamış isimleri bulup onları gazete sayfalarına taşıyordu. Ona, bulduğu isimleri programıma davet etmek istediğimi söylediğimde çok mutlu olmuştu. İsimleri ardı ardına sırlamış ve ilişki kurmamı sağlamıştı: Mihrap Eskiocak, Yeşim Kantekin, İzmirli Sevinç Nazlı Yıldırım, ABD’den Sırma Munyar ve Esin Gündüz. İkisi de Berkeley’de müzik eğitimi almış.

Mihrap Eskiocak’la bir Feyruz şarkıları programı yapmış ve programın son şarkısı olan “Bint El Şalabiya”yı Feyruz’un sesinden Adnan abi için çalmıştık. Programdan sonra “Ne güzelsiniz ya, çok mutlu oldum” mesajıyla bizi onurlandırmıştı.

Adnan abi Medya Günlüğü’ne de yazıyordu. Gazetenin kurucusu Cenk Başlamış’la da onun sayesinde tanışmıştım. Başlamış’la Genesis grubunu konuştuğumuz bir program yapmıştık. Öncesinde ona bu gelişmeyi yazdığımda “Yaşşa, iyi ve birikimli biridir. Rus rakından da söz etseniz. Yıllar önce Emin İGÜS, başta DDT olmak üzere şahane parçalar çalmıştı. Hem de DDT!)” demişti ve programdan sonra da “Şahane bir program yaptınız. Aklınıza sağlık” deyivermişti.

Adnan abi radyo günlerini yaşamış bir radyo bağımlısıydı. Daha önce de radyoyu yazmış, bazı radyocularla söyleşiler yapmış. Geçen yıl Açık Radyo’nun 25’nci yılını bir yazıyla kutlamıştı.

Bana da “Sağlığım gittikçe bozuluyor Ercü. Sorularımı hazırlasam da, Babil’den Sonra ve kendine ilişkin yanıtlar versen; böylece, şahane bir röportaj yapmış olsak, ne güzel olur” yazdı. Sorularını yazdı ve gönderdi. Ben yanıtlamakta biraz geciktim, iğneyi batırıverdi hemen. Programda Sabicas çalıyorum. Bir mesaj düşüyor telefona “Dinliyorum programını. Sesindeki iyice hüzün dolu eda için bir şey diyeceğim. Daha doğrusu ben öyle anladım. Hayatımda ilk at çalıştırma yerine Klasis Otel’in at ahırlarında tanık olmuştum. Zengin ağalar, ata biniyorlar ve atı rahvandan da hallice sürüyorlar. On santimlik adımlarla neredeyse ve kendilerinin de başı önde halde. Biz, meraklı birkaç seyirci de tamamen sessizlik içinde seyrediyoruz. Müziğin hüznüne uymuş gibisin dostum. Bunca tantana, röportajı yanıtla artık demek için :)” Hemen o gece yanıtlarımı gönderdim. İlk röportajım oldu ve belki de tek röportajım olacak.

‘Kimseler, kimseciklere elini bile uzatmadı’

Adnan abiden son mesajı 4 Mayıs’ta aldım “ Bu sabah etkinliklerim, ‘Haberiniz olsun, buralardayım’ anlamına geliyor:) Gün içindeki başka gönderilerini okusam da pek yanıt yazmazsam, lütfen yadırgama, halim olmayabiliyor”

5 Mayıs akşamı geç saatlerde genç müzisyen arkadaşımız Yeşim Kantekin’den bir mesaj düştü telefonuma: “Ercüment Abi, Adnan abi ile ilgili bir durum var. Ortak tanıdık kimsem yok başka. Çözümsüz kaldım biraz. GATA’ ya Covid şüphesi ile yatmış. Beni refakatçi olarak çağırdı ama Covid servisi içinde yatıyor. Doktor ve hemşirelerle konuştum. Şu an için kötü bir durum yok sonuçları yarın belli olacakmış. Bilgi vereyim dedim.” Sabah Covid teşhisi kondu ve bir yakını gelince Yeşim, Adnan abiyi ona teslim edip ayrıldı hastaneden. Gelen olmasaydı yakınlarda oturan bir arkadaşına haber veririm diyordum. Akşamüstü Adnan abiye ulaşabildim. Hastaneden çıkmak istiyordu. Sesi çok kötüydü, çok kısa tuttuk konuşmayı. Yanında refakatçisi varmış. Sonra bir daha ulaşamadım ona. Ertesi gün yoğun bakımda olduğu haberini aldık ve sonrasında arkadaşlarının onu hayatta tutma çabalarına şahit olduk.

Son sözlerim Adnan abiye: Bir yazında Enver Gökçe ile kaldığı bakımevinden ayrılırken yaşadığın duyguları yazmıştın. Yazında; “Dayanışma, vefa ve özveriyle örülü bir hayatı şimdiden oluşturmalıyız. Yoksa bizden bir şeyler olmayacak” demiştim. Nitekim öyle oldu, adında dayanışma olan parti bile kurduk ama çok lokal ve kişisel çabaların dışında kimseler, kimseciklere elini bile uzatmadı” yazmıştın. Ben de senin bana gösterdiğin dayanışma kadar seninle dayanışma içerisinde olamadım. Bunun için kusuruma bakma.

Geçen yıl Aralık sonlarına doğru yazdığın WhatsApp mesajında “Sizce benim yaptığım zaten mesleğim olan bir iş mi; yoksa, gerçekten özgün bir tempom ve çabam yok mu? Dostlarıma geçtiğim haber linkleri son on günde belki on ayrı röportaj ve haberi kapsıyor. Her gün 1 veya daha fazlasını (çoğu kez daha fazlasını) 8 ayrı sitede yayımlatıyorum. Hasta halimle (şımarıklık saymayın, lütfen) ama vazgeçtim okunmasından, aferin yahu denmesini bekliyorum valla… Unutmayın beni buralarda!” siteminde de çok haklıydın.

“Koronada İstanbul’da olmak” başlıklı 12 yazılık dizini seninle radyoda konuşacaktık. 25 kadar da İstanbul şarkısı göndermiştin bana bakmam için. Bu hafta sonu Açık Radyo’da “Dinleyici destek” programları başlıyor. 9 gün sürecek. Bu yıl geçmiş yıllara göre bir şenlik yapamayacağız ne yazık ki. Kayıplarımız oldu. Sen de gittin. Pazartesi günü senin gönderdiğin şarkılardan çalarak destek programına katılacağım. Daha sonra yazılarından yola çıkarak, gönderdiğin şarkılara da yer vereceğim bir İstanbul programı ayrıca yapacağım elbette. Sözüm söz. Belki Yeşim, Mihrap ve Sevinç de katılırlar o programa.

Sarkis ağabeylere, Hrant’a, Komitas’a çok selam

Senin aracılığınla tanıştığımız Cenk Başlamış’la birlikte ara ara buluşup, birlikte program yapmaya karar vermiştik biliyorsun. 31 Mayıs’ta ilk programı yapıyoruz. Rusya’yı konuşacağız ve Rusya’dan şarkılar dinleyeceğiz. Senin için DDT’den de bir rock şarkısı çalarız.

Heyecanla beklediğin ve 19 Haziran’da yapacağımız “Dayanışma Yaşatır” konserine hazırlanıyoruz. Yeşim bana gönderdiğin ve onu tanımama vesile olan türküsüyle programa katılacak. Mihrap da senin çok sevdiğin İstanbul bestesini konserde seslendirecek. Yeni bir klip yaptı konser için. Onlar da bu konseri izlemeni çok isterdi eminim.

Konser sonrası sana söylediğim gibi önce Yeşim Kantekin’i konuk alacağım programıma. Ardından Mihrap’la bu kez Arap müziği dışında bestelerini konuşacağımız bir program yapacağız. Sevinç Nazlı Yıldırım konuğum olacak. İzmir’de kayıtlarını bitirmek üzere. Sırma Munyar ve Esin Gündüz’le de ilk fırsatta görüşürüm. Yani anlayacağın bu yıl boyunca kulağını çınlatmaya devam edeceğiz.

Ha bir de sana verilmiş bir sözümüz var: Covid azalınca ilk fırsatta bizim akordeon derneğinin gençleriyle kaldığın Bizbize Bakımevi’ne gidip bir konser vereceğiz.

Bana verdiğin destek için, ağabeyliğin için çok ama çok teşekkür ediyorum Adnan abi. Ben aynı desteği sana veremedim ne yazık ki. Kusuruma bakma.

Radyoda program devam ederken cep telefonuma pıt pıt düşen mesajlarını, Azrail’e inat son anına kadar yazdığın yazılarını çok özleyeceğim Adnan abi

Sen şimdi orada Sarkis Seropyan’ı, Sarkis Usta’yı, Hrant ağabeyi, Komitas’ı bulmuşsundur. Onlara da çok selam. Burası bıraktıkları gibi. Biz de öyle. Bazı şeyler daha iyi olsun diye uğraşmaya devam ediyoruz.

Sevgiyle, dostlukla…

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.