Atalet mülkün temelidir!

Dünya genelinde siyasi iktidarlar çevresel ve ekolojik riskleri olan proje ve yatırımların önünü açmakta. Sermaye sahiplerine kolaylık sağlanırken yaşanacak mağduriyetleri önlemek ise toplumsal ve hukuki boyutlardaki direnişi canlı tutmayı gerektiriyor. Zira neoliberal çağda yaşananlar çoğunlukla özelleştirme ve yabancı yatırımı çekme derdiyle hukukun bertaraf edildiğini göstermekte. Oysa bir devletin devlet olabilmesi için hakkaniyetin elden bırakılmaması, hukukun adaletli bir şekilde uygulanması şart. Nitekim “Adalet mülkün temelidir”! “Mülk” kelimesi buradaki devlet anlamına gelen kullanımından ayrı yerine göre sermaye ve gücü de temsil eder. “Atalet” ise son dönemde güçler ayrılığı ilkesinin bel kemiği olan “yargı”nın içine düştüğü hal…

Bugün adaletteki atalet tekrar eden birikimin, sermayeyi büyütmenin temeli! Bununla birlikte Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) davaları, bilirkişi incelemeleri, kirleticilere karşı açılan davalar bir şekilde hep sermaye sahiplerinin lehine sonuçlanırken, çevreciler öldürülüp katilleri serbest gezerken adaletin çoktandır atalete düşmemiş olduğu söylenebilir mi?

Türkiye’de uzun zamandır çevre ve ekoloji hareketi sermayeyi ve gücü elinde tutanların lehine yönlendirilmeye çalışılıyor. Maalesef hukuk sisteminin tarafsızlıktan ve adaletten uzaklaştığının son örneğini de Türkiye Barolar Birliği (TBB) bünyesindeki Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu üyesi yirmi dört avukatın tasfiyesi verdi.

2011 yılı itibariyle faaliyette olan Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu’nun mevcut yapısının yerini bu senenin başında TBB tarafından oluşturulan yedi kişilik bir kurulun alması ilk soru işaretlerini uyandırmıştı. Bu değişikliği, manevi değerleri baz alınarak düzenlenen Av. Noyan Özkan Çevre Ödül Töreni’nin gerçekleştirilmesi için komisyona bir türlü onay verilmemesi izledi. Böylece bu sene ödül verilmesi öngörülen EGEÇEP ve Antalya’da öldürülen çevreci çift Ali Ulvi ve Ayşin Büyüknohutçu’nun TBB eliyle onurlandırılmasından imtina edilmiş oldu. Tasfiye haberleri sonrasında da Çevre ve Kent Komisyonu üyesi avukatların anlattıklarından çevre mücadelelerin TBB çatısı altında veriliyor olmasının uzun süredir yönetimi rahatsız ettiği öğrenildi. Her ne kadar TBB yönetiminden “Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu yedi kişiyle devam ediyor” açıklamaları yapılsa da iyimser olamayacağımız aşikar.

Komisyondan tasfiye edilmiş olan avukatlar yayınladıkları basın açıklamasıyla çevre ve ekolojiyi ilgilendiren davalarda hukuki izleme sorumluluğunu yerine getireceklerini ve hukuki açıdan halkın yaşama haklarını korumaya devam edeceklerini dile getirdiler. Bizler de HES’lere, kömürlü termik santrallere, maden projelerine, siyanürlü altın arayışlarına, nükleer santral projelerine, ekolojik tahribat yaratan her türlü yapılaşmaya ve projeye karşı direnen, sivil toplumun gerek yanında onunla el ele, gerekse önünde ona yol gösteren şekilde engelleri ve engellemeleri aşarak meseleleri hukuki zeminde tutma gayreti içinde olan avukatlarımızı bu davalara katılarak sırasında adliye önünde bekleyerek desteklemeli, onları yalnız bırakmadığımızı göstermeliyiz. Şühesiz bugün hukukun işlemediği Türkiye’de icra etmenin en zor olduğu mesleklerden biri avukatlıktır.

Çok açık ki ülkemizde görevini hakkıyla mesleki değerlere dayanarak yapmak isteyenlerin çoğunlukla gönüllü çalışması gerekiyor. Barış dilekçesi imzaladıkları için görevlerinden alınan, haklarında dava açılan akademisyen ve öğretim görevlileri açık üniversitelerde ders vermek suretiyle alternatif yollardan öğrencileriyle buluşabiliyorsa avukatlarımız da onlarla dayanışmamızın vereceği güçle mücadeleyi TBB çatısı altında olmadan pekala yürütebilir.

Bu yazı yeniyasamgazetesi.com/ dan alınmıştır

 

 

Pınar Demircan

Pınar Demircan
Pınar Demircan
Lisansını iktisat ,yüksek lisansını ingilizce işletme, doktorasını sosyoloji alanında tamamlamış olan Bağımsız Araştırmacı Pınar Demircan iş yaşamına Japonca bilmesi vesilesiyle Japon şirketlerinde insan kaynakları ve kalite yönetimi alanında çalışarak başladı. Profesyonel iş yaşamı devam ederken Türkiye'de bir nükleer santral kurulmasının yeniden gündeme gelmesinin ardından Fukuşima Nükleer Felaketi üzerinden nükleer santrallerin gerçeklerinin öğrenilmesi için Japonya'daki sivil toplum örgütleri ve ağlarıyla bağlantıya geçti. 2014 yılında Yeşil Gazete yazarları arasına katılarak nükleer santraller ve enerji konusuna yazılarıyla katkı yapan Demircan nukleersiz. org koordinatörlüğünü de bu tarihten itibaren yürütüyor. Çok sayıda sivil toplum örgütüyle çalışmalar yürüten Demircan'ın yurt içi ve dışında katıldığı konferans, etkinlik ve atölyelerde iklim, enerji, çevre ve ekoloji konularında özellikle nükleer bağlamında paylaşımları bulunuyor. Çalışmalarını akademik alanda da sürdürmek için başladığı sosyoloji alanındaki doktorasını 2023 yılında tamamlayan Demircan'ın disiplinlerarası alanda çeşitli çeviri ve makaleleri bulunuyor. İletişim: [email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Radikalizm ve uzlaşmacılık arasında

Kent yoksullarının adaletsiz ve acı verici konumunun değişip iyileşmesi yerel yönetimlerin toplumla demokratik ve katılımcı bir ilişki kurmasıyla mümkün olabilir mi? 

Gürcistan Tiyatro Festivali’nde distopik bir geleceğe bakış – Seda Elhan

Distopyanın kapsülünde sergilenen bir gelecek sorgulaması olan 'Home, To Zero' çevre bilinci üzerine kafa yoran herkesin ilgisini çekecek bir yapım. Tiflis'e yolunuz düşerse mutlaka izleyin.

Doyranlılar, nehirlerine HES yapılmasına karşı kararlı: İzin vermeyeceğiz!

Suyu ancak bölge halkının ihtiyaçlarını giderebilen Doyran Nehri 'ne HES projesinin ÇED toplantısı, halkın güçlü itirazlarına sahne oldu.

Kardeşimi kim öldürdü?

Ne Reşit Kibar cinayeti ne Narin Güran cinayeti ne de Ayşenur Ezgi Eygi cinayeti münferit ve tesadüf cinayetler değil. Hepsinin tetikçisi aynı.

Barış

Barış sözcüğünü dünyanın pek çok bölgesindeki savaş ortamlarıyla yan yana getirildiğinizde 'nasıl, ne pahasına ve ne kadar sürdürülebilir' barış sorularıyla karşılaşıyoruz.

EN ÇOK OKUNANLAR